ENDÜSTRİ 4.0 AKILLI DÖNÜŞÜM TEKNOLOJİLERİ KONFERANSI GERÇEKLEŞTİRİLDİ

×

Hata mesajı

  • Notice: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 771 satırı) içinde Undefined index: 3.0.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 777 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 781 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 841 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.

Kocaeli Şube Gebze İlçe Temsilciliği tarafından düzenlenen Endüstri 4.0 Akıllı Dönüşüm Teknolojileri Konferansı 14 Mayıs 2022 tarihinde Gebze Teknik Üniversitesinde gerçekleştirildi.

Konferansın açılış konuşmasını Gebze İlçe Temsilciliği adına Temsilcilik Yürütme Kurulu Başkanı Barış İnce gerçekleştirildi. Sonrasında Kocaeli Şube Başkanı Mehmet Ali Elma ve Oda Yönetim Kurulu Başkanı Yunus Yener de açılış konuşmalarını gerçekleştirdi.

TMMOB Makina Mühendisleri Odası Başkanı Yunus Yener’in Endüstri 4.0 Akıllı Dönüşüm Teknolojileri Konferansı’nı Açış Konuşması:

"Kocaeli Şubemizin Gebze Temsilciliğinin düzenlediği etkinliğe ben de hoş geldiniz diyor, Oda Yönetim Kurulu ve kendi adıma sizleri saygıyla selamlıyorum.

Etkinliğin ana teması, bildiğimiz üzere “Endüstri 4.0 Akıllı Dönüşüm Teknolojiler Konferansı” olarak belirlenmiştir.

Endüstriyel Otomasyonun bir aşaması olarak Endüstri 4.0 isimlendirmesi bundan onbir yıl önce, dünya imalat sanayiinin önde geleni Almanya’dan yayıldığını ve başka ülkelerde çeşitli isimlerle dile getirildiğini biliyoruz.

Bildiğimiz üzere otomasyon; bir üretim alanındaki cihazların ölçme-kontrol ve konumlandırıcı ile izlenmesi ile gözetimi ve denetiminin yapılmasına imkân veren çok sayıda makina ağının en verimli şekilde çalışmasını ifade eder. Bir tasarım ve üretim işinin insan ile makina arasında organize edilmesi olarak da tanımlanabilen ve yaşamın her alanına giren otomasyon ve endüstriyel otomasyon, bu ilişkiyi fabrikalara, atölyelere, binalara, tesislere, yani yaşamın birçok alanına etkide bulunmaktadır. Otomasyon, çeşitli elektronik makina ve araçların tasarımı, kurulması, bakımı ve onarımı süreçlerini mühendislik dolayımıyla kapsamaktadır.

Endüstriyel otomasyonda yeni konsept de Endüstri 4.0’dır. Veri değişimi, imalat sanayiindeki gelişmeler bağlamında dijital dönüşüm, akıllı üretim, nesnelerin interneti, internetlerin interneti, öğrenen makinalar, robotlaşma vb. ifadeler de bu çerçevede gündeme girmiştir.

Teknolojinin bir unsuru olarak bugün bu konu büyük uluslararası güçler arasındaki hegemonya mücadelesinin bir parçasıdır. Örnek olarak 5G altyapısı için HUAWEI ile ilgili süreci hatırlamak yeterlidir.

Son tahlilde ise, bu konu insan emeğinin yerine makinaların ikame edileceği bir teknolojinin büyük sermaye grupları tarafından sahip olunacağı ve yönetileceği kurgusu, yani rutin işler yapan, görevleri “kodlanmaya” en müsait işçilerin ayıklanması üzerine inşa edilmiştir. Ve yıllar önce dijital dönüşüm kapsamında bir bankanın 18.000 çalışanı ile yollarını ayıracağı Operasyon 4.0 başlığı ile haberleştirilmişti. Yani hayaller Endüstri 4.0 idi, gerçekler ise Operasyon 4.0 oldu.

Diğer yandan konu öyle dallanıp budaklanmıştır ki, bilim kurgu eserlerinden toplumsal yaşamın çeşitli yönlerine dek teknolojinin gelişimiyle faşist/totaliter rejim uygulamalarının gelecekte insanlığı esir alacağına dek çeşitli senaryolar ortalıkta boy göstermekte ve hatta teknolojinin bu yöndeki yanlış kullanımına bile tanık olabilmekteyiz.

Bu noktada istihdam, üretim ve verimlilikte bir “devrim” olarak sözü edilen Endüstri 4.0’ı dikkatli bir şekilde ele almak gerektiğini öncelikle belirtmek istiyorum.

Üretim teknolojileri, otomasyon, elektronik, dijitalleşme, bilişim teknolojilerinin olağanüstü hızla gelişmesi elbette çok olumludur. Üretimin dijitalleşmesi, verileşmesi, veri analiziyle, derin öğrenmeyle kontrol edilmesi çok önemli bir olanaktır.

Ancak nitelikli kolektif emek sayesinde sağlanan bu gelişmenin, ki burada çok disiplinli mühendisliğin çok özel bir yeri var, emek gücü payını hem istihdam hem de ücretler açısından sürekli düşürdüğünü de görmek gerekir.

Nihayetinde, bugün üretim ve büyüme ile istihdam ve verimlilik arasındaki pozitif ilişkilerin koptuğu açık bir gerçekliktir.

Teknolojik gelişmelerin çalışma sürelerine etkisi üzerine oluşan beklentilerin koşulları, ulaşılan teknolojik düzey itibarıyla oluşmuştur. Ancak, örneğin 1970’ten bu yana ofis işlerinde yüzde 84 üretkenlik artışı olmasına karşın hâlâ günde 8+ saat çalışılıyor. Tabii bu durumun değişik parametrelerle birlikte sanayi için de geçerli olduğunu belirtmek gerekir. Bunun nedeni tamamen politik ve ekonomiktir.

Azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere, dünya genelinde ileri/yüksek teknoloji hamlelerine ihtiyaç vardır. Fakat bu ihtiyacı üretim, istihdam, nitelikli emek ve toplumsal yarar bütünlüğü içerisinde tanımlamak gerekiyor.

Diğer yandan Türkiye’nin içinde bulunduğu sanayisizleşme süreci, dışa bağımlılık, rant ekonomisi ve bilim düşmanlığı, ülkemizi teknolojiyi üreten değil oldukça eşitsiz koşullarda ve bağımlılık zincirleri içinde kullanan bir ülke durumuna düşürüyor.

Odamız tarafından, üst birliğimiz TMMOB’ye bağlı Odaların üyeleriyle yapılan bir araştırmada, geçmişte Türkiye’nin kalkınma ve sanayileşme süreçlerinde önemli roller üstlenen mühendislerin, hak ihlalleri, düşük ücret, işsizlik, güvencesizlik, yoksulluk, borçluluk vb. sorunların tümünü yaşadığı görülmüştür.

Asgari ücretin altında ücretle çalışmak zorunda kalan ve düzenli geliri olmayan mühendisler-mimarlar bile bulunmaktadır. Araştırmaya katılanların yaklaşık yarısı yoksulluk sınırının altında hanehalkı gelirine sahiptir.

Meslek dışı işlere kayış, işsizlik, dijital araçlar üzerinden denetim yaygınlaşmaktadır. Birçok alanda güvencesiz ve güvenceli işler arasında net çizgiler yoktur. Gelir ve yaşam koşulları, mühendislerin orta sınıf karakterinin eridiğini göstermektedir. Yoksulluk meslektaşlarımızın yaşamını sarmıştır.  

Bu noktada acı bir gerçekliğe işaret etmek istiyorum. Yıllar önce bir bakan, Türkiye’nin Müslüman bir ülke olduğunu, konumu itibarıyla mucitler çıkaramadığını, bunun için gençlerini ara eleman olarak yetiştirmeye odaklanması gerektiğini söylemişti.

Bir başka bakan, daha sonra Başbakanlığı döneminde Bilişim Zirvesine de katılan, Ulaştırma Bakanlığı döneminde şunları söyleyebilmişti: “…. Bu bilişim, fazla kafa yorarsan sıyırırsın, nimetlerinden kullanıp yararlanıp işini göreceksin. Kafayı taktın mı o zaman işin kötü.

Geçen günlerde de başka bir bakan övgüyle yurtdışına mühendis ihraç ettiğimizi söyledi. Gelen tepkiler üzerine, mühendis değil mühendislik ihraç edildiği düzeltmesi yapıldı. Mühendis değil, mühendislik!

Bir yandan ihraç övgüsü, bir yandan “varsın gidiyorlarsa gitsinler” İlginç ve üzücü değil mi?

Oysa gerçek şu ki yurtdışına gitmek, bildiğimiz gibi değişik meslek mensupları açısından mesleki tatminsizlik ile yaşam koşullarına ilişkin maddi ve düşünsel tatminsizliklerden kaynaklanmaktadır. Olması gereken koşulların yokluğundan ötürü sadece doktorlar, mühendisler, başka meslek mensupları değil, ne yazık ki eğitim veya yaşamak için de yurtdışına gidiş eğilimi var. Bu yetişmiş vasıflı insanların “ihracı”/gönderilmesi, yani teknoloji üreten ve üretken güçlerin dinamizmini sağlayanların beyin göçü demektir. Bu, gerçekte üretken potansiyelimizin ve geleceğimizin ihraç edilmesidir.

Durum budur ve mutlaka değiştirilmesi gerekir.

Dolayısıyla yeni teknoloji hamlelerinin ülkemizdeki uygulanabilirliği ve sonuçları üzerine tartışılabilmesi için her şeyden önce inşaat üzerine kurulu ekonomik modelden çıkmak, Yap-İşlet-Devret projelerini durdurmak ve yönümüzü kamucu bir üretim ekonomisine, bilime, mühendisliğe doğru çevirmek gerekir. Yatırımların uzun süredir durduğu, özellikle makina ve teçhizat yatırımlarının kan kaybettiği, dış borç-yüksek faiz ödemeleri, yüksek enflasyon ve döviz kurunun tırmandığı bir ekonomide ne toplum yararına bir büyüme ve kalkınmadan, ne de teknolojik hamlelerden söz etmek mümkündür.

Ülkemizde her şeyden önce egemen yaklaşımın değişmesi gerekmektedir. Demokratikleşme eşliğinde yüzünü insana, emeğe, doğaya, yaşama dönen bir anlayışa ihtiyacımız var. 

Bu noktada konu, tarihsel olarak, bilimsel teknik gelişmeler ile emek gücünün, insanlığın toplumsal refahı doğrultusunda nasıl kullanılacağı sorununda düğümlenmekte ve halktan, emekten, sanayileşmeden, mühendislikten yana bir yaklaşım gerekmektedir.

Bütün alanlarda, emeğin ve üretimin yeniden örgütlenmesi ve planlamada dijital olanakların kullanımının önemi büyüktür. Ancak üretim süreçlerinde mutlaka gerekli olan planlamayı devre dışı bırakan, istihdamı parçalayan, insan emeğini değersizleştiren ve çalışma yaşamının dışına atan bir üretim, mekanizasyon, otomasyon ve sanayileşme tarzını reddeden bir anlayışa, fikriyata ihtiyacımız var.

Teknolojinin sömürü unsuru olarak kullanılmasına, insanın insan üzerinde hâkimiyet sağlamasına ve insanın hem insandan hem de ürettiği ürünler ve teknolojiden yabancılaşmasına yol açan hakim anlayışa yani piyasa ekonomisine karşı başka bir yaklaşım, fikriyat gerekiyor.

Bu noktada teknolojinin bağımsız bir varoluşunun olmadığını söylemeliyim. Önemli olan, teknolojinin üretim ve tüketim süreçleri ve günlük hayatı nasıl bir yere götürdüğü; hangi toplumsal sistem, hangi sosyal çerçeve içinde ve nasıl kullanıldığıdır.

Toplumsal refah için mi, toplumları sömürmek ve köleleştirmek için mi?

Teknoloji, azınlık bir insan kümesinin insanlığın çoğunluğu üzerinde sömürüsü ve tahakkümü için değil, bütün insanların kendilerini yeniden üretip, yeteneklerini ve toplumsal refahı geliştirmek için kullanılmayı bekliyor.

Teknolojik gelişmelerin bu bağlamda sağladığı olanakların üretime, çalışma koşulları ve saatlerine uyarlanması durumunda bütün dünya değişecek, insanlık refaha ulaşacak, çalışma zevkli bir etkinlik halini alacak, herkes çalışma dışı boş/değerli zamanlarında kendini özgürce yeniden üretecek ve işte o zaman asıl üretken özgür insan tarihi başlayacaktır.

Kısaca başka bir üretim örgütlenmesi gereklidir. Bilim üretiminin belirlediği, çevre ve iklim bilimleriyle uyumlu bir sanayileşme gereklidir. Başka bir üretim ilişkileri içinde yeni bir kamu, yeni bir toplum örgütlenmesi, emeğin ve teknoloji üretiminin bileşenlerinin yeniden örgütlenmesi, insanlığın geleceğine yön verecektir.

Unutmamalıyız ki emeğin varoluşu insanın varoluşudur. Bu varoluş biçimi geliştirilerek korunmalıdır. Başka bir dünya ve başka bir Türkiye’ye ulaşmak bu şekilde mümkün olacaktır.

Konferansımızın bu parametreleri gözetmesini diliyor, değerli konuşmacılara, Gebze Ticaret Odası’na, ev sahibi Gebze Teknik Üniversitesi yönetimine ve etkinliği düzenleyen Kocaeli Şube Yönetim Kurulu-Gebze Temsilciliği ve çalışanlarımıza Oda Yönetim Kurulu adına içtenlikle teşekkür ediyor, etkinliğimizin başarılı geçmesini diliyorum."