47. ODA GENEL KURULU YAPILDI

×

Hata mesajı

  • Notice: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 771 satırı) içinde Undefined index: 3.0.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 777 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 781 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 841 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.

TMMOB’nin en büyük Odası olan Makina Mühendisleri Odası’nın (MMO) 47. Olağan Genel Kurulu 24-25 Mart 2018 tarihlerinde Ankara’da Kocatepe Kültür Merkezi’nde toplandı.

Genel kurul divan başkanlığına TMMOB’nin önceki başkanı Mehmet Soğancıoybirliğiyle seçildi. 108 bin 400 üyeyi 1.107 delegenin temsil edeceği genel kurulda yönetim kurulunun çalışma raporu değerlendirilip, yeni dönem çalışma programının ana hatları belirlenecek. Pazar günü yapılacak seçimlerde ise Oda yönetim, onur ve denetleme kurulları ile MMO’yu TMMOB genel kurulu, yönetim kurulu, yüksek onur ve denetim kurullarında temsil edecek 100 delege seçilecek. Genel kurulun açılış konuşmaları MMO Başkanı Ali Ekber Çakar ve TMMOB Başkanı Emin Koramaz tarafından yapıldı.

MMO Başkanı Ali Ekber Çakar’ın konuşması:

“Sayın Birlik Başkanım,

Sayın Konuklar, Sayın Divan, Sayın Delegeler,

Sayın Basın Mensupları,

TMMOB Makina Mühendisleri Odası’nın 47. Olağan Genel Kurulu’na hoş geldiniz. Oda Yönetim Kurulu ve şahsım adına, hepinizi saygıyla, dostlukla selamlıyorum.

Odamızın bugünlere gelmesinde büyük emeği bulunan, eşitlik, bağımsızlık, demokrasi, barış, özgürlükler mücadelesinde omuz omuza yürürken Oda ve TMMOB çalışmalarında sonsuzluğa uğurladığımız bütün değerlerimizi;

  • Sevgili Teoman Öztürk’ü, Ali Dinçer’i, Sezai’yi, Haluk’u, Ali Rıza’yı, Nedim’i, Ali Karahan’ı, Hulusi’yi, Hüseyin’i, Osman’ı, Şerafettin’i, Hasan Cebiroğlu’nu, Mustafa Aydoğan’ı, Ali Karademir’i, Galip Akalın’ı, Tuncer Özkan’ı, Nişan Sönmez’i, Nurettin Yalçın’ı, Nermin Süleymanoğlu’nu, Mustafa Macit’i, Bünyamin Aydın’ı, Hasan Akalın’ı ve tüm kaybettiklerimizi,
  • 2013 Haziran Direnişi ve sonrasında yitirdiğimiz genç canlarımızı; Suruç’ta, Diyarbakır’da, Sultanahmet’te, Ankara’da, Güneydoğu’daki katliamlar ile iş cinayetleri ve kadın cinayetlerinde,
  • 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara Garında, “Savaşa İnat Barış Hemen Şimdi!, Barış ve Demokrasi” mitinginde yitirdiğimiz insanlarımızı

sevgiyle, saygıyla anıyorum. Anılarını ve mücadelelerini, üreten, sanayileşen, hakça bölüşen, bağımsız demokratik bir Türkiye yürüyüşümüzde yaşatacağız.

Direnenlere destek

Değerli Arkadaşlarım,

Konuşmama başlarken;

  • Emperyalizme, kapitalizme, neoliberal dönem uygulamalarına, saray rejimine, sömürü, rant, yolsuzluk, baskı, zulüm, katliam düzenine karşı direnenlere,
  • Grevli toplu sözleşmeli sendikal hakları ve alın terleri için mücadele eden emekçilere,
  • Ürününe, toprağına, suyuna, deresine, ormanına, ülkenin doğal kaynaklarına sahip çıkan köylülere,
  • Kentsel-kırsal, kamusal alanlara sahip çıkan, rant yağmasına karşı çıkan herkese,
  • Sağlığın herkes için eşit ve ücretsiz olması için mücadele eden sağlık emekçilerine,
  • Habercilik görevini yerine getirirken baskı ve zulme uğrayan basın emekçilerine,
  • Yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü için mücadele eden hukuk emekçilerine, 
  • Sömürü, şiddet ve ayrımcılığa karşı mücadeleyi yükselten kadınlara,
  • Gerici, piyasacı eğitim sistemine karşı mücadele eden veliler, kamu çalışanları, akademisyenler, öğrenciler ve bilimsel-laik eğitim isteyen herkese,
  • Eşit yurttaşlar olarak tanınmak isteyen Kürt halkına,
  • Kısaca, demokrasi, laiklik, emek, barış, eşitlik, özgürlük için mücadele eden bütün ilerici, demokratik güçlere,

destek ve dayanışmamızı ifade etmek istiyorum.

Kınama

Sevgili Dostlar,

Makina Mühendisleri Odasının 47. Olağan Genel Kurulu olarak;

  • “İş kazası” görünümündeki bütün iş cinayetlerini; bu cinayetlerin temel nedeni olan sermayenin azami kâr güdüsü ile esnek, taşeron çalışma sistemini,
  • Düşünce, örgütlenme, toplanma, basın özgürlükleri ve barajsız siyaset yapma hakkını engelleyen bütün anti-demokratik uygulamaları,
  • Kürt sorununda katliamcı, tasfiyeci politikaları,
  • İşçilere, köylülere, öğrencilere, kadınlara, çocuklara, gazetecilere, akademisyenlere, halka yönelik devlet terörünü,
  • Yargı usulsüzlüklerini, cezaevi zulümlerini,
  • Kadınlar üzerinde estirilen terörü, kadın cinayetleri ve istismarını, kadın-erkek eşitsizliklerini,
  • “Çocuk gelinliği” rezaletini, çocuk istismarı ve çocuk işçi sömürüsünü,
  • Eğitimi tamamen gericileştiren, piyasaya açan uygulamaları,
  • Mezhepçi-dinci faşizmi,
  • Cumhuriyet, demokrasi, laiklik düşmanlığını,
  • Savaş kışkırtıcılığını, halklar arası milliyetçilik ve düşmanlık tohumlarını eken politikaları,
  • Kamu kurumu niteliğindeki meslek birlikleri ve TMMOB’mizin yasasını değiştirme girişimini,

kınadığımızı, buradan hep birlikte bir kez daha haykıralım.

Genel Kurul üzerine

Sevgili Meslektaşlarım,

Şube genel kurullarımızı, Odamızın ve mesleğimizin saygınlığına yakışır bir şekilde tamamlayarak buraya geldik.

Şube genel kurullarımız; ülkemizi, halkımızı, kamu yararını, meslek, meslektaş yararını ana eksen olarak kabul eden; mesleki ve demokratik mücadeleyi, birini diğerinin önüne koymadan yürüten çalışma anlayışımızın örgütümüz genelinde benimsendiğini göstermiştir.

Genel kurullarımız, ülkemizin içinde bulunduğu güç koşullarda emek vererek büyüttüğümüz demokratik mevzilerin titizlikle korunması gerektiğini bir kez daha göstermiştir.

Şimdi, yoğun bir çalışma dönemini daha geride bırakırken biriktirdiğimiz demokratik değerler doğrultusunda geleceğe bir adım daha atıyoruz.

Dünyada ve ülkemizdeki gelişmeleri, bu gelişmelerin ülkemiz, halkımız, mesleğimiz, meslektaşlarımız üzerindeki etkilerini hep birlikte değerlendireceğiz, Şube genel kurulları ve Oda çalışmalarında dile getirilen görüşleri harmanlayacağız.

Daha güçlü bir Oda; üreten, sanayileşen, hakça bölüşen bir Türkiye için söz üstüne söz koyacak, önümüzdeki dönemin çalışmalarının çerçevesini belirleyecek; Oda ve TMMOB organlarında görev alacak arkadaşlarımızı seçeceğiz.

Genel kurulumuz; emperyalizme, faşizme, gericiliğe ve savaşa karşı birlik, mücadele, dayanışma ve demokrasi platformu olacaktır.

Bugün ve yarın yapılacak olan genel kurul ve seçimlerimiz, totaliter iktidara karşı cumhuriyetçi, laik, demokratik, toplumcu, kamucu bir yanıt olacaktır.

Mesleğimizin demokratik mevzisinin, Odamız ve TMMOB’nin demokrat, halkçı, toplumcu, yurtsever çizgisinin hassasiyetle korunarak sürdürülmesi, genel kurulumuzun tarihi bir sorumluluğu olacaktır.

Önümüzdeki zor süreci, bu çerçevede, örgütlü üye gücümüz ve mesleki demokratik duyarlılıklarımızdan hareketle en doğru şekilde planlayacağımıza; bütünlüğümüzü koruyarak çalışmalarımızı ve hedeflerimizi genişleteceğimize inanıyor, bu gerekliliği özellikle paylaşmak istiyorum.

Dünya durumu

Değerli Konuklar, Değerli Arkadaşlar,

Bu çalışma dönemimizde de; dünyada, bölgemizde, Türkiye’de ve meslek alanlarımızda önemli gelişmeler yaşandı. Bunlardan bazılarına kısaca değinmek istiyorum.

Bugünkü dünya ve Türkiye koşullarına baktığımızda, kapitalizmin dünya genelinde 1970’lerde içine girdiği krizle birlikte geliştirdiği neoliberalizmin 2000’lerde doruğa ulaştığını, aynı zamanda bu politikanın iflasını ve büyük bir kriz ve durgunluk ürettiğini görüyoruz.

2000’li yıllar, 1989-1991’de sosyalist ülkelerin çözülüşüyle birlikte “kapitalizmin nihai zaferinin sağlandığı” ve tek kutuplu bir yenidünya düzeninin oluştuğu yönündeki görüşleri de sona erdirdi. Biliyoruz ki; bugün, özellikle Çin ve Rusya’nın yükselişiyle birlikte çok kutuplu yeni bir dünya söz konusudur.

Başını ABD’nin çektiği emperyalist sistem; Yugoslavya, Afganistan, Irak, Libya, Suriye, Yemen, Somali ve daha birçok örnekte görüldüğü üzere, işgaller yapmakta, işbirlikçileri aracılığıyla iç savaşlar çıkarmakta ve ülkelerin parçalanmasına yol açmaktadır.

ABD ve diğer emperyalist devletler, işbirlikçi devletler ve kontrol ettikleri şeriatçı örgütlerle birlikte milyonlarca insanı katletmekte ve Birinci Dünya Savaşı öncesindeki gibi büyük göç hareketlerine yol açmaktadırlar.

Bugün hem emperyalist güçler ile yeni küresel güçler olan Çin ve Rusya arasında; hem de emperyalist güçler arasındaki iç çelişkilerden de görülebileceği üzere dünya siyaseti, çok kutuplu bir şekilde ve bölgesel çatışmalar üzerinden yeniden şekillenmektedir.

Bu gelişmeler; dünyada, ekonomik, siyasi, etnik, dinsel-mezhepsel çok boyutlu sorun ve çatışmaların büyüyeceğini göstermektedir. Yanı başımızdaki Suriye’de yaşananlar, bu sürece dair önemli ipuçları vermektedir.

Bugün, adeta yeni bir “soğuk savaş”ın yaşandığı, bölgesel çatışmalar üzerinden kozların kapışılacağı bir konjonktüre girilmiştir. Ortadoğu’daki durum, adeta yeni bir dünya savaşının prototipini andırmaktadır.

Bu durum bölgesel-yerel savaşların ve mülteci akınlarının artması, toplumsal parçalanma, sosyal hak kayıpları, işsizlik, yoksullaşma ve insanlık dışı yaşam koşulları olarak yansımaktadır.

Kapitalizm ve emperyalizmin insanlığa sunduğu böylesi bir çözülüş; çöküş ve yeni ortaçağ koşullarıdır.

Ülkemizde durum ve demokratik tutum

Değerli Meslektaşlarım,

Bu dünya ve bölge tablosunun içinde yer alan ülkemizin yüz yüze olduğu iç ve dış sorunlar da oldukça fazladır ve hayli karanlık bir görünüm sunmaktadır.

Siyasal iktidar neoliberal politikalar gereği; kamuyu küçültmektedir. Serbestleştirme–özelleştirmeler yoluyla bütün kamusal kaynak ve varlıkları tasfiye ederek ülkemizi yoksullaştırmaktadır. İşsizlik ve yoksulluk, sendikasızlaştırma, örgütsüzlük ve güvencesiz çalışma biçimleri yayılmaktadır.Eğitimde ve bütün toplumsal yaşamda dinselleştirme ve mezhepçilik artarak devam etmektedir.

Emperyalizmin ülkeleri savaş ve işgallerle yıkıma uğratmasına ortak olunmakta, bölgemizde savaş rüzgarları estirilmektedir.Yanı başımızdaki Ortadoğu coğrafyasında çok karmaşık süreçler yaşanmaktadır.

Ülkemizde Cumhuriyetin temel kazanımları; laiklik, bilim, Aydınlanma ve modern toplumsal yaşam dışlanmaktadır.

Üretimi zayıf borç içindeki ekonomi, eşitsiz gelir dağılımı, kısıtlanan hak ve özgürlüklerin konuşulması istenmemekte; lidere-şefe biat eden bir toplum oluşturulmaya çalışılmaktadır.

Gezi direnişi, 7 Haziran hezimeti, başından beri hileli, sonuçları itibariyle de gayrimeşru olan referandumdaki halkın direncini sindiremeyen siyasal İslamcı zihniyet; kışkırtıcısı olduğu çatışma ve savaş ortamını ülke içine de bir tehdit ve baskı unsuru olarak yerleştirmektedir.

Daha dün tırlarla giden silahları açıklayamayıp, milletvekili ve gazetecileri cezaevlerine gönderenler, temsili demokrasiyi, temsili siyaseti, parlamentarizmi ve kuvvetler ayrılığını ortadan kaldıranlar; hak aramalarını evrensel hukuk kuralları çerçevesinde Anayasal yargı denetimi güvencesinden yoksun bırakanlar, yargıyı tamamen kendilerine bağımlı kılanlar; Ortadoğu’nun liderliğine soyunanlar, yakılıp yıkılan Suriye’nin ve ülkemizdeki üç milyondan fazla Suriyeli’nin dramını, sahile vuran çocuk cesedi üzerinden istismar ederek siyaset yapanlar, gerçekleri tahrif ederek toplumu manipüle etmeye çalışıyorlar.

Ülke bugün çok katmanlı, iktisadi, siyasi bunalım; temsili siyaset, temsili demokrasi ve parlamentarizmin yok edildiği bir rejim krizi içindedir.

AKP iktidarı; iktidarını korumak için erken seçim, Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması, savaş ve provokasyon yöntemlerine başvurmaktadır.Devlet şiddeti ve gizli servis oyunları başat araç olarak kullanılmaktadır.

Kürt sorununda oyalama yönteminin yerini savaşın, “barış” ve “çözüm” sözlerinin yerini savaşın nasıl aldığı görülmektedir.Suruç, Diyarbakır, Sultanahmet, Ankara katliamları, emek, barış ve demokrasi güçlerine, toplumsal muhalefete, siyasete, temel hak ve özgürlüklere karşı yapılan saldırılar, yüzlerce ölüm, binlerce yaralı, yakıp-yıkılmış ilçeler/kentler, siyasal parti binalarının kundaklanması, otobüslere, işyerlerine, evlere yönelik saldırı ve yakma girişimleri, sokaklarda insan avına çıkmalar, linç girişimleri ülkemizin hazin gerçekleridir.

Barış içinde yaşıyor olsaydık; ne bu ölümleri, ne bu katliamları, ne bu linç girişimlerini yaşayacaktık. Adı konmamış bir savaş ortamını yaşıyoruz.

Aslında bu bir düş. Bir çığlıkla bu düşten uyanıyoruz.

Bir şehit ailesinin feryadı olabilir bu çığlık.

Bir gazetecinin, bir akademisyenin, işini, aşını, malını, mülkünü kaybedenlerin, özgür ve demokratik bir üniversite istediği için bir öğrencinin tutuklanması sırasındaki haykırışı olabilir. Bir çocuğun ekmek almaya giderken vurulduğunda çıkardığı ses olabilir. Onlarca, yüzlerce insanın öldüğü bir maden kazasındaki iç cinayetinde de yükselir bu çığlıklar. Cinsel istismar-taciz-tecavüze uğrayan kadınların ve çocukların çığlıkları…

Din kisvesi ile bu vahşet ve sapkınlıkların aklanmasına yönelik uygulamaların yakıcılığı ve kışın kalın giysilerimizle yürürken gördüğümüz yoksul bir çocuğun çıplak ayağı, bizi düşümüzden uyandırır.

Düşten gerçekliğe geçince sorgulamaya başlıyoruz:Bu sömürü, bu zulüm, bu vahşet, bu savaş neden?, Kimin savaşı? Niçin savaş?

Sonra barışı, adaleti, demokrasiyi, insan hak ve özgürlüklerini aramaya başlarız.

Huzur ortamında büyüyenler için barış ne demektir?

Mesela:Korkmadan gazete okuyabilmeyi, gelecek kaygısı olmadan severek ve isteyerek okula gidebilmeyi, özgürce kendimiz olabilmeyi, korkusuzca düşüncelerini açıklayabilme ve tartışabilmeyi, dolu dolu yaşayabilmeyi, haklarını sınırsızca kullanabilmeyi, özgürce düşüncelerini açıklayabilmeyi ve tartışabilmeyi, özgürce yaşayabilmeyi, çalışabilmeyi, haklarını arayabilmeyi, eşit, özgür, laik bir arada yaşam hakkını savunabilmeyi, cinsiyetçi yaklaşımlara maruz kalınmamasını isteriz özleriz.

Belki de her şey;sadece gerçek bir insan olabilmek, insan kalabilmektir.Güzel günler görmek, güneşli günlerden zevk alabilmektir.

Değerli Arkadaşlar,

Demokrasi, hak, hukuk, adalet gibi kavramlar insanlığın gelişimiyle birlikte toplumsal yaşamla bütünleşerek bugünlere gelmiştir

Dün barışa yönelik söylenenlerin doğruluğu sadece düne ait değildir. Yüzyıllar boyunca edinilmiş deneyimlerin sonucudur.

Bu işler silahla çözülseydi 1925’lerde, 1930’larda ve silahların susmadığı son 30 küsur yılda çözülürdü.

On binlerce insan öldü, yaralandı, sakat kaldı, kayboldu. Yüz binlerce insan sürgünlere gönderildi, mecburi iskana tabi tutuldu. Ama sorun çözülemedi.Silahlar savaşları, savaşlar toplumsal yıkım ve düşmanlıkları körükler ve çözümsüzlük getirir. Bu yolun sonunda çözüm yoktur. Ölüm var. Gözyaşı var. Kaybedilen halk çocukları var.

Barış ve kardeşliğe dayanmayan, kültürel farklılıklarını ortaya koymak isteyenlerin savaşla susturulmasına inat; barışı savunanların “bölücülük”le, “vatan hainliği” ile susturulmaya çalışılmasının vatan savunmasıyla hiçbir ilişkisi yoktur.

Sosyal ve kültürel diyalog sağlanmadıkça, barışı sağlamak da mümkün değildir.

Bugün ülkemizde yaşayan her kültürlü insanın, her aydının, temel insan haklarına, barışa ve demokrasiye saygılı bir yurttaş olma, dil, din, ırk, cinsiyet ve inanç farkı gözetmeksizin bir yaşam ortamının yaratılması için mücadele etme zorunluluğu vardır.

Demokratik ülkelerde bireyler bu sorumluluklarını legal örgütlü yapılar içerisinde yer alarak yaparlar. Bu örgütlü yapılar bazen siyasal partilerdir; bazen bizim gibi demokratik mesleki kitle örgütleridir.

Biz de MMO olarak; toplumsal ve mesleki sorumluluklarımız gereği; komşularımızla her açıdan iyi ilişkiler içinde olmayı, her ülkenin bağımsızlığının ön koşulsuz bir şekilde tanınmasını, içişlerine hiçbir şekilde müdahale edilmemesini savunmaya devam edeceğiz.

Kürt sorununun şiddetten arınarak barışçı, eşitlikçi, demokratik koşullarda bir arada yaşam çerçevesine yerleşmesi istedik ve her zaman isteyeceğiz.

Emperyalizmin ve kapitalizmin sömürü, yağma ve talan düzenini teşhir ettik, teşhir etmeye devam edeceğiz.

Rant imparatorluğu ve faşizme karşı mücadele, savaş ve kaosa karşı inatla demokrasi ve barışı aramak için en güçlü seçenek, toplumsal muhalefetin birlikte mücadelesidir dedik, demeye devam edeceğiz.

Bunları ve mesleki sorumluluklarımızı daha iyi yerine getirmek için, örgütlülüğümüzü güçlendirici ve saldırılara karşı birlik içinde hazırlıklı olmayı, mesleki uygulama ve kamusal hizmet niteliğimizi yükseltmeyi önümüze koymalı, meslek alanlarımız üzerinden siyaset yapmaya devam etmeliyiz.

Örgütlülüğümüz her açıdan ülke içindir, halk içindir. Örgütlülüğümüz başka bir Türkiye, başka bir yaşam, başka bir dünya için olduğu müddetçe bir anlam ifade edeceğini her yönüyle içselleştirmeliyiz.

Odamız bu çerçevede;siyasal iktidarların tasarruflarını kamusal-toplumsal-mesleki yarar süzgecinden geçirerek, mesleki bilimsel teknik uygulamalara dayanarak ülkenin en karanlık dönemlerinde bile gerçekleri açıklamaktan geri durmamıştır.

Bundan sonra da bağımsız tutum ile örgütsel varlık ve ilkelerimizi koruyan sağduyulu duruşumuzu tam bir uyum içinde sürdürmek, temel tavrımız olmalıdır.

İki dönem arası çalışmalar ve teşekkür

Değerli Arkadaşlar,

Sizlere dağıtılan ve birazdan sunumu yapılacak olan Çalışma Raporunda bu dönem yaptığımız çalışmaları ayrıntılı olarak görebileceğiz.

Zamanımızı değerlendirmek için bu konulara girmeyeceğim ancak gönül rahatlığıyla söylemeliyim ki; Makina Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu olarak, geçen iki yılda da; barışa, umuda, emeğe, sanayileşmeye ve bilime inanarak çalıştık.

Ülkemizde ve dünyada yaşanan birçok olumsuzluğa karşı güzellikler için çabaladık.

Oda çalışmalarında, meslek alanında ülke, kamu ve toplum yararını savunmayı ana ilke olarak benimsedik. Oda olarak düzenlediğimiz etkinliklerde meslek çıkarları, ülkemizin demokratikleşmesi ve kalkınması için somut çalışmalar yaptık.

On yıllardır emek vererek büyütülen demokratik mevziimizi; Odamız ve TMMOB’nin geleneksel cumhuriyetçi, demokratik, laik, yurtsever, barışçı, eşitlikçi, özgürlükçü, kamu-toplum yararı eksenli çizgisini hassasiyetle koruyacak bir şekilde yola devam ettik.

Halk, kamu, ülke, meslek-meslektaş yararı ilkesini ana eksen olarak kabul eden; mesleki ve demokratik mücadeleyi, birini diğerinin önüne koymadan bütünlüklü bir şekilde yürüten çalışma anlayışımızın sürekliliğini sağladık.

Ülkemizde tahakkümü kurulmak istenen gerici-faşist atmosfere, OHAL uygulamalarına karşı inadına demokrasi, inadına yaşam demeye devam ettik.

Yarının umudu olan bizler; yaşamı filizlendirmenin, ülkemize hayat vermenin onurunu, kıvancını taşıdık.

TMMOB çatısı altında, Anayasa referandumunda,Adalet Yürüyüşü ve tüm demokratik eylemliliklerde halkımızın direnci ile birleştik.

Oda Yönetim Kurulu olarak,

Tüm çalışmalarımızda yanı başımızda olan ve TMMOB’nin bu güç dönemde boyun eğmez tutumunda özel bir yeri bulunan Birlik Başkanımız Emin Koramaz’a,

Bütün çalışmaları birlikte yaptığımız Şube Yönetim Kurulu Üyelerimize, İl-İlçe Temsilcilerimize, işyeri temsilcilerimize, komisyonlarda görev alan üyelerimize,

Odamızın görünmez kahramanları olan teknik görevlilerimiz ve Oda çalışanlarına,

Etkinliklerimizin düzenleme, danışma ve yürütme kurullarındaki değerlerimize;

Pek çok Oda Raporumuzun hazırlanmasında emeği geçen Enerji, Sanayi, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği, Ulaşım ve Trafik Komisyonları ve Çalışma Gruplarımızın üyelerine,

Mesleki demokratik mücadelemizde bizlerle omuz omuza, kol kola yürüyen dost örgütlere ve görüşlerimizi halkımıza duyuran değerli basın emekçilerine

içtenlikle teşekkür ediyoruz.

Görev devri ve teşekkür

Sevgili Dostlar,

Şu an Oda yönetiminde bulunan bizlerin 1996 yılında göreve gelmesinden sonra Odamız; örgütlülük, çalışma ilkeleri, yönetmelik-mevzuat, kurumsallaşma, mesleki denetim, mesleki uygulama, çalışan sayısı, ekonomik düzey ve siyasal-toplumsal gelişmeler karşısında gösterdiği demokratik duyarlılık gibi birçok alanda çok büyük gelişmeler kat etmiştir.

Bu süreçte, ülkemizin en önemli demokratik mevzilerinden biri ve TMMOB’nin motor gücü olan Odamızda aranızda bulunarak sorumluluk aldığım için mutlu olduğumu belirtmek istiyorum.

Mezuniyetim sonrasında 1979 yılı Nisan ayında hemen Odaya üye oldum.

12 Eylül 1980 askeri faşist diktatörlüğü sonucu toplumun tüm katmanlarındaki örgütsüzlük ve depolitize olmuşluğun, sinmişliğin, susturulmuşluğun karşısında tekrar örgütlenmek, demokratik hak ve özgürlükleri kazanma mücadelesinin 1989 bahar eylemleri ile birlikte tekrar yükselişe geçtiğini hep birlikte gördük.

Özellikle kamu çalışanlarının sendikalaşma sürecinin mevcut anayasanın açıklarından faydalanarak olabileceğinin tartışıldığı bir süreçte; Ankara’da benim de içinde bulunduğum sınırlı sayıda kişinin katıldığı, rahmetli Prof. Doktor Alparslan IŞIKLI’nın seminerlerinin sonucu fiili ve meşru temelde, ülke genelinde kamu çalışanlarının sendikalaşma hareketini başlattık.

Türkiye mücadele tarihinde çok önemli bir yeri olan ve dünya çapında yankı yaratan, Ankara Kızılay’da, yüz binlerin katıldığı üç günlük işgal eylemini gerçekleştirdik.

Coplandık, gaz yedik, soruşturulmalara uğradık ancak hak arama ve sendikalaşma mücadelesinden asla vazgeçmedik.

1996 yılında Oda Yönetim Kurulu üyeliği, 1997 yılında Yönetim Kurulu Sayman üyeliği, 1997-2010 yıllarında Yönetim Kurulu Sekreter üyeliği; 2010 Nisan’ından itibaren de Emin Koramaz’dan devraldığım Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini bugüne kadar sürdürdüm.

1996’dan bu yana sorumluluk üstlendiğim Oda örgütlülüğüne anlayış olarak yerleştirmek, katkıda bulunmak istediklerim; kurumsallaşma, kolektif çalışma, işyerinde çalışma barışı, Ülke ve toplum sorunları konusunda emek ve demokrasi güçleriyle birlikte toplumsal muhalefet örgütü olarak mücadele etmek, Odamızın temsiliyetinde kurum ve kuruluşlar nezdinde kurumsal saygınlığımızı tesis etmek ve Oda politikalarının sürekliliğini sağlamak olmuştur.

Bütün görevlerde, birlikte olmaktan onur duyduğum Çağdaş/Demokrat Mühendisler ekibinin önerisini ve desteklerini özellikle belirtmek istiyorum.

Odamıza, mesleğimize, meslektaşlarımıza yönelik saldırıların yoğunlaştığı, mesleğimizin ve meslektaşlarımızın itibarsızlaştırıldığı bir dönemde; keyfi, kariyerist, benmerkezci davranış yerine biz olmayı, birbirimize omuz atmak yerine omuzdaşlıklarımızı çoğaltmayı benimsedim.

Birbirimizin elini tutmaktan asla vazgeçmemek gerektiğine inandım.Bu uğurda mücadele ettim.

Oda yapısında, süreklilik–yenilenme ilişkisi içinde görev devrine ve yeni arkadaşlara yer açmak gerektiğine samimi olarak inanıyorum.

Benim için başkanlıktan ayrılmanın zamanıdır. Ama hep aranızda olacağım. Oda ve Şube çalışmalarında, Odanın makina dairesinde bir nefer olarak yer almaya devam edeceğim.

Odamızın birlikte üretme, birlikte karar alma ve birlikte yönetme ortamında bana da görev alma fırsatı tanıdığınız için mutluyum, onurluyum.

Geçmişten bu yana Oda organlarında, kurullarda, komisyonlarda ve çalışma gruplarında birlikte görev yaptığım, onlarla bir arada olmaktan onur duyduğum, her birinden çok şey öğrendiğim örgütlü üyelerimize ve değerlerimizi paylaşan Oda çalışanlarımıza teşekkür ediyorum.

Zaman zaman birbirimizle tartıştığımız durumlarda bile, sorumluluk üstlendiğim süreçte bizlere hep destek olan, Odamızın, halkımızın ve ülkemizin çıkarları için birlikte yürüdüğümüz, şu anda aramızda olan olmayan tüm dostlara teşekkür ediyorum.

Bütün bunları, içinde yer aldığımız, bugün temsil ettiğimiz çizginin yakın tarihinin temel özellikleri olarak, yeni dönemi planlarken yol göstermesi amacıyla dile getirdim.

TMMOB Makina Mühendisleri Odası’nın bilinçli, örgütlü üye topluluğuna, ülkemizin aydınlık yüzlü güzel insanlarına samimi teşekkürlerimi sunuyorum.

Yeni çalışma dönemimizde Oda ve TMMOB organlarında görev üstlenecek tüm arkadaşlarımızı yürekten kutluyorum.

Ben, ülkemde; örgütlenme özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırıldığı; demokratik planlama ve denetim fikrinin her alanda savunulduğu; bilginin toplumsallaşmasının sağlandığı, emekten, doğadan, insandan, toplumdan yana ve geleceğimizin örgütlenmesinde kullanıldığı; çalışanların geleceklerinden kaygı duymadığı, iş, işsizlik, yoksulluk kaygılarının olmadığı; yolsuzluğun, usulsüzlüğün olmadığı, yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızın uluslararası sermayeye peşkeş çekilmediği, kamusal denetim alanlarının özelleştirilmediği, ülkenin sanayileşmesinden vazgeçilmediği; OHAL ve OHAL uygulamalarının olmadığı, sosyal devletin hakim kılındığı; tüketici haklarının korunduğu; çalışanların söz ve karar sahibi olduğu; insanların birbirine saygı gösterdiği, bizlerin ve çocuklarımızın geleceklerinden kaygı duymadığı, insanların özgürce yaşayacağı bir gelecek ütopyasının gerçekleşmesi dileğiyle…

Bu sevgiyle, bu umutla, bu bilinçle, güneşli güzel günlere olan sonsuz inancımla genel kurulumuzun birliğimizi güçlendirmesini diliyor, hepinizi selamlıyorum.

Sağ olun var olun.

Yaşasın bağımsız, demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü Türkiye ülkümüz.

Yaşasın Makina Mühendisleri Odası örgütlülüğü.

Yaşasın TMMOB örgütlülüğü.”

MMO Başkanından sonra TMMOB Başkanı Emin Koramaz bir konuşma yaptı.

TMMOB Başkanı Emin Koramaz’ın konuşması:

 

“Sayın divan, değerli yönetim kurulu üyeleri, değerli konuklar, sevgili mücadele arkadaşlarım,

Hepinizi Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu adına sevgi ve dostlukla kucaklıyorum.

Biliyorsunuz Makina Mühendisleri Odası benim için bir baba ocağıdır. Dolayısıyla bugünkü konuşmamı Birlik başkanı sıfatıyla olduğu kadar, Oda çalışmalarını ilgiyle takip eden bir üye sıfatıyla da yapıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, geride bıraktığımız iki yıllık çalışma dönemi boyunca Oda faaliyetlerinin başarılı ve uyumlu biçimde yürütülmesini sağlayan Odamızın yönetim kuruluna, denetleme ve onur kurulu üyelerine ve oda faaliyetlerine katkı veren tüm üye ve çalışanlarımıza teşekkür ediyorum.

Şube ve temsilciliklerimizden başlayarak bugüne kadar başarılı biçimde örgütlediğimiz Genel Kurul sürecimizin sonuna gelmiş bulunuyoruz.

İki gün boyunca yapılacak tartışmalar, alınacak kararlar ve Oda kurullarına yapılacak seçimlerle bu genel kurul sürecimizin tarihsel birikimimize ve demokratik değerlerimize yakışır biçimde tamamlanacağına inanıyorum.

Değerli Arkadaşlar,

Geçtiğimiz genel kurulumuzdan bu yana çok büyük zorluklarla dolu iki yıl geçirdik.

Başta metropoller olmak üzere ülkenin en doğusundan en batısına kadar yaşanan bombalı saldırılarda 200’e yakın yurttaşımızı hayatını kaybetti.

Başarısızlıkla sonuçlanan bir darbe girişimi sırasında, aralarında TBMM’nin de bulunduğu çok sayıda askeri ve sivil kurum bombalandı ve bir gecede 250 yurttaşımız hayatını kaybetti.

Darbe girişiminden bir hafta sonra ilan edilen Olağanüstü Hal rejimiyle, yüzbinlerce kişi görevinden ihraç edildi, basın yayın organları, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler kapatıldı.

OHAL’in ilk ayında kendimizi fiili olarak Suriye Savaşı’nın içerisinde bulduk. Cerablus ve El-Bab’ı ele geçirmek için “Özgür Suriye Ordusu” mensubu cihatçı yapılarla birlikte başlatılan Fırat Kalkanı Harekâtı tam 7 ay devam etti. Operasyonda onlarca askerimiz hayatını kaybetti.

Sınır ötesi operasyon devam ederken önce HDP Belediyelerine yönelik operasyonlar ve kayyım atamaları, ardından da dokunulmazlıkları kaldırılan HDP Eş Başkanları ve milletvekillerine yönelik tutuklamalar gerçekleştirildi.

Cumhuriyet gazetesine yönelik operasyonla çok sayıda gazeteci tutuklandı. Sosyal medyada hükümete yönelik her eleştiri, gözaltına alınma sebebi haline getirildi.

OHAL rejimi altında parlamenter demokrasinin sonu olan Cumhurbaşkanlığı Sistemi için referanduma gidildi. Devletin tüm olanaklarının iktidar partisi için seferber edildiği referandumda, sandık usulsüzlükleri ve hukuk dışı YSK kararları ile şaibeli bir Evet kararı çıktı.

HDP Milletvekillerinin ardından CHP mensubu bir milletvekilinin de tutuklanmasıyla, ana muhalefet partisi lideri tarafından Ankara’dan İstanbul’a kadar 25 gün süren adalet yürüyüşü gerçekleştirildi.

AKP’li büyükşehir belediye başkanları zorla görevlerinden istifa ettirildiler.

ABD’de görülen Rıza Sarraf Davası ile Sarraf’ın milletvekillerine ve banka yöneticilerine rüşvet verdiği ispatlandı.

Ve nihayet Zeytin Dalı Operasyonu ile bir kez daha komşu ülke topraklarında askeri operasyon gerçekleştirildi.

Kaba hatlarıyla aktardığım bütün bu gelişmeler iki yıl gibi kısa bir sürede gerçekleşti. Bu süre boyunca AKP, Anayasayı çiğneyerek, kanunları yok sayarak, parlamentoyu askıya alarak, yargı organlarını kendine bağlayarak, medyayı teslim alarak, gündelik yaşamı kriminalize ederek, toplumu saflaştırarak halkı şiddet ve korku ile sindirdi. Geçtiğimiz bu iki yıl, demokrasi tarihimizin en karanlık dönemlerinden birisi olarak tarihe geçmiştir.

Değerli Arkadaşlar,

15 yıldır tek başına iktidarda bulunan AKP hükümeti, bunca yıl boyunca topluma ne vaat ettiyse, şimdi tam tersini yaşatmaktadır.

Güneydoğu’da OHAL’i kaldırmakla övündüler, OHAL’i tüm Türkiye’ye yaydılar.

Kürt sorununda çözüm ve barış vaat ettiler, çözümsüzlüğü derinleştirdiler.

Ülkede birlik ve beraberlik vaat ettiler, toplumsal kutuplaşmayı artırdılar.

Komşularla sıfır sorun vaat ettiler, sorun yaşamadığımız bir tek komşu bırakmadılar.

Ekonomide istikrar vaat ettiler, krizden önümüzü göremez hale getirdiler.

Reel sektörün canlandırılmasını vaat ettiler, sanayiyi bitirme noktasına getirdiler.

Ülkenin dış borçlarını bitirmeyi vaat ettiler, ülkeyi dış borç bulamaz hale getirdiler.

Koalisyonlar dönemini bitirmeyi vaat ettiler, daha seçimler gelmeden fiili bir koalisyon düzeni kurdular.

Sevgili Arkadaşlar,

15 yıllık AKP iktidarı döneminde geldiğimiz bu nokta kelimenin gerçek anlamıyla toplumsal bir trajedidir ve bu trajedinin sorumlusu AKP hükümetidir.

Bu trajedinin sorumlusu, AKP’nin üretim yerine ranta, sanayileşme yerine özelleştirmeye, toplumsal kalkınma yerine bireysel köşe dönmeciliğe dayalı neoliberal ekonomi politikalarıdır.

Sadece ekonomide değil, toplumsal yaşamın her alanında çöküşe yol açan bu politikaların hedefinde şimdi de şeker fabrikalarımız bulunmaktadır. Cumhuriyetin en elverişsiz koşullarında büyük yokluklar içinde kurulan, kurulduğu bölgedeki kentlerin gelişimini sağlayan, ekonomik değerini aşan toplumsal getirileri olan 14 şeker fabrikamız özelleştirme kapsamına alınmıştır.

Bizler biliyoruz ki, 1980’li yıllardan itibaren birbiri ardına yapılan özelleştirmeler bu ülkeye işsizlik, yoksulluk, hayata pahalılığından başka bir şey getirmedi.

“Verimsizlik”, “zarar eden KİT’leri elden çıkartma” ve “devletin sırtındaki kamburdan kurtulma” söylemiyle yapılan özelleştirmeler, sermaye kesimlerinin kasalarını doldururken halkı daha da yoksullaştırdı.

Ülke tarımı, ülke sanayisi bitirildi. Mühendislik alt yapımız, üretim yeteneğimiz aşındırıldı.

Oysa bu alanlar, tüm gelişmiş kapitalist ülkelerde kamusal bir anlayışla ele alınmaktadır.

Özellikle küresel krizle birlikte bu devletler, ülke tarımını, ülke sanayisini ve iç pazarı geliştirici kamusal önlem ve teşvikleri artırmışlardır.

Bizlere özelleştirme ve serbestleştirme konularında yön ve yol haritası sunan, sadece krizlerini ve savaşlarını transfer edip ülke kaynaklarımızı kendi sömürülerine açan emperyalist güçlerin bu yöneliminden mutlaka dersler çıkarılması gerekir.

Ülkemizin kalkınması, sanayileşmesi, halkımıza insanca yasam koşullarının sağlanması ve toplumsal gönencin artırılması için tarımsal değerler dahil tüm zenginliklerimize toplumcu bir bakış açısıyla yaklaşmak zorundayız.

Halkın ortak varlıklarının çok uluslu şirketlere, sermaye tekellerine satılmasına, tarımsal üretimin bitirilmesine, sanayi tesislerimizin bir bir kapatılmasına, uluslararası tekellerin insan sağlığını hiçe sayan ürünleriyle geleceğimizin karartılmasına kayıtsız kalınamaz

Tüm olumsuz koşullara, iktidarın, rant ve çıkar çevrelerinin tüm saldırılarına karşın yapmış olduğu onlarca kongre, sempozyum ve raporlarla bu hususun altını tekrar tekrar çizen Makina Mühendisleri Odamızı yürekten kutluyorum.

Bizler üreten, sanayileşen, kalkınan bir Türkiye için kamu girişimciliğini savunmaya, kamusal varlıklarımı korumaya devam edeceğiz!

Sevgili Arkadaşlar,

TMMOB olarak geçtiğimiz iki yıllık çalışma dönemimiz, tek adam rejimine karşı mücadele etmek ve AKP’nin yıkım politikalarına karşı ülkemizi, mesleğimizi ve meslektaşlarımızı savunmakla geçti.

Hukuki, mesleki ve toplumsal alanda bütünlüklü olarak yürüttüğümüz bu mücadele, siyasal iktidarın topyekûn saldırısı karşısında hem kendi örgütlülüğümüze hem de emek ve demokrasi güçlerine büyük bir umut kaynağı oldu.

İçinden geçtiğimiz bu zor dönemde TMMOB örgütlülüğü olarak demokrasiye, özgürlüklere, bağımsızlığa, laikliğe ve toplumculuğa olan bağlılığımızdan asla taviz vermedik. 15 Temmuz Darbe Girişimine nasıl karşı çıktıysak, AKP’nin darbe bahanesiyle yürürlüğe koyduğu sivil darbesine de aynı kararlılıkla karşı çıktık.

Güçler ayrılığını ortadan kaldırarak tek adam rejimini fiilen uygulamaya geçiren OHAL Rejimine karşı emek ve demokrasi güçleriyle birlikte ortak basın açıklamaları, eylemler ve kampanyalar gerçekleştirdik.

Kanun Hükmünde Kararnamelerle haksız ve hukuksuz biçimde işlerinden atılan mühendis, mimar ve şehir plancılarının işlerine geri dönmeleri için girişimlerde bulunduk.

Hukuk devleti anlayışını yok eden, halk iradesini yok sayan KHK’lerin iptal edilmesi için mücadele ettik.

Geçtiğimiz iki yıl boyunca üyelerimize mesleki, ekonomik ve sosyal alanlarda sahip çıkma mücadelesi verdiğimiz gibi, mesleki gelişmelerin toplumsal çıkarlar için kullanılması doğrultusunda da büyük gayret gösterdik.

Bu dönem boyunca, Odalarımızın ve İl Koordinasyon Kurullarımızın düzenlediği yüzlerce etkinliğin yanı sıra TMMOB bünyesinde merkezi olarak gerçekleştirdiğimiz Bilirkişilik Çalıştayı, Coğrafi Bilgi Sistemleri Kongresi, Kadın Sempozyumu, Kadın Kurultayı, Sanayi Kongresi, Enerji Sempozyumu ve Eğitim Sempozyumu etkinliklerimiz gerçekleştirildi.

Bu etkinlikler yoluyla TMMOB’nin değerleri ve birikimi toplumun tüm kesimleriyle paylaşılırken, meslek alanlarımızdaki teknik gelişmeler üyelerimize aktarıldı.

Yine bu dönem boyunca açtığımız davalar ve yürüttüğümüz hukuki mücadele ile şehirlerimizin, kıyılarımızın, madenlerimizin, tarihi eserlerimizin, kültürel mirasımızın yağmalanmasına karşı önemli davalar kazandık.

Üyelerimizin haklarını koruma ve teknik yönetmeliklerin mesleki ilkelere uygunluğu noktasında önemli kazanımlar elde ettik.

Halen birliğimizin taraf olduğu 200’ün üzerinde dava hukuk birimimiz tarafından takip edilmektedir.

Değerli Arkadaşlar,

Bu kararlı ve mücadeleci tutumumuz nedeniyle iktidarın çok yönlü saldırılarıyla karşı karşıya kalıyoruz. Her fırsatta, birliğimizin kamusal statüsünü aşındırmak, mesleki etkinliklerimizi sınırlandırmak ve özerk yapımızı ortadan kaldırmak için farklı çabalar içine giriyorlar.

Kamusal yetkilerimizi buduyorlar. Oda gelirlerimizi düşürüyorlar. Torba yasalar ile kuruluş kanunumuzda yapılmaya çalışılan değişikliklerle susturulmak, parçalanmak ve bertaraf edilmek isteniyoruz

Bunun yöntemi kimi zaman Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Raporu oluyor, kimi zaman yönetmelik değişikliği, kimi zaman da bakanlıkların İdari ve Mali Denetlemesi oluyor.

Biliyorsunuz en son olarak da yetirince “yerli ve milli” duruş sergilemedikleri için Mesleki Birliklerin isimlerinin ve yasalarının değiştirilmesi için hummalı bir çalışmaya giriştiler.

Daha dün uluslararası gıda tekelleri istiyor diye bu ülkenin öz kaynaklarıyla kurulan şeker fabrikalarını satışa çıkartmışlarken hangi “yerli ve milli” duruştan bahsediyorlar? AKP’nin derdi ne yerlilikle ne de millilikledir. AKP’nin derdi, birliğimizin kamusal statüsü ve toplumcu mücadele anlayışıdır.

Bizlere Anayasayla verilen görev, meslektaşlarımızın hak ve çıkarlarını koruma görevimiz yanı sıra mesleğimizin kamu çıkarları yani toplum çıkarları doğrultusunda uygulanması için çalışmalar yürütmektir.

Bizler biliyoruz ki, AKP’nin rahatsızlığının asıl nedeni, anayasa ve yasanın bize verdiği bu görevleri hakkıyla yerine getirmemizdir. Toplumsal olanı koruma yolundaki inadımız ve gayretimizdir.

Fabrikalarımızın, madenlerimizin, kıyılarımızın, ormanlarımızın, parklarımızın satılmasına, ülke tarımının bitirilmesine karşı kamusallığı savunmamızdır.

Gerici, muhafazakar uygulamalar karşısında ilericiliği, çağdaşlığı, laikliği savunmamızdır. Faşizan, baskıcı, ayrıştırıcı politikalara karşı eşitliği, özgürlüğü, kardeşliği savunmamızdır. Sermayenin sınırsız sömürü isteğine karşı emeği ve alın terini savunmamızdır.

AKP demokratik seçimlerle ele geçiremediği her kurumu iftiralarla karalamayı ve baskılarla sindirmeyi gelenek haline getirmiştir. Üyeler nezdinde hiçbir inandırıcılığı olmadığı için genel kurullar sürecinde başarı kazanamayanlar, yukarıdan aşağı operasyonlarla ilerici meslek örgütlerine müdahale etmeye çalışıyorlar.

Değerli Arkadaşlar,

Önümüzdeki süreçte temel gündemimizi bu tür baskıcı girişimlerin oluşturacağı açıktır. TMMOB’nin 64 yıllık mücadele tarihinde benzerine az rastlanan bu saldırılara karşı, daha sık saf tutmamız gereken günlerden geçiyoruz. Böylesi günlerde dayanışma daha da önem kazanıyor. Bu yüzden bu toplantılarımızın hem örgütümüze yönelik saldırıları püskürtmek, hem de ülkemizin geleceğine yönelik direnç haritasını ortaya çıkarmak için önemli olduğunu düşünüyorum.

Biliyorum ki, bu baskılar TMMOB’yi yıldıramayacaktır. Bizlere nasıl saldırırlarsa saldırsınlar, savunduğumuz değerlerden asla geri adım atmayacağız. İlerici ve toplumcu değerlerimizin ortadan kaldırılmak istenmesi izin vermeyeceğiz!

Sözlerime son vermeden önce buradan özel bir teşekkür etmek istiyorum. Teşekkürüm 22 yıldır oda faaliyetlerinin her aşamasında büyük bir gayret ve üretkenlikle görev yapan ve son dört dönemdir Oda Başkanlığı görevini başarıyla yerine getiren Başkanımız Ali Ekber Çakar’a ve onun şahsında Oda faaliyetlerine gönül vermiş tüm değerlerimize.

Ali’nin de belirttiği üzere burası bir okul. Birlikte öğrenme okulu. Eşit, özgür, bilimin ve demokrasinin egemen olduğu bir ülke için aklımızı bilgimizi emeğimizi birleştirdiğimiz bir okul.

Ben 20 yılı aşkın birlikteliğimizde ve mesleki demokratik mücadelemizde Ali Ekber’den çok şey öğrendim. Ali Ekber benim ve birçoğumuz için sadece bir mesai arkadaşı değil aynı zamanda bir dost, bir mücadele arkadaşı, Odanın bugünlere getirilmesinde kolektif üretimin temel taşlarından birisi oldu.

Ali ve bu dönem kurullarda görev almayacak tüm arkadaşlarımın Oda çalışmalarından kopmayacağını, Odamızın mutfağında aynı gayret ve özveriyle çalışmaya devam edeceğini, birikimlerini örgütümüzün hizmetine sunmaya devam edeceğini biliyorum.

Bu nedenle veda etmiyorum, bu daha başlangıç, mücadeleye devam diyorum.

Yarın gerçekleştirilecek seçimlerde yeni seçilecek arkadaşlarımızın da aynı coşku ve özveriyle çalışacaklarına tüm kalbimle inanıyorum.

Bu inanç ve kararlılıkla, Türkiye’nin içinden geçtiği bu karanlık dönemde, ülkemize, mesleğimize ve değerlerimize sahip çıkmak konusunda en ufak bir tereddüt yaşamadan mücadele eden tüm arkadaşlarımızı dostlukla kucaklıyorum.

Teoman Öztürk’lerin, Suat Sezai Gürü’lerin ve bu dönem yitirdiğimiz sevgili Hasan Akalın’ların şahsında Oda ve TMMOB çalışmalarında emeği geçmiş tüm değerlerimizi özlem ve saygıyla anıyorum.

Genel Kurulumuzun eşit, özgür, demokratik bir Türkiye mücadelemize, üreten, sanayileşen ve hakça bölüşen bir ülke özlemimize katkı vermesi dileğiyle hepimize kolaylıklar diliyorum.”

MMO Genel kurul sonuç bildirisi kamuoyuna önümüzdeki günlerde ayrıca sunulacak.