26 AĞUSTOS 2010 ATRİHİNDE HALK NEYİ OYLAYACAK? SÖYLEŞİSİ YAPILDI

×

Hata mesajı

  • Notice: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 771 satırı) içinde Undefined index: 3.0.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 777 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 781 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 841 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
Adana Şubesi

Yayına Giriş Tarihi

26 Ağustos 2010

26 Ağustos 2010 tarihinde Seyhan Otel'inde MMO Adana Şube Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin ATICI 'nın açılış konuşmasıyla başlayan söyleşi, Prof.Dr.İbrahim Ö.KABOĞLU'nun sunumuyla ve 170 kişinin katılımıyla gerçekleşti.Söyleşide Prof.Dr.İbrahim Ö.KABOĞLU katılımcıların sorularını yanıtladı.

TMMOB MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI ADANA ŞUBESİ

DEĞİŞİKLİKLER IŞIĞINDA 1982 ANAYASASI HALK NEYİ OYLAYACAK SÖYLEŞİSİ AÇIŞ KONUŞMASI

 

Egemenlerin en büyük gücü genelde varsayıldığı gibi kolluk kuvvetleri, idari-hukuki üstyapı değildir. Onların en büyük gücü halkı aldatma ve yanıltabilme gücüdür. Çok küçük bir azınlığın çıkarlarını sanki toplumun, halkın genel çıkarıymış gibi gösterebilme ve halkı buna ikna etme gücüdür.

12 Eylül 2010‘da gerçekleştirilecek referandum, iktidar tarafından, 12 Eylül darbesiyle ve darbelerle hesaplaşmanın yolu, demokratik bir ilerleme olarak gösterilmeye çalışılıyor.

Askeri darbelerle hesaplaşmak için, öncelikle onun nedenleri ve arkasındaki gerçeklik bilinmelidir. Siyasal iktidar ve onun etrafında kümelenen liberal-muhafazakâr cemaat, darbelerin kaynağı olarak ‘askeri vesayeti‘ göstermektedir. Bu gerçek değildir. Darbeler üç beş generalin bireysel sorumluluğunda değildir. Darbelerin arkasındaki egemen sınıfların ve emperyalizmin rolü görülmeden, anlaşılmadan darbelerle hesaplaşılması mümkün değildir.

12 Eylül 1980 darbesi yeni bir toplum düzeni kurma amacıyla yapılmıştı. Yalnızca bir askeri diktatörlük değil, sosyo ekonomik düzeyde 24 Ocak kararlarının uygulanması için yapılmıştı.12 Eylül aynı zamanda etkili toplumsal muhalefet güçlerini ezerek, ‘kula kulluk eden‘ bir toplum yaratmanın yolu olarak da dinci gelişmenin, cemaatlerin önünü açmak için yapılmıştı. Şu anda ABD‘de ikamet eden Fethullah Gülen‘in, darbenin başı olan Kenan Evren‘i zamanında ‘cennetlik ilan etmesi‘ boşuna değildir. 

1982 Anayasası korku ve panik ortamında kabul edilirken, her türlü riski göze alıp, şeffaf zarflara aldırış etmeksizin yüzde 8.63 ret oyunu çıkartanlar yine bu ülkenin toplumsal muhalefet güçleri idi. Başbakan, referandumda 12 Eylül darbesiyle hesaplaşılacağını söylüyor. Acaba 1982 anayasası oylanırken ne yaptı?

12 Eylül düzeniyle gerçek bir hesaplaşma, darbenin arka bahçesinde yetişen güçler eliyle yapılamaz.  12 Eylül‘ün sunduğu ortamda yeşeren, palazlananlar darbecilerin suç ortağıdır. 24 Ocak kararları, sermayenin sınırsız egemenliği ve özelleştirmeler kutsanarak 12 Eylül ile hesaplaşılamaz.

Referandum sonucu Darbecilerin Yargılanacağı Bir Yalandır. AKP ‘insanlık suçlarında zaman aşımı olmaz‘ teklifini reddederek, darbecilerin yargılanmasının önünü kapatmıştır. Sadece bu ikiyüzlü yaklaşım bile bu paketin gerçek yüzünü göstermek için yeterlidir.

Aslında 12 Eylül 1980 darbesi, Turgut Özal‘la, Tansu Çiller‘le, Kemal Derviş‘le ve son olarak da Recep Tayyip Erdoğan‘la süregelen bir düzendir. Bugün ülkemizin ihtiyacı, 12 Eylül anayasasının ve büyük sermayeden yana, özelleştirmelerden yana yapılan bütün düzenlemelerin bir kenara bırakılması, halkın sorunlarına çözüm sunan eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir anayasanın hazırlanmasıdır.

Siyasi iktidar, 12 Eylül sonrası defalarca tadil edilmiş, 80 maddesi değişmiş bir cunta anayasasını bir kez daha tadil etmeye kalkarak,  anayasa değişikliği ihtiyacını gizlemekte, anayasada çok önemli değişiklikler yapıldığı izlenimini yaratmak istemektedir.

Mitinglerde ‘söz milletin‘ sloganıyla sunulan referandum paketi aslında halkı sürü yerine koyan bir anlayışla hazırlandı. Meclis dışı partileri, sendikaları, meslek odalarını, demokratik kitle örgütlerini bir yana bırakalım, parlamentoda temsil edilen siyasi partilerin dahi görüşüne başvurulmadı, taslak tepeden inme dayatıldı. Katılımdan, demokratik müzakere süreçlerinden uzak niteliğiyle bu Anayasa değişikliği paketi bir ‘toplumsal uzlaşma‘ metni olarak görülemez.

Hakkını arayan her kesime, her yurttaşa 8 yıllık iktidarı boyunca kan kusturan sadece önüne sandık koyarak oy vermesini isteyen bir mantığın, demokrasiden algıladığı şey 12 Eylül cuntasıyla aynıdır.

Anayasa değişikliğinin hazırlanma yöntemi de Anayasa değişikliğinin referanduma sunulma biçimi de anti-demokratiktir ve aslında bir 12 Eylül yöntemidir. 26 soruya tek yanıt isteyen anlayış, dayatmacı, toptancı ve halkı oy vermek dışında dikkate almayan bir anlayıştır.

Referanduma sunulan pakette ülkemizin temel sorunlarına çözüm içeren herhangi bir madde bulunmuyor. Sosyal devlete (eğitim, sağlık, güvenceli çalışma, enerji, ulaşım, iletişim vb. hizmetlerden halkın parasız veya en ucuz şekilde yararlanmasına), yurttaşların eşit hak taleplerine, anti demokratik seçim ve Siyasal Partiler Yasası‘nın değiştirilmesine dönük hiçbir madde yok.

Üstelik kamu çalışanlarına grev hakkı yasaklanmaktadır. Yapılan değişiklikle ‘toplu sözleşme‘ hakkı veriyoruz denirken grev hakkı yasaklanmaktadır. Kendi güdümündeki sendikaları açıkça destekleyerek emek hareketini zayıflatma ve bölme çabası, emekçilerin hak arama mücadelelerine karşı yapılan baskılar, AKP‘nin emekçilere bakışını ortaya koymaktadır. TEKEL direnişi sırasında AKP‘nin işçilere yönelik tutumu bunun en açık göstergesidir.    

125. Maddede yapılan değişikle, yürütme ve yasamanın aldığı kararların yargı tarafından denetiminin yapılması engelleniyor. Kamu yararı adına özelleştirmelerin iptal edilmesinin önüne geçiyor. Fabrikaların, limanların, toprakların, ormanların, derelerin, madenlerin, özelleştirilip satılmasının, kentsel dönüşüm adı altında yoksulların evlerinin başlarına yıkılmasının önündeki tüm engeller kaldırılmış oluyor.

Bu değişiklik paketinin özü yargıyı siyasal iktidara daha fazla bağımlı kılmak, özelleştirmelerin önündeki engelleri bütünüyle ortadan kaldırmaktır. HSYK‘nın başında Adalet Bakanı ve müsteşarın bulunmasının devamı ve güçlerinin arttırılması 12 Eylül anlayışının devamıdır.

Aslında AKP iktidarı 12 Eylül kurumlarıyla hesaplaşmıyor, 12 Eylül kurumlarını ele geçirerek kendi iktidarını güçlendiriyor. 12 Eylül de bütün yetkileri elinde toplayan Kenan Evren‘in işgal ettiği Cumhurbaşkanlığı koltuğu, 12 Eylül düzenini de aşarak daha güçlü hale getiriliyor. Bir önceki Cumhurbaşkanının yetkileri tartışma konusu yapılırken bu koltuk ve gücü artık tartışma konusu değil çünkü iktidar partisine mensup birisi seçildi. YÖK‘e yıllarca karşı olup, ele geçirince herkesten fazla YÖK‘ü savunan iktidar, aynı taktiği şimdi de yargı için uygulamaktadır.

12 Eylül cuntası tarafından konulan % 10 seçim barajı,  cuntayla aynı mantık çerçevesinde "yönetimde istikrarı korumak" amacıyla AKP tarafından da korunmaya devam etmektedir. Hem tüm siyasi eğilim ve fikirlerin mecliste temsil hakkını kısıtlayıp, seçim barajının arkasına saklanmak hem de ‘millet iradesi‘, "söz milletin" demek trajikomiktir.

AKP yöneticileri, anayasa değişikliğine "hayır" demenin statükoyu savunmak anlamına geldiğini söylüyor. Aslında bugün statükoyu temsil eden AKP‘nin ta kendisidir. Eski düzen ve onun iktidar ilişkileri büyük ölçüde tasfiye edilmiş yerine AKP‘nin temsil ettiği yeni iktidar ilişkileri tesis edilmiştir.

Yeni bir statüko, bizzat AKP iktidarı eliyle kurulmuştur. Dolayısıyla bugün statükoya karşı çıkmanın ve gerçek bir değişimden yana olmanın yolu, bu yeni kurulan statükoya karşı çıkmakla mümkündür. Toplumlar ancak egemenlere "Hayır" demeyi öğrenerek kendi kaderlerini ve geleceklerini belirleyebilirler.

Makina Mühendisleri Odası olarak, 12 Eylül Anayasasına da, onun devamı olan AKP anayasasına da "hayır" diyoruz. Eşitlikçi, özgürlükçü bir anayasa ancak demokratik katılımın bütün kanalları açılarak yapılabilir.

 TMMOB

MMO Adana Şube Başkanı

Hüseyin ATICI