TMMOB KAMUCU POLİTİKALAR SEMPOZYUMU GERÇEKLEŞTİRİLDİ

×

Hata mesajı

  • Notice: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 771 satırı) içinde Undefined index: 3.0.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 777 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 781 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 841 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.

TMMOB Kamucu Politikalar Sempozyumu 22-23 Kasım 2019 tarihilerinde Ankara İMO Teoman Öztürk Salonu'nda gerçekleştirildi.

İki gün süren sempozyumda ülkemizdeki kamu kaynakları ve varlıkları yağmasını durdurmak; kamusal üretim, hizmet ve denetimin kamu tarafından yapılmasını sağlamak için tüm kamusal alanlarda mücadele yöntemlerini tartışmak, gelişrmek ve kamuyou ile paylaşmak için, önde gelen akademisyenler, bilim insanları ve uzmanlar bir araya geldiler.

Sempozyumda "Kamuculuk; tanımı, evrimi ve tarihsel süreci", "Dünyada ve Türkiye'de kamucu kalkınma örnekleri ve planlı kalkınma", "Kamu yönetiminde kamuculuk", "İktisat politikaları ve özelleştirme bilançosu" başlıkları tartışmaya açılırken son oturumda "Kamucu Politikalar İçin Ne Yapmalı" başlığında TMMOB'nin kamucu politikalara bakışı kamuyou ile paylaşılarak, bu sorunlar yumağının çözülmesinde atılacak adımlar katılımcılar tarafından değerlendirildi.

İMO Teoman Öztürk Salonunda gerçekleştirilen sempozyumun açılışında Sempozyum Düzenleme Kurulu Başkanı Nadir Avşaroğlu ve TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz konuştu. Açılışın ardından MMO Yönetim Kurulu Başkanı Yunus Yener'in yönettiği özel oturumda TMMOB Yönetim Kurulu üyesi Baki Remzi Suiçmez "Kamucu Politikalar ve TMMOB" ve Prof. Dr. Korkut Boratav "Türkiye’de Kamucu Politikaların Analizi" başlıklı sunumlarını gerçekleştirdiler.

Sempozyumun "Kamuculuk; Tanımı, Evrimi ve Tarihsel Süreci" başlıklı birinci oturumunda oturum başkanlığını Ayşegül Oruçkaptan üstlenirken; Prof. Dr Oktar Türel "Neoliberal DÜnya Ekonomisinde Kamu Kesiminin Yeniden Yapılanmasına Bakışlar,1920-1980", Prof. Dr. Aziz Konukman "Kamu Yaırımlarının Kollektif Seçim ve Finansmana Dayalı Olarak Yapılması Mümkün Mü?", Doç. Dr. Galip Yalman "Yeni Bir Kamu Mümkün Mü?" başlıklı sunuşlarını gerçekleştirdiler.

Özden Güngör'ün yönettiği ikinci oturumda ise Prof. Dr. Bilsay Kuruç "21. Yüzyıl için Kalkınma ve Planlama", Prof.Dr. Erkan Erdil " Dünyada ve Türkiye’de Planlama ve Kamu İşletmeciliği", Doç. Dr. Semih Akçomak "Türkiye'de Ekonomik Büyüme ve Planlama" ve Dr. Serdar Şahinkaya "Cumhuriyetin İlk Yıllarında Kamucu Sanayileşme" başlıklı sunuşlarını gerçekleştirdiler.

Sempozyumun "Kamu Yönetiminde Kamuculuk" başlıklı üçüncü oturumunu ise Kemal Zeki Taydaş yönetirken Prof. Dr. Oğuz Oyan "Türkiye’nin Değişen Yönetsel Yapısı", Prof. Dr. Gamze Yücesan Özdemir "Sosyal Hizmetlerin (Eğitim, Sağlık, Sosyal Güvenlik) Kamusal İşlevi", Prof. Dr. Onur Karahanoğulları "Anayasai Yasalar ve Kamucu Politikalar" ve Dr. Öğr. Üy. Ozan Zengin "Kamusallık Ekseninde Yeni Yönetim Sistemi" başlıklı sunuşlarını gerçekleştirdiler.

Kamucu Politikalar Sempozyumu'nun ikinci gününün ilk oturumu olan "İktisat Politikalar ve Özelleştirme Bilançosu" başlıklı dördüncü oturumda Ali Uğurlu oturum başkanlığı yaparken Prof. Dr. Ebru Voyvoda "Kalkınma İktisadı Penceresinden Türkiye", Prof. Dr. Erol Taymaz "KİT Sisteminin İktisadi Değerlendirmesi", Doç Dr. Yiğit Karahanoğulları "Dünyada ve Türkiye’de Kamulaştırma Modelleri", Mustafa Sönmez ise "Nasıl Bir Kamuculuk İstiyoruz?" başlıklı sunuşlarını gerçekleştirdiler.

Sempozyumun iki bölümden oluşan "Kamucu Politikalar İçin Ne Yapmalı?" başlıklı tartışma oturumlarının ilk bölümü olan beşinci oturumunda Nadir Avşaroğlu oturum başkanlığı görevini üstlenirken KESK Eş Genel Başkanı Aysun Gezen "Eğitim Politikaları", DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu "İstihdam Politikaları", TTB Merkez Konseyi Başkanı Sinan Adıyaman "Sağlık Politikaları" ve Anayasa Mahkemesi Eski Raportörü Ali Rıza Aydın ise "Hukuk Politikalar" üzerine görüşlerini içeren sunumlarını gerçekleştirdiler.

Sempozyumun son, "Kamucu Politikalar İçin Ne Yapmalı?" başlıklı oturumlarının ikincisi olan altıncı oturumda ise oturum başkanlığını Mehmet Soğancı üstlendi. Bu oturumda mühendis, mimar ve planlamacılar kamucu politikalar için temel yaklaşımları tartışmaya açtılar. Oğuz Türkyılmaz "Enerji Politikalar", Gökhan Günaydın "Tarım Politikaları", Kaya Güvenç "Sanayi Politikaları", Arif Merdol "Ulaşım Politikaları", Prof. Dr. Tarık Şengül "Kentleşme ve Yerel Yönetimler Politikaları" ve Adil Akbaş "Bilişim Politikaları" üzerine sunuşlarını gerçekleştirdiler.

İki gün devam eden sempozyuma 250'yi aşkın kişi katılarak tartışmaları izlediler ve soru ve görüşleriyle sempozyuma katkı verdiler. Sempozyum kapsamında hazırlanan "Kamucu Politikalar ve TMMOB" raporu ve sempozyum kitabı yakında kamuoyu ile paylaşılacak.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz'ın açılış konuşması şöyle:

Değerli Hocalarım, Değerli Konuklar

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. 45. Genel Kurulumuzda aldığımız karar doğrultusunda gerçekleştirdiğimiz Kamucu Politikalar Sempozyumuna hepiniz hoş geldiniz.

Başta değerli hocalarımızdan oluşan danışma kurulumuz ve oda temsilcilerimizden oluşan düzenleme kurulumuz olmak üzere bu anlamlı etkinliğin gerçekleştirilmesinde emeği geçen tüm değerli isimlere TMMOB adına teşekkür ediyorum.

Konuşmama, geçtiğimiz hafta aramızdan ayrılan değerli hocamız Mümtaz Soysal’ı saygıyla anarak başlamak istiyorum. Mümtaz Hoca, gerek akademisyen, gerek hukukçu, gerekse yurtsever kimliğiyle Türkiye’de özelleştirme karşıtı bilincin ve mücadelenin yükseltilmesi için büyük bir çaba harcamıştı.

Özelleştirme uygulamalarına karşı açtığı davalar, hazırladığı dava dilekçeleri, özellikle 2000’lere gelene kadar Türkiye’deki özelleştirme uygulamalarının sekteye uğratılmasında önemli bir yere sahiptir.

Kurucuları arasında yer aldığı Kamu İşletmeciliği Geliştirme Merkezi de, kamucu anlayışın hem akademik hem de siyasal olarak gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. Hocamızın değerli anısını ve örnek mücadelesini yaşatmaya devam edeceğiz.

Değerli Konuklar,

Bildiğiniz gibi kamu kavramı insana ait olan her şeyi kapsayan çok genel bir içeriğe sahip. Bu geniş içeriği nedeniyle de herkesin, her kesimin kendi ihtiyaçlarına göre, kendi anlayışına göre şekillendirebildiği bir kavram.

Tarihsel gelişim göz önünde bulundurulduğunda, gelişmiş kapitalist ülkelerle kıyaslandığında, kamu kavramının ülkemiz açısından hem daha karmaşık hem daha önemli bir yere sahip olduğunu görebiliyoruz.

Bunun nedeni ülkemizde kapitalizmin büyük oranda yukardan aşağıya devlet eliyle inşa edilmiş olmasıdır. Gerek cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki sermaye birikiminin yapısı gerekse İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünyadaki egemen hale gelen refah devleti anlayışı, ülkemizde kapitalizmin ve devletin kendine özgü biçimde yapılanmasına neden oldu.

80’li yıllara gelene kadar ülkemizde devlet ile kamu neredeyse birbiri yerine kullanılan kavramlardı. Bu kavramsal örtüşme, bir yandan toplumun geniş kesimlerinin ekonomik ve sosyal anlamda desteklenmesi bakımından cumhuriyet projesini destekleyen olumlu bir yana sahipken, diğer yandan da devletin sınıfsal içeriğinin göz ardı edilmesine neden olan olumsuz bir yana da sahipti.

1980’li yıllardan itibaren uygulanmaya başlayan neoliberal politikalar, ülkemizdeki bu kavramlar arasındaki bu örtüşmeyi de değiştirdi. Neoliberal kapitalizm, devletin kamusal sorumluluklarını ve faaliyetlerini tamamen dışlayan bir yönetim anlayışını hakim kıldı.

Bugün içinde yaşadığımız tek adam rejimi ve inşa edilen parti devleti anlayışı, kamuyla örtüşen devlet anlayışının adeta tersyüz edilmiş biçimidir. Bugün ülkemizde devlet, kamuyla ve kamusal olanla adeta savaş halinde olan bir devlettir.

Bizler bu mücadelede, kamunun haklarını, varlıklarını, zenginliklerini ve çıkarını koruyan tarafız. Bugünkü sempozyumumuzu da bu mücadelenin aracı ve parçası olarak görüyoruz. İki günlük program boyunca ekonomik, sosyal ve idari boyutlarıyla kamu kavramını irdeleyecek ve bu alanlarda kamucu politikalar geliştirmek için fikir yürüteceğiz.

Değerli Konuklar,

Pek çoğunuzun yakından tanıdığı gibi, ülkemizdeki mühendis, mimar ve şehir plancılarının mesleki birliği olarak TMMOB, bir yandan üyelerinin hak ve çıkarlarını, ülkemiz çıkarları temelinde koruyup geliştirirken, diğer yandan da mesleki birikimlerimizin toplum yararına kullanılması için mücadele etmektedir.

Sermaye kesimlerinin dar ve bencil çıkarları karşısında kamunun ortak önceliklerinin korunması 1970’li yılların başından itibaren TMMOB için bir nirengi noktası olmuştur. Son 50 yıldır planlamadan sanayileşme politikalarına, özelleştirmelerden kentsel mekanların korunmasına, çevre mücadelesinden işçi sağlığına kadar her alandaki mücadele çizgimiz bu kamusal anlayışla oluşturulmuştur.

Basın açıklamalarımızda, kongre ve sempozyumlarımızda, raporlarımızda sürekli olarak kamu yararının, kamusal varlıkların, kamucu bakış açısının altını çizmemizin nedeni, neoliberal politikaların kamuya ait olan her şeye ve kamuculuk fikrine karşı yürüttüğü sistematik savaştır.

Az önce de dile getirdiğim gibi, 1980’li yıllardan itibaren uygulanmaya başlayan özelleştirme politikalarıyla kamu kaynakları ve olanaklarıyla inşa edilen kurumlarımız, fabrikalarımız, madenlerimiz, işletmelerimiz tümüyle sermayeye aktarılmıştır. Aynı süreçte eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi kamu hizmetleri de ticarileştirilerek birer rant kapısı haline dönüştürülmüştür.

Özallı yıllardan itibaren iktidara gelen tüm hükümetlerin öncelikli programı “özelleştirmelerin tamamlanması” olmuştur. Başlangıçta “verimsizlik”, “zarar eden kitleri elden çıkartma” ve “devletin sırtındaki kamburdan kurtulma” söylemiyle ilerleyen özelleştirme uygulamaları, 2000’li yıllardan itibaren en karlı kuruluşların en önce satıldığı bir yağmaya dönüşmüştür.

17 yıldır devam eden AKP iktidarı, bu uygulamaların en yoğunlaştığı dönem oldu. AKP bu piyasalaştırma sürecini kendine yakın kesimlere rant ve imtiyaz sağlama aracı kullanarak kendisine doğrudan bağımlı bir sermaye sınıfı da yaratmış oldu.

Son 17 yılda bir yanda özelleştirmeler yoluyla yandaş sermaye kesimlerine büyük çaplı kaynak aktarımları yaşanırken, diğer yandan emekçi ve yoksul kesimlerin kamusal hizmetlere erişimi kısıtlandı. Sosyal devlet anlayışı yerine, parti ilişkileri eliyle sürdürülen yardım ağları ön plana çıktı.

TMMOB olarak bu sürecin önüne geçebilmek, kamusal mal ve hizmetlerin sermaye kesimlerine peşkeş çekilmesini önleyebilmek için büyük mücadeleler verdik. Birliğimizin Anayasa ve yasalardan kaynaklanan kamusal niteliği sayesinde, hem özelleştirme süreçlerini mümkün kılan yasal düzenlemelere hem de tek tek tüm özelleştirme işlemlerine karşı yoğun bir hukuki mücadele sürdürdük.

Birlik ve bağlı odalar olarak özelleştirme uygulamalarına karşı binlerce dava açtık, çok sayıda bilimsel etkinlik düzenledik ve kitlesel kampanyalar düzenledik. Açtığımız bu davalar ve yürüttüğümüz kitlesel mücadele, özelleştirme uygulamalarını durduramasa da, sürecin bütünüyle yağmaya dönüşmesine engel olmuştur.

Şunun altını çizmek gerekiyor ki, neoliberal dönemde, 90’lı yıllardaki küreselleşme teorisyenlerinin iddialarının aksine, devlet hiçbir zaman geri çekilmedi ve yok olmadı. Bireysel özgürlükler ve demokrasi genişlemedi.

Hem ülkemizde hem de dünya çapında devletler, sermayenin çıkarlarını korumak için, imtiyazların dağıtımı için, kamusal zenginliklerin paylaşımı için her zamankinden daha fazla kendisini hissettirdi. Toplumu kontrol altına almak için uyguladığı güvenlik ve şiddet politikalarıyla hissettirdi. Enerji kaynaklarını ele geçirmek için emperyalist müdahaleciliğiyle hissettirdi. Özellikle 2009 krizinden sonra ekonomideki müdahaleleriyle hissettirdi ve hissettirmeye devam ediyor.

Değerli Konuklar,

Bugün Türkiye’de neoliberal kapitalizmin aldığı biçimi konuşurken geldiğimiz aşamada durumun sadece özelleştirme politikalarıyla, kamusal varlıklarımızın tasfiyesiyle sınırlı olmadığının farkında olmamız gerekiyor.

AKP’nin tek adam rejimi ile tasfiye ettiği en önemli kamusal değerimiz cumhuriyettir. Tek adam rejimi cumhuriyet fikrinin, cumhuriyet değerlerinin, cumhuriyet idealiniz ve elbette cumhuriyet kurumlarının tasfiyesi anlamına gelmektedir.

Cumhuriyetin tasfiyesi halk egemenliğinin, hukukun üstünlüğünün, seçme-seçilme hakkının, hukuk önünde eşitliğin ve sosyal hakların tasfiyesini beraberinde getirmiştir.

Bence Cumhuriyeti en güzel tanımlayan cümlelerden birisi, “Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesidir” özdeyişidir. Cumhuriyetin tasfiyesi, kimsesizleri tümüyle çaresiz hale getirmiştir. Son günlerde sıklıkla duyduğumuz aile intiharlarını tartışırken göz ardı etmememiz gereken gerçek, kamunun tasfiyesinin yarattığı bu sahipsizlik durumu ve duygusudur. 17 yıllık iktidar dönemi sonunda AKP’nin geldiği nokta, geniş halk kesimleriyle arasındaki oluşan bu duygu uçurumudur.

Saraylılar, siparişe dayalı finansal veriler ile aşağıdakilerin durumunun ne kadar iyi olduğunu göstermeye çalışıyor. Enflasyonun tek haneye düşmesinden, cari açığın kapanmasından, ihracatın artmasından bahsederek halkı telkin etmeye çalışıyorlar.

Oysa halkın yasadığı gerçeklik bambaşka. Geçtiğimiz yıl ekim ayından bu yana Doğalgaza yapılan zam oranı %44, Elektriğe yapılan zam oranı ise % 57 oldu. Çarşıda, pazarda, marketteki zamların da bu oranlarda olduğunu görüyoruz. Özellikle temel gıda fiyatlarındaki fahiş fiyat artışları yoksul halkımızın yaşamını daha da zorlaştırıyor.

Fiyatlar bu kadar artarken, yaşanan ekonomik durgunluk nedeniyle işsizlik de hızla büyüyor. Mevsimsel olarak istihdamın en yüksek düzeyde olması beklenen yaz aylarında işsizlik oranı % 14 düzeyindeydi. Genç nüfusta ise bu oran yüzde 27’yi aştı. Şehrin en işlek caddeleri bile kapanan iş yerleriyle, boşaltılmış ofislerle dolu. İşsizlik ve yoksulluk içinde kıvranan halk, borçlarla ayakta kalmaya çalışıyor.

Değerli Konuklar,

Halkın içinde bulunduğu bu gerçekliği en çıplak biçimiyle dile getirmek, bu durumun çözümü için politikalar oluşturmak bizlerin en temel sorumluluğudur.

İki gün boyunca devam edecek sempozyum boyunca burada kısaca değinebildiğim sorunları sizlerin katkılarıyla enine boyuna tartışacağız. Kamunun tasfiyesinin yarattığı sonuçlarını ve kamucu politika önerilerini birlikte değerlendireceğiz.

Burada yürütülecek tartışmaların sadece konuya ilişkin akademik birikimimize değil, toplumsal muhalefet hareketinin geleceğine de katkı vereceğine inanıyorum. Katılımınız ve katkılarınız için hepinize bir kez daha teşekkür ediyorum."

Oda Enerji Çalışma Grubu Başkanı Oğuz Türkyılmaz'ın sunduğu “ENERJİDE TOPLUM  ÇIKARLARI İÇİN KAMUCU PLANLAMA, YATIRIM, ÜRETİM, DENETİM POLİTİKALARI VE 
UYGULAMALARI “ başlıklı bildiri metni: 

“ENERJİDE   TOPLUM ÇIKARLARI İÇİN KAMUCU PLANLAMA, YATIRIM, ÜRETİM, DENETİM POLİTİKALARI VE UYGULAMALARI “
OĞUZ TÜRKYILMAZ, TMMOB  MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI ENERJİ ÇALIŞMA  GRUBU BAŞKANI
"Merhaba !
Sizleri şahsım, üyesi  ve Enerji Çalışma Grubu  Başkanı olduğum TMMOB  Makine Mühendisleri Odası  adına sevgi ve dostlukla selamlıyorum.
Kamuculuğu tartıştığımız, yaşamın her alanında toplum yararına kamusal politikalar önerdiğimiz, kamusallık yeniden diye haykırdığımız bu anlamlı etkinlikte,
Bugün Türkiye’nin  dört bir yanından Ankara’ya  gelip demokratik bir eğitim,demokratik bir ülke taleplerini haykıran Eğitim-Sen üyesi eğitim emekçilerine hep birlikte içten,sıcak,kocaman bir selam gönderelim.
Kocaman ,yürekten içten bir selam  da;
Toplumcu,kamucu bir anlayışla sürdürdüğümüz ; meslek, meslektaş, kamu, toplum ve ülke çıkarlarının korunması ve geliştirilmesi için verdiğimiz bağımsızlık,demokrasi,sosyalizm  mücadelesinde birlikte olduğumuz  ve yitirdiğimiz
-TMMOB’nin yiğit, önder başkanı Teoman Öztürk’e 
-MMO eski yöneticisi,TÜTED’in nazik ,çalışkan  başkanı Aykut  Göker’e 
-KMO eski başkanı ve TMMOB eski yöneticisi   İhsan Karababa’ya
-KMO  ve TMMOB eski yöneticisi Ayfer Eğilmez’e,
-Anayasa hukukçusu Prof.Dr.Mümtaz Soysal’a,
-KİGEM Yöneticisi İlter Ertuğrul’a,
Ve onların kimliklerinde; 
Toplumcu,devrimci,demokrat TMMOB  ,
Barışın egemen olduğu  eşit, özgür, adil, aydınlık bir toplum,ülke ve  dünya, 
Bağımsız, demokratik ve sosyalizm yolunda ilerleyen  bir Türkiye, 
Mücadelesinde yitirdiğimiz tüm değerlerimize
 
ENERJİ KULLANIMI OLMAZSA OLMAZ İNSAN HAKLARINDAN BİRİDİR VE  VAZGEÇİLEMEZDİR 
Enerji kullanımı çağdaş yaşamın olmazsa olmaz haklarından biridir ve vazgeçilemezdir. Ayrıca enerji ihtiyacının karşılanması bir kamu hizmetidir. Bu iki ilke, insan yaşamı için en önemli unsurlardan birisi olan enerjinin, kaynağından son kullanıcının tüketimine kadar geçen tüm evrelerinin insanlığın ve gelecek kuşakların yararına olacak şekilde planlanmasının ve uygulanmasını zorunlu kılar. Dünyanın küreselleşme sürecine girmesiyle birlikte; iktidarlar tarafından uygulanan neo liberal politikalar sonucunda, enerji kullanımı temel bir insan hakkı ve elektrik temini bir kamu hizmeti olmaktan çıkarılmış ve bir piyasa faaliyeti haline getirilerek ticari bir meta haline dönüştürülmüştür. Sermaye birikim rejiminin sınırsız büyüme eğilimi ile birlikte, enerji sektörü kamusal bir düzlemden çıkartılarak özel tekellerin kâr egemenliğine teslim edilmiş ve ortaya fosil kaynaklara dayalı, yüksek karbon emisyonlu bir ekonomik yapı çıkmıştır. Bu yapıda tekellerin fosil yakıt temelli politikaları nedeniyle küresel ısınmaya yol açan sera gazı salımları dünyayı tehdit eder bir konuma gelmiştir. Bu politikaların bir diğer sonucu, enerji yoksulluğu ve yoksunluğunun dayanılmaz bir boyuta ulaşmış olmasıdır.
 
KAMU İŞLETMELERİNİN BÖLÜNMESİ VE ÖZELLEŞTİRİLMELERİ 
Ülkemizde de, 1980’lerden bu yana izlenen , 2002’den sonra hız kazanan bir süreçte, diğer kamusal üretim ve hizmetlerde olduğu gibi; enerji de yerli ve yabancı sermaye için yeni bir ticari alan olarak yeniden örgütlenmiş, toplum çıkarlarına aykırı  özelleştirme ve kamucu planlama/üretim/denetimi küçültme ve etkisizleştirme   politika ve uygulamaları  ile özel şirketlerin ve sermayenin  çıkarlarını azamileştirilmiştir. 1980’li yıllarda, uluslar arası sermaye kuruluşlarının talimatları  doğrultusunda  , özellikle ağ şeklinde işleyen enterkonnekte sistem ve doğal gaz boru hatları gibi altyapı tesis ağlarının; dikey ve yatay şekilde ayrıştırılması ve özel sektörün ticari olarak girebileceği büyüklükte ölçeklere bölünmesi hedeflenmiştir. Dikey bölünme elektrik ve doğal gaz alanlarında üretim, iletim ve dağıtımın ayrıştırılması, yatay bölünme ise örneğin doğal gaz ve elektrik dağıtımında olduğu gibi coğrafi bölünme anlamına gelmiştir. 
Bu uygulamalar için, “kamu işletmeciliği verimsizdir; ulusal nitelikteki kamu tekeline son verilip, sektörün/sektörlerin rekabete açılmasıyla kamu işletmelerinin maliye üzerinde yük oluşturmasının önüne geçilecektir”vb. iddialar öne sürülmüştür.. 
Oysa özelleştirmeler sonucunda; elektrik temininde ucuzluk, kalite ve yönetimde şeffaflık, kayıp-kaçağın aşağı çekilmesi vb. iddiaların hiç biri gerçekleşmemiş, elektrik ve doğal gaz fiyatları sürekli olarak artarak halkın bütçesini zorlamış, buna karşılık özel sermayeli dağıtım ve üretim şirketleri sürekli kollanıp korunmuş ve vatandaşın sırtından ek gelirlerle donatılmışlardır.
 
ÖZELLEŞTİRMECİ  POLİTİKALARININ SONUÇLARI: 
 (1) ARTAN DIŞA BAĞIMLILIK, KÜÇÜLEN, YOK OLAN KAMU İŞLETMELERİ 
Enerji ihtiyacını karşılamak üzere genelde ithal enerji kaynağı kullanılmış, fosil kaynaklı ve ithalata dayalı yüksek maliyetli yatırımlar yapılmış, enerjideki dışa bağımlılık ciddi boyutlara ulaşmıştır. Enerji arzında 1990’da yüzde % 51,6, 2002’de yüzde 67,2 olan dışa bağımlılık, 2017’de yüzde 75,7’e yükselmiştir. Rusya Federasyonu’nun, enerji hammaddeleri ithalatında payı yüzde 36,7 , toplam enerji arzında ise %27,8’dir. Türkiye’nin hızla artan enerji ithalatının faturası 2018’de 43 milyar dolar olmuştur. 
Kamu elektrik üretim tesislerinin  çok büyük bölümü özelleştirilmiş ve elektrik üretiminde 2002-2018 döneminde kamunun payı yüzde 59,8’den yüzde 15,2’e gerilemiş; özel sektörün payı ise yüzde 40’tan 84,8’e yükselmiştir. Elektrik dağıtımı ve satışı tamamen  özel şirketler  tarafından yapılmaktadır. Bir kaç büyük özel sermaye grubu, elektrik üretiminin yanı sıra dağıtımını da kontrol etmektedir.
TÜPRAŞ’ın özelleştirilmesi sonrasında, petrolün  rafinaj işlemleri önce  bir , şimdi iki özel şirket tarafından,  kamu şirketleri Petrol Ofisi ve TPAO’nun kurduğu Türkiye Petrol Dağıtımın özelleştirilmesi sonrasında , petrol ve petrol ürünlerinin ithalat, dağıtım,  pazarlama ve satış  işlerinin tamamı az sayıda  özel  şirket  eliyle yapılmaktadır.İstanbul dışında, ülkenin  tüm  kentlerinde  doğal gaz dağıtım, satış, pazarlama hizmetleri özel şirketler eliyle verilmektedir.
 
2.KAYIRMALAR, ARZ FAZLASI, ÖDENMEYEN KREDİLER
Planlamayı reddeden ve  “rasyonel işleyeceği” iddia edilen piyasa mekanizması; duvara toslamıştır. Hâlihazırda arz kapasitesi, abartılı tahminlerde öngörüldüğü kadar artmayan elektrik talebinin çok üzerindedir. Verimlilikleri düşük bazı santrallar üretimi durdurmuş veya kapanmış, bir bölümü yurt dışına satılmıştır. Özellikle fosil yakıt esaslı birçok verimsiz santralın yapımına izin veren, bu verimsiz yatırımların sahibi özel şirketlerin  ödeyemediği kredi borçlarının yükünü  yurttaşlara  yansıtmaya hazırlanan  enerji yönetiminin bilgisi ve becerisinin yetersiz olduğu açıktır.
Bugünkü siyasal iktidar döneminde, elektrik dağıtım özelleştirilmelerinde, santral özelleştirilmelerinde, alım garantili elektrik  üretim  tesislerinin ihalelerinde; iktidara yakın olan bazı özel sermaye grupları,  kamu müdahaleleri, ve kaynak tahsisi uygulamaları ile kamudan en çok iş alan şirketler sıralamasında dünyada ilk sırada  yer almışlardır. Bu kayırma ekonomisinde  hukuk işlevsizleştirilmiş,   “hukukun  üstünlüğünün” yerini, “üstünlerin, güçlülerin    hukuku” almış, yüksek yargı kararlarının bağlayıcılığı  dikkate alınmaz, yargı kararları uygulanmaz olmuş, CB Kararnameleri, TBMM’nin  yasalarının önüne geçmiştir. 
 
3.SERMAYEYE KAYNAK AKTARIMI
Toplum çıkarını  dikkat almayan, kamusal planlamayı, denetim, üretimi işlevsizleştirmeyi öngören  ve iktidara yakın belirli sermaye gruplarının çıkarlarının azamileştirmeye ve kamu kaynaklarını özel sermaye şirketlerine aktarmaya yönelik enerji yönelik politika, karar  ve  uygulamaları ile 2018'de yaklaşık 32 milyar TL özel şirketlere transfer edilmiştir. Az  sayıda şirketin çıkarına olan alım garantili yüksek fiyatlarla yerli kömür santrallarına tanınan alım garantisi,  yerli kömür, ithal kömür ve doğal gaz santralları için oluşturulan kapasite mekanizması ile ilave ödeme yapılması gibi bedeli milyarlara varan uygulamaların yanı sıra; amaçlarının çok dışına çıkmış olan ve yatırımcılara kâr garantisi sağlayan YEKDEM-Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekanizması vb. uygulamalar;  elektrik maliyetlerinin ve fiyatların yükselmesine neden olmaktadır. Bu politika  ve uygulamaların mevcut haliyle sürdürülmesi, yeni zamların gerekçesi olacaktır. 
 
4.ARTAN FİYATLAR, YAYGINLAŞAN ENERJİ YOKSULLUĞU
Ülkemizde de enerji yoksulluğu sorunu giderek ağırlaşmaktadır. Zamlarla her ay tutarı daha fazla artan faturalarını ödeyemedikleri için elektriği ve gazı kesilen konut sayısı milyonlarla ölçülmektedir. Son yirmi iki  ayda, 31.12.2017’ye göre  tüm tarife grupları için elektrik fiyatları yüzde (72,8-127,7)  oranlarında artmıştır. Aynı dönemde, BOTAŞ’ın doğal gaz satış fiyatları ise ,konutlarda ve küçük sanayi kuruluşlarında yüzde 63,9; büyük sanayi kuruluşlarında yüzde 120,1, elektrik üreten  doğal gaz santrallarında yüzde 109,5 oranında artmıştır.TÜİK’e göre Ocak 2018-Ekim  2019  döneminde fiyat artışları ise yüzde  44,8’dir. Bu veri, elektrik ve doğal ga5.z fiyatlarının son yirmi ayda enflasyon oranının çok üzerinde   arttığını göstermektedir.
Bireysel ısınmada konut başı doğal gaz tüketimi Ankara için yıllık 1500 m³, aylık ortalama 125 m³’tür. Bu durumda, bir ailenin Ekim 2019’da ödeyeceği doğal gaz bedeli 235,50 TL’dir. Aylık su tüketimini 10 m³, yine Ankara ASKİ konut fiyatı olan 5,79 TL/m³ veri alındığında aylık su faturası 57,90 TL olmaktadır.230 kwh elektrik tüketim bedeli ise, 0,7102 tL/kWh üzerinden 163,35 TL’dir. Aylık elektrik, doğal gaz ve su fatura bedelleri toplamı ise, 456,75 TL’ye yükselmektedir ve bu tutar asgari ücretin dörtte birine yakındır (yüzde 22,6). Doğal gaz faturasının tek başına asgari ücretin yüzde onunu aşan bir oranda olması ise, enerji yoksulluğunun kanıtıdır Yoğunlaşan iktisadi kriz koşullarında ,sayıları her gün artan milyonlarca işsizin ve ailelerinin de enerji yoksullarına katılmaları, çağdaş ve temel bir haktan yararlanamamaları  söz konusudur .
 
5.ÖDENMEYEN KREDİLER 
Finansal boyutta ise 2017 sonunda 637 milyon TL olan enerji sektörünün takipteki kredi miktarı, 2018 sonunda 6 milyar 322 milyon TL’ye yükselmiş; artış oranı yüzde 892 olmuştur. 
Sektöre 2003-2018 döneminde 95 milyar dolarlık yatırım yapılmıştır. “Elektrik üretim ve dağıtım şirketlerinin yaklaşık 13 milyar dolarlık sorunlu kredi bakiyesinin 7,5 milyar doları yapılandırıldı. Yıl sonuna kadar 2,5 milyar dolarlık kredinin daha yapılandırılması için bankalar ve şirketler arasında mutabakatlar sağlandı. Böylece, enerji sektöründe 10 milyar dolarlık sorunlu kredi yapılandırılmış olacak. Öte yandan sektörün bankalara 47 milyar dolar kredi borcu bulunuyor.” (Cumhuriyet Gazetesi, 12.10.2019)
Bu ayrıcalıklı şirketlerin ödemedikleri krediler bütçeden sağlanacak kaynaklarla karşılanacak, bedeli ise artan vergilerle halk ödettirilecektir.
 
BİZ NE İSTİYORUZ ? 
1.TOPLUMCU, KAMUCU, DEMOKRATİK BİR ENERJİ PROGRAM ÖNERİSİ 
Daha önce belirttiğimiz üzere  piyasacı, özelleştirmeci enerji politikalarının neden olduğu  ithal fosil kaynaklara  dayalı elektrik üretim politikaları bir plan dahilinde yenilenebilir kaynaklarla değiştirilmeden, elektrik üretim altyapısı yenilenebilir kaynaklara dayalı olarak geliştirilmeden, serbestleştirme ve özelleştirmelerden vazgeçilmeden;; toplum çıkarlarını esas alan kamusal planlamaya dayalı kurumsal üretim, iletim, dağıtım politikaları uygulanmadan, ülke ve toplum aleyhine politika ve zamların sürdüğü ve süreceği gerçeği göz ardı edilmemelidir.
Oysa başta rüzgâr ve güneş olmak üzere ülkemizin yenilenebilir enerji kaynağı potansiyeli değerlendirilerek ithalat faturası ve maliyetler düşürülebilir. Ancak on yedi yıldır iktidarda olan siyasi kadroların yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretimi için belirledikleri hedef rakamlar ile bugünkü duruma ait veriler karşılaştırıldığında, yenilenebilir kaynakların yeterince değerlendirilmediği görülmektedir.
Enerji sektörünü özel tekellerin  kâr egemenliğinden çıkarıp, toplum çıkarlarını esas alan  kamusal bir düzleme aktarmak ve yenilenebilir kaynaklara dayalı, düşük karbon emisyonlu bir ekonomiye yönelerek, enerjide demokratik bir denetimi/programı  gerçekleştirme ihtiyacı vardır. Ne zaman geleceğini bilemediğimiz  aydınlık,güneşli günleri salt hayal etmekle  yetinmeyip, gerçekleştirebileceğimiz,gerçekleştireceğimiz bi r politikalar bütününü   kurgulamalıyız.r.Bu nedenle, toplum çıkarlarını korumayı ve geliştirmeyi amaçlayan ve kamusal düzlemde  uygulanacak  toplumcu, kamucu demokratik enerji politikaları ve programını önce tahayyül etmek, sonra tasarlamak, kurgulamak, geliştirmek ve uygulamak için yoğun bir şekilde çalışmamız    gerekmektedir.
Hayal etmek önemlidir,her şey hayallerle başlar.Yeter ki,hayal  etmekle yetinmeyip, tasarlamaya, kurgulamaya, planlamaya,k geliştirmeye  ve uygulamaya ,hayalleri gerçeğe  dönüştürmeye yönelebilelim.
Toplumcu, kamucu demokratik enerji  programı ,  emeğin tarihsel kazanımlarını, örgütlülüğünü ve sermayenin çıkarları lehine sosyal devleti  yok eden, sağlık, eğitim dahil tüm alanları piyasa uygulamalarına açan neo-liberal politikaları değiştirme, emeği en yüce değer sayan, eşit,özgür,adil,demokratik bir toplum kurma  hedefiyle yola çıkan, siyasal, ekonomik, sosyal yönleriyle bütünlüklü, bir toplumcu demokratikleşme programının, bağımsız,demokratik ve sosyalizm yolunda ilerleyen bir ülkeye ulaşma  mücadelesinin ayrılmaz   bir  parçasıdır.
 Politika ve programlar,  içeriklerinin yanı sıra oluşturulma yöntemleriyle de;  demokratik olmak zorundadır. Toplum çıkarlarını gözeten enerji politika ve uygulamalarını, yine toplum yararını gözeten alternatif kalkınma ve sanayileşme politikaları ile birlikte düşünmek ve böyle bir toplumcu programı, ilgili kesimlerin aktif katkılarına imkân veren demokratik katılım mekanizmalarında tartışarak geliştirmek gerektiğine inanıyoruz.
 
NE YAPMALI ? 
2.KAMUSAL PLANLAMANIN YENİDEN İNŞASI 
Kargaşayı ve kaynak israfını önlemenin yolu planlamadan geçtiği için  planlamayı yeniden düşünmeli ve uygulamalıyız. Mücadele arkadaşımız Dr. Serdar Şahinkaya’nın sözleriyle, “Kamusal planlama, eskimemiş, dişlileri fazla aşınmamış işlevsel bir araç olarak pek çok ulusal ekonomiye hizmet etmiş (ve) onları bir tarih aşamasında yukarıya çıkarmış bir kaldıraç olarak, hâlâ kendi aklının ürünü olan politikaları sürdüren ülkelere hizmet etmeyi sürdürmektedir.” O halde biz de yapabiliriz! Yeniden deneyebiliriz ve denemeliyiz de! 
Elektrik enerjisi, ihtiyaç duyulduğu anda üretilmesi gereken bir üründür. Elektrik üretim yatırımları uzun süren ve oldukça pahalı yatırımlardır. Bu nedenlerden dolayı, elektrik enerjisi üretim yatırımlarının gerektiği kadar ve zamanında gerçekleştirilmesi şarttır. İhtiyacı karşılayacak yatırımlar, toplum yararını gözeten kamusal bir plana göre gerçekleştirilmeli, pahalı olduğu için atıl kapasite kalacak şekilde yatırım yapılmamalıdır. 
Elektrik üretim, iletim, dağıtım faaliyetlerinin kamusal hizmet niteliği göz önüne alınarak:
-Kaynakların ve teknolojilerin incelenmesi ve verimli kullanılması,
-Uygun teknolojilerin geliştirilmesi veya transfer edilmesi,
-Elektrik tüketiminin gelişimine göre üretim yatırımlarının yer seçiminde yönlendirme yapılması,
-Gerektiğinde kısıtlama ve/veya teşvikler uygulanarak yıllık olarak ihtiyaç duyulandan eksik veya aşırı fazla kapasite yatırımlarına önlem alınması,
-Projelerin çevresel ve toplumsal etkilerinin ayrıntılı olarak incelenmesi,
-Lisans adı altında verilen yatırım izinlerinin, yukarıda sayılan politikalar çerçevesinde verilmesi ve gerçekleşmelerinin çok ciddi olarak izlenmesi,
-Uzun vade için talep gelişimi, kaynak potansiyel değerlendirmesi, yeni kaynak potansiyel olasılıkları, teknolojik gelişme öngörüleri gibi unsurları baz olarak ele alan kapsamlı planlama çalışmalarının yapılması,
bütün bu faaliyetlerde enerji yönetiminin, toplum çıkarlarını gözeten bir anlayışla; yol gösterme, kamusal planlama, takip, denetim vb. işlevlerini etkin bir şekilde yerine getirmesi, sağlıklı bir elektrik sisteminin gelişmesi açısından zorunludur 
Enerji politikalarını  , toplum çıkarlarını gözeten, kamusal hizmet anlayışına uygun olarak, kamusal planlama ilkeleri dahilinde yeniden düzenlemeliyiz.  Ülkenin geleceğine yön verecek strateji belgeleri ve planları, mevzuat hazırlıkları, yol haritaları, eylem planları vb. belgeleri; mutlaka demokratik, katılımcı ve şeffaf bir anlayışla hazırlamalıyız.Çalışmalarda açık kaynak,açık bilgi  ve şeffaflık esaslarını uygulamalı,  bütün bilgileri açık ve erişilebilir hale getirmeliyiz.
Bu çalışmalara;  ilgili kamu kurumlarının ve yerel yönetimlerin yanı sıra; üniversiteler, bilimsel araştırma kurumları, meslek odaları, uzmanlık dernekleri, sendikalar ve tüketici örgütlerinin,santral bölgelerinde yaşayan halkın  temsilcilerinin;  etkin ve işlevsel katılım ve katkılarını sağlamalıyız .
Strateji belgeleri ve eylem planlarını;  “yapmış olmak “ için değil, uygulamak için hazırlamalı ve bu belgelerin ilgili tüm kesimler için bağlayıcı ve yol gösterici olmasını temin etmeliyiz. Bu amaçla,  genel olarak enerji planlaması, özel olarak elektrik enerjisi ve doğal gaz, kömür, petrol, su, rüzgâr, güneş vb.  tüm enerji kaynaklarının üretimi ile tüketim planlamasında; strateji, politika ve önceliklerin tartışılıp, yeniden belirleneceği, toplumun tüm kesimlerinin ve konunun tüm taraflarının görüşlerini demokratik bir şekilde, özgürce ifade edebileceği, geniş katılımlı bir “Ulusal Enerji Platformu” oluşturmalı ve ETKB bünyesinde de, bu platformla eşgüdüm ve etkileşim içinde olacak ve birlikte çalışacak, bir “Ulusal Enerji Strateji Merkezi” kurmalıyız..u merkezde yenilenebilir enerji kaynaklarına ağırlık ve öncelik vererek, enerji yatırımlarına yön verecek enerji arz talep projeksiyonları; 5, 10, 20, 30, 40 yıllık dönemler için  kamusal bir planlama anlayışı dahilinde yapmalıyız.
 
KAMUCU,TOPLUMCU  YATIRIM, ÜRETİM, DENETİM POLİTİKALARI
Toplum çıkarını gözeten demokratik bir enerji planı ve programı için,  kamusal nitelikli bütünleşik kaynak planlaması kurgu, anlayış ve uygulamalarını esas     almalıyız.  Bu planlamayı; enerji üretiminin dayanacağı kaynakların seçimi, yenilenebilir enerji kaynaklarına öncelik ve ağırlık verilmesi, enerjinin daha verimli kullanımı, çevreye verilen zararın asgari düzeyde olması, iklim değişikliğine olumsuz etkilerin sınırlanması, yatırımın yapılacağı yerde yaşayan insanların hak ve çıkarlarının korunması vb. ölçütler gözetilerek, demokratik katılım mekanizmalarıyla yapmalıyız.. Planlama çalışmalarına; kültür ve tabiat varlıklarını koruyan, çevresel ve sosyal etkileri itibarıyla sorunsuz, bireysel ve toplumsal haklara karşı saygılı,nükleer macera peşinde koşmayan, özelleştirme, taşeronlaştırma ve iş güvencesinden yoksun çalışma koşullarından arınmış, toplumsal yararı ve yeniden etkin kamu varlığını öngören bir anlayışı egemen kılmalıyız..
Enerjiyle ilgili tüm kurumların, şeffaflaşmasını, bilgilerinin yaygınlaşmasını, herkesçe açık erişilebilir  ve kullanılabilir olmasını mümkün hale getirmeliyiz.
Akkuyu NES, Sinop NES, TANAP vb. projelerde yapıldığı gibi; bazı ticari sözleşmelere, bir tür “yasal hilelerle”  gereği olmadığı halde TBMM onayından geçirme, uluslararası sözleşme niteliği kazandırma ve ulusal iç hukukun denetimi dışına çıkarılmasını önlemeli ve bu tür mevcut sözleşmeleri, toplum ve ülke çıkarları doğrultusunda değiştirilmeliyiz.
Yasal düzenlemelerde yer alan kamu yararı kavramı, soyut bir kavram olmaktan çıkarmalı ; toplumun ve emekçi halkın çıkarlarını gözeten ölçülebilir değerlerle ifade etmeliyiz. 
 Acele kamulaştırma denen, sermayenin enerji yatırımları için, yurttaşların oturdukları evlerden, topraklardan, çevrelerden koparılmasına, sürgün edilmesine dayanak olan yasal düzenlemeyi  değiştirmeli , insan haklarına aykırı bu uygulamayı derhal sona erdirmeliyiz.. 
Kullanılamayan bir hakkın, hak olmadığı gerçeğinden hareketle, toplumsal adalet için, tüm idari ve adli yargı süreçleri, halkın ve demokratik kuruluşların hatalı uygulamalara yasal itiraz hakkını sınırlayan, önleyen, hatalı yoruma açık doğrudan zarar görme şartı, yüksek dava açma harçları ve çok yüksek bilirkişi ücretleri gibi tüm engellerden arındırılmalıyız.
Yerli taş kömürü, linyit, asfaltit vb. her tür kömüre dayalı yeni santral projelerine  izin vermemeli, mevcut ve yatırımı süren kömür yakıtlı santrallere, JES’lere yasal hilelerle ;“çevreyi kirletme ve kirletmeye devam etme hakkı (!)” veren  uygulamalara son vermeli çevreyi kirleten santrallerin üretimlerini derhal durdurmalı ve  filtre, baca gazı  arıtma (de-sülfürizasyon, azot oksit giderme), atık su arıtma, atık küllerin bertarafı vb. yatırımlarını çok ivedi olarak yapmalarını  ve bu sistemleri etkin ve verimli bir şekilde çalıştırmalarını sağlamalıyız. 
Enerji politikalarında ciddi ve radikal bir değişikliğe hızla gitmeli, elektrik üretiminde fosil yakıtların payını düşürmeye, yenilenebilir enerji kaynaklarının payını ciddi olarak arttırmaya yönelik politikaları kamusal planlama anlayışı ile, toplum çıkarlarını gözeterek ivedilikle uygulamayız.Bu doğrultuda ilk adım olarak ;yerli kömür santrallarına verilen alım garantisi, fosil yakıtlı bir çok büyük santrala verilen kapasite tahsisi karşılığı alım garantisi uygulamalarını derhal sona erdirmeliyiz. Yenilenebilir kaynaklara verilen ancak bugün amaç dışına çıkmış olan ve bir çok büyük şirkete kamudan  kaynak aktarımına dönüşen   yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen elektriği yüksek fiyatla alım garantisi uygulaması gözden geçirmeli  ve daraltmalıyız. Bugünden sonra enerji üretim tesislerinin, kamusal bir planlama anlayışı içinde,  esas olarak rüzgâr, güneş vb..yenilenebilir  enerji kaynaklarına dayalı olarak ve toplum çıkarlarını  gözetir biçimde kurulmasını sağlamalıyız.Yenilenebilir enerji  kaynaklarına dayalı elektrik üretimini, yurt içinde  imal edilen enerji ekipmanlarına dayandırmalıyız.
Üretim yöntemi ne denli çevre dostu olursa olsun, elektrik üretme gerekçesi, santral çevresinde yaşayan insanların yaşamsal haklarının sınırlanmasını, ortadan kaldırılmasını haklı kılamaz.“Çevreci santral yapma” iddiası, santralların tüm çevresel ve toplumsal etkilerini göz ardı etmenin, verimli tarımsal arazileri sınırsız biçimde işgal etmenin, çok sayıda ağacı kesmenin gerekçesi olamaz. Yatırım projelerinin çevresel ve toplumsal etkilerini değerlendiren fayda/maliyet çalışmaları katılımcı süreçlerle yapılmalıdır. Yapılacak çevresel ve toplumsal etki değerlendirme çalışmaları ,fiziksel, çevresel,toplumsal etkenleri  ve etkiler (santral büyüklükleri, santral tasarımı, görsel etki, gürültü, deşarjlar, ekolojik koşullar,santral ekonomik ömrü bittiğinde  söküm  vb.) dikkate almalıdır. 
İstisnalar kuralı bozar.Kamu yönetimi, tüm  enerji yatırımlarında, yaşam alanlarının olumsuz yönde etkilenmemesi konusunda, kuralları geçersiz kılacak istisnaları kurgulamakla değil, kuralları istisnasız uygulamakla, yurttaşların anayasal haklarını savunmakla yükümlüdür 
Bugün,yatırımcıların çıkarlarını korunmasına öncelik veren, enerji  yatırımlarını ve yatırımcılarını koruyucu ve destekleyici hükümler içeren ve  santralların çalışmalarının denetlenmesini  önemsemeyen , yasal düzenlemeleri hazırlayan ve uygulayan siyasi iktidarı , merkezi ve yerel kamu kurumları ve yöneticilerini, elektrik üretimi için; suya, havaya, çevreye, doğaya zarar veren denetimsiz ve kural dışı vahşi uygulamalara derhal müdahil olmaya, durdurmak ve önlemek için kalıcı adımlar atmaya çağırıyoruz.. 
Atanmış ve seçilmiş yöneticilerin görevi, santral yatırımcısı sermaye gruplarının çıkarlarını kollamak değil, her ne pahasına olursa olsun, o bölgede yaşayan insanların, toplumun, çevrenin, doğanın ve ülkenin çıkarlarını korumak olmalıdır,olacaktır..
Yanlış uygulamalardan canı yanan, zarar gören üreticilerin ve yaşadıkları bölgede sağlıklı yaşam haklarını savunmak için barışçıl yöntemlerle direnenlere baskı ve şiddet uygulama, üzerlerine kolluk kuvvetleri gönderme  derhal  son bulmalı, taleplerine kulak verilmelidir.
 
YENİ, KATILIMCI VE DEMOKRATİK BİR KAMU YÖNETİMİ
Her türlü müdahaleye açık ve siyasal iktidarların arpalığı haline gelmiş olan mevcut kamu iktisadi kurumları işleyişi yerine, yeni, katılımcı ve demokratik bir kamu mülkiyeti ve yönetimi anlayışının tasarlamalı, kurgulamalı, planlamalı ve geliştirerek uygulamalıyız. Kamu hizmetlerini veren kuruluşların faaliyetlerini daha verimli ve etkin kılmak ve kamusal hizmetin niteliği ve çeşitliliğini arttırmak, kamu hizmetlerinde çalışanların  “Söz, Yetki, Karar” haklarını uygulanır hale getirmek  hedefleri için; geniş, yaygın katılımlı, demokratik işleyişli ve verimli tartışmalar yapmalı, Yol Haritaları ve Eylem Programları oluşturmalı,yalnızca eleştirdiklerimizi değil, ne istediğimizi ve nasıl uygulayacağımızı insanlarımıza anlatmalı ve benimsetmeliyiz. 
Toplumun büyük çoğunluğunun, yoksullaşan, hak kayıplarına uğrayan kesimlerinin haklarını gözeten yol haritalarını belirlemek için, enerji alanını da içerecek şekilde, ancak onunla sınırlı kalmamak üzere;  özelleştirilen tüm kamusal hizmetlerin; mümkün olan azami ölçüde    tekrar kamu eliyle ve toplum çıkarlarını gözeten bir anlayış ve içerikli bir kamusal denetimle, katılımcı, şeffaf ve demokratik bir işleyişle verilmesini hedeflemeliyiz. Bölgesel dengesizliklere karşı istihdam ve yerel ekonomik dinamikleri harekete geçirmek amacıyla bölgelerin,   enerji  ve tüm   kaynaklarını, bir plan dahilinde değerlendirmeliyiz.
Petrol  ve doğal gazın yapısı gereği birbirleriyle ayrılmaz bütünlüğü; arama ve üretimden, iletim ve tüketiciye, ulaşmada petrol ve doğal gazın değer zincirindeki halkalarının ayrılmaz olduğu göz önüne alınarak, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de, petrol ve doğal gaz arama, üretim, rafinaj, iletim, dağıtım ve satış faaliyetleri dikey bütünleşmiş bir yapıda sürdürecek bir ULUSAL ŞAMPİYON oluşturmak ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun yeni rafinerileri ve petrokimya tesislerini, bu kuruluş eliyle gerçekleştirmeliyiz.Elektrik üretim, iletim ve dağıtımında, kamusal varlığı ve denetimi tekrar mümkün kılmalı,toplum çıkarlarını gözetmeyen, kamu kaynakları talan eden KÖİ projelerini sonlandırmalı, bu hizmetlerin kamu eliyle yürütülmesi ve verilmesini sağlamalıyız..
Yerel yönetimlerin enerji sektöründe daha etkin ve enerji yatırımlarının yapılacağı yerlere izin verme  konusunda söz hakları olmasını, yörelerindeki enerji yatırımlarını takip etmelerini  ve denetlemelerini sağlamalıyız.Bölgede mevcut ve yeni kurulan ve kurulması planlanan  sanayi kuruluşları ile enerji üretim, iletim, dağıtım yatırımlarının tekil değil,  benzer tesislerle birlikte kümülatif olarak yaratacakları ve/veya neden olacakları çevresel ve toplumsal etkiler değerlendirilmeliyiz.. Yerel yönetimlerin halkın temsilcileri olarak halkın çıkarlarını korumasını, doğaya ve toplum çıkarlarına aykırı plan, proje ve uygulamalara karşı çıkmasını, bu konuda halkın ve demokratik meslek/kitle örgütlerinin mücadelesinde en önde yer almasını gerçekleştirmeliyiz.
 
ACİL TALEPLERİMİZ
1.Enerji sektöründe ve tüm kamusal hizmetlerde özelleştirmelere son verilmelidir.
2.Çok ciddi bir sorun olan ve giderek çoğalan enerji yoksulluğunun   yakıcı etkilerini azaltmak  için, enerji yoksullarına ve yoksunlarına kamusal destek mutlaka sağlanmalıdır. Bu doğrultuda; enerji yoksullarına yönelik olarak;
- Elektrik yardımının aylık 150 KWh’lık üst sınırı yükseltilmeli ve   kapsamı genişletilmeli, 
- Doğal gaz  altyapısının  bulunduğu, konut özelliklerinin uygun olduğu her yerde kömür yerine doğal gaz yardımı yapılmalı,
-Yerel yönetimler ücretsiz su desteği vermeli,
kamu  kaynaklarından sağlanan tüm bu desteklerin kötüye kullanımını önlemek için, uygulama toplum çıkarları gözetilerek denetlenmelidir.
3. Enerji girdileri ve ürünlerindeki yüksek vergiler düşürülmeli,  elektrik faturalarına eklenerek  konut abonelerinden zorla tahsil edilen TRT payı uygulaması son bulmalı,
-Ticari olmayan tüketiciler için temel bir ihtiyaç olan elektrik ve  doğal gazın fiyatları üzerindeki KDV  yüzde 18’den yüzde 1’e düşürülmeli, ÖTV kaldırılmalıdır. 
4.Filtre, baca gazı kükürt arıtma tesisleri,atık tesisleri  vb. çevre koruyucu  ünitelerini tesis etmeyen  ve  maliyetlerini düşürmek için  çalıştırmayan  termik santralar ile zehirli gazları  ve suları hiçbir önlem almadan çevreye salarak insanı,doğayı,yaşamı zehirleyen  termik ve jeotermal   santrallarda  üretim derhal durdurulmalı,  kârları  uğruna çevreyi kirletmeyi ,yok etmeyi kendilerine hak olarak görenlerden,  sorumlu oldukları zarar tahsil edilmelidir.
5.Plansız, çevre ve toplumla uyumsuz, yatırım yerinde yaşayan halkın istemediği, topluma maliyeti faydasından fazla olan tüm projelerden  vazgeçilmelidir.
6.Verimli tarımsal arazilere, ormanlara, SİT alanlarına, yerleşim yerlerinin yakınına santral kurulmamalıdır. .Aydın’da,Manisa’da,Büyük Menderes Havzasındaki diğer illerde jeotermal, Trakya’da, Yumurtalık’ta, Eskişehir-Alpu’da, Çanakkale’de,Zonguldakta vb. bir çok yerde kömüre dayalı termik santral, Sinop, Akkuyu ve İğneada’da nükleer santral, Doğu Karadeniz'de, Dersim'de, Alakır'da, Göksu'da, Türkiye'nin dört bir yanındaki HES’ler gibi; bölgede yaşayan halkın istemediği tüm projeler iptal edilmelidir
Diyorum.
 
SON SÖZ YERİNE. 
KİRLENMEDEN, KİRLETMEDEN,  
BARIŞ İÇİNDE, EŞİT, ÖZGÜR, ADİL, 
AYDINLIK BİR DÜNYA  VE 
BAĞIMSIZ, DEMOKRATİK VE SOSYALİZM YOLUNDA İLERLEYEN  BİR TÜRKİYE DİLEĞİYLE… 
DEVRİM BİR GÜN MUTLAKA DİYEREK 
Sizleri selamlıyorum.