MERSİN KENT SEMPOZYUMU GERÇEKLEŞTİRİLDİ

×

Hata mesajı

  • Notice: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 771 satırı) içinde Undefined index: 3.0.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 777 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 781 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 841 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
Mersin Şubesi

Yayına Giriş Tarihi

27 Ekim 2008

TMMOB Mersin Kent Sempozyumu 24-25 Ekim 2008 tarihinde MTSO Konferans Salonu‘nda düzenlendi.

TMMOB Mersin Kent Sempozyumu 24-25 Ekim 2008 tarihinde MTSO Konferans Salonu‘nda düzenlendi. Sempozyumun açılışında sırasıyla Mersin İKK Sekreteri Kamer Gülbeyaz, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı ve Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Macit Özcan konuştu.

Ayrıca Şube Yönetim Kurulu Başkan Yardımcımız Hayati ŞİMŞEK Sempozyumda "Akaryakıt Dolum Tesislerinde Yangın Güvenliği"  konulu sunum yaptı. Mersin‘in ulaşımdan doğal kaynakların kullanımına, tarımdan sanayiye farklı yönlerinin masaya yatırıldığı TMMOB Mersin Kent Sempozyumu iki gün sürdü.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı sempozyumun açılışında şunları söyledi:

Değerli katılımcılar,

Hepimiz biliyor ki; mühendislik, bilim ve teknolojiyi insanla buluşturan bir meslek. Bizim örgütümüz TMMOB; odağında, öznesinde insanın olduğu bir mesleğin uygulayıcılarının örgütü. İnsan odaklı olmasından dolayı, bizim mesleğimiz onurlu bir meslek ama bir o kadar da sorumlulukları olan bir meslek.

Biz, bir yandan insana ve insanlığa karşı işlenmiş suçlara karşı çıkıyoruz, öte yandan da insana ve insanlığa olan sorumluluklarımızı biliyoruz ve sorumluluklarımızın gereklerini yerine getirmeye çalışıyoruz. Bir yandan da üyelerimizi haklarının elde edilmesine, taleplerinin gerçekleşmesine yönelik çabalarda bulunuyoruz.

Öte yandan, sorunlarımızın, toplumun ve halkın sorunlarından ayrı tutulamayacağını da biliyoruz. Sıkıntılı, sancılı, sorunlu bir ülkede yaşıyor olmanın tüm sonuçları mühendis kimliğimizle birlikte, yurttaş kimliklerimiz dolayısı ile gene bizi buluyor.

İşte kapitalist küreselleşmenin yaşamakta olduğumuz küresel krizi!

Neo-liberal değişim süreci dünyada ve Türkiye‘de her geçen gün etkisini daha fazla hissettiriyor. Yoksulların daha fazla yoksullaştığı, siyasal yapıda pek çok değişimin gerçekleştiği süreç, kapitalist küreselleşmenin küresel kriziyle karanlık yüzünü bir kez daha gösterdi. Neo-liberalizmin kurallarının değişmez olduğu öngörüsü sarsılırken krizden kurtulmak için sistemin taleplerine cevap vermenin de doğru olmadığı ortaya çıktı. Piyasanın inisiyatifine bırakılmış bir ekonomi sürekli kriz üretmekte, faturası da emekçi halka kesilmektedir. Her şey şimdi çatırdamakta olan piyasa tanrısının direktifleri ve ona biat edenlerin yönlendirmesiyle gerçekleşmektedir.

Küresel mali kriz tüm müdahalelere rağmen önü alınamaz bir şekilde derinleşiyor. Kapitalist küreselleşme sürecinin sonunu işaret eden bu krizle birlikte, kapitalizmin geleceği de tartışmalı hale geliyor. Neo-liberalizmi tartışılmaz ve geri döndürülemez kaçınılmaz bir süreç olarak gösterenler dahi, neo-liberalizme karşı alternatif arayışlarına girerken; bu dönem neo-liberalizmin mağdur ettiği emekçi sınıflar için de başka türlü bir tahayyülün tartışılması açısından imkânlar sunuyor.

Küresel krizin nedeni olarak kimileri gücünden fazla tüketenleri suçluyor ve krizin faturası daha şimdiden yoksullara çıkarılmaya çalışılıyor. Krizin sonrasında yoksulluğun ve işsizliğin artacağını tahmin etmek bir kehanet değil. Önümüzdeki dönem tüm dünyada krizin derinleşerek devam edeceği, bunun sonucu olarak da yoksulluğun, işsizliğin büyüyeceği bir dönem olacak. Böylesi bir dönem kapitalizmin iç çelişkilerini arttıracağı gibi aynı zamanda sınıf mücadelesine de ivme kazandıracaktır.

Küresel ekonomiyle yakın bağları olan hiçbir ülke bu krizden zarar görmeden kendisini kurtaramayacak. Özellikle Türkiye gibi kendi kaynaklarını kullanamayan, emperyalizme bağımlı ülkeler bu krizden daha da fazla etkilenecektir. Ülkenin tüm kaynakları uluslararası sermayeye peşkeş çekilmiş ve bugün iflasın eşiğinde krizin göbeğinde duran uluslararası sermayeye teslim edilmiş durumdadır.

Türkiye‘yi küresel sermayeye eklemleme süreci AKP iktidarı eliyle hızla gerçekleştirilmektedir. AKP iktidarının ülkeyi sermayeye pazarlayan, yoksulları daha da yoksullaştıran politikaları siyasal üst yapıda İslami gericileşme dalgası ile paralel yürümektedir. Sosyal devlet tahrip edilirken cemaat ağları, sadaka dernekleri ülkeyi sarmıştır. Yurttaş olmanın gereği olan sosyal haklar, yerini biat kültürüne, el pençe divan durmaya bırakmıştır.

Sevgili arkadaşlar,

Görülen o ki bugüne kadar Türkiye‘yi yönetenler büyük bir bunalım, çözümsüzlük ve alacakaranlık dışında hiçbir şey yaratamamıştır. Daha çok yoksulluk, IMF‘ye ve emperyalizme daha çok bağımlılık, baskı, şiddet, çeteler ve yolsuzluklar, bu düzenin ve ülkeyi yöneten siyasi iktidarların marifetleridir.

Dünyada da ülkemizde de umut ancak başka bir yaşam arayışının güçlenmesinden geçmektedir. Bugün başka bir ülke ve dünyaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. Kapitalizmin geleceği yoktur, bizler insanlığın yok oluşa sürüklenmesine karşı özgürlüğün, barışın, kardeşliğin hakim olduğu yepyeni bir dünyayı bugünden yaratmanın mücadelesini şimdi daha güçlü ve kararlı yürütmeliyiz.

Türkiye, ikisi de emperyalizme bağımlı eski ve yeni kapitalist düzen temsilcilerinin iktidar kavgasına sahne olmaktadır. Oysa ülkenin geleceği emekçi sınıfların kavgasındadır. Başka bir ses de ancak emekçilerin, yoksulların, ezilenlerin vicdanı ve sesi olmayı başaranlar tarafından gerçek kılınabilecektir. Ülkemizin her şeyden önce böylesi bir sese hava ve su gibi ihtiyacı vardır.

O yüzden gün ülkemizin geleceğine sahip çıkma; savaşlara, yoksulluğa, yolsuzluğa karşı, küresel kapitalizmin taşıyıcısı, "üsttekine han hamam, alttakine din iman düzeni"nin yürütücüsü AKP‘ye karşı, yüksek sesle "dur deme" zamanıdır.

Sevgili arkadaşlar,

Kapitalist Küreselleşmenin sonuçları ortadadır: 1 milyar kişinin günde 1 dolardan az kazandığı, dünya nüfusunun zengin %2‘sinin dünya servetin yarısına el koyduğu bir dünyada yaşıyoruz. Kuzey ile güney arasındaki, kadın ile erkek arasındaki, varsıllarla yoksullar arasındaki fark gittikçe açılıyor.

Kapitalizmin iflasının ilan edildiği böylesine bir dönemde, tüm dünyadaki emekten ve halktan yana güçlerin "daha demokratik, daha barışçı, gelirini adaletli paylaşan" bir dünya için mücadelesinin yükseltilmesi zamanıdır diyen TMMOB‘ye ve bağlı odalarına büyük görevler düşüyor. "Başka bir Türkiye‘nin, başka bir dünyanın mümkün" olduğunu daha sık haykırmamız gerekiyor. Ülkemizin emekten ve halktan yana güçlerini seferber edebilmek için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmemiz gerekiyor. TMMOB emek ve demokrasi güçleri ile birlikte omuz omuza böylesi bir hattı yürütmek zorundadır. Bizim sorumluluğumuz çok büyük. TMMOB sorumluluğunun bilincindedir. Ve bu sorumluluğun gereklerini yerine getirmek zorundadır.

Değerli katılımcılar,

Biz çalışmalarımızı, kesişme noktaları çok olan iki ana eksende yürütüyoruz: Birincisi: Mesleğimiz ile ilgili alanlarda, enerjiden ormana, ziraattan, kentleşmeye, sanayileşmeden, yer bilimlerine kadar tüm mühendislik alanlarında, ülke gerçeklerini tanımlamaya çalışıyoruz. Sorunları tespit ediyor, bunlara karşı aydınlık bir Türkiye için çözüm yollarını öneriyoruz. İkincisi: Mesleki denetimin vaz geçilmez ön koşulu olarak gördüğümüz bir çalışmayı, üyelerin uzmanlaşması ve belgelenmesine yönelik çalışmaları sürdürüyoruz.

İşte bu sempozyum ve benzerleri bu çabalarımızın gerçekleşmesine yönelik çalışmaların önemli bir kesişme noktasını oluşturuyor. Bu çalışmalarda bilim insanlarının ve uzmanların yoğun emek harcayarak oluşturduğu bilgi erişilebilir ve ulaşabilir hale geliyor. Bilgi bu etkinliklerimizde paylaşılıyor. Öte yandan meslek alanı ve konu ile ilgili ülke gerçekleri ve sorunlar yapılan panellerde, açık oturumlarda konunun tarafları bir araya getirilerek, ortaya konuluyor

Bugüne kadar TMMOB olarak düzenlediğimiz İstanbul, Bursa, Ankara, Bodrum Yarımadası, Eskişehir, Denizli ve Adana, sempozyumları göstermiştir ki kentlerimize yönelik sorun ve önerileri tartışan en kapsamlı ve en duyarlı etkinlikler TMMOB İl Koordinasyon Kurullarının bileşenleri tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu sempozyumumuzu, İzmir, Diyarbakır, Samsun, Kırklareli ve Van Kent Sempozyumları takip edecektir.

Değerli katılımcılar,

Bu iki gün boyunca burada hep birlikte gerçekleştireceğiz bu sempozyumda Mersin‘in kent sorunları irdelenecek ve geleceğe yönelik akılcı, kalıcı ve toplumu referans alan önerilerin tartışılması hedeflenmektedir.

Bertolt Brecht‘in "Gelecek" adlı şiirinde "Şehirler daha canlı olacak, insan ömrü daha uzun olacak" der. Bu bir umut muydu yoksa beklenti mi bilemiyorum ancak günümüzde kentlerin daha kalabalık, ancak yüzlerinin daha cansız, insan ömrünün ise daha kısa olduğunu söyleyebilirim. Bu durum ülkemizdeki hangi kente gidersek gidelim geçerli gibi görünüyor.

Öyleyse bir kente sadece ekonomik düzlemde bakmak toplumsal gelişme ve sağlıklı kent yaşamı için yeterli görülmemelidir. Aksi durumda Doğu Akdeniz‘in en büyük ticaret merkezlerinden biri olan Mersin‘de bugün kent mekanı ve yaşamına dair çoğunlukla olumlu yargılarımızın olması gerekirdi. Ekonomik kalkınma denilen sürecin aslında yaşam kalitemize, yaşam standartlarımıza ve toplumsal huzura katkısı olamadığını görüyoruz. Bu durum ya ekonomik kalkınmanın gerçek olmadığını ya da bu durumun toplumun büyük kesimine yansımadığının göstergesidir.

1950 sonrasında ekonomik ve demografik yönden büyüyen bu kentin gerek fiziki ve gerekse sosyal yaşamına yönelik olumsuzluklar artmıştır. Kentte gözlenen ve hissedilen olumsuzlukları sadece göç sorununa ve göç eden kesimlere bağlamak kolaycı ve sorumsuz bir yaklaşımdır. Kentte barınma, çalışma, kültür, eğitim, sanat ve spor olanaklarının sunulmadığı, kamu kaynaklarının öncelikle bu tür gereksinimlere ayrılmadığı koşullarda, yaşanan sorunları dış etkenlerde aramak kolaycılık ve sorunlardan kaçmak anlamına gelmektedir. Bu sorunları diğer kentlerde daha fazla yaşayan Mersin‘de mühendisler, mimarlar ve şehir plancıları olarak bizler kente bu kadar dar ve kolaycı bakmıyoruz. Her biri toplum ve kent için kaygıları, aynı zamanda beklentileri ve projeleri olan bu topluluk düşüncelerini kamuoyu ile paylaşma sorumluluğunu bu sempozyum aracılığıyla yerine getirmektedir.

Bu bağlamda kente enerji sorunlarından tarımsal yapıya, turizm olanaklarından toplumsal yaşama, mimari çevreden sanata kadar yayılan geniş bir yelpazede bakmak ve farklı düzlemlerde çözümler aramak durumundayız. Yaşadığı bütün olumsuzluklara rağmen Türkiye‘deki altı Devlet Opera ve Balesinden birinin Mersin‘de olması, kentte azımsanmayacak bir entellektüel ve duyarlı kitlenin varlığı umudumuzun kaynağını oluşturmaktadır.

Günümüze değin sanatçıların, edebiyatçıların, mühendis ve mimarların politik olmak gibi sorumlulukları olmuştur. Bu durum çoğu kez yadırganmasına rağmen kaçınılmaz bir duyarlılığın sonucudur. Ancak ne siyasetçiler ne de kent yöneticileri çoğu zaman sanatçı, edebiyatçı, mühendis veya mimar gibi düşünme sorumluluklarını alamadılar. Bütün yöneticilerin aynı zamanda duyarlı birer vatandaş, aydın, sanatçı, mühendis ve mimar olmak gibi bir sorumluluğu da bulunmaktadır. Aksi durumda, bu kişilerden, kentlerde arzu ettiğimiz yaşam olanaklarına ve standartlarına ulaştıracak yatırım ve uygulamalar bekleyemeyiz.

Diğer yandan yöneticiler kadar kentlilerin de hassasiyetleri, entellektüel birikimi ve ütopyası olmalıdır. Burada bulunan bütün bireylerin adı konulmuş ya da konulmamış birer ütopyası vardır diye düşünüyorum. Roloff ve SeeBlen, ütopyayı "bilimsel olduğu kadar, bilim öncesi araçlarla da hayata geçirilmeye çalışılan ve bilimsel bir kuram üzerinden sonuçta pratiğe dönüşmekten başka hedefi olmayan, toplumsal-politik bir tasarım; bir proje" olarak tarif etmektedirler. Bu nedenle bilimsel düşünceye önem veren, nitelikli bir kentsel yaşam üzerine kaygıları ve umutları olan bu topluluğun söyleyeceği çok şeyi olduğuna inanıyorum.

Konuşmamı kentlerimizde yaşananlara dair birkaç tespit ile sürdürmek isterim.

Sıralanan sorunlar ancak başka türlü bir düşünce yapısı ile ortadan kaldırılabilir. Bildiğiniz üzere son yıllarda büyük şehirlerde "ideal yaşam çevreleri" geliştirdiklerini iddia eden müteahhitlik firmaları aynı zamanda kente karşı suç işlemektedir. Kamunun ortak alanı olarak planlanan alanlar zamanla firmalara pazarlanmakta ve kentin bütün kesimlerinin yararlanabileceği alanlar yok edilmektedir. TOKİ başta olmak üzere Özelleştirme İdaresi, TCDD, Turizm Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı gibi birçok kurum, kamu arazilerinin satılması konusunda yarışmaktadır. 2001 krizi sonrasında yaşanan yapay ekonomik gelişmenin temel kaynakları dış borç, özelleştirme ve inşaat sektöründeki canlanmadır. Ülkemizde büyük bir iddia ile ortaya atılan "mortgage" sisteminin başta ABD olmak üzere dünyada ne tür bir krizi tetiklediğine şahit olduk. Ülkemizde ise bütün bu olumsuzluklar bilinmesine rağmen bir yandan üretmeyen bir toplum modeli çizilmekte diğer yandan arazi satışı, özelleştirme, dış borç dışında kaynağı olmayan yapay bir kamu finansman modeli sunulmaktadır.

Diğer yandan büyük kentlerin çoğunda en temel insan hakkı olan içme suyu başta olmak üzere barınma ve ulaşım gibi kentsel gereksinimleri bile karşılanmamaktadır. Yoksulluk, sokakta yaşayan bireyler, adli suçlardaki artış gibi sorunlar hala sürebiliyor ise ekonomi politikası başta olmak üzere uygulanan hemen her türlü politikanın ret edilmesi gerekir.

 Bu sahte modellere karşı bilimsel, teknik ve topluma karşı duyarlı modellerimizi sunmak durumundayız. Sanayi, enerji, turizm, tarım, ulaşım, sağlık, çevre, eğitim, kent, kültür ve sanat politikaları bir arada gerçekleştirilmedikçe ve her birine eşdeğer önem verilmedikçe arzu ettiğimiz kent yaşamı gerçekleşmeyecektir. TMMOB olarak düzenlemekte olduğumuz kent sempozyumları ile kentlerimize yönelik farklı perspektifler sunmak ve kalıcı çözüm önerileri geliştirmeyi amaçlıyoruz. Böylece sanayi, turizm ve tarım olanaklarını akılcı bir yöntemle değerlendiren, çağdaş ulaşım ve altyapı olanaklarına kavuşmuş, kültür ve sanat yaşamı canlı kentler için önemli adımlar atılmış olacaktır.

Bu nedenle kendimize nasıl bir kentte yaşamak istiyoruz ve "nasıl bir Mersin" sorusunu yöneltmemiz gerekiyor.

Bu etkinliğin düzenlenmesinde öncelikle İl Koordinasyon Kurulumuza, emeği geçen meslektaşlarıma, etkinlik kapsamında katkı sunan bilim ve meslek adamlarına ve siz değerli katılımcılara teşekkür ediyorum. Arzuladığımız kent yaşamına ulaşmak için bir başlangıç olarak kabul ettiğimiz Mersin Kent Sempozyumu‘nun başarılı geçmesini diliyorum.

Son sözüm de Mersinlilere olsun.

Kentin sakini değil sahibi olalım.