IX. ULUSAL İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ KONGRESİ ADANA'DA GERÇEKLEŞTİRİLDİ

×

Hata mesajı

  • Notice: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 771 satırı) içinde Undefined index: 3.0.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 777 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 781 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 841 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.

IX. Ulusal İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kongresi, Odamız adına Adana Şube yürütücülüğünde, 30 Kasım-02 Aralık 2017 tarihleri arasında Adana’da Çukurova Üniversitesi Mithat Özhan Amfisi’nde gerçekleştirildi.

Üç gün süren ve 27 oturumda toplam 56 konuşmacının yer aldığı kongrenin açış konuşmaları TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, Oda Yönetim Kurulu Başkanı Ali Ekber Çakar, Adana Şube Başkanı Hasan Emir Kavi ve Seyhan Belediye Başkanı Zeydan Karalar tarafından yapıldı.

Oda Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi Yunus Yener, Oda Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Tahsin Akbaba, Oda Yönetim Kurulu Üyeleri Bedri Tekin, Elif Öztürk ve İsmail Odabaşı, Oda Onur Kurulu Üyeleri Mustafa Yazıcı ve Sadettin Özkalender'in katıldığı IX. Ulusal İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kongresi'nde gerçekleştirdiği açış konuşmasında Oda Başkanı Ali Ekber Çakar şunları söyledi:

“TMMOB Makina Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu ve şahsım adına sizleri saygıyla selamlıyorum. Dokuzuncu Ulusal İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kongresine hoş geldiniz.

Konuşmama başlarken, Ocak ayında kaybettiğimiz, Fişek Enstitüsü kurucusu, 1988–1992 dönemi TTB Merkez Konseyi Üyeliği ve İşçi Sağlığı Kol Başkanlığı görevlerini yapan, TTB İşyeri Hekimliği Sertifika Programlarının başlatılmasını sağlayan; işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda önemli katkıları bulunan Gürhan Fişek Hocamızı, iş cinayetlerinde kaybettiğimiz meslektaşlarımızı ve bütün emekçileri saygıyla anıyorum.  

İşçi sağlığı ve iş güvenliği sorunlarının doğru çözümlere kavuşturulmasına yönelik güvenlik önlemlerinin geliştirilmesi, mesleğimiz ve Odamızın temel görevleri arasındadır. Odamız uzmanlık alanlarımızla ilgili tüm dallarda olduğu gibi işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda da geliştirici, iyileştirici çalışmalara katkıda bulunmayı en önemli görevlerinden biri olarak görmektedir.

18 yıldan bu yana düzenlediğimiz işçi sağlığı ve iş güvenliğine yönelik sempozyum ve kongrelerin, mevzuat ve uygulamalara yönelik ülkemizde duyarlılıkların yerleşmesinde önemli bir rolü bulunmaktadır. Etkinliklerimizde şekillenen bütünlüklü öneriler ve Oda Raporumuz bu alanda önemli açılımlar sağlamış; bu konuda çalışma yapan kesimler için önemli bir başvuru kaynağı olmuştur.

Odamız, tüm mesleki uygulama alanlarımızda olduğu gibi, bu alanda çalışacak üyelerimizin bilgi ve deneyimlerinin geliştirilmesini; lisans eğitiminin meslek içi eğitimlerle desteklenmesini ve yaşam boyu eğitimi zorunlu görmektedir. Üyelerimiz ve ilgililerin kullanımına yönelik olarak kongrelerimizin bildiri, panel kitapları yanı sıra iş güvenliği, periyodik kontroller, kaldırma iletme makinaları, basınçlı kaplar, yangın güvenliği, iş makinaları ve ilgili konularda yüzlerce kitap basımı yapılmıştır.

Bilindiği üzere çalışma temel bir haktır. Kongremizin “Yasadan Kültüre” ana temasıyla düzenlendiğini gözeterek belirtmek isterim ki, bu hakkın kabulü tek başına bir anlam ifade etmemektedir. Bu hakkın gerçekleşme biçimleri, mevzuat düzenlemeleri ve kültürel bağlamı da oldukça önemlidir.

Bu kapsamda, çalışma hak ve etkinliğinin, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri eşliğinde gerçekleşmesi ve insanca yaşama hakkının gerekliliklerini karşılayacak bir biçim ve içerikte olması, yasa/mevzuat düzenlemeleri ve kültürel bağlamın, toplumsal yarar eksenli nitelikte olması oldukça önemlidir.

Yaşam hakkının sağlıklı çalışma ve yaşama hakkı ile bütünleşmesi ve her şeyin odağına insanın yerleştirilmesi gerektiği açıktır.

İş kazalarının yüzde 98’inin önlenebilir nitelikte olduğu düşünüldüğünde, iş kazaları ve meslek hastalıklarının büyük oranda ortadan kaldırılması için bu insancıl yaklaşımın her alanda benimsenmesi, üretim ve çalışma koşullarının bu yaklaşımla yeniden düzenlenmesi, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin sağladığı olanakların bu içerikte kullanılması gerekmektedir. 

“Sosyal devlet”, “refah devleti”, “sosyal hukuk devleti”, “güvenceli çalışma” gibi kavramların geçerliğinin bulunduğu önceki dönemlerde; çalışma hakkı, güvenceli çalışma, sendikal örgütlenme ve iş yasalarına verilen önem, bir yanıyla ülke ve toplumların gelişmişlik düzeyleriyle ama esasen, bu uğurda verilen mücadeleler ve dünya konjonktürü ile de doğrudan ilişkiliydi.

Hızlı gelişen bilim ve teknoloji ile kalkınma süreci ve sanayileşme, kuşkusuz toplumlara ve ülke ekonomilerine birçok fayda sağlamıştır. Ancak insanın çalışma yaşamı ve güvenliği için aynı başarının yakalandığını söylemek güçtür. Zira sömürü kaynaklı “maliyet-verimlilik-azami kâr” kıskacı, çalışma yaşamını, çalışma hakkını, iş ve yaşam güvenliğini bire bir belirlemektedir.

Oysa sanayileşmenin ve kalkınmanın bedeli asla iyi eğitilmiş işgücünden ve gerekli önlemlerden kaçınma olmamalıdır. Yeterli şekilde beslenen, iş kazaları ve meslek hastalıklarından gereği gibi korunan, işsiz kalma-işini kaybetme korkusu yaşamayan, örgütlenmeleri engellenmeyen, sosyal güvenliğinden endişe duymayan, kısaca insanın refahı, mutluluğu, sağlığı ve güvenliğini esas alan bir kalkınma, sanayileşme ve çalışma yaşamı yaklaşımı benimsenmelidir.

Daha özele inersek, sağlıklı ve güvenli ortamlarda yaşama ve güvenceli çalışma hakkının en temel hak olarak benimsenmesi gerekmektedir. Bu hakkın kullanımında işyerlerinin, çalışanların beden bütünlüğü ile sağlığını bozucu etkilerden arındırılması esastır. Bu hakkın korunması ve kullanımında devlet asli sorumludur. Bu noktada Soma, Torunlar Center, Ermenek gibi toplu iş cinayetlerinin işaret ettiği en önemli unsur, denetim, yani etkin kamusal denetimdir.

Ancak denetimi sadece yasal düzenlemelere aykırı davranış ve durumları tespit etmek, soruşturmak ve raporlamak şeklinde algılamamak gerekir. Denetim olgusunu bir baskı aracı veya yöntemi olarak değil, nedensellikleri birleştirip sentezleyen, aksayan yönlerin nedenlerini–niçinlerini tespit eden, bunlara uygun önlemlerin zamanında alınmasını sağlayan, bütünsel planlamanın yapıldığı dinamik bir süreç olarak algılanması gerekmektedir.

Bugünkü işçi sağlığı ve iş güvenliği, iş güvenliği mühendisliği ve işyeri hekimliği konularını kapsayan sorunlar, özellikle 1980 sonrası neoliberal döneme damgasını vuran, 2000’li yıllarda yoğunlaşan, taşeronlaştırma, serbestleştirme, özelleştirme, kısaca esnek-taşeron üretim ve istihdam politikalarında kök bulmaktadır.

Böylece yeni çalışma türleri devreye sokulmuş, geçici istihdam, taşeronluk, kısmi süreli çalışma, telafi çalışması, çağrı üzerine çalışma, uzaktan çalışma, serbest zaman uygulaması, denkleştirme süresi vb. uygulamalara geçilmiştir. İş güvencesi kaldırılmış, işler taşeronluk uygulamasıyla bölünmüş; işçilerin tamamen sermaye güçlerinin belirlediği koşullarda çalışmasının önü açılmıştır.

En son çıkarılan 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu uyarınca da çalışanlar, birkaç istisna hariç iş mahkemesine başvurup dava açamayacak; kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai alacakları gibi işçilerin ağırlıklı olarak dava ettikleri konular, “zorunlu arabuluculuk” uygulamasına tabi olacaktır.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği politikaları ne yazık ki piyasanın acımasız koşullarına terk edilmiştir. İş güvenliği mühendisliği ve işyeri hekimliği uygulamaları daha yerleşmeden geriletilmiş; mevzuat, tüm yargı kararlarına karşın piyasa ihtiyaçlarına göre düzenlenmiştir.

Çalışma süreleri artmış; çalışma koşulları ağırlaşmıştır. Kamuya ait birçok işyeri özelleştirilmiştir. Sendikalı işçi oranı azalmıştır. Grevler yasaklanmakta, OHAL koşulları emekçilerin aleyhine kullanılmaktadır. Ve bilindiği üzere iş kazaları ve iş kazaları sonucu ölümler artmaktadır.

Kısaca işçi sağlığı ve iş güvenliği politikalarındaki yapısal sorunların tamamı, sermayenin azami kâr, azami sömürü politikalarından kaynaklanmaktadır.

Bilimler, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin, çok disiplinli bir alan olduğunun altını çizmektedir. Tıp bilimleri, mühendislik bilimleri ve sosyal bilimler, bu alanın başlıca dayanaklarıdır. Yani işçi sağlığı ve güvenliği bir hekimlik hizmetidir; mühendislik hizmetidir. Hekimler ve mühendisler işyerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanmasında önemli bir işleve sahiptir.

Mühendislerin işçi sağlığı ve güvenliği konusunda eğitimleri ve işyerlerinde verdikleri hizmetin denetlenmesi de önemlidir. Bu nedenle eğitim ve denetimde hekim ve mühendislerin örgütleri de rol üstlenmelidir. Ancak TTB ve TMMOB; işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin kararların alınmasında, üyelerinin eğitilmesinde, üyelerinin işyerlerinde bu alana yönelik faaliyetlerinin denetlenmesinde hep devre dışı bırakılmaktadır.

İşyeri hekimi ve iş güvenliği mühendislerinin eğitimlerini özel kuruluşlara bırakan, alanın ehli mühendislik örgütlerinin verdiği sertifikaları görmezden gelen, hizmet sunumunu ve eğitim aşamasını taşeronlara devreden, işçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerinin özel sektör eliyle yürütülmesini hedefleyen, idari yargı kararlarını görmezden gelen bir anlayışla oluşturulan mevzuat ne yazık ki bu alanda süregelen krizi devam ettirecektir. 

Gerek 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nın gerekse onun üzerinde yapılan değişikliklerin iş kazaları, iş cinayetleri ve meslek hastalıklarını önleyici bir yönü bulunmadığını üzülerek belirtmek durumundayız.

Dileğimiz, mevzuat çalışmalarında, ilgili emek ve meslek kuruluşlarının görüşlerinin dikkate alınması ve tüm çalışanlar için sağlık ve güvenlik politikalarının oluşturulmasıdır.  

Odamız işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuatındaki tüm olumsuzlukların giderilmesini, iş kazaları ve meslek hastalıklarına yönelik önleyici yaklaşımlar geliştirilmesini, iş güvenliği mühendisliğinin çalışma yaşamının sorunlarını çözmeye katkı koyacak şekilde yaşama geçirilmesini, işçilerimizin ve tüm çalışanlarımızın yaşamlarının güvenceye alınması için öneri ve katkılarını sürdürecektir. Bu çabamızın bir parçası olan İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kongremizin bu sorunların açıklıkla tartışılacağı ve çözüm önerilerinin geliştirileceği birer kürsü olacağını söylemek isterim.

Ulusal İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kongremizin, örgütlenme özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırıldığı, çalışanların geleceklerinden kaygı duymadığı; insanların birbirlerine saygı gösterdiği; bizlerin ve çocuklarımızın iş ve işsizlik kaygılarının olmadığı; işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin toplumsal bilinç ve duyarlılıkların geliştiği; sosyal hukuk devleti anlayışının hakim kılındığı; çalışanların, sorunlarıyla ilgili konularda söz ve karar sahibi olduğu, özgürce yaşayacağımız insanca bir gelecek gereksinimine katkıda bulunmasını diliyorum.

Sözlerime son verirken, ev sahibimiz Çukurova Üniversitemizin Rektörlüğüne, Odamız adına kongrenin gerçekleştirilmesini sağlayan danışma, düzenleme, yürütme kurulları ile kongre sekreteryasına, panel ve oturumlara katılacak, bildiri sunacak tüm konuşmacılara, tüm delege ve izleyicilere, Adana Şube Başkanımız nezdinde Şube Yönetim Kurulumuz ve çalışanlarına ve kongre sekreterine, Oda Yönetim Kurulumuz adına içtenlikle teşekkür ediyor, etkinliğimizin başarılı geçmesini diliyor, saygılar sunuyorum.”

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz ise şöyle konuştu:

“Değerli Meslektaşlarım, Değerli Hocalarım, Sevgili Öğrenciler

TMMOB Yönetim Kurulu adına hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Bu önemli kongrenin gerçekleştirilmesinde büyük emekleri bulunan Düzenleme ve Yürütme Kurulumuza, Makina Mühendisleri Odamızın Genel Merkez ve Adana Şubesi yöneticilerine, ev sahipliğimizi üstlenen Çukurova Üniversitesi rektörlüğüne, Oda çalışanlarımıza ve elbette görüşlerini bizimle paylaşacak bilim insanlarına teşekkür ediyorum. Üç gün boyunca devam edecek kongre ve serginin başarıyla geçmesini diliyorum.

“İşçi sağlığı ve iş güvenliği” konusu TMMOB örgütlülüğünün en önemli çalışma ve mücadele alanlarından birisini oluşturuyor. Meslek içi eğitimden belgelendirmeye, akreditasyondan mesleki denetime kadar pek çok alandaki faaliyetimizin temelinde, insanı önceleyen bir meslek anlayışına sahip olmamız yatmaktadır.

TMMOB ve bağlı odalar olarak hazırladığımız tüm mesleki yönetmeliklerin odağında, hizmet üretiminin güvenli, sağlıklı koşullarda, insan haklarına ve onuruna yakışır biçimlerde gerçekleştirilmesi prensibi yer almaktadır. Bu anlayış, TMMOB’nin 1970’li yıllardan bu yana savunduğu toplumcu bakış açısının mesleki yansımasıdır.

Düzenli aralıklarla yayınladığımız raporlarımız ve bu yıl dokuzuncusunu düzenlediğimiz İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kongresi ve Sergisi bu alandaki gelişmeleri takip etmek ve kamuoyunu bilgilendirmek açısından önemli birer araçtır.

TMMOB ve bağlı odaları olarak bizler, mesleki alanlarımıza ilişkin sahip olduğumuz bilimsel ve teknik bilgiyi ülkemizin ve halkımızın ortak çıkarı için kullanmayı şiar edinmiş mesleki demokratik birer kitle örgütleriyiz. Düzenlediğimiz kongre, sempozyum, panel gibi etkinliklerimizin temel amacı, mesleki alanlarımızdaki yeni fikirleri ve teknikleri halkla buluşturabilmek, toplumsallaştırabilmektir.

Birliğimizin bu toplumcu bakış açısı yalnızca fikirlerin paylaşımı konusuyla sınırlı değildir. Bizler başta planlama olmak üzere mühendis, mimar ve şehir plancılığı pratiklerinin her aşamasında rant kesimlerinin çıkarlarını değil, insanın, doğanın, çevrenin ihtiyaçlarını öne alan bir anlayışın savunucularıyız.

Bu yaklaşımımız nedeniyle yıllardır siyasi iktidarların hedefindeyiz. Kuruluş yasamızı değiştirerek, mesleki denetim yetkilerimiz kısıtlanarak, denetim adı altında vesayet uygulanmak isteyerek, yandaş basın tarafından hedef gösterilerek, hakkımızda mesnetsiz suçlamalarla davalar açılarak, üyelerimizin hakları gasp edilerek, oda yönetim kurullarımız görevden alınmak istenerek bizleri susturmak, yıldırmak istiyorlar.

Bugüne kadar örgütlü yapımıza karşı gerçekleştirilen tüm bu saldırıları üyelerimizle birlikte verdiğimiz mücadele ve demokratik kamuoyunun desteğiyle geri püskürttük. İktidarın tüm bu saldırılarına rağmen bizler doğrudan ve halktan yana tavır almaktan asla geri adım atmadık, bundan sonra da atmayacağız.

Hepinizin bildiği gibi işçi sağlığı ve iş güvenliği konusu, ülkemizin en can yakıcı sorunlarından birisi. Her yıl binlerce kişi işyerlerinde hayatını kaybediyor. Madenlerde, inşaatlar, tarım alanlarında yaşanan facialar toplumda derin acılar yaratıyor.

Oysa “elverişli koşullarda çalışma hakkı” İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde güvence altına alınmış bir haktır. Emeğin yüzlerce yıllık mücadelesi sonucunda benimsenen bu hak, “işçi sağlığı ve iş güvenliği” adıyla tüm dünyada kabul edilen temel bir çalışma ilkesi halini almıştır.

Ancak bugünün çalışma yaşamında bu asgari tanımı yakalamak bile, emeğini satarak yaşamak zorunda olan herhangi bir kişi için çok zordur. İş kazaları ve meslek hastalıklarının temelinde, sermayenin azami kar hırsı ve emek aleyhine politikaları yatmaktadır. Taşeronlaştırma, özelleştirme, sendikasızlaştırma, denetimsizleştirme, esnek istihdam politikaları, ağır çalışma koşulları ve kayıt dışı istihdam iş kazaları ve meslek hastalıklarının artmasına neden olmaktadır.

Ülkemizde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği alanında halen yapısal ve köklü sorunlar bulunmaktadır. 2012 tarihli İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu başta olmak üzere, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesi çalışmaları temel yanlışlarla doludur. Mevcut yasal çerçeve, işçiyi korumak, iş güvenliğini sağlamak ve meslek hastalıklarını önlemekten çok sermaye çıkarları ve neoliberal politikaları gözeten konumda bulunmaktadır. Oysa işçi sağlığı ve iş güvenliğinde temel amaç; çalışma yaşamında çalışanların sağlığına zarar verebilecek hususların önceden belirlenerek gereken önlemlerin alınması, rahat ve güvenli bir ortamda çalışmalarının sağlanması, iş kazaları ve meslek hastalıklarına karşı çalışanların psikolojik ve bedensel sağlıklarının korunmasıdır.

Sosyal hukuk devletinin temel işlevi, güvenli bir çalışma ortamı oluşturmak, çalışanları çalışma ortamından kaynaklanan sağlık ve güvenlik risklerine karşı korumak, çalışanların güvenlik, sağlık ve refahını sağlamak ve geliştirmektir.

Ülkemiz iş cinayetlerinde ve meslek hastalıklarında ülkemizin adı en üst sıralarda yer almaktadır. Bu sorunu çözebilmek için ülkemizin ILO kabul edilen sözleşmelerin tamamına taraf olması ve mevzuatın köklü düzenlemelerle yeniden yapılması gerekmektedir. Ülkemiz ILO’ya 1932 yılında üye olmuş olmasına karşın, ILO tarafından kabul edilmiş sözleşmelerin neredeyse üçte ikisine henüz taraf değildir. Türkiye’nin temel bir insan hakkı olan işçi sağlığı ve iş güvenliği hakkı kapsamında, ILO’nun geri kalan sözleşmelerini de bir an önce onaylaması gerekmektedir.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği, tıp ve mühendislik bilimlerinin ortak sorumluluk alanlarından birisidir. Dolayısıyla bu alanın düzenlenmesinde ve uygulamaların denetiminde TMMOB ve bağlı odalarının büyük bir sorumluluğu vardır. Bizler tüm çalışmalarımızı bu sorumluluk bilinciyle yürütüyoruz.

Üç gün boyunca burada yürüteceğimiz tüm tartışmaların, bu alanda yaşanan sorunların çözümüne katkı vereceğine inanıyorum.

İnsanların aç ve yoksul yaşamadığı, işyerlerinde hayatlarını yitirmedikleri, eşit adil bir ülke ve dünya özlemi ile TMMOB Yönetim kurulu adına hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyor, kongremizin başarıyla sonuçlanmasını diliyorum.”

Kongredeki tartışmalardan çıkan görüşlerle oluşturulacak sonuç bildirisi ise daha sonra kamuoyu ile paylaşılacak.