ODAMIZ 42. OLAĞAN GENEL KURULU GERÇEKLEŞTİRİLDİ

×

Hata mesajı

  • Notice: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 771 satırı) içinde Undefined index: 3.0.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 777 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 781 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 841 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
Eskişehir Şubesi

Yayına Giriş Tarihi

13 Nisan 2008

Oda 42. Olağan Genel Kurulu 12-13 Nisan 2008 tarihinde gerçekleştirildi.

Oda 42. Olağan Genel Kurulu 12-13 Nisan 2008 tarihinde gerçekleştirildi.12 Nisan 2008 Cumartesi günü DSİ Konferans Salonu‘da gerçekleştirilen Genel Kurul divan Başkanlığının seçimi ile başladı. Genel Kurul açılış konuşmaları, Oda Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı ve KESK Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul tarafından yapıldı. 13 Nisan 2008 Pazar günü ise Odamız yeni hizmet binasında seçimler gerçekleştirildi.  
Oda Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ ve TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet SOĞANCI‘nın yaptığı açış konuşmaları yazının devamındadır.

TMMOB Makina Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ'ın
42. Genel Kurulu Açış Konuşması
(12.04.2008)

Sayın Birlik Başkanım,
Sayın Divan,
Sayın Delegeler,
Sayın Konuklar,
Sayın Basın Mensupları,

Oda Yönetim Kurulumuz ve şahsım adına hepinizi sevgi ve dostlukla selamlıyorum. Genel Kurulumuza hoş geldiniz. 
Sözlerime başlarken TMMOB ve Oda çalışmalarında yitirdiğimiz tüm değerlerimizi ve Odamızın bugünlere taşınmasında emeği geçen tüm yöneticilerimizi ve meslektaşlarımızı sevgi ve saygıyla anıyorum. 
Sevgili Teoman ÖZTÜRK'ün, Ali DİNÇER'in, Sezai'nin, Haluk'un, Ali Rıza'nın, Nedim'in, Ali KARAHAN'ın, Hulusi'nin, Hüseyin'in, Osman'ın, Şerafettin'in, Hasan CEBİROĞLU'nun, Mustafa AYDOĞAN'ın, Ali KARADEMİR'in ve tüm kaybettiklerimizin anısı ve mücadelesi, "üreten, sanayileşen, hakça bölüşen, demokratik bir Türkiye" uğraşımızda her zaman bizimle olacaktır.

Değerli Arkadaşlar,

TMMOB Makina Mühendisleri Odası olarak bir çalışma dönemini daha tamamlamış bulunuyoruz. Bu dönemde de dünya, ülkemiz ve meslek alanlarımızla ilgili önemli gelişmeler yaşanmıştır. 
Biliyor ve hep vurguluyoruz, meslek ve meslektaş sorunlarımız, ülkemizin sorunlarından bağımsız değildir. Bu nedenle, geride bıraktığımız dönem çalışmalarını bu bütünlük içinde değerlendireceğiz. Dünya ve ülkemizdeki gelişmelerin mesleğimiz, meslektaşlarımız, ülkemiz ve halkımız üzerindeki etkilerini sorgulayacağız.
Yine her zaman yaptığımız ve gelenekselleştirdiğimiz üzere, "birlikte üretme, birlikte karar alma, birlikte yönetme" anlayışıyla yeni dönemde neler yapmamız gerektiğini hep birlikte planlayacağız. 
Genel Kurulumuz, mesleki, sosyal, örgütsel sorumluluklarımız, görevlerimiz ve birliğimizi tuğla üstüne tuğla koyarak ördüğümüz bir demokrasi ortamı, kararlı ve dik duruşumuzu katılımcılık ile birleştirdiğimiz için bir demokrasi şenliğidir. Bu yaklaşım ve coşku içinde önümüzdeki görevlerimizi planlamak durumundayız.
Değerli Meslektaşlarım,
İçinde bulunduğumuz dönem dünyada ve ülkemizde önemli olaylara sahne olurken, meslek alanlarımızda da olağanüstü bir değişim süreci yaşanmaktadır. 
Siyasi iktidarlarca uygulanan özelleştirmeler, yıkım yasaları, sosyal devletin yok edilmesi, üretim ve sanayileşmede izlenen yanlış politikalar ve yanlış yatırımlar bugünümüzü karartmakta, geleceğimizi ise ipotek altına almakta ve tehdit etmektedir. 
Küresel sermaye, egemenliğini tüm yeryüzüne yayarak dünyayı yeniden biçimlendirmektedir. Yapısal uyum programları ile özellikle bizim gibi geri bıraktırılmış ve gelişmekte olan ülkelerde devletlerin işlevleri, ulusal ekonomileri dünya ekonomisi denilen uluslararası sermaye çıkarlarının gereklerine uyarlamak yönünde değiştirilmektedir.
Temel çerçevesi IMF, Dünya Bankası, OECD, Dünya Ticaret Örgütü, Avrupa Birliği gibi örgütlenmeler kanalıyla çizilen bu programlarda ücretlerin azaltılması, emek piyasalarının kuralsızlaştırılması, devletlerin sosyal alandan çekilmesi, gümrük vergileri, kotalar ve ithalattaki tüm kısıtlamaların ortadan kaldırılması, kamu işletmelerinin özelleştirilerek yabancı sermayeye yatırım olanakları sağlanması esas alınmaktadır. 
Böylelikle mühendislik hizmetleri dahil, enerjiden suya, sağlıktan eğitime, sosyal güvenlikten ulaşıma kadar tüm toplumsal hizmetler ticarileştirilerek uluslararası ticarete açılmaktadır. 
Malların, hizmetlerin, sermaye akışlarının önündeki kısıtlamalar ve kontroller tamamen ortadan kaldırılmakta, ülke kaynaklarının, yeraltı ve yerüstü zenginliklerin kullanımında ulus devletlerin tasarruf hakkı neredeyse sıfırlanmaktadır.

Çok Taraflı Yatırım Anlaşması, Yatırım Garanti Sözleşmesi ve Uluslararası Tahkim gibi anlaşma ve sözleşmelerle, yabancı yatırımlar tek yanlı olarak korunmakta, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin sanayi alt yapısı bitirilmektedir.

Devletler sosyal işlevini yitirirken emeği disipline edici işlevleri ise artırılmaktadır. Küreselleşme sürecine bağlı olarak ekonomik, siyasi, kültürel yapının etkilenmesi ile üretim biçimleri ve toplumsal ilişkiler de değişime uğramaktadır. Uygulanan yeni liberal politikalar sonucu işsizlik ve yoksulluk artmakta, milyonlarca insan açlıkla boğuşmakta, çalışanların kazanımları ellerinden alınmakta, sosyal haklar budanmakta, işgücü üzerindeki sömürü daha da yoğunlaşmaktadır.

Çeşitli nedenlerle emperyalizmin programlarına entegre olmayan ülkeler ise dünya ticaretinden dışlanmakta, emperyalist çıkarlar doğrultusunda ülke coğrafyalarının parçalanması için etnik farklılıklar körüklenmekte, dünya halkları birbirine kırdırılmaktadır. 
Yugoslavya'nın parçalanması, Afganistan ve Irak işgalleri ile son olarak Kosova'nın bağımsızlık ilanı ve Türkiye'nin de içine sokulduğu Büyük/Genişletilmiş Ortadoğu Projesi, bu politikalara dair önemli ipuçları sunmaktadırlar.

Küresel sermayenin jandarması ABD Kuzey Afrika ve Ortadoğu'dan hareketle Orta Asya'ya ulaşan geniş bir coğrafyada enerji koridorunu denetim altında tutmayı hedeflemektedir. Bu amaçla bölgemizde İsrail ile birlikte başta İran ve Suriye üzerinde oyunlar oynanmakta, Büyük/Genişletilmiş Ortadoğu Projesi ile Türkiye de bu oyunlara dahil edilmeye çalışılmaktadır.
Bu projeksiyonun enerji, su, petrol kaynaklarının paylaşımı eşliğinde yürütülüyor oluşu ile ABD'nin Türkiye'ye biçtiği "ılımlı İslam modeli" rolü, "türban" ve bazı diğer iç politika konuları arasındaki uyum, bizleri uyanık kılmak durumundadır.

Değerli Arkadaşlarım,

Küreselleşme politikalarının yıkıcı sonuçları ülkemize de aynen yansımaktadır. IMF ve DB direktifleriyle ülkemiz 1980'li yıllardan beri gelişmiş ülkeler bloku ve uluslararası sermayenin çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirilmektedir.
Ülkemizde de 24 Ocak 1980 kararlarından itibaren bu programlar sistematik bir şekilde uygulanmaktadır. Bu çerçevede 12 Eylül askeri darbesi ile tüm demokratik mevziler ve örgütlenmeler dağıtılarak gerekli toplumsal ve siyasi alt yapı sağlanmış, ülkemiz sınırsız ve dizginsiz bir sömürü ortamı için dikensiz bir gül bahçesine dönüştürülmüştür. 
Ardından gelen tüm hükümetler ve bu hükümetlerde görev alan siyasi partiler de emperyalist merkezlerin dayattıkları kapsamlı planların bire bir uygulayıcısı olmuştur.

1980 sonrasında Türkiye, yeni uluslararası ortamla birlikte, yeni bir liberal değişim ve dönüşüm süreci yaşamıştır. Bugün ülkemizin gündeminde bulunan türban sorunundan sınır harekatlarına, İstanbul Davutpaşa'daki iş merkezi ile Tuzla tersanelerinde gündeme gelen iş sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin yaşamsal sorunlar ve cinayetlere, Sağlık ve Sosyal Güvenlik ve Sosyal Sigortalar Yasa Tasarısının toplumumuzu uzaklaştıracağı değerler ve yol açacağı vahim sosyal/insani sonuçlardan TEKEL özelleştirmesine, son dönemlerde artış gösteren üniversitelerdeki faşist saldırılara kadar neredeyse bütün güncel ama derinlikli gündem maddeleri, biraz önce değindiğim küresel politikalar ve bölgemizde oynanan oyunlarla bire bir ilintilidir. 
IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlara bağımlılık ile AB uyum programlarına endekslenmiş olmanın sonucu olarak, ülkemizde biz mühendislerin varlık nedeni olan sınai yatırımlar durmuş, KOBİ'lerin önemli bir kısmı pazardan çekilmiş, işsizlik kronik bir sorun haline gelerek toplumsal adaletsizlikler derinleşmiştir.
Sanayide üretim teşvik edilmemekte, özellikle ara malı ve yatırım malı üreten sektörler taşeronlaşmaya ve fason üretime teşvik edilmektedir. Ülke kaynakları üretken yatırımlar yerine hizmet ve finans sektörleri ile borç faizlerine aktarılmaktadır. Özelleştirme ve serbestleştirme adı altında tarım alanlarımız, ormanlar, araziler ve entegre sanayi tesislerimiz elden çıkarılmaktadır. 
Üretim ve yatırımdan kopuk politikalarla Türkiye sıcak paranın boyunduruğu altına sokulmuştur. Ülkemiz kaynakları spekülatörlere, Türkçe karşılığı ile vurgunculara aktarılmaktadır. Banka sermayemizin yaklaşık % 42'si ile sigorta sermayesinin % 54'ü yabancı sermayenin eline geçmiştir.
Aynı şekilde tüm itirazlarımıza karşın imzalanan Gümrük Birliği anlaşması ile ihracatımız ithalata bağımlı hale gelmiş, ülke sanayisi taşeron durumuna sokulmuş, aynı yanlış politikalar AB'ye üyelik müzakere süreçlerinde de sürdürülmüştür. Bu süreç sosyal devletin tasfiyesi, sanayinin taşeronlaştırılması ve ulusal pazarın tamamen teslimiyeti doğrultusunda yaşanmaktadır. 
Toplam sabit yatırımlar içindeki imalat sabit yatırımları 1970'den itibaren sürekli düşüş göstermiştir. Kamu imalat sanayi yatırımlarında % 29,6'ya kadar çıkan yatırım oranı 2007 yılında yalnızca % 3,5 olmuştur. Kamu yatırımları sanayiden tamamen çekilmiştir. Özel sektör yatırımlarında ise imalat sanayi yatırımları % 43,5 iken günümüzde % 24'lere gerilemiştir. Yine sanayide yatırım yoğunluğu 1970 yılında % 47,6 iken, 2007 yılında % 14'e düşmüştür. Bu yarıya düşüş, kârlılık dolayısıyla sabit yatırımların sanayi dışında yoğunlaştığını göstermektedir.
Bu durum AB sürecinde özellikle üzerinde durulması gereken bir tablo ortaya koymaktadır. 
Bugün tarımda istihdam % 34,9, hizmet sektörlerinde % 40,9; sanayide ise % 24,2 ile en alt düzeydedir. 2002–2006 yılları arasında sanayide % 16 oranında bir istihdam düşmesi söz konusudur. Sanayide çalışanlar, bu sektörde yaratılan katma değerden geçmişe göre daha az pay almaktadır. 
Sanayi KOBİ'lerinin % 46,5'inde mühendis çalıştırılmamakta, % 22,3'ünde ise yalnızca bir mühendis istihdam edilmektedir. Mühendislerin, sanayi katma değeri içindeki ücretlerinin toplam içindeki payının son 10 yılda % 35,2 oranında azalmış ve Birleşmiş Milletler geçim standartları endeksine göre % 56,8 oranında düşmüştür. Diğer bir deyişle mühendisler katma değerden daha az pay almaktadırlar ve görece 10 yıl içinde yarı yarıya yoksullaşmışlardır. Toplam istihdam içinde mühendis oranı ise yalnızca % 1,5'tir. 
Ekonomide istihdamın azalması, işsizliğin artması, çalışanların reel gelirlerinin yerinde sayması, yoksulluk sınırındaki 15 milyon ile 5,6 milyon işsizin varlığı çok düşündürücüdür. 
Çünkü yanlış sanayi politikaları bilimi ve teknolojiyi dışlayarak, ucuz işgücünü sanayinin tek temel rekabet aracı haline getirmiştir. Sanayinin tüm sektörleri ele alındığında ithal girdi oranı % 73 seviyesine ulaşmıştır. Cari açığın GSMH'ye oranı 2002'de binde 6 iken, 2007'de bu değer % 9,5'a ulaşmıştır. Ocak sonu itibarıyla son bir yıllık cari açık 38 milyar 891 milyon dolara çıkmıştır. Özel sektör kredileri hariç dış borçların tutarı 247 milyar dolardır;
Kısacası Türkiye ekonomisi cari açığını dış borçla kapatan, sıcak para akışına mahkum, yüksek cari açık, yüksek dış borç ve süreklileşmiş işsizliğe dayalı kırılgan ve sürekli kriz tehdidi altında bir yapıya büründürülmüştür. 
Bu durum Türkiye'nin küresel gelişmelere bağımlılığını daha da artırmış "yukarısı hapşırdığında aşağısı nezle olur"a benzer bir durum yaratmıştır. Mevcut uluslararası sistem "morgage olayı" ile yeni bunalım ve krizlere, gebe bir süreci yaşamaktadır. Morgage'in ABD ekonomisinde yol açtığı 1 trilyon dolar civarındaki maliyet ile Irak işgalinin 3 trilyon doları bulan maliyeti ve ABD'nin büyük bütçe açıklarının dünyaya ve özellikle bizim gibi ülkelere fatura edilmesi kaçınılmazdır. 
Bu durum ile sanayi ve ekonomimize ilişkin birikmiş olumsuzlukların çakışması, Türkiye'nin önemli zorluklarla karşılaşacağının işaretleridir. 
Son yıllarda yerel yönetimler, valilikler ve çeşitli vakıflar kanalıyla "sadaka" türü sosyal yardımlarla yoksul kesimleri yedekleyen iktidar, dünya konjonktürü ve mevcut cari açık itibarıyla önümüzdeki dönemde daha fazla zorlanacaktır. Ekonomi şaklabanlarının benimsetmek istediklerinin aksine durum gerçekten vahimdir.
Dolayısıyla AKP veya benzer ekonomik programı benimseyen herhangi bir siyasi güç, bu kriz faktörlerini yönetemeyecektir.
Oysa halktan, emekten, sanayileşmeden, mühendisten, bilim ve teknolojiden yana politikaların uygulanması ile bu süreci tersine çevirmek olanaklıdır. Öncelikle, IMF, DB, DTÖ v.b. uluslararası finans kuruluşlarının dayattıkları "yapısal uyum ve istikrar programları" reddedilmelidir. Kamuyu küçülten özelleştirmeler durdurulmalı; devletin ekonomideki yönlendiriciliği artırılmalı; planlama, kalkınma, sanayileşme yönelimi benimsenmelidir.
Ülkemizin zengin kaynaklarını ülke, kamu ve toplum lehine değerlendirecek orta ve uzun vadeli ulusal stratejiler benimsenmeli, bütçeler de bu çerçevede yatırım, sosyal devlet gereklilikleri ve toplumsal gereksinimler esas alınarak düzenlenmelidir. Ülkemiz bilim ve teknolojide yetkinleşmeli, tüm alanlarda ve tüm sektörlerde demokratik planlamayla ulusal politikalarını oluşturarak uygulamaya koymalıdır.
Kamu mülkiyetindeki işletmeler, çalışanları söz, yetki ve karar sahibi kılacak bir perspektifle yeniden yapılanmalı, teknolojik yenilenmeleri gerçekleştirilmeli ve yatırımlar artırılmalıdır.

Sevgili Meslektaşlarım,
Ülkeyi yöneten egemen kesimler, "devleti küçültüyoruz" diyerek, sosyal harcamaları, eğitime, sağlığa, sosyal güvenliğe yatırımı kesmekte ve toplumu tam bir sosyal yıkıma götürmektedirler. Ücretlerden emeklilik aylıklarına ve hatta süt emen bebeğe dek etkileri toplumsal yaşamın bütününe yayılacak olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasasının sonuçlarının da mevcut kriz unsurlarına ekleneceği açıktır. 
Diğer yandan kamuda yapılan atamalarda geleneksel bilgi, beceri ve liyakat gibi ölçütlerden bu iktidar döneminde de vazgeçilmiştir. Bugünkü ölçüt, "cemaatten olmak", kendileri gibi düşünmektir. Bu şekilde, yetersiz kişilerin uzmanlık gerektiren makamlara getirilmesinin önü açılmış, kurumlardaki yozlaşma hızlandırılmış, kamu yönetimindeki zafiyetler artmış, bu durumun ekonomik ve sosyal yaşama etkileri artmıştır. 
Çalışma yaşamındaki ilkel koşullar ile iş sağlığı ve güvenliği alanındaki sorunlar da ülkemizdeki genel tablo ile birleşmektedir. İstanbul Davutpaşa'da bir iş merkezinde gerçekleşen yangın ve patlama ile Tuzla tersanelerindeki ölümler, Türkiye'deki iş sağlığı ve güvenliği politikalarının ne durumda olduğunun aynasıdır. Zira Türkiye'deki iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili yasal düzenlemelere göre 50'den az sayıda işçinin bulunduğu işyerlerinde "İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulları" oluşturulması zorunlu değildir. "İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulu" 50 ve daha çok sayıda işçinin çalıştığı işyerleri için öngörülmüştür. İşte bu mekanizma Türkiye'deki toplam işyerlerinin ancak % 1,5'inde işlemekte, % 98,5'ini ise kapsamamaktadır. Kısacası Türkiye sanayisi ve çalışma yaşamı iş kazaları, ölüm ve yaralanmada rekorlara koşma yolundadır. 
Değerli Meslektaşlarım,
Şimdi güncel siyasi gelişmeler hakkındaki yaklaşımımızı da sizlerle paylaşmak istiyorum. 
Son dönemlerde ülkemizde şiddet ve linç kültürünün egemen olduğu bir toplumsal psikoloji geliştirilmeye çalışılmaktadır. Bu ortamın emperyalist çevrelerin çıkarları doğrultusunda kışkırtılması da söz konusudur. Toplumu şoven yaklaşımlarla etnik kökenleri üzerinden birbirine düşman etmeye ve şiddet uygulamalarını meşrulaştırmaya yönelik gelişmeler karşısında, barışı, demokrasiyi ve halkların kardeşliğini her zamankinden daha fazla sahiplenmek durumundayız. 
Bu vesileyle ülkemiz üzerinde oynanan karanlık oyunları ve müsebbibi kim olursa olsun terör ve provokasyon eylemlerini nefretle kınadığımızı burada tekrar etmek istiyorum. Gün, emperyalizmin oyunlarına düşmemek için bağımsızlık temelinde demokratik toplumsal duyarlılıklarımızı ve sağduyumuzu geliştirmenin zamanıdır, bunu özellikle belirtmek istiyorum. 
Ülkemizin türban ve laiklik ile Kürt sorunu ve etnik milliyetçilik temelinde kamplaştırılmasına dek varan sorunlar yumağında, temel sosyal ve ekonomik değer ve birikimlerimize sahip çıkmak, etnik ayrım ve düşmanlıklara prim vermeyerek bir arada kardeşçe yaşamı savunmak, terörü ve provokasyonları lanetlemek, silahların bırakılmasını istemek ve sağduyulu demokratik yaklaşımları egemen kılmak sorumluluğuyla karşı karşıyayız.
On binlerce insanımızın yaşamına, onarılmaz acılara, kardeşçe bir arada yaşama umudumuza, milyarlarca dolar maddi kaynak kaybına mal olan ve uluslararası arenada emperyalist senaryolara karşı ülkemizi güçsüz kılan Kürt sorununun kapsamlı bir demokratikleşme çerçevesindeki çözümü için çaba sarf etmeliyiz.
Bu kapsamda 12 Eylül Anayasası aşılmalı, toplumdaki bütün eğilimlerin siyaset alanı ve parlamentoda temsili önündeki engeller kaldırılmalı, Güneydoğu'da yaşanan şiddet politikalarının ortaya çıkardığı tüm olumsuz koşullar düzeltilmeli, insan hakları ihlalleri durdurulmalı, bütün faili meçhul cinayetler aydınlatılmalı, bölgenin ekonomik ve sosyal yönden gelişimini sağlayıcı politikalar ivedilikle yaşama geçirilmelidir.
Sevgili Arkadaşlar,
Bugün "türban" sorunu üzerinden, modernleşen Türkiye'nin 84 yılının toplumsal kazanımları, neo liberal politikalarla iç içe bir şekilde daha da geriye götürülmek istenmektedir.
Bu süreçten liberalizm–muhafazakârlık–gericilik ve faşizan eğilimler bir arada beslenmekte, otoriter seçeneklere ve toplumsal bir kaosa doğru yol alınmaktadır. Mevcut durumda türban, kadınları kapatmak yanı sıra ülkemizin geleceğini karartmanın, toplumun kutuplaştırılmasının bir aracı olarak kullanılmaktadır.
Bütün bu gelişmeleri tetikleyen bir unsur, bizzat Amerika'nın ileri sürdüğü "ılımlı İslam" modelidir. "Büyük/Genişletilmiş Ortadoğu Projesi" ile eşleşen "ılımlı İslam modeli", açık ki "türban özgürlüğü"nü de içermektedir. 
Bu nedenledir ki, türbana ilişkin anayasa değişiklikleri taraftarlarıyla devletin ekonomik yaşama müdahalelerinin tamamen ortadan kaldırılacağı anayasa değişikliği yönlendiricilerinin, aynı odaklar oluşunu görmezden gelmemizi kimse bizden beklemesin. 
Bizlerin istediği türbanlı ve piyasacı bir anayasa değildir. Biz eşitlikçi, özgürlükçü, laik, ekonomik–siyasal bağımsızlık ile planlama–sanayileşme–kalkınmayı bütünlük içinde içeren, demokratik hak ve özgürlüklerin eksiksiz olarak tanımlandığı, sosyal hukuk devleti ilkesi ile yasama–yargı–yürütme ayrılığının demokratik bir çerçevede sağlandığı, siyasetin toplumsal dinamikleri kapsamasının önündeki engelleri ortadan kaldıran, toplu sözleşme düzeninin emek kesimini gözeterek yeniden yapılandırılmasına yol açacak ve kardeşçe bir arada yaşamı güvenceye alacak demokratik bir Anayasa istiyoruz.
Bu taleplerimizi bir kez daha bildirmek, türban ve piyasa Anayasasına hayır demek için 3 Kasım'da Sıhhiye meydanındaydık. Bu ülkenin aydınlamadan, barıştan, demokrasiden, özgürlüklerden yana tüm güçleri ile omuz omuza "Özgür, Demokratik ve Eşitlikçi bir Türkiye" istemimizi bir kez daha dile getirdik. Ülkemizi ve geleceğimizi kafatasçı çevrelere, dinsel gericiliğe, savaş tacirlerine, emperyalist odaklara ve neo liberal politikalara teslim etmeyeceğimizi bir kez daha haykırdık.
Sevgili Arkadaşlar,

AKP'nin kapatılması istemli dava ise Türkiye iç siyasetindeki geleneksel özgünlüklerle birlikte değerlendirilmelidir. Türkiye'de ne zaman parti kapatılmamıştır ki? 
Türkiye'nin içinde bulunduğu konjonktür, bir kriz konjonktürüdür. Hem rejim bunalımı, hem de sistemik ekonomik–sosyal bunalım unsurları bulunmaktadır. AKP hükümeti bu konjonktürdeki özgün ögelerden yalnızca birini, ama önemli birini oluşturmaktadır. Bu nedenle türban gibi, bu kapatma davası da yukarıda kısaca değindiğim gerçekler ve eşitlikçi–demokratik gereksinimlerin üzerini örtmemelidir.

Anımsayalım, 28 Şubat, "demokrasiye bir balans ayarı" olarak da lanse edilmiş ve Refah Partisi geriletilmişti. Ancak Refah Partisi ayrışmasından ortaya çıkan, yeni oluşum, Özallar'ın devamı diyebileceğimiz liberal-muhafazakâr, türbancı, sermaye ve rant pastasından pay kapan siyasi bir parti olmuş ve tek başına iktidara gelmiştir. Bu parti cumhurbaşkanlığı seçim süreçleri ardından yapılan 22 Temmuz seçimlerinde oylarını % 34'ten 46.6'ya çıkarabilmiştir. Bu seçimlerin gelecekte de çok konuşulacak yanı, seçim sürecinin Genelkurmayın muhtıra ve müdahaleleri ile iç içe geçmesidir. 
AKP'nin seçim başarısının en önemli nedeni olan ekonomik yardımlara dayalı "sadaka ekonomisi"nin karşısına, sosyal devlet olgusunu öne çıkaran ekonomik ve sosyal politikaların dillendirilememesidir. 
Sosyal ve ekonomik alanı boş bırakarak, neo liberal politikaların karşısına dikilmeyerek, darbe arayışlarına ve siyaset dışı kurumların siyasi yaşama müdahale girişimlerine sessiz kalınarak, salt laiklik ve yaşam tarzı üzerinden yürütülen muhalefet ile milliyetçi söylem, halk nezdinde taraf bulmamıştır. 
Şurası açık ki, siyasal İslam ve şeriatçı yönelimler, Amerika'nın "yeşil kuşak" projesinden de güç alarak bizzat 12 Eylül'ün desteğiyle önce "Türk–İslam sentezi" adı altında milliyetçilik ile kaynaştırılmış, onun ardından da bağımsız bir şekilde gelişmiştir. Böylelikle toplumun muhafazakârlaştırılması ve "siyasal İslam"ın taban tutması, din derslerinin okullarda zorunlu hale getirilmesi ve İmam Hatip Okullarının sayısının diğer tüm meslek okullarının sayısının iki katına çıkması gerçekleşmiştir. AKP gibi bir partinin bu ölçüde büyümesine ve tüm toplumsal dokuya nüfuz etmesine böylelikle gelmiş bulunuyoruz. 
Ancak gelinen noktada egemenler açısından mızrak çuvala sığmamaktadır. Türkiye'de uzunca süredir bir rejim krizi yaşanmaktadır. Toplumun laik–şeriatçı ekseninde ve milliyetçilik temelinde kamplaştırılmasının temelinde de bu kriz yer almaktadır. Küresel kapitalizme eklemlenen mevcut sistemin nasıl sürdürüleceği, laiklik tanımının hangi biçim ve esneklikleri içermesi gerektiği, mevcut krizin ana halkasını oluşturmaktadır. 
AKP'nin İslami motifli küreselleşmeci yönelimi ile başını ordunun çektiği otoriter–milliyetçi, tutucu yaklaşım, iki ayrı rejimi zorlamaktadır. Ancak bu farklılık, farklı ekonomik ve sosyal politika önermelerini içermemektedir. Bu kesimler ABD, AB ve uluslararası finans kuruluşları ile girilen ilişkilerden kopmayı öngörmemekte; "bağımsızlık", "tam bağımsızlık" gibi yönelimleri paylaşmamakta; bu ilişkileri tıpkı bütün sağ ve sol liberallerin benimsediği "küreselleşmenin kaçınılmazlığı" tezi gibi "kaçınılmaz" bulmaktadırlar. ABD'ye, IMF'ye, DB'ye, DTÖ'ye, NATO'ya, AB'ye yaklaşımlarında ve dış politikada ciddi sayılabilecek farklılıklar bulunmamaktadır.
Bu durum, AKP ile ideolojik mücadele yürütme konusunda, bu kesimler açısından önemli bir handikap oluşturmaktadır. Ekonomik ve sosyal yaşamın adil ve eşitlikçi bir içerikle geliştirilmesini kapsamayan, dar ulusalcı/yeni milliyetçi bir aranışın orduyu "darbe" diye sıkıştırması ve ondan siyasi medet umması da bundandır.
Bu nedenle 22 Temmuz seçimlerinin sonuçları, gerçek bir demokratikleşme ve ciddi bir ekonomik–sosyal programdan yoksun ve 12 Eylül ile gerçek bir hesaplaşma yapmaksızın, ne dinsel ideolojik motifleri ne de liberalizmi referans alan bir siyasal iktidara karşı seçenek oluşturulamayacağının yakın dönem ifadesi olarak değerlendirilmelidir.

Sevgili Arkadaşlarım,

Bu noktada Şemdinli olaylarından Rahip Santori, Hrant Dink ve Malatya'daki cinayetler ve ırkçı/milliyetçi hezeyan karışımına, Cumhurbaşkanlığı seçim süreçlerine, Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet Gazetesinin bombalanmasından son dönemlerde artan terör eylemlerine, devlet içinde yuvalanmış çetelere, siyasal ve kültürel İslamdan türban ve yeni bir liberal anayasa yönelimine dek izlediğimiz tutum; TMMOB ve bizlerin, Türkiye'nin sağduyusu ve aydınlık geleceğini, başka demokratik güçlerle birlikte; bizlerin de temsil ettiğini göstermiştir.
Bu yaklaşım bizleri iç politika sahnesindeki kısır ve buram buram düşmanlık kokan atmosferden farklı bir yere oturtmaktadır. Tam bağımsızlığa vurgu yapan; anti–Amerikancılık gibi dar bir çerçeve ile sınırlanmamış, ABD'den AB'ye, IMF'den NATO'ya dek uzanan anti–emperyalist, toplumcu çizgimize tam bir meşruiyet oluşturmaktadır. Bu nedenle ve tam bir özgüvenle, "yaşasın bağımsız demokratik Türkiye" diyoruz. Bunu aynı zamanda ülkemizin zenginliklerini korumanın da yegâne yolu olarak görüyoruz. 
TMMOB ve Odamızın bu ayırt edici çizgisini delegasyonumuzun pekiştireceğine olan inancım tamdır.

Sevgili Meslektaşlarım,

Oda çalışmalarımıza da kısaca değineceğim. Oda Çalışma Raporu sunulurken de izleyeceğimiz üzere, TMMOB Makina Mühendisleri Odası bugün 69 bin üye, 7.500 öğrenci üye; sayısı 30'a ulaşan yönetmeliklerimiz; 51 il, ilçe temsilciliği, 16 mesleki denetim bürosu, 1.500'ü aşan işyeri temsilciliği ile TMMOB'nin en büyük iki Odasından biridir. 
Durum ve konumumuzu yalnızca bu ölçütlerle belirlemiyoruz. Şöyle devam edeyim: 
Tamamı itibarıyla kendi mülkiyetimizdeki Şube hizmet binaları; 
49 noktada ve 25 ayrı konuda 2.500 üyemize aynı anda hizmet veren, sürekli gelişen ve bugüne dek 37 bin üyemizin eğitim ve kurslarından geçtiği Meslek İçi Eğitim Merkezleri;

Eğitici eğitimleri; 
Şubelerimizde gerçekleştirilen 586 farklı konudaki eğitim ve 207 farklı konudaki konferans, panel, söyleşi; 
Basınçlı Kaplar ve Kaldırma İletme Makinalarının Periyodik Kontrolleri ile Teknik Ölçüm ve Analiz Hizmetleri kapsamlarında ‘A' Tipi Muayene Kuruluşu olmamız; 
Bacagazı Merkez Laboratuvarı Akreditasyonu; 
Personel Belgelendirme Kuruluşu Akreditasyonu;

Asansörlerde CE işaretlemesini de kapsayan Asansör Kontrol Merkezimizin Onaylanmış Kuruluş Akreditasyonu;

SMM Hizmetleri ve Mesleki Denetim, Bilirkişilik–Ekspertizlik ve Teknik Ölçüm Hizmet Çalışmalarında tutturulan düzey ve gelişme; on binlerce asansör ve 1 milyon 800 bini aşkın LPG'li araç denetimi;

Yalnızca bu dönemde mesleki-teknik konular, Oda raporları, etkinlik bildirileri ve diğer etkinlikler ile baskısı tükenen ve güncellenerek basılan 25 kitapla birlikte toplamda 87 kitap basımı; 
Her dönem binlerce üyemizi bir araya getiren ve etkileri meslek alanlarımız ve Oda dışına yayılan 25 kongre, kurultay, sempozyum etkinliği ile Odamız; 
kurumsallaşma, etkin mesleki ve toplumsal hizmet sunumu ile TMMOB'nin en etkin Odası konumundadır. 
Çalışma Raporumuz biraz incelendiğinde, birazdan yapılacak rapor sunumu izlendiğinde, Odamızın ne denli geniş ölçekli ve önemli çalışmalar yaptığını görmek olanaklıdır.
Odamız bu çalışmaları, meslek, meslektaş, ülke ve halk çıkarlarının, emperyalizm ve yerli işbirlikçilerinin saldırılarından korunması ve meslek alanlarımızın genişletilmesi mücadelesinin bir parçası olarak yürütmektedir. 
Odamız, geride bıraktığımız dönemde bu kapsamda, Mesleki Yeterlilik Kurumu ve Yabancıların Çalışma İzinlerinde Değişiklik öngören yasa tasarılarına karşı TMMOB örgütlülüğü içinde en aktif çabayı göstermiş; meslek alanlarımızı daraltıcı gelişmelere karşı önemli mücadeleler vermiştir. 
"Mesleki Yeterlilik Kurumu Kanun Tasarısı"nda, mühendis, mimar ve şehir plancılarının yeterliliklerinin esaslarını, denetimini, ölçmesini, belgelendirmesini ve sertifikalandırmasını adı geçen kurumun yapması öngörülerek, TMMOB ve Odalarımız devre dışı bırakılmak istenmişti. 
Başta Odamız olmak üzere TMMOB bütünlüğünde aktif çaba gösterdik. Nihayetinde, meslek disiplinlerimizin bu yasa kapsamından çıkarılması sağlanmıştır.
Bir önceki Cumhurbaşkanı tarafından veto edilen ve şu an TBMM'de bulunan "Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun" ile yabancı mühendislerden istenmesi zorunlu olan denklik belgesinin kaldırılması, yabancı mühendis ve mimar istihdamında Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile TMMOB'nin görüş bildirmesi uygulamasına son verilmesi istenmektedir. Bizleri ülkemizde "mülteci" kılacak bu duruma karşı defalarca basın açıklaması yapılmış, TMMOB tarihinin en büyük mitingi olan 14 Ekim TMMOB Mitingine en geniş katılım, Odamız tarafından sağlanmıştır. 
Bu katılım düzeyi, TMMOB'nin örgütlediği veya katıldığı bütün merkezi veya yerel miting v.b. etkinliklerde de geçerlidir. Odamızın organizasyon yetenekleri ve düzeyi önemlidir. TMMOB örgütlülüğü bizden, biz TMMOB örgütlülüğünden güç almışızdır. Bu, hemen her konuda olmuştur. 
Odamızın yabancıların çalışma izinleri konusundaki duyarlılığı ve mücadelesi sürmektedir. 
Emperyalizmin ülkemiz sanayisi ve mühendisliğine karşı olan bütün projeksiyonlarına etkinliklerimiz, sonuç bildirileri ve açıklamalarımızda karşı çıkılmıştır. Meslek alanlarımızın IMF, DB, DTÖ, AB programları uyarınca daraltılmak istenmesine karşı yurtsever temelde başarıyla ve çok yönlü bir mücadele yürütülmüştür. 
Cumhuriyet ve laikliğin temel değerlerinin korunmasından gericiliğe karşı mücadeleye, yaşamsal ve stratejik önemi bulunan tarım ve sanayi kuruluşlarının özelleştirilmesine kadar Odamız, bütünlüklü bir yurtsever çizgi izleyerek mesleki, sosyal ve örgütsel sorumluluklarını kaynaştırarak yürümeyi benimsemiştir. 
TMMOB ve bağlı Odalara yönelik siyasi iktidar mekanizmalardaki ön yargılı siyasi yaklaşımlara karşın LPG Yasası ve 200 bin civarındaki LPG piyasası personelinin eğitimi ile ilgili yönetmelik, Yeni ve Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Üretiminde Kullanımına İlişkin Yasa, Enerji Verimliliği Yasası ve ilgili yönetmelik gibi birçok yasa ve yönetmeliğin çıkmasında Odamızın birinci dereceden katkıları bulunmaktadır. Bunlar yalnızca birkaç örnektir. 
İşte bu tür çok sayıdaki girişimimiz sonucunda, çok sayıda yeni mezundan emekli üyemize kadar yeni iş alan ve olanakları yaratılmış ve bu yöndeki çalışmalara devam edilmektedir. Bunlar, meslek alanlarımızın daraltılmak istenmesine karşı önemli çalışmalar ve kazanımlardır. 
İlgili Oda içi yönetmelikler; yasalara bağlı olarak kamu kurum ve kuruluşlarıyla birlikte hazırlanan yönetmelik ve ikincil mevzuatlar; eğitim ve belgelendirmeler ile üyelerimizin alanlarında birer uzman olarak faaliyet göstermesi sağlanmış, mesleki denetimin gereği kamu kuruluşlarına benimsetilerek sürekli olarak yeni iş olanakları yaratılmış, mesleki denetimin ulusal ve uluslararası tanınırlığı doğrultusunda önemli adımlar atılmıştır. 
Uzmanlık alanlarımıza giren Mekanik Tesisat, Araç İmalat Tadilat Montaj Projeleri, Asansör, LPG, Doğalgaz uygulamaları v.b. alanlarda yürütülen SMM Hizmetleri ile Enerji Verimliliğine yönelik yasa, yönetmelik ve ikincil mevzuat hazırlama süreçleri, LPG'li araç denetimleri, LPG piyasası personeli eğitimleri, iş güvenliği, yapı denetiminde çalışan üyelerimizin eğitimi yoluyla özellikle 2000 yılı sonrasında 10 bini aşkın üyemize yeni iş alanları yaratılmıştır.

Son olarak 69 bin üyemizin tamamı için geçerli olan ve borcu olmayan üyelerimize herhangi bir ücret talep etmeksizin Ferdi Kaza Sigortası yapılması, merkezi bir şekilde bütün Şubelerimizde uygulamaya sokulmuş ve 25 bin üyemize belgeleri ulaştırılmıştır. Böylelikle üyelerimize yönelik hizmetlere bir yenisi daha eklenmiştir. 
Çalışmalarımızın bütünü Çalışma Raporu ile bilgi ve değerlendirmelerinize ayrıca sunulmaktadır.

Çok kısa bir değerlendirme kapsamında gurur duyarak söyleyebilirim: Bir önceki Genel Kurulumuzun onayı ve Oda Danışma Kurulumuzda şekillenen Çalışma Programında öngörülen çalışma ve hedefler neredeyse tamamen yaşama geçirilmiştir. Kuşkusuz eksiklerimiz bulunmaktadır. Ancak programlı bir şekilde ve kurumsallaşarak ilerliyor, eksiklikleri kurumsal olarak giderecek yönelimleri benimsemiş bulunuyoruz

Sevgili Arkadaşlarım,

Odamız, meslek alanlarımızla bağlantılı konularda mesleki ve entelektüel birikimini Oda Görüşleri/Raporlarla üyeleri ve kamuoyuna sunmada önemli mesafeler kat etmektedir. 
TMMOB Sanayi Kongresine sunduğumuz raporlar kapsamındaki "Ülke Örnekleri ile Kalkınma ve Sanayileşme Modelleri" ve "TMMOB Sanayi Kongrelerinde Önerilenler ve Sanayide Gerçekleşenler" raporları ile ülkemiz ile başka ülkelerdeki deneyimler irdelenmiş, bizim 1963'ten bu yana neler söylediğimiz ve önerdiğimizin ciddi bir tarihi dökümü yapılmıştır. 
"Makina İmalat Sanayi Sektör Araştırması"; "Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi İşletmeleri"; "Organize Sanayi Bölgeleri, Küçük Sanayi Siteleri, Endüstri Bölgeleri ve Teknoparklar" Oda Raporlarının geliştirilmesiyle, sanayimizin mevcut durumu üzerine çok değerli, stratejik referans çözümlemeler yapılmaktadır. 
"İş Sağlığı ve Güvenliği Oda Raporu" ile sanayi, mühendislik ve bütün çalışanların sorunları arasındaki bağların bütünlüğü kurularak sanayi ve çalışma yaşamının canına can katıcı öneriler geliştirilmektedir.
"Ulaşım ve Trafik Politikalarında Planlama Gerekliliği" ve "Ulaşımda Demiryolu Gerçeği" Oda Raporları ile sanayi, tarım ve toplumsal yaşamın olmazsa olmazı ulaşımdaki temel sorunlar ve çözümlerine ilişkin iddialı öneriler geliştirilmektedir. 
"Türkiye'nin Doğal Gaz Temin ve Tüketim Politikalarının Değerlendirilmesi", "Dünyada ve Türkiye'de Enerji Verimliliği" ve "Yenilenebilir Enerji Kaynakları" Oda Raporlarıyla sanayinin temel bileşenlerinden enerji alanında Odamız söz üstüne söz koymakta, yetkin öneriler geliştirmektedir.

"Mühendislik Tasarımında Meslek Odalarının Yeri ve Önemi, MMO'nun Çalışmaları" broşürümüz ile sanayide mühendislik, tasarım, Ar-Ge ve inovasyon çalışmalarının önemine işaret edilmektedir.

"Tarihe Düşülen Notlar/Özelleştirme Gerçekleri ve TMMOB Makina Mühendisleri Odası'nın Özelleştirme Karşıtı Çalışmaları Oda Raporu" ile günümüzde sanayi, tarım ve bir bütün olarak ülke zenginliklerimizi talan eden özelleştirme salgınına karşı bakışımız, açtığımız davalar ve yaptığımız açıklamalar belgelenmiştir.

"60. Hükümet Programının Ekonomi, Sanayi, KOBİ, AR-GE, Enerji, Ulaşım, İş Sağlığı ve Güvenliği Bölümlerinin Değerlendirilmesi Oda Raporu" ile çok özet ama yukarıda sıraladığım bütün konulara ilişkin siyasi iktidarın temel yanlışlarına işaret edilmektedir. 
"Asansörlerde Durum, Uygulamalar ve Yapılması Gerekenler" ve "LPG/CNG'ye Dönüştürülmüş Araçlarda Denetim Uygulamaları" Oda Raporları ile mesleki ve toplumsal iki önemli sorunda yapılan çalışmalar, can güvenliği sorunları ve bundan sonra yapılması gerekenleri mesleki, teknik bir ciddiyet içinde dile getirilmektedir. 
Bu raporları delegasyonumuzun ve örgütümüzün dikkatle değerlendirmesi, yararlanması çok önemlidir. Zira ülkenin ekonomisi ve sanayisi ile KOBİ'lerinden mühendisliğe, çalışma yaşamı ve meslek alanlarımıza dek bütün sorunlara ilişkin önemli saptamalar yapılmaktadır. 
Şunu bilelim ki arkadaşlarım, biz bir doğruyu dile getirince çok geçmeden ilgili bütün kesimler de bir şekilde bu sorunlara ve çözüm önerilerine parmak basmakta, en azından çözümlere yönelik düşünmeye başlamaktadırlar. Yaptığımız çalışmaları içselleştirmek, değer vermek ve yaymak bizim bir diğer görevimizdir.  
Değerli Arkadaşlarım, 
Odamız ülkemizin baş belası olan özelleştirmeler konusunda, başta ERDEMİR ve Karayolları Araç Muayene İstasyonları/Hizmeti olmak üzere bütün özelleştirmelere karşı çıkmış, özelleştirmelerin ülkemizin ekonomik birikimlerinin sermaye ve yabancı egemenliği lehine talan edilmesi olduğunu her zaman ileri sürmüş, açtığı başarılı hukuk davaları ve güncel basın açıklamaları yoluyla, cumhuriyetin birikimleri ve kamunun ekonomik gücü ile sosyal devletin tasfiyesine her zaman karşı çıkmıştır.
 
ERDEMİR ve Karayolları Araç Muayene İstasyonları/Hizmeti özelleştirmelerine karşı açtığımız davalar ve Danıştay'ın yürütmeyi durdurma kararları, kamuoyunda ciddi yankılar uyandırmıştır. Yine Odamız; TÜPRAŞ ve TELEKOM davalarına müdahil olmuştur. Önceki dönemlerdeki SEKA, TELEKOM, ERDEMİR üzerine raporlarımız; enerji, doğalgaz, ulaşım, demiryolu v.b. raporlarımızda özelleştirmelere esaslı karşı çıkışlarımız ve ilgili sempozyum, kongre, kurultay etkinliklerimiz ile bu etkinliklerin sonuç bildirgelerinde konuya gereken ciddiyetle eğilinmiştir.
Odamız, TMMOB, DİSK, KESK, TTB, TDB ve bu güçlerin de içinde yer aldığı Emek Platformunun düzenlediği özelleştirme, ücret ve istihdam politikaları, meslektaşlarımız ve meslek alanlarımıza yapılan saldırılar, sosyal devletin tasfiyesiyle ilgili yasalar, emperyalist işgal ve savaş karşıtı etkinliklere ve demokratikleşme mücadelesine en üst düzeyde, nitelikli ve etkin katılımı hep esas almıştır. 
Sevgili Arkadaşlarım, 
Ayrıca öğrenci üyelik ve Öğrenci Üye Kurultayı dolayısıyla önemli bir konuya değinmek istiyorum. Biz bu yolla, dünyada örneği bulunmayan bir uygulama ile meslektaş adaylarımızın Oda, meslek ve ülke sorunları ile tanışarak kendilerini ifade etme ve Oda olanaklarından yararlanma ortamlarını yarattık. 
Bugün Odamızda öğrenci üyelik uygulamasından gelerek yönetici olan arkadaşlarımızın bulunması, örgütümüzde bir yenilenme kaynağı oluşturulması itibarıyla bir kıvanç kaynağıdır. Bu noktayı örgüt yöneticilerimizin dikkatine özellikle sunmak istiyorum. Zira süreklilik ve yenilenme arasında ciddi bir ilişki, emekten, meslekten, ülke ve halktan yana toplumcu yurtsever çizgimizin doğru bir şekilde uygulanması yanı sıra, genç kuşaklara doğru, sabırlı, eşitlenici, önerilere ve yeniliklere açık, gerektiğinde sarsıcı ve sarsılmaya açık; kazanıcı ve geliştirici bir tarzda kurulabilir. Bizim benimsediğimiz yol budur.

Sevgili Meslektaşlarım,

Sözlerimi ülkemize ilişkin özlemlerimizle tamamlayacağım.

Temsilde adaleti hiçe sayan yüksek seçim barajları, lider sultasına dayalı siyasi parti yapıları ve en sonunda halkın seyirci haline geldiği bir oyuna gerçekte siyaset ve demokrasi demek olanaklı değildir. 
Siyasetin ve toplumsal yaşamın demokratikleşmesi ve siyasette katılımcı demokratik bir kültürün yerleşmesine yönelik bir kanal açılması gerekmektedir. 
Bu ülkede her şey denenmiştir ve Türkiye'nin önünde, artık, gerçekte tek seçenek bulunmaktadır. Bütün dış ilişkilerini gözden geçirerek, bağımsızlığı benimsemek; planlı bir kalkınma ve istihdam odaklı sanayileşmeden, etkin ve yatırım kararları ile bütünleşmiş, mühendisten, bilim, Ar-Ge ve teknolojik gelişmeden yana, kendi kaynak ve-birikimlerine dayalı bir ülke ve ekonomi yaratmak. Bu pekâlâ olanaklıdır.
Bugün Türkiye'de, insanca, hakça, eşitlikçi, adil bir ekonomik–sosyal program; ekonomik sosyal projeksiyon ile bütünleşmiş bağımsızlıkçı, demokratikleşmeci bir program ve bu programı önermekle kalmayıp temsil edecek bağımsız bir irade boşluğu bulunmaktadır. Türkiye bunun eksiklik ve sancılarını 22 Temmuz seçim sonuçları ve bugünkü açmazları itibarıyla bir kez daha yaşamaktadır.

Sanayileşen, sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerinden en ucuz ve eşit bir şekilde yararlanılabilen, eşit ve parasız eğitim, sosyal güvenlik, araştırma-geliştirme gibi alanlara kaynak aktaracak, gelir dağılımını düzeltecek, ulaşım, enerji, haberleşme olanaklarından en ucuz bir şekilde yararlanılabilecek, bölgesel eşitsizlikleri giderecek bir sosyal kalkınma anlayışının egemen kılınması gerekmektedir. Ancak böylece Türkiye'yi barış ve gönenç içinde yaşanabilir kılmak olanaklıdır. Ancak böylece bugün çok zor gibi görünen her şeyi başarmak ve dünyada saygın bir ülke olmak pekâlâ olanaklıdır.
Sözlerime son verirken, bitirdiğimiz 41. Dönemde bizlerle olan TMMOB Başkanımız Mehmet SOĞANCI'ya, TMMOB Yedek Yönetim Kurulu Üyelerimiz Elif ÖZTÜRK ve S. Melih ŞAHİN'e, TMMOB Yüksek Onur Kurulu Üyemiz Yavuz BAYÜLKEN'e, TMMOB Denetleme Kurulu Üyemiz Kirami KILINÇ'a, Oda Onur ve Denetleme Kurullarındaki arkadaşlarımıza; Şube Yönetim Kurulları, İl, İlçe Temsilcileri, işyeri temsilcileri ve teknik görevlilerimiz dahil bütün meslektaşlarım ve diğer çalışanlarımıza ve nöbet değişimi yapacak olan Oda Yönetim Kurulu asıl ve yedek üyesi arkadaşlarıma, Çalışmalarımıza koydukları maddi emek ve manevi katkılarından dolayı teşekkür ediyor, yeni dönem çalışmalarında hepimize başarılar diliyor, Oda Yönetim Kurulumuzun saygılarını sunuyorum. 
________________________________________
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı‘nın Genel Kurul Açılış Konuşması
Sevgili Arkadaşlar, 
Çift yılların ilk beş ayı TMMOB ortamı açısından bir demokrasi şöleninin gerçekleştiği aylardır. Şubelerimizden başlayıp, Odalarımıza oradan da TMMOB‘ye uzanan Genel Kurul süreçlerinin yaşandığı aylar içerisindeyiz. 
Genel Kurullarımız, mesleğimizi uygulayarak bilimi ve teknolojiyi halkımızın hizmetine sunmak ve emeğimizin karşılığında insanca bir yaşam düzeyine kavuşmak isteyen biz mühendis, mimar ve şehir plancılarının, sorunlarımızın üstesinden gelmek için ihtiyaç duyduğumuz umut ve inanç ortamının yaratılmasına, örgütlülüğümüzün gelişmesine ve güçlenmesine katkıda bulunacaktır. Buna inanıyorum.
Öncelikle görev süreleri tamamlanacak olan Yönetim Kurulu Üyesi arkadaşlarıma, TMMOB‘nin bir döneminde kişisel birikimlerini örgütümüzün birikimleri ile harmanlayarak, özel yaşamlarından zaman ayırarak yürüttükleri Oda çalışmaları ve örgütümüze verdikleri katkıdan dolayı Yönetim Kurulumuz adına teşekkür ediyorum. 
Bilim ve teknolojiyi insanla buluşturan bir meslek grubunun üyeleri olan biz mühendis, mimar ve şehir plancıları, sıkıntılı, sancılı, sorunlu bir ülkede yaşayan tüm yurttaşlar gibi önemli sorunlarla karşı karşıyayız. İşsizlik, mesleğimizi uygulamada karşılaştığımız engeller ve bunların sonucu olarak mesleki ve ekonomik haklarımızda gerileme, bu sorunların başlarında gelmektedir. Sorunlarımız halkımızın sorunlarından ayrı değildir. 
Hepimiz biliyoruz: Ülkemizde özellikle 80'li yıllardan beri kapitalist küreselleşmeye uyum adına uygulanan politikalar, uluslararası sermayenin direktifleriyle yönlendirilmektedir. Kısaca IMF ve Dünya Bankası politikaları olarak adlandırdığımız dışa bağımlı bu politikalar emeğin ve halkın büyük çoğunluğunun aleyhine işlemektedir. 
Bu nedenlerle, mesleğimizi uygulayabileceğimiz ortamların yaratılması mücadelesi, yani bağımsızlık, demokrasi, kalkınma ve hakça paylaşma mücadelesi her zaman olduğundan daha fazla önem taşır hale gelmiştir. 
Bu nedenler, bu temel ortak gündem maddesi etrafında örgütlülüğümüzü güçlendirmeyi, ortak politikalarımızı belirlemeyi ve ortak mücadeleyi örgütlemeyi ve örgütlenmemizi güçlendirmeyi zorunlu kılmaktadır.

Sevgili arkadaşlar,
Bu ülke insanının TMMOB‘ye ihtiyacı vardır sözünden hareketle; "TMMOB‘nin odalarına, odaların şubelerine, şubelerin çalışmalara aktif katkı koyacak örgütlü üyelere ihtiyacı vardır" sözü şimdi çok daha anlamlı. Neoliberal politikalara karşı, gericiliğe karşı, darbe özlemcilerine karşı "Başka bir Türkiye, başka bir yaşam mümkündür" demek ve bunun gereklerini yapmak şimdi çok daha önemli.

Ortalama bir Avrupa ülkesinde 50-60 yılda yaşanabilecek olaylar bizim ülkemizde bir yıla sığabiliyor. Hrant Dink suikastı, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve Anayasa Mahkemesi‘nin 367 kararı, askerlerin e-muhtırası, geniş katılımlı cumhuriyet mitingleri, 22 Temmuz erken genel seçimleri ve tek başına 2. AKP hükümeti, Abdullah Gül‘ün Cumhurbaşkanı olması, çözülemeyen ve giderek içinde şiddeti arttıran Kürt sorunu, artan milliyetçilik, ABD‘nin, Dünya Bankası‘nın, IMF‘nin ülkemiz üzerinde her geçen gün artan müdahaleleri, yurtdışı askeri operasyonlar, meslek alanlarımız ile ilgili hiç de emekten insandan yaşamdan yana olmayan yeni düzenlemeler, yoksulluğun, işsizliğin giderek artması geçtiğimiz bir yılda yaşadıklarımızdan yalnızca bir kısmı.

Bu yaşananlar ve yaşatılanlar tüm dünyayı bir karabasana sokan kapitalist küreselleşmenin ülkemize yansımalarıdır. Birbirinden farkı olmayan, ABD‘ci, IMF‘ci siyasal iktidarların; 12 Eylül zihniyetinin uzantısı politikalarının sonucu önümüzdeki dönem de yaşayacaklarımız bunlardan çok farklı olmayacaktır ne yazık ki... 
Bir kez daha altını çizerek söylemek gerekiyor: Bu ülkenin dış politikası ABD emperyalizminin talepleri ile şekilleniyor. Ekonomisi kapitalist küreselleşmeye uyum adı altında IMF ve Dünya Bankası‘nın yönlendirmesi altında. Demokrasinin sınırlarını da AB ile ilişkiler ve pazarlıklar belirliyor. Tüm bunlar artık hepimiz tarafından açık olarak biliniyor. Tüm bunların sonucu bağımlılığı arttırıyor, yoksulluğu arttırıyor ve geleceğimize yönelik karanlığı arttırıyor. Geçen dönem böyleydi ve ne yazık ki önümüzdeki dönem de böyle olacak. 
Tüm bu hızlı gelişmeler; sıkıntılı, sancılı ve sorunlu bir ülkede yaşıyor olmak, bu ülkede bizim gibi meslek örgütlerine de çok daha fazla görev düşmesine, sorumluluklarının artmasına neden oluyor.

TMMOB ve odamız bu dönemde ne yaptı?

Tüm yaşanan olumsuzluklara karşı da, hiç bıkkınlık göstermeden, hiç durmadan, hiç ara vermeden biz kendi bildiğimiz yolda yürüdük. Devraldığımız onurlu yürüyüşü ve dik duruşu bağlı odalarımızın yöneticileri ve örgütlü üyelerimiz ile birlikte sürdürdük. 
Katıldığımız, düzenleyicisi ya da çağrıcısı olduğumuz miting ve benzeri alan etkinliklerinde hep "Bağımsız, demokratik ve özgür bir Türkiye" için yükselttik sesimizi. Taksim‘in yeniden 1 Mayıs alanı olması; 3 Kasım‘da gerçekleştirdiğimiz "Özgür, Demokratik ve Eşitlikçi bir Türkiye" mitingi; SSGSS yasa tarsısına karşı 14 Mart Çalışmama Hakkını kullanma ve 1 Nisan eylemlilikleri, ABD, Dünya Bankası, IMF politikaları ve Irak‘ın işgaline karşı yaptığımız kitlesel basın açıklamaları bunlardan yalnızca bazıları. İlkeli işbirliklerle oluşturduğumuz ve emekten ve halktan yana çaba gösteren tüm örgütlerle omuz omuza ve ama asla birbirimize omuz atmadan yan yana durarak Türkiye demokrasi mücadelesinin içinde yer aldık. Tamamında TMMOB‘nin kırmızı üzerine sarı yazılı pankartını TMMOB kadroları onurla taşıdı.

Ülkemiz ve meslek alanlarımız üzerine düzenlediğimiz etkinliklerle; insana, yaşama ve geleceğimize olan görevlerimizi yerine getirmeye çalıştık. Çevre Sempozyumu, Mühendislik, İstihdam ve Ücretlendirme Sempozyumu, AB Süreci Karşısında Emek Sempozyumu, Yerel Yönetimlerde Dönüşüm Sempozyumu, Enerji Sempozyumu, Coğrafi Bilgi Sistemleri Kongresi, Türkiye‘de Özelleştirme Gerçeği Sempozyumu, Denizcilik Sorunları Sempozyumu, Jeotermal Kongresi, Afet Sempozyumu, Sanayi Kongresi, İklim Değişimi Sempozyumu, Su Politikaları Kongresi iki yıllık çalışma dönemimizde gerçekleştirildi. Yine Bu dönemde kente yönelik olarak İKK‘larımız aracılığı ile Bursa, İstanbul, Ankara, Kocaeli, Eskişehir ve Bodrumda Kent Sempozyumlarını gerçekleştirdik. Sırada Denizli ve Adana Kent Sempozyumları var. Bunlar yalnızca TMMOB‘nin düzenleyicisi olduğu etkinliklerdi. Bağlı odalarımızla birlikte bir yılda 100‘ün üzerinde etkinliğe imza attık. Etkinliklerimizin tümü kitap haline getirilerek, kamuoyu, uzmanlar ve siyasi karar vericilere iletildi. Etkinliklerimizin sonuç bildirgeleri TMMOB‘nin manifestolarıdır. TMMOB‘nin sözü hep emekten ve halktan yana olarak insana, yaşama ve aydınlık geleceğimize yönelik olacaktır. 
Sadece bunlarla kalmadık. Oda temsilcilerinden oluşturduğumuz çalışma gruplarımızın çalışmaları ile gerek meslek alanlarımıza yönelik, gerekse ülkede yaşananlara ilişkin olarak bilimsel bilgiyi rehber edinerek oluşturduğumuz yüzlerce görüşü ve basın açıklamasını kamuoyunun bilgisine sunduk. WEB sayfamızı haber sitesi haline getirdik. Kurduğumuz TMMOB Radyo ile görüşlerimizi internet üzerinden sesli olarak üyelerimize ve kamuoyuna anında ilettik.

Hukuksal alanda; Cargill, Kalkınma Ajansları, jeotermal sahaların kullanım haklarının devredilmesi, İpekyolu Vadisi Serbest Bölgesi kararları, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik‘in bazı maddelerinin iptali, Ankara Büyükşehir Belediyesi İmar Yönetmeliği‘nin "sicil durum belgesi istenmesi" başlıklı maddesini değiştiren yönetmeliğin iptali istemiyle açtığımız davalar hep bizim lehimize sonuçlandı. Yanlış gördüğümüz uygulama ve yönetmeliklere yönelik açtığımız davaların çoğunu kazandık. Çıkarılmaya çalışılan tüm yasalara karşı olumlu olumsuz görüşlerimizi kamuoyuna, siyasi karar vericilere ilettik. Meslek alanlarımız ile ilgili çıkan tüm yönetmelikleri izledik. Çok donanımlı bir hukuk birimimiz var artık.

Sevgili arkadaşlar,
Bu Genel Kurulumuz aracılığı ile buradan herkese ve her yere duyuruyorum:
50 yılı aşan deneyimi ve birikiminin ışığında, yetmişlerden beri yarattığı değerler ve mesleki-demokratik kitle örgütü olmanın sorumluluğuyla hareket eden TMMOB, bağlı odaları, odalarımızın şubeleri ve örgütlü üyeleri ile birlikte, Önümüzdeki dönemde de meslek ve meslektaş sorunlarının halkın sorunlarından ayrı tutulmayacağını bilerek çalışmalarını yürütecektir
TMMOB, önümüzdeki dönemde de özgür ve demokratik bir Türkiye özlemiyle emekten ve halktan yana mücadelesini sürdürecektir. 
TMMOB, önümüzdeki dönemde de barıştan, dostluktan, dayanışmadan ve bir arada yaşamadan yana etkinliklerin içerisinde aktif olarak yer alacaktır.
TMMOB, önümüzdeki dönemde de toplumsal muhalefetin odağında yer alarak onurlu yürüyüşüne ve dik duruşuna devam edecektir. 
TMMOB ve bağlı odalarının tüm yöneticileri ve örgütlü üyeleri bu kararlılık içerisindedir.
Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyor, Genel Kurul çalışmalarımıza başarılar diliyorum.