TMMOB SANAYİ KONGRESİ 2021 GERÇEKLEŞTİRİLDİ

×

Hata mesajı

  • Notice: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 771 satırı) içinde Undefined index: 3.0.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 777 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 781 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 841 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.

TMMOB adına sekreteryalığı Odamız tarafından yürütülen TMMOB Sanayi Kongresi 2021, 17-18 Aralık 2021 tarihlerinde Ankara’da MMO Eğitim ve Kültür Merkezi'nde düzenlendi.

Pandeminin Türkiye ve Dünyadaki Etkileri ve Kapitalizmin Açmazları” ana temasıyla toplanan kongrenin açılış konuşmaları Oda Başkanı Yunus Yener ve TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz tarafından yapıldı. Kongrenin açılış oturumunda Prof. Dr. Korkut Boratav “Pandemi Sonrası Başka Bir Dünya Mümkün mü?” başlıklı bir sunuş yaptı.

MMO Başkanı: Türkiye sanayisizleşiyor

MMO Başkanı Yunus Yener saray rejiminin yıkım ve felaket üreten politikalarının pandemi koşullarında artarak sürdüğüne dikkat çekerek başladığı konuşmasında özetle şunları söyledi:  “Pandemi, saray rejimi ve sermaye için baskı ve sömürüyü yoğunlaştırma vesilesi olarak değerlendirilmiş; sermayeye sunulan destekler artmış; esnafa, çiftçiye, emekliye, halka ise sadece gidin kredi alın, borçlanın denilmiştir. Kaynaklar emekçilerden ve sağlık alanından esirgenmiş, işsizlik ve yoksulluk artmış, esnek-güvencesiz çalışma biçimlerine meşruiyet kazandırılmıştır.

TMMOB Sanayi Kongresi’nin yıllardır altını çizdiği bir saptama var: Türkiye sanayisizleşiyor. 1930’lar ve 1960’lardaki ve ağırlıklı olarak kamu sanayi atılımlarında somutlanan Türkiye’nin sanayileşme süreci, planlama-sanayileşme-kalkınma üçlüsünün terk edilmesiyle birlikte kesintiye uğratılmıştır. Bu temel olguyla birlikte, bugün sanayinin düşük teknolojili üretimle, emek yoğun sektörlerle finansal spekülasyonlar ve mafyatik, oligarşik bir rant ağı ile kuşatıldığını söylemek mümkündür.

Sanayi ve imalat sanayinin milli gelir içindeki payı giderek azalmıştır           

Üretim gücünün tahribi, dış borçlara ve ithal girdilere bağımlılık, borç ve faiz ödemelerinin büyüklüğü, inşaat-rant odaklılık vb. olgular, ülkemizin sanayileşmeden tamamen uzaklaştığını ortaya koyuyor. Üretimde ağırlık düşük teknolojilidir. Sanayi ve imalat sanayinin milli gelir/GSYH içindeki payı giderek azalmıştır. İmalat sanayi ve özel sektör üretken yatırım verileri yok düzeyindedir. Üretimin ve enerjinin ithalat bağımlılığının artmış olması gerçeği, gücü azalan sanayiyi ve dolayısıyla bütün toplumu zorlamakta, hayat pahalılığının kaynakları arasında yer almaktadır. Sanayi istihdamı dalgalı bir şekilde azalmaktadır. İstihdamda gerileme-işsizlik, işgücünün niteliksizleştirilmesi ve yoksullaşma paralel bir şekilde ilerlemektedir.

İktidarın sarıldığı “ucuz işgücü”, sömürünün ve sermaye kârlarının yoğunlaşmasının ve yoksulluğun ana kaynağıdır. Birikim tarzı-emek süreci ilişkisinde emek hep gerileyen taraftır. İktidarın sarıldığı “büyüme” olgusunda, planlama, sanayileşme, kalkınma, istihdamda artış, toplumsal refah yoktur. Toprak-inşaat-maden ve hazır varlık birikiminin yağmasına dayalı rant esaslı birikim süreci, sanayi katma değerinin kat kat üzerindedir.

Rant ekonomisi, ülkemiz ve halkımızı yoksullaştırıyor

Döviz kuru-faiz-enflasyon sarmalı, ithalata ve ucuz işgücüne dayalı ihracat yapısı ile yağmacı rant ekonomisi, ülkemiz ve halkımızın yoksullaşmasına, geleceğimizin karartılmasına yol açmaktadır. Serbestleştirme–özelleştirmeler, planlı kalkınma ile kamusal üretim-hizmet ve denetimin tasfiyesi, üretim ile ihracatın ithal girdilere bağımlılığı ve fason üretim olguları, sanayisizleşmeyi sürdürmüş, tarımı mahvetmiş, mühendisliği değersizleştirmiştir. Geçmişte Türkiye’nin kalkınma ve sanayileşme süreçlerinde önemli roller üstlenen mühendisler, tüm çalışanlar gibi, bu olumsuzluklardan en çok etkilenenler arasında yer alıyorlar.

Mevcut durumdan çıkış yolu, yıllardır dile getirdiğimiz üzere; emperyalizmden ve piyasa güçlerinden bağımsızlığı sağlayacak bir siyasi iradenin oluşumu; halkçı toplumcu planlama-kalkınma politikaları ve her alanda kamusal denetim ağlarının hakim olmasında, bu yöndeki bir demokratikleşme ve halk egemenliğinin tesis edilmesinden geçmektedir.”

TMMOB Başkanı: İktidarın bu ülkeye verebileceği hiçbir şey kalmadı           

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, bizzat Cumhurbaşkanının bile kabullenerek, bizlere sabır ve metanet telkin ettiği bir kriz içinde olduğumuzu hatırlatarak konuşmasına başladı ve özetle şunları söyledi: “Kriz öncesinde 5 lira bile olmayan dolar kuru, bugün 15 lirayı aştı. Dışa bağımlı ekonomik yapımız nedeniyle paramızın değeri düştükçe üretim maliyetleri hızla arttı ve tüm ürünlerin fiyatları kontrolsüz biçimde yükselmeye başladı. Ücret ve gelirlerimiz, mal ve hizmetlerle aynı oranda artmadığı için de ülke olarak kitlesel bir yoksullaşma yaşadık.

Yıllardır uyguladıkları politikalarla bizleri bu büyük yıkıma sürükleyen iktidar çevreleri, “Ekonomik kurtuluş savaşı” dedikleri bu hikâyede, halkın yoksulluğunu silah olarak kullanmayı amaçlıyorlar. Halkını yoksullaştırmayı, halkın gönenç seviyesini düşürmeyi, halkını dünyanın geri kalanından koparmayı ekonomik öncelik olarak gören, parasını değersizleştirmeyi rekabetçi ekonomi olarak tanımlayan bir iktidarın bu ülkeye verebileceği hiçbir şey kalmamış demektir. Rekabet yoklukta, yoksullukta olmaz, gönençte olur.

Emekçiler yoksulluk reçetesini yırtıp atacaklar

Şimdi bu felaketin içinde yaşıyoruz. Ve bu felakette siyasi iktidarın bize vaat ettiği tek şey, daha fazla yoksulluk… Siyasi iktidarın tüm baskı ve zorbalığına rağmen ülkenin dört bir yanında geçinemiyoruz çığlıkları sokaklara taşmış durumda. Öğrenciler geçinemedikleri, barınamadıkları için seslerini yükseltiyor. İşçiler insanca yaşayabilecekleri bir ücret için meydanları dolduruyor. Mühendisler, mimarlar, şehir plancıları ülkenin dört bir yanında emeğine, mesleğine, haklarına sahip çıkmak, sorunlarına çözüm bulmak için eylem yapıyorlar. Bu ülkenin emeğiyle geçinen kesimleri seslerini yükselttikçe, yan yana geldikçe kendilerine dayatılan bu yoksulluk reçetesini de yırtıp atacaklardır. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

İktidar kendi önceliklerini, halkın sağlığının önüne koydu

Covid-19 salgınının ortaya çıkışının üzerinden tam 2 yıl geçti. Ülkemizde resmi rakamlara göre 80 bine yakın, gerçekte ise 200 binin üzerinde ölüm olduğu ifade ediliyor. Pandeminin daha ilk günlerinde Cumhurbaşkanı’nın dile getirdiği “Yaşanan bu durum Türkiye ekonomisinin öne çıkması için fırsattır” yaklaşımı, iktidarın salgın dönemindeki tüm kararlarının belirleyicisi oldu. Salgın boyunca iktidar kendi önceliklerini, halkın sağlığının önüne koydu. Salgınla mücadele tümüyle sağlık sisteminin üzerine, sağlık çalışanlarının omuzlarına bırakıldı. Sürecin bilimsellikten ve şeffaflıktan uzak yürütülmesi salgının toplumsal sonuçlarını artırdı.

Bu süreçte milyonlarca kişi işini, ekmeğini, gelirini kaybetti ve bu kayıpların telafisi için etkin önlemler alınmadı. Ülkemizde siyasi iktidarın tüm işbilmezliğine ve işgüzarlığına rağmen, daha büyük kayıplar yaşanmamışsa eğer, bunu sağlık çalışanlarının özverisine ve yıllardır sağlığın ve sosyal güvenliğin özelleştirilmemesi için mücadele eden toplumsal muhalefet güçlerinin gayretine borçluyuz. Şirketlerin doymak bilmez kâr hırsına karşı, herkes için parasız, nitelikli, erişilebilir sağlık hakkını savunanların kararlı duruşuna borçluyuz. TMMOB olarak bu duruşumuzdan bir adım bile geri atmadan, başta eğitim ve sağlık olmak üzere tüm kamusal hizmetlerin özelleştirilmemesi, piyasalaştırılmaması için mücadele etmeye devam edeceğiz.”

Kongre sonuç bildirisi, kongrenin ardından kamuoyuna açıklanacak. Kongreye sunulan bildiriler de kongrenin ardından kitap olarak basılarak kamuoyunun kullanımına sunulacak.

TMMOB Sanayi Kongresi ilk gün kayıtları: 

TMMOB Sanayi Kongresi ikinci gün kayıtları: 


TMMOB Makina Mühendisleri Odası Başkanı Yunus Yener’in 
TMMOB Sanayi Kongresi 2021’i Açış Konuşması

(17.12.2021)

TMMOB Makina Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu ve şahsım adına sizleri saygı ve dostlukla selamlıyorum. 
Sanayi ve kalkınma politikalarına ilişkin halktan yana planlamacı, kamucu, toplumsal kalkınmacı yaklaşımın odağı haline gelen TMMOB Sanayi Kongresi’ne hoş geldiniz. 
TMMOB görevlendirmesiyle Odamızın yürütücülüğünü üstlendiği ve iki yılda bir düzenlediğimiz Sanayi Kongresi’nin ana teması, içinde bulunduğumuz koşullar nedeniyle “Pandeminin Türkiye ve Dünyadaki Etkileri ve Kapitalizmin Açmazları” olarak belirlendi. 
Yaklaşık iki yıllık bir hazırlık sürecinin ardından burada çok değerli toplumbilimcilerimiz, siyasi partilerin, sendikaların temsilcileri, TMMOB örgütleri ve meslektaşlarımızla, ülkemizin bugünü ve geleceğiyle ilgili düşünen, kaygılanan dostlarımızla bir araya geldiğimiz için mutluyuz. 
Dünyada ve ülkemizdeki ekonomik, siyasal, toplumsal gelişmeleri, pandemi koşulları ve etkilerini, sanayinin durumunu, mühendisliği, emek süreçlerini, teknolojik gelişmeleri, kapitalist sistemin açmazları ve bunalım öğeleri eşliğinde ele alacak ve nasıl bir alternatif oluşturulması gerektiğini hep birlikte ortaya çıkaracağız. 
Bu vesileyle, Odamızı kongreyi örgütlemekle görevlendiren TMMOB Yönetim Kurulu’na ve kongrenin düzenleme, bilim ve yürütme kurullarındaki dostlarımıza katkılarından ötürü çok teşekkür ediyoruz. 
Sayın Konuklar, Sayın Katılımcılar, 
Bu kongremizi, Temmuz ayında kaybettiğimiz Yavuz Bayülken’e Saygı ithafıyla yapıyoruz.
Makina Yüksek Mühendisi Yavuz ağabey, 1970 yılından itibaren İstanbul Şubemizde Başkanlık, Odamızda Sekreterlik, TMMOB’de Yönetim Kurulu Üyeliği ve Yüksek Onur Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. Oda ve TMMOB’nin birçok komisyon ve çalışma grubunda yer aldı. 
1972 yılından itibaren Sanayi Kongrelerine tebliğler sundu, sanayi, makina imalat sanayi, kalkınma, planlama, mühendislik üzerine raporlar hazırladı. 2001 yılından yaşamının son günlerine kadar Sanayi Kongrelerinin Yürütme Kurulu Üyesi ve Odamızın Sanayi Çalışma Grubu Başkanı idi. Odamızı Bakanlıklarda temsil etti, eski Kalkınma Planlarının ön çalışmalarına katılarak sektör raportörlüğü yaptı. 
Ülkesinden, halkından, emekten yana toplumcu bir insandı. Barış Derneği üyesi olarak 12 Eylül döneminde yargılandı. 
Örnek bir mühendisti. 150’den fazla sanayi projesinde yer aldı. Edindiği birikim, ülkenin gelişmesi, kalkınması, sanayileşmesi için hazırladığı raporlara temel oluşturdu. 
Kendisini, mütevazılığını, kibarlığını, çalışkanlığını görev insanlığını, sevecenliğini, örnek kişiliğini sonsuz saygı ve sevgi ile anıyoruz. Anısını yaşatacağız. 
Sayın Konuklar, Sayın Katılımcılar, 
Değerli konuşmacılarımızın alanlarına fazla girmeksizin bazı değinilerde bulunmak istiyorum. 
20. yılına giren AKP iktidarı ve özel olarak saray rejiminin yıkım ve felaket üreten politikaları, pandemi koşullarında artarak sürmüştür. 
Önlemlerin yetersizliği, eksikli kapanmalar, erken “normalleşme”ler ve aşı olup-olmamanın kişilere bırakılması sonucu vakalar ve ölümler hâlâ çok yüksek sayılardadır. Aşılamadaki yavaşlık ve tanınan serbestlik, vaka ve can kayıplarını artırmıştır. 
Pandemi, saray rejimi ve sermaye için yeni bir baskı ve sömürüyü yoğunlaştırma vesilesi olarak değerlendirilmiş; sermayeye sunulan destekler daha da artmış; esnafa, çiftçiye, emekliye, halka ise sadece gidin kredi alın, borçlanın denilmiş; kaynaklar emekçilerden ve sağlık alanından esirgenmiş, işsizlik ve yoksulluk artmış, esnek-güvencesiz çalışma biçimlerine meşruiyet kazandırılmıştır. 
Değerli Konuklar, Değerli Katılımcılar,
TMMOB Sanayi Kongresi’nin yıllardır altını çizdiği bir saptama var: Türkiye sanayisizleşiyor. Sanayileşme iddialarının geçmişte kaldığı açık bir gerçekliktir. 
1930’lar ve 1960’lardaki ve ağırlıklı olarak kamu sanayi atılımlarında somutlanan Türkiye’nin sanayileşme süreci, planlama-sanayileşme-kalkınma üçlüsünün terk edilmesiyle birlikte kesintiye uğratılmıştır. 
Bu temel olguyla birlikte, bugün sanayinin düşük teknolojili üretimle, emek yoğun sektörlerle finansal spekülasyonlar ve mafyatik, oligarşik bir rant ağı ile kuşatıldığını söylemek mümkündür. 
Üretim gücünün tahribi, dış borçlara ve ithal girdilere bağımlılık, borç ve faiz ödemelerinin büyüklüğü, inşaat-rant odaklılık vb. olgular, ülkemizin sanayileşmeden tamamen uzaklaştığını ortaya koyuyor. 
Üretimde ağırlık düşük teknolojilidir.
Sanayi ve imalat sanayinin milli gelir/GSYH içindeki payı giderek azalmıştır. İmalat sanayi ve özel sektör üretken yatırım verileri yok düzeyindedir. 
Sanayi ve tarım gibi üretici sektörlerin GSYH içindeki payları, düşmüş, inşaatinki ise artmıştır. 
Sabit sermaye yatırımlarının dağılımında konut sektörü, son on yılda yüzde 20’lerden yaklaşık olarak yüzde 30’lara çıkmış, yaklaşık 500 milyar dolar  betona gömülmüştür.
Milli gelir, kişi başına milli gelir, gayri safi sabit sermaye oluşumu gibi göstergeler düşüştedir. 
Üretimin ve enerjinin ithalat bağımlılığının artmış olması gerçeği, gücü azalan sanayiyi ve dolayısıyla bütün toplumu zorlamakta, hayat pahalılığının kaynakları arasında yer almaktadır. 
Sanayi istihdamı dalgalı bir şekilde azalmaktadır. İstihdamda gerileme-işsizlik, işgücünün niteliksizleştirilmesi ve yoksullaşma paralel bir şekilde ilerlemektedir. 
İşçi başına ücret ödemelerinin, işçi başına GSYH’ye oranı 1990’lı yılların başlarından itibaren sürekli düşüş halindedir. Toplam işgücü ödemelerinin milli gelirden aldığı pay  azalırkensermayenin aldığı pay artmıştır. 
İktidarın sarıldığı “ucuz işgücü”, sömürünün ve sermaye kârlarının yoğunlaşmasının ve yoksulluğun ana kaynağıdır. Birikim tarzı-emek süreci ilişkisinde emek hep gerileyen taraftır. 
Gene iktidarın sarıldığı “büyüme” olgusunda, planlama, sanayileşme, kalkınma, istihdamda artış, toplumsal refah, yani tarihsel toplumsal hiçbir gelişme ve ilerleme yoktur. 
Toprak-inşaat-maden ve hazır varlık birikiminin yağmasına dayalı rant esaslı birikim süreci, sanayi katma değerinin kat kat üzerindedir. 
Döviz kuru-faiz-enflasyon sarmalı, ithalata ve ucuz işgücüne dayalı ihracat yapısı ile yağmacı rant ekonomisi, ülkemiz ve halkımızın yoksullaşmasına, geleceğimizin karartılmasına yol açmaktadır. 
Serbestleştirme–özelleştirmeler, planlı kalkınma ile kamusal üretim-hizmet ve denetimin tasfiyesi, üretim ile ihracatın ithal girdilere bağımlılığı ve fason üretim olguları, sanayisizleşmeyi sürdürmüş, tarımı mahvetmiş, mühendisliği değersizleştirmiştir. 
Geçmişte Türkiye’nin kalkınma ve sanayileşme süreçlerinde önemli roller üstlenen mühendisler, tüm çalışanlar gibi, bu olumsuzluklardan  en çok etkilenenler arasında yer alıyorlar. 
Mühendisler, hak ihlalleri, düşük ücret, işsizlik, güvencesizlik, yoksulluk vb. sorunların tümünü yaşamaktadır. Asgari ücretin altında ücretle çalışmak zorunda kalan mühendisler bile bulunmaktadır.
Doç. Dr. Serkan Öngel, bu kongre için TMMOB üyeleriyle yaptığı anket çalışmasının sonuçlarını yarın bizlerle paylaşacak, böylece meslektaşlarımızın içinde bulunduğu durumu bir kez daha görebileceğiz. Bu vesileyle kendisine çok teşekkür ediyorum. 
Değerli Konuklar, Değerli Katılımcılar, 
Sanayisizleşme, rant yağması, yüksek enflasyon, yüksek borçlar ve faiz ödemeleri, savurgan harcamalar, kamu ve reel sektör borçları ile büyüyen işsizlik ve yoksulluk ülkemizin bugünü ve geleceğini karartıyor. 
Bu olgular, iktidarın mutlaka durdurulması, alt edilmesi gereken bir yıkım siyaseti izlediğini gösteriyor. 
Kapitalizmin küresel yapılanma ağlarından, neoliberalizmden, pazar ekonomisinden, sermaye hareketlerinin serbestliğinden kurtulmadıkça, döviz kuru-faiz-enflasyon üçlüsü ve yol açtıkları büyük toplumsal zararlar ve bunalımdan kurtulmak mümkün değildir. 
Mevcut durumdan çıkış yolu, yıllardır dile getirdiğimiz üzere; emperyalizmden ve piyasa güçlerinden bağımsızlığı sağlayacak bir siyasi iradenin oluşumu; halkçı toplumcu planlama-kalkınma politikaları ve her alanda kamusal denetim ağlarının hakim olmasında, bu yöndeki bir demokratikleşme ve halk egemenliğinin tesis edilmesinden geçmektedir. 
Doğru bir ekonomi, sanayi ve kalkınma politikasının; doğa, toplum, planlama, ekonomi, siyaset, devlet ilişkilerini yeniden düzenleyen uzun erimli bir toplumsal dönüşüm içeriğiyle ele alınması gerekir. Dolayısıyla sanayileşme, planlı ve uzun erimli bir toplumsal kalkınma ve demokratikleşme bağlamı içinde ele alınmak durumundadır. 
Sanayi Kongremizin bu öncüllere dayalı bir alternatife katkılarda bulunmasını diliyorum. 
Son olarak Oda Yönetim Kurulu adına, düzenleme, bilim ve yürütme kurullarına, kongrede sunumlar yapacak değerli toplumbilimcilere, uzmanlara, meslektaşlarımız ile bütün katılımcılara; kongre sekreterleri  Bülent Göksülük ve İlhan Turan’a ve bütün Oda çalışanlarına teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum."


TMMOB Başkanı Emin Koramaz'ın Açış Konuşması: 

Değerli Konuklar, Değerli Hocalarım, Sevgili Meslektaşlarım

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu ve şahsım adına sizleri saygıyla selamlıyorum.

İlki 1962 yılında düzenlenen ve 1987 yılından bu yana da TMMOB adına Makina Mühendisleri Odamız tarafında düzenli olarak gerçekleştirilen Sanayi Kongremize hepiniz hoş geldiniz.

Kongremizin örgütlenmesinde büyük emekleri olan Makina Mühendisleri Odamızın Yönetim Kurulu’na, düzenleme ve yürütme kurullarına, kongremize katkıda bulunan akademisyen ve uzman dostlarımıza ve kongre sekreterlerine emek ve katkılarından dolayı çok teşekkür ediyorum.

Bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz kongrelerimizde hep yanımızda olan, ülkemizin sanayileşmesi, kalkınması, demokratikleşmesi ve mesleğimizin gelişmesi için verdiğimiz mücadelede bizlere yol gösterici olan değerli Yavuz Bayülken’i saygıyla anarak başlamak istiyorum ben de sözlerime.

Anısını oda faaliyetlerimizde ve TMMOB mücadelesinde yaşatmaya devam edeceğiz.

Sanayi Kongrelerimize çok uzun yıllar katkı veren, ülkemizde marksist iktisadın ve kamucu yaklaşımın önemli isimlerinden biri olan, 2020 yılında hayatını kaybeden değerli hocamız İşaya Üşür’ü de huzurlarınızda saygı ve minnetle anıyorum.

Geçtiğimiz 2 yılımıza damgasını vuran Covid-19 salgını süresince pek çoğumuz yakınlarını bu salgına kurban verdi.

TMMOB ve Oda faaliyetlerinde aktif görev alan çok sayıda arkadaşımızı, yoldaşımızı, TMMOB ve Oda sevdalısı dostumuzu, yakın mesai ve mücadele arkadaşlarımızı salgın ve bağlantılı hastalıklar nedeniyle sonsuzluğa uğurladık.

Bizler biriktirerek yaşadığımız kadar, kaybettiğimiz dostlarımızın acısıyla da yaşıyoruz ne yazık ki.

Yitirdiğimiz arkadaşlarımızın hayatlarımıza ve örgütümüze kattığı değerleri ve güzellikleri asla unutmayacağız.

Değerli konuklar,

Üç uzun yıldır, her gün daha da büyüyen sarsıcı bir kriz yaşıyoruz.

2018 yılında, Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında kurlardaki hızlı yükselmeyle başlayan kriz, aradan geçen 3 yılda büyük bir kasırgaya dönüştü.

Bizzat Cumhurbaşkanının bile kabullenmek zorunda kaldığı, bizlere sabır ve metanet telkin ettiği bir kriz içindeyiz.

Kriz öncesinde 5 lira bile olmayan dolar kuru, bugün 15 lirayı aştı. Paramız, 3 yılda tam 3 kat değer kaybetti.

Dışa bağımlı ekonomik yapımız nedeniyle paramızın değeri düştükçe üretim maliyetleri hızla arttı ve tüm ürünlerin fiyatları kontrolsüz biçimde yükselmeye başladı.

Tüm bu süre zarfında ücret ve gelirlerimiz, mal ve hizmetlerle aynı oranda artmadığı için de ülke olarak kitlesel bir yoksullaşma yaşadık.

Yıllardır uyguladıkları politikalarla bizleri bu büyük bir yıkıma sürükleyen iktidar çevreleri, yarattıkları bu yoksulluk üzerinden kendilerine yeni bir hikaye yaratmaya çalışıyorlar.

“Ekonomik kurtuluş savaşı” dedikleri bu hikayede, halkın yoksulluğunu silah olarak kullanmayı amaçlıyorlar.

Sözüm ona, paramız değersizleştikçe, ithal ürünleri alamaz hale geldikçe dış borçlarımız azalacak, işçi ücretleri azaldıkça üretim maliyetleri düşecek, değersiz paramız nedeniyle dış ticarette rekabet gücümüz artacak ve buradan yeni bir çıkış yakalayacağız.

Halkını yoksullaştırmayı, halkın gönenç seviyesini düşürmeyi, halkını dünyanın geri kalanından koparmayı ekonomik öncelik olarak gören, parasını değersizleştirmeyi rekabetçi ekonomi olarak tanımlayan bir iktidarın bu ülkeye verebileceği hiçbir şey kalmamış demektir.

Rekabet yoklukta, yoksullukta olmaz, gönençte olur.

Rekabet paranın alım gücünün düşmesiyle değil, güç kazanmasıyla olur.

Rekabet emeğin değersizleştirilmesiyle değil, emekçilerin refahıyla olur.

Rekabet daha iyi üreterek, daha kaliteli üreterek, bilim ve teknoloji alt yapısı güçlendirilerek olur.

Rekabet medeniyetle olur, uygarlıkla olur.

Bize sunulan bu reçete rekabet ekonomisi değil, sefalet ekonomisidir.

Çiçeği burnunda Maliye Bakanı da bu durumu arsızca teyit ediyor.

Yeni ekonomi modelinde emekçilerin sadece maaşlarının değerinin düşeceğini, ülkemizde zaten emekçilerin kaybedecek bir şeyleri olmadığını söylüyor.

Uyguladıkları ekonomik ve sosyal politikalarla emekçi kesimleri tamamen yoksullaştırdıklarını, devleti sosyal görevlerinden arındırarak tamamen savunmasız ve çaresiz bıraktıklarını kabul ediyor.

Bu ülke insanının yoksulluk nedeniyle sağlığını, aile huzurunu, çocuklarının geleceğini kaybetmesini umursamıyor.

Değerli konuklar,

Ülkeyi bu duruma getiren iktidarın yıllardır uyguladığı üretime dayanmayan, yatırıma dayanmayan, sanayileşmeye dayanmayan, bilim ve teknolojiyi dışlayan ekonomi politikalarıdır.

Devletin sosyal sorumluluklarının terk edilmesini, ekonomik alandan çekilmesini, kamusal varlık ve yatırımların özelleştirilmesini, üreticileri korumaya yönelik uygulamaların terk edilmesini, ücretli kesimlerin düşük maaş ve kötü çalışma koşulları altında çalıştırılmasını, uluslararası sermaye hareketleri önündeki tüm engellerin kaldırılmasını, kamusal hizmetlerin ticarileştirilmesini temel alan bu politikalar yaşanan sorunların ana kaynağıdır.

Yıllardır gerçekleştirdiğimiz tüm sanayi kongrelerinde bu durumun altını çiziyor ve bu durumun ülkeyi bir felakete sürükleyeceğini dile getiriyorduk.

Yurt dışından gelen sıcak paraya dayalı ekonominin, o para akışı kesildiğinde işleyemez hale geleceğini söylüyorduk.

Ülke kaynaklarının sadece hizmet, finans, inşaat ve gayrimenkul sektörlerine ayrılmasının dengeli bir ekonomik büyümeyi engellediğini söylüyorduk.

Rant yaratmak için gerçekleştirilen çılgın projelerin bu ülkeye yük olacağını söylüyorduk.

İstihdam yaratmayan büyümenin bu ülke halkına bir faydası olmadığını söylüyorduk.

Sermaye çıkarlarının halkın ortak çıkarlarının önüne geçirilmesinin toplumsal bir felaketle sonuçlanacağını söylüyorduk.

Şimdi bu felaketin içinde yaşıyoruz.

Ve bu felakette siyasi iktidarın bize vaat ettiği tek şey, daha fazla yoksulluk…

Bu ülke halkı bunu hak etmiyor. Bunu kabullenmeyeceğiz de.

Siyasi iktidarın tüm baskı ve zorbalığına rağmen ülkenin dört bir yanında geçinemiyoruz çığlıkları sokaklara taşmış durumda.

Öğrenciler geçinemedikleri, barınamadıkları için seslerini yükseltiyor.

İşçiler insanca yaşayabilecekleri bir ücret için meydanları dolduruyor.

Kamu emekçileri TÜİK’in şaibeli rakamlarına endekslenmiş maaş artışlarına karşı alanlara çıkıyor.

Sağlık çalışanları ve hekimler alın terlerinin karşılığını alabilmek için iş bırakıyorlar.

Mühendisler, mimarlar, şehir plancıları ülkenin dört bir yanında emeğine, mesleğine, haklarına sahip çıkmak, sorunlarına çözüm bulmak için eylem yapıyorlar.

Bu ülkenin emeğiyle geçinen kesimleri seslerini yükselttikçe, yan yana geldikçe kendilerine dayatılan bu yoksulluk reçetesini de yırtıp atacaklardır.

Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Değerli konuklar,

Bugün hâlâ tüm şiddetiyle devam eden Covid-19 salgınının ortaya çıkışının üzerinden tam 2 yıl geçti.

2 yılda resmi rakamlara göre 5 buçuk milyona yakın kişi bu salgın nedeniyle hayatını kaybetti. Ülkemizde resmi rakamlara göre 80 bine yakın, gerçekte ise 200 binin üzerinde ölüm olduğu ifade ediliyor.

Salgının bu denli yıkıcı hasarlar bırakması ve aradan geçen bunca zamana rağmen kontrol altına alınamamış olması, ülke olarak bu konudaki hazırlıksızlığımızı ve yetersizliğimizi gösterdi.

Bu yetersizliğin en önemli nedeni, hazırlıklar ve önlemler belirlenirken bilimin sesine ve halkın ihtiyaçlarına değil, piyasanın ve sermayenin taleplerine kulak verilmesidir.

Pandeminin daha ilk günlerinde Cumhurbaşkanı’nın dile getirdiği “Yaşanan bu durum Türkiye ekonomisinin öne çıkması için fırsattır” yaklaşımı, iktidarın salgın dönemindeki tüm kararlarının belirleyicisi oldu.

Salgın boyunca iktidar kendi önceliklerini, halkın sağlığının önüne koydu.

Salgınla mücadele tümüyle sağlık sisteminin üzerine, sağlık çalışanlarının omuzlarına bırakıldı.

Hatırlayacaksınız bilim insanlarının yaygın test çağrısına rağmen uzun süre test yapılamadı, sağlık çalışanlarına koruyucu ekipman sağlanamadı, halkın kullanımı için maske-dezenfektan-kolonya bulunamadı, maske dağıtımı yapılamadı, vaka ve ölüm sayıları gizlendi ve hepinizin bildiği gibi uzun süre boyunca yeterli aşı sağlanamadı.

Sürecin bilimsellikten ve şeffaflıktan uzak yürütülmesi salgının toplumsal sonuçlarını artırdı.

Bu süreçte milyonlarca kişi işini, ekmeğini, gelirini kaybetti ve bu kayıpların telafisi için etkin önlemler alınmadı.

Bu durumun sanayide yarattığı sonuçları kongremiz boyunca farklı başlıklar altında değerlendireceğiz.

Salgının meslek alanlarımıza ve meslektaşlarımıza yansımaları üzerine yaptığımız araştırmada da tabloyu daha net biçimde göreceğiz.

Ülkemizde siyasi iktidarın tüm işbilmezliğine ve işgüzarlığına rağmen, daha büyük kayıplar yaşanmamışsa eğer, bunu sağlık çalışanlarının özverisine ve yıllardır sağlığın ve sosyal güvenliğin özelleştirilmemesi için mücadele eden toplumsal muhalefet güçlerinin gayretine borçluyuz.

Şirketlerin doymak bilmez kâr hırsına karşı, herkes için parasız, nitelikli, erişilebilir sağlık hakkını savunanların kararlı duruşuna borçluyuz.

TMMOB olarak bu duruşumuzdan bir adım bile geri atmadan, başta eğitim ve sağlık olmak üzere tüm kamusal hizmetlerin özelleştirilmemesi, piyasalaştırılmaması için mücadele etmeye devam edeceğiz.

Değerli Arkadaşlar,

Sanayileşme Politikaları ve bu politikaları tartıştığımız Sanayi Kongreleri TMMOB açısından büyük önem taşımaktadır. Çünkü sanayi, mesleki olarak bütün mühendislik disiplinlerini ilgilendirdiği gibi, üretim sürecindeki yeriyle de bütün toplumsal yaşamı belirlemektedir.

Bizler yıllardan bu yana;

Bilimi ve teknolojiyi esas alan, Ar-Ge ve inovasyona ağırlık veren; dış girdilere bağımlı olmayan, yerli yatırımcıyı ve yerlileşmeyi özendiren; kamunun ekonomideki yönlendiriciliğini toplumsal yararlar doğrultusunda artıran; sosyal refah-sosyal hukuk devleti anlayışını benimseyen; sanayinin gelişmesini ve ekonomik büyümeyi en geniş toplumsal tabana yayan; erişilebilir, nitelikli, ücretsiz sağlık, eğitim, sosyal güvenlik hizmetlerini öngören; doğayla, tarihle ve kentle barışık; istihdam, emek ve halk odaklı bir sanayileşme ve kalkınma planlamasını savunduk ve bundan sonra da savunmaya devam edeceğiz.

Kongremizin bu yönde kamusal-toplumsal bilinç oluşumuna katkılar sunmasını diliyor ve TMMOB’nin bu yöndeki yurtsever, demokratik sorumluluğunu bundan sonra da yerine getireceğini özellikle belirtmek istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.