ODA YÖNETİM KURULU BAŞKANIMIZ EMİN KORAMAZ'IN 43. GENEL KURULDA YAPTIĞI AÇILIŞ KONUŞMASI...

×

Hata mesajı

  • Notice: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 771 satırı) içinde Undefined index: 3.0.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 777 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 781 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 841 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
İstanbul Şubesi

Yayına Giriş Tarihi

15 Ocak 2010

Makina Mühendisleri Odası 43. Olağan Genel Kurulu'nda Oda Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ'ın yaptığı açılış konuşması...

Sayın Birlik Başkanım,
Sayın Konuklar, Sayın Divan, Sayın Delegeler, 
Sayın Basın Mensupları, 
TMMOB Makina Mühendisleri Odası 43. Genel Kuruluna hoş geldiniz.

Oda Yönetim Kurulumuz ve şahsım adına hepinizi sevgi, saygı ve dostlukla selamlıyorum. 
Şu anda aramızda olmayan, ancak yürekleri genel kurulumuzda bizlerle birlikte atan; 
Eşitlik, bağımsızlık, demokrasi, özgürlük ve kardeşlik mücadelesinde omuz omuza yürüdüğümüz bütün dostlarımıza Oda Yönetim Kurulumuzun saygılarını sunuyorum. 
Batman'dan Manisa'ya kadar, 4-C adlı güvencesiz çalıştırma ucubesine bayrak açan TEKEL işçilerine,

Onlara destek verdikleri için okulları ile ilişkisi kesilen liseli gençlere, TARİŞ İplik işçilerine, ATV-Sabah grevindeki basın emekçilerine, Yatağan Termik Santralinin özelleştirilmesine barikat kuran maden işçilerine, Sinter Metal'den Diyarbakır Tuğla'ya, Kent AŞ'den İstanbul İtfaiyesine, YÖRSAN'dan Gaziantep Çemen Tekstil'e kadar ülkemizin dört bir yanında onlarca irili ufaklı işyerinde, işleri, ekmekleri ve gelecekleri için direnenlere, Dayanışma selamlarımızı yolluyorum.

Odamızın bugünlere gelmesinde büyük emeği bulunan, Oda ve TMMOB çalışmalarında sonsuzluğa uğurladığımız bütün değerlerimizi sevgi ve saygıyla anıyorum. 
Sevgili Teoman ÖZTÜRK'ün, Ali DİNÇER'in, Sezai'nin, Haluk'un, Ali Rıza'nın, Nedim'in, Ali KARAHAN'ın, Hulusi'nin, Hüseyin'in, Osman'ın, Şerafettin'in, Hasan CEBİROĞLU'nun, Mustafa AYDOĞAN'ın, Ali KARADEMİR'in, Galip AKALIN'ın, Nişan SÖNMEZ'in, Nurettin YALÇIN'ın, Nermin SÜLEYMANOĞLU'-nun, Mustafa MACİT'in ve tüm kaybettiklerimizin anıları ve mücadeleleri, "üreten, sanayileşen, hakça bölüşen, demokratik bir Türkiye" yürüyüşümüzde her zaman bizimle olacaktır.

Değerli Arkadaşlarım,
TMMOB Makina Mühendisleri Odası olarak bir çalışma dönemini daha tamamladık. 
Odamızın en üst organı olan Genel Kurulumuzda, Şube Genel Kurullarımızdan süzülen görüş ve önerileri burada hep birlikte olgunlaştıracağız. 
Önümüzdeki dönemi birlikte planlayacak, önümüze yeni görevler koyacağız. Bu görevlerin yerine getirilmesinde ODA ve TMMOB organlarında görev alacak yöneticilerimizi hep birlikte belirleyeceğiz. 
Odamızda son iki yılda yürütülen çalışmaları, dünyadaki ve ülkemizdeki gelişmeleri ve bu gelişmelerin mesleğimiz, meslektaşlarımız, ülkemiz ve halkımız üzerindeki etkilerini değerlendireceğiz. Daha güçlü bir Oda, üreten, sanayileşen ve hakça bölüşen bir Türkiye için, söz üstüne söz koyacağız.

Değerli Meslektaşlarım, 
Bu çalışma dönemimizde de dünya, ülkemiz ve meslek alanlarımızla ilgili önemli gelişmeler yaşandı. Kapitalizmin ve onun yeni liberal döneminin tıkanma ve gerçekte iflasının yaşandığı bir dönemde toplanmış bulunuyoruz.

Genel Kurulumuz dünya ve ülkemizi sarsan büyük bir kriz ortamında ve bu krizin ekonomik ve sosyal yaşamda açtığı derin tahribatların pazar ekonomisinin tahtını salladığı bir dönemde yapılmaktadır. 
Gelişmiş kapitalist ülkelerin krizden çıkış için harcadığı 12 trilyon doları bulan kurtarma paketleriyle bile aşılamayan bu krizle, yolsuzluk, rüşvet, borsa ve tahvil piyasasındaki oyunlar ile dev tekellerin yönetim kadrolarının iç ettiği milyarlarca dolar ilk kez tüm açıklığıyla gözler önüne serildi.

Kapitalizm ve neoliberal politikalar tekrar ve bu kez daha kökten bir şekilde sorgulanmaya başlandı. Gelir dağılımının dünya ölçeğinde yarattığı uçurum, yoksulluğun boyutu ve işsizlik sorunu gündemin ilk sıralarına oturdu. 
Bu bunalım, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde esasen sanayi sektörünü etkiledi. Üretim ve iç piyasalarda talep düştü, dış ticaret hacmi daraldı, işsizlik oranları büyüdü ve istihdam hacmi olabildiğince daraldı.

Daha düne kadarki "tüketim kalıpları" ve "tüketim düzeyi" sürekli sorgulanır oldu. Bu koşullarda "başka bir dünya" oluşturma düşüncesi, "ütopya" olmaktan çıkıp, kitlelerin zihnine yerleşmeye başladı.

Her ne kadar kapitalizmin sınırsız azami kâr ve emperyalist siyasal egemenlik çabası sürecek ise de, görülmesi gereken gerçek, yalnızca neo liberal modelin değil, onu da içerir şekilde, gerçekte 300 yıllık bir modelin iflasının yaşanmakta olduğudur.

Sevgili Arkadaşlar,
Ülkemiz dünya ölçeğindeki bu büyük krizden en olumsuz etkilenen ülkelerin başında gelmektedir. Bu durumun ana nedeni ülkemizde özellikle 24 Ocak 1980 Ekonomik Kararları ile başlayan, "küreselleşmeye uyum", "Avrupa Birliği'ne uyum" adları altında sürdürülen ekonomik politikalardır.

Sanayisizleştirme adı altında tanımlayabileceğimiz bu dönemde sübvansiyonlar büyük ölçüde kaldırılmış, KİT yatırımları durdurulmuş, tarım ve tarıma dayalı sanayimiz büyük ölçüde tasfiye edilmiş, büyük ölçekli sanayi kuruluşlarımız özelleştirilmiş, sabit sermaye yatırımlarında gerilemeler yaşanmış, Gümrük Birliği hedefleri doğrultusunda tüm sektörlerde korumacılık asgariye indirilmiş, Türkiye sanayisi eşitsiz koşullarda küresel rekabete açılmıştır. 
Bu süreçte öz kaynaklardan çok ithal kaynaklar girdi olarak kullanılmış, küresel güçlerin dayattığı iş bölümü ile fason üretim ve taşeronlaşma egemen kılınmış, kaynak tahsisini sadece piyasalara ve borçlanmaya havale eden bir sanayi modeline geçilmiştir. 

Ara malı ve yatırım malları üretiminde ve teknolojide dışa bağımlılığı esas alan bu modelle, düşük katma değerli, düşük teknolojili üretim ve ihracat yapısallaşmış, ihracat yapısal olarak ithalata bağımlı kılınmış, işgücü sömürüsü ucuz işgücü kullanımıyla daha da yoğunlaşmıştır. 
Ülkemiz ekonomisi, sıcak para girişine mahkum kılınmış, sürekli artan dış borç ve yüksek cari açıklarla sürekli kriz tehdidi altında bir yapıya büründürülmüştür. 
Bu politika ve uygulamaların biriktirdiği olumsuzluklar, özellikle 2001 krizi ve içinde bulunduğumuz büyük krizde iyice yüzeye çıkmış, işsizlik, yoksulluk ve yoksunluk daha da derinleşmiştir. Krizle birlikte birçok işyeri kapanmış, sadece bir yıl içerisinde bir buçuk milyon kişi işsiz kalmıştır.

Krizin en çok etkilediği alan imalat sanayidir ve buradaki gelişmeler Odamızın meslek disiplinlerinin içine girdiği için bizi fazlasıyla ilgilendirmektedir. 
Sanayide işten çıkarılanların sayısı 780 bini bulmuştur. Bu rakam toplam sanayi istihdamının yüzde 18'ine karşılık gelmektedir. Sanayide her 5 çalışandan biri işini kaybetmiştir. Bu durum üyelerimize de birebir yansımaktadır. 
Sanayide son bir yıllık üretim daralması yüzde 20'yi bulmaktadır. Bazı alt sektörlerde küçülme oranı yüzde 40-45 seviyesindedir.

Bütün bu gelişmelere ve dünyada kriz ile birlikte sosyal adaletçi programlara ve kamusal desteklere dair inanç ve yönelim artmasına karşın, ülkemizde, krizin asli sorumlusu olan yatırım ve üretimi dışlayan politikalarda ısrarcı olunmakta, yeni zamlar, vergi artışları ve özelleştirmeler tek çözüm olarak dayatılmaktadır. 
2010-2012 yıllarını kapsayan plan, bütçe ve orta vadeli planlarda da görüldüğü üzere AKP iktidarı ve sermaye çevreleri bu krizin tüm yükünü ülke halkına ve çalışan kesimlere taşıtmaya kararlıdır. 
Bu dönemde halkın sağlığı, eğitimi ve sosyal güvenliği ile daha fazla oynanacaktır. 
Ücretlerin yüzde 35 azaltıldığı Erdemir'den, TEKEL işçilerine ve daha milyonlarca emekçiye dayatılan güvencesiz, düşük ücretlerle çalıştırma uygulamalarına dek bu yönelimin işaretleri daha şimdiden görülmüştür.

Bu uzun dönemli ekonomik sosyal bunalım döneminde, kalkınmadan, emekten, hakça paylaşımdan, istihdam ve çalışanlardan yana bir ekonomik programın oluşturulması ve bu alternatifin toplumumuz tarafından desteklenmesi oldukça önemlidir. 
Bu açıdan Odamızın TMMOB adına düzenlediği "Dünya Ekonomik Krizi ve Türkiye sanayisinin yeniden yapılanması" ana temalı Sanayi Kongresinin ve bu Kongreye sunulan çalışmaların önemli bir tarihsel misyonu yerine getireceğine inanıyorum. 
Odamız önümüzdeki çalışma döneminde de kongremizden süzülen görüşlerin takipçisi olmalı, böylesi bir programın siyasal yaşamda karşılık bulması için TMMOB çatısı altında diğer dost güçlerle birlikte mücadele etmeye devam etmelidir.

Sevgili Arkadaşlar,
Ülkemiz iç siyaset açısından da aşırı sorunlu bir görünüm sunmaya devam etmektedir. Susurluktan, Ergenekon ve Balyoz planı iddialı ilişkilere dek aşırı bilgi kirliliğine dayalı medya aktarımları ile ana toplumsal gündemlerin üzeri örtülmektedir. 
İşsizlik, yoksulluk, yoksunluk, depremler ve iş kazalarında yitirdiğimiz binlerce can kaybı bir kader gibi algılatılmaktadır. 

Biz, özellikle son birkaç yıldan beri ülkemizde siyasal plandaki çelişkilerin bir iktidar kavgasına dayandığını sıklıkla ifade ettik. Bu kavganın tarafları, söylemleri ve ekonomi politikalarına baktığımızda, bu güçler arasındaki mücadeleden halkın gerçek gündemlerine, işsizliğe, yoksulluğa ve toplumsal adaletsizliğin yol açtığı tahribatlara çözüm olacak bir sonuç çıkmayacağı açıktır.

Bu kavganın bir tarafında emperyalist sistemin soğuk savaş dönemindeki ihtiyacına göre şekillenmiş eski faşizan devlet yapısını savunan güç odakları, diğer tarafında da ABD'nin de desteğini alan kapitalist küreselleşmeci AKP yer almaktadır. 
Bu taraflardan biri statükoyu korumaya çalışırken, diğeri küresel kapitalizmin ihtiyaçları doğrultusunda devleti daha faşizan bir şekilde yeniden yapılandırmaktadır. 
Bu süreçte, AKP iktidarı, kendisi gibi emperyalist ilişkiler ağına teslim olmuş eski devlet yapısının bir kısmını yeni dünya düzeninin ABD merkezli ihtiyaçları ölçüsünde revize etmektedir.

Ortadoğu ve hatta Afrika'ya ılımlı İslam eşliğinde serbest pazar ekonomisi pazarlanmak istenmekte; sosyal devlet gerekleri cemaat, tarikat kuşatmasındaki yeni toplumsal örgülerle tasfiye edilmektedir. 
Kürt sorununda beklentiler uyandıran sözde açılım süreci de gerçekte Kürt yurttaşlarımızın taleplerinin istismarına ve ABD'nin bölge politikalarına bağımlı olarak ele alınmakta, konu sadece kültürel eksende kurgulanarak bu problemin ekonomik ve sosyal boyutları göz ardı edilmektedir.

Hep olduğu gibi bu süreçte şiddet ortamı sürekli diri tutularak milliyetçi kalkışmaların zemini kuvvetlenmektedir. Ülkemiz çift yönlü bir milliyetçi kutuplaşmaya sürüklenmektedir. Topluma hakim olan linççi ve şoven kültür futbol karşılaşmalarına kadar uzanmış durumdadır. 
Konuyu sadece ABD'den yüksek talepler geldiğinde hatırlayan, gerçek bir eşitlik ve özgürlük ufkundan yoksun AKP gibi piyasacı, muhafazakâr ve gerici bir anlayışın toplumumuzun bu kanayan yarasına merhem olamayacağı açıktır. 
Oysaki sorunun çözümü, sanayileşme, kalkınma, demokratikleşme, eşitlik, özgürlük ve barışı bir bütün içerisinde ele alan toplumcu ve insan odaklı programlardan ve bu doğrultuda birlikte mücadele etmekten geçmektedir. 
Bu konuda yalnızca halka ve tarihe karşı sorumlu olan bağımsız bir iradenin geliştirilmesi sahici bir gereksinim olarak kendini duyurmaktadır. Bizim yerimiz, yanımız, safımız burası olmalıdır.

Sevgili Arkadaşlarım, 
Bugün AKP iktidarı medyasıyla, YÖK'üyle, cemaat, tarikat ağlarıyla, büyük sermaye ve TSK ile zaman zaman gerilim, zaman zaman uyum içinde çalışan yapısıyla yeni bir iktidar ve devlet odağı oluşturmuş; hedefine en son yüksek yargıyı ve yargı içinde ateşlediği gerilimleri koymuştur. 
Yargı, parçalı ve sorunlu yapısına karşın AKP'nin yürüyüşünü sekteye uğratacak bir takım hukuki teamüllerin hala sürdürücüsü konumundadır. 
Bu tabloda, reform adı altında AKP'nin yargıyı da denetimi altına alma ve kendine bağlı bir yargı yaratma girişimlerine karşı demokrasi güçleri her zamankinden daha uyanık olmak zorundadır. 

Bu kapsamda Anayasa ve referandum tartışmalarına ilişkin olarak gözetmemiz gereken bazı temel noktalara dikkat çekmek istiyorum. 
TMMOB Demokrasi Kurultayı Kararlarına da yansıdığı üzere 12 Eylül Anayasasının tümden kaldırılarak yerine tüm toplumsal dinamiklerin katılımıyla demokratik bir Anayasa hazırlanması en önemli taleplerimiz arasındadır. 
Ancak AKP iktidarı hazırladığı anayasa değişikliği paketi ile darbe anayasasının özüne dokunmadan 12 Eylülün yarattığı kurumları kendi eline geçirme ve tekelci bir iktidar kurma gayreti içerisindedir.

Bu pakette yer alan "15. madde değişikliği" gibi oltalara takılmamalıyız. Konuyu 12 Eylül paşalarına sıkıştıran ve gerçekleşmeyecek bir sözde yargılamaya kapı aralanıyor diye, kendisi de 12 Eylül'ün ürünü olan AKP'ye yedeklenilmemelidir. 
12 Eylül sadece paşalarla değil, ekonomik, sosyal, kültürel bütün alanlarda yarattığı tahribatlarla birlikte yargılanmalıdır. 24 Ocak Ekonomik Kararları ile başlayan özelleştirme, serbestleştirme uygulamaları, iş yaşamının kuralsızlaştırılması, kamusal hizmetlerin piyasalaştırılması, ülke sanayisi ve tarımının tasfiye süreçleri mahkum edilmeksizin 12 Eylül'le hesaplaşılamaz.

Önceki genel kurulumuzda da söylemiştim: 
Anayasa değişikliği yönlendiricilerinin bütün bu süreçler içerisinde yer alan odaklar olduğunu görmezden gelmemizi kimse bizden beklemesin. 
Biz, "12 Eylül Anayasasına hayır" derken "tam liberal anayasaya da hayır" diyoruz. Bizlerin istediği piyasacı, yargıyı, kuvvetler ayrılığını ve siyaseti yeniden kuşatan bir anayasa değildir. 
Biz; 
·    Eşitlikçi, özgürlükçü, laik, 
·    Ekonomik-siyasal bağımsızlık ile planlama-sanayileşme-kalkınma-istihdam ve refahı bütünlüklü halde içeren, 
·    Demokratik hak ve özgürlüklerin eksiksiz olarak tanımlandığı, sosyal hukuk devleti ilkesi ile yasama-yargı-yürütme ayrılığının demokratik bir çerçevede sağlandığı, 
·    Siyasetin tüm toplumsal dinamikleri kapsamasının önündeki seçim barajlarını ortadan kaldıran, 
·    Toplu sözleşme düzeninin emek kesimini gözeterek yeniden yapılandırılmasına yol açacak, istihdamda güvenceli çalışmayı,
·    Ve kardeşçe bir arada yaşamı güvenceye alacak, 
Demokratik bir Anayasa istiyoruz.

TMMOB ve Odamızın bu ayırt edici çizgisini delegasyonumuzun pekiştireceğine ve örgütümüzün önümüzdeki döneminde de korunacağına olan inancım tamdır. 
Emperyalist kapitalist sistemin AKP eliyle sürdürdüğü sömürü, yağma ve talan düzenini reddedenler, ilerlemeden, aydınlanmadan yana olan kesimler Oda örgütlülüğümüzün mihenk taşı olmalıdır, olmaya devam etmelidir. Önümüzdeki dönemde de duracağımız alan burasıdır. 
Düzen içi saflaşmalarda taraf olmayan, iktidar mücadelelerine yedeklenmeyen bağımsız tutum ile örgütsel varlık ve ilkelerimizi koruyan sağduyulu duruşumuzu tam bir uyum içinde sürdürmek, bundan sonra da temel tavrımız olmalıdır. 

Değerli Meslektaşlarım, 
Bütün bu olumsuzlukların yanı sıra Türkiye'ye soluk aldıran gelişmeleri de görmemiz gerekiyor. Her şeyi piyasanın insafına bırakan, kamusal kaynakları büyük sermayeye peşkeş çeken politikaların, kölelik yasalarının, özelleştirmelerin ve hak kayıplarının karşısında TEKEL işçileri, 78 gün süren onurlu direnişleriyle topluma umut oldular. 
Emekten, paylaşmadan, gerçek demokrasiden yana, kardeşçe bir yaşamın örneğini, işçilerin kaderlerini ellerine aldıklarında nasıl da yeri yerinden oynattıklarını dosta düşmana gösterdiler. AKP'nin emek sömürüsünü ve insana dair değerleri karşısına alan insafsızlığını teşhir ettiler.

Odamız, Ankara'nın ortasında yeni bir hayatın umudunu yaratan TEKEL işçilerinin sesini güçlendirmek için işçilerin yanında olmuş, onlara her türlü desteği vermekten, yemeklerini pişirip dağıtmaktan onur duymuştur. 
Türbanlı kadınların TEKEL direnişinde erkeklerle nasıl eşitlendiklerini, nasıl birlikte mücadele ettiklerini, Türk, Kürt, Arap, Çerkez yurttaşlarımızın nasıl birleşik tepki verdiklerini hep birlikte gördük.

Bu noktada görmemiz gereken önemli bir tarihsel belirlenim vardır. Aydınlık, karanlığın içinde yeşertilir. Sosyal gerçeklikler, sosyal uyanışlara da yol açar. İnsan istenci ve örgütlülüğü, tarih içinde nice engelleri aşmış, nice dev güçleri alt etmiştir.

Danıştay'ın TEKEL işçilerinin mücadele ettiği 4/C'ye geçişle ilgili süreyi 30 gün ile sınırlayan yürütmeyi durdurma kararı, daha sonra da 4/C'nin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurma kararı, onların mücadelesi sayesindedir. Bu soluk aldırıcı karar, umarız ki, emek ve demokrasi güçlerince, özelleştirme, esnek istihdam ve taşeronlaştırma politikalarının durdurulması için bir kaldıraç olarak kullanılabilsin.

Değerli Arkadaşlar,
Hep işaret ettiğimiz ekonomik sosyal gerçekliklere ilişkin tanık olacağımız, karşı duracağımız daha birçok önemli gelişme olacak. 
Sosyal güvenlik, sağlık, eğitim, sanayi, enerji, ulaşım, tarım ve diğer alanlara yönelik serbestleştirme ve özelleştirme uygulamaları..
Rant esaslı kentsel dönüşüm programları..
İstihdam programlarının sendikasızlaşmaya ve güvencesiz çalışma biçimlerine yol açması..
Bölgesel kalkınmada AB'nin yeni üye ülkelerinde başarısızlığı kesinleşmiş olan Bölge Kalkınma Ajansları uygulamasının bölgesel eşitsizliklerin artması yanı sıra yol açacağı diğer olumsuzluklar..

Artan işsizlik, yoksulluk olguları, bu gelişmelerin yalnızca bir kısmı olacak. Bütün bunlar aynı zamanda egemen politikaların çarpacağı duvarlar da olarak değerlendirilmelidir. Sermaye egemenliği ve AKP sultası bu alanlarda tıpkı neo liberal modelin tıkanması gibi tıkanacak ve birçok duvara çarpacaktır. TEKEL işçilerinin direnişi ve özellikle son bir yılda oluşan emekçi hareketlilikleri bu gerçeğe işaret etmektedir. 
Mühendis ve nitelikli işgücü işsizliğinin artması da aynı gerçeğe işaret etmektedir. 
Oda olarak bütün bu süreçlerde de, yüreği ülkemiz ve halkımızdan yana atan tüm demokratik oluşumlarla birlikte emperyalist politikaların seçeneksiz olmadığını, başka bir Türkiye ve dünyanın olanaklı olduğunu her platformda dile getirmeye, tüm hak arama mücadelelerinde, emek ve meslek örgütlerinin etkinliklerinde yer almaya devam etmeliyiz. 

Değerli Arkadaşlarım,
Önümüzdeki dönem, AKP'nin TMMOB ve benzeri toplumsal yararı ön planda tutan demokratik örgütlere yönelik saldırısını daha da artıracağı bir dönem olacaktır. 
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu'nun Birliğimiz TMMOB ve diğer bazı meslek örgütlerini etkisizleştirmeye yönelik raporunda bu yönelimin ilk işaretleri görülmektedir. Bu raporda üstü kapalı olarak TMMOB yasasının tümüyle değiştirilerek mevcut TMMOB örgütlülüğünün tasfiyesini hedefleyen saptamalar yapılmaktadır.

En son, TMMOB olarak mücadelemiz sonucu, bir önceki Cumhurbaşkanının TBMM'ye iade ettiği ve TBMM gündeminde bekleyen "Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun"un bazı hükümleri, iki ay önce gizlice Meclisten geçirilmiştir. "Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"a eklenen bir maddeyle Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanunun 12. maddesi sessizce değiştirilmiştir. 
Böylece yabancı mühendis, mimar ve şehir plancılarının akademik ve mesleki yeterliliklerini kanıtlamalarına gerek kalmadan Türkiye'de çalışmaları sağlanmaktadır.

Sevgili Arkadaşlarım,
Biz bu saldırıların nedenini biliyoruz. Bu saldırılar TMMOB'nin, gericiliğin dogmatizminin karşısında bilimi ve tekniği; sömürü, yolsuzluk ve talanın karşısında toplumsal gereksinimleri esas alan bir ekonomiyi savunan çizgisine yöneliktir. 
TMMOB'nin piyasacı, rantçı ve özelleştirmeci uygulamaların karşısında kamusal üretim ve kamusal hizmetleri öne çıkaran yaklaşımı ile bu alanlarda yürüttüğü bilimsel çalışmalar ve hukuksal mücadele, AKP'nin temsil ettiği sermaye çevrelerine ciddi rahatsızlıklar vermektedir. 
Bu kesimler, bir meslek kuruluşunun, emek, barış ve demokrasi güçleriyle bir arada olmasını, emeğin, barışın, özgürlüklerin, bağımsızlığın, çağdaş değerlerin ve hakça bölüşümün egemen olduğu bir Türkiye için mücadele etmesini içlerine sindirememektedir.

Sevgili Arkadaşlar,
Bu noktada şunu söylemeliyim: TMMOB tarihi bu ve benzeri türde baskı ve yıldırma politikalarına karşı verilen mücadelelerle doludur.

Yıllar içinde oluşturduğumuz hukuku ve örgütlü gücümüzü pekiştirerek bu saldırıları da püskürteceğimize yürekten inanıyorum. Yılların birikimine dayanan; çok sayıda arkadaşımızın, hepimizin emeği ve özverisiyle oluşturulan demokratik, emekten ve halktan yana TMMOB örgütlülüğünün korunarak sürdürülmesi, bu dönemin bize yüklediği en kritik sorumluluktur. 
Mesleki sorumluluklar ile toplumsal sorumluluklarımızı, meslek alanlarımızı koruma ve genişletme çabalarıyla kaynaştırıp bütünleyerek, yolumuza direngen bir tarzda devam etmeliyiz.

Değerli Arkadaşlarım,
Makina Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu olarak geçen iki yılda da barışa, umuda, emeğe, sanayileşmeye ve bilime inandık. Ülkemizde ve dünyada; insanlık ve bilim adına yaşanan birçok olumsuzluğun arasında, güzellikler için çabaladık. 
Oda çalışmalarında, meslek alanında ülke, kamu ve toplum yararını savunmayı ana ilke olarak belirledik. Oda olarak bu dönem düzenlediğimiz yüzlerce etkinlikle meslek çıkarları, ülkemizin demokratikleşmesi ve kalkınması için somut çalışmalar yaptık. 
Sizlere dağıtılan ve birazdan sunumu yapılacak olan Çalışma Raporunda bu çalışmaları ayrıntılı olarak görebileceğiz. Bu nedenle yalnızca satır başlarıyla bazı konulara değineceğim. 
18 Şube, 93 il-ilçe temsilciliğimizin her birinde hemen hemen her hafta en az bir seminer veya söyleşi gerçekleştirdik. Binlerce üyemizin katıldığı meslek içi eğitim kursları ve sosyal etkinlikler düzenledik.

Meslek alanlarımızla ilgili hukuki düzenlemelere tasarı aşamasından yasalaşma süreçlerine kadar müdahale ettik. Bu çalışmalar sonucunda geçmiş dönemlerde uygulamaya sokulan doğalgaz tesisatı, motorlu araç imal ve tadilatı, asansör üretim, bakım ve montajı, gıda güvenliği ve LPG uygulamalarına yeni alanlar kattık. 
Bilirkişilik, iş güvenliği ve enerji verimliliği kapsamında hizmet sunan firmalarda Odamızdan yetki belgesi almış mühendis çalıştırılmasının zorunlu tutulmasını sağladık. Böylelikle 10 bini aşkın üyemize yeni iş alanları açıldı. 
Milyonlarca aracın, on binlerce asansörün, işletmenin, ekipmanların test ve ölçümlerini gerçekleştirdik.

Ülkemizin dört bir yanında, enerjiden iş güvenliği, kriz, sanayi sektörleri, uçak, uzay, havacılık, endüstri mühendisliği uygulamalarına kadar geniş bir mesleki sosyal yelpazede 21 adet kongre/kurultay/sempozyum düzenledik. Yirmi bini aşkın meslektaş, akademisyen ve uzmanı bir araya getirerek ülkemizin bu alanlardaki sorunlarına çözüm üretmeye çalıştık. 
Bu kongrelerimizden süzülen görüşler ışığında hazırladığımız 22 adet Oda raporu ile ülkemizde, bilim, teknoloji, sanayi, imar, ulaşım, iş sağlığı ve güvenliği, enerji, eğitim ve istihdam alanında izlenmesi gereken politikalara dair Odamızın bakış açısını kamuoyu ile paylaştık.

Bu alanlarda yıllardır izlenen ranta dayalı ve dışa bağımlı politikaların ülkemiz ekonomisi ve halkımız üzerinde yarattığı derin tahribatı bir kez daha gözler önüne serdik. 
Sadece son iki yıl içinde 41'i teknik, toplam 89 kitabın basımını gerçekleştirdik. Enerjinin verimli kullanımı, asansörler, ısıtma ve soğutma ekipmanları, LPG'li araçlar ve doğalgazın konutlarda güvenli kullanımı konularında milyonlarca adet broşür basarak bu konularda toplumsal bir bilinç yaratmaya çalıştık.

Sevgili Dostlar,

Bütün bu mesleki faaliyetlerin yanı sıra, ülkemiz ve halkımızdan yana bir meslek örgütü olarak, Odamızın tüm olanaklarını ve mesleki birikimimizi, ülkemizin gelişmesi, sanayileşmesi, kalkınması ve demokratikleşmesi için seferber etmeye çalıştık. Bu amaçla hep beraber bütün hak arama çalışmalarına destek verdik. Mitinglerde kitlesel gösterilerde emek ve demokrasi güçleriyle bir arada saf tuttuk.

111 noktada ve 29 ayrı konuda aynı anda 3 bin üyemize hizmet veren, sürekli gelişen ve bugüne dek 50 bini aşkın üyemizin eğitim ve kurslardan geçtiği Meslek İçi Eğitim Merkezleri, 
İş Sağlığı ve Güvenliği konusunda periyodik kontrol hizmetleri sunan Akredite 'A' Tipi Muayene Kuruluşu, Akredite Bacagazı Emisyon ve Toz Ölçümleri Laboratuarı, Akredite Personel Belgelendirme Kuruluşu, Akredite Kalibrasyon Laboratuarı, AB tarafından onaylanmış kuruluş olarak atanan Asansör Kontrol Merkezimiz, 
Teknik, hukuk, basın yayın birimleri, 330'u meslektaşımız olmak üzere 565 çalışanı, çağdaş ve donanımlı hizmet binaları,  güçlü mali alt yapısıyla Odamızı gerçekten, etkili ve prestijli bir konuma hep birlikte taşıdık.

Biz Oda Yönetim Kurulu olarak tüm çalışmalarımızda yanı başımızda olan TMMOB Başkanımız Mehmet Soğancı'ya, TMMOB Yönetim Kurulunda onunla birlikte Odamızı başarıyla temsil eden Elif Öztürk ve Melih Şahin'e,

İsimleri tek tek saymaya zamanımız yetmeyeceği için özür diliyorum, bütün bu çalışmaları birlikte ördüğümüz Şube Yönetim Kurulu Üyelerimize, İl, İlçe Temsilcilerimize, işyeri temsilcilerimize, komisyonlarda görev alan üyelerimize,

Odamızın görünmez kahramanları olan teknik görevlilerimiz ve diğer Oda çalışanlarına, etkinliklerimizin düzenleme, danışma ve yürütme kurullarındaki değerlerimize,

Çalışma Grubu Başkanlarımız Oğuz Türkyılmaz ve Yavuz Bayülken'in şahsında, pek çok Oda Raporumuzun hazırlanmasında emeği geçen Enerji, Sanayi, İş Sağlığı ve Güvenliği Çalışma Gruplarımızın üyelerine,

Mesleki demokratik mücadelemizde bizlerle omuz omuza, kol kola yürüyen dost örgütlere ve değerli basın emekçilerine, teşekkür ediyoruz.

Sevgili Dostlar,

Bir özel teşekkürüm daha olacak.
Oda yapısında, gerektiği zamanlarda, süreklilik-yenilenme ilişkisi temelinde görev devrine ve yeni arkadaşlara yer açmak gerektiğine samimi olarak inanıyorum.

1988'de komisyonlarda başlayan Oda yaşantımda, 1992'de Oda Yönetim Kurulu yedek üyeliği, 1994'te Yönetim Kurulu üyeliği ve sonra Oda Yönetim Kurulu Sekreterliği, Saymanlığı, Başkan Vekilliği görevlerini üstlendim.

2000-2001 yıllarında sevgili Kaya Güvenç'in başkanlığı döneminde TMMOB Yönetim Kurulu yedek üyeliği görevinde bulundum.

2002'den itibaren son dört dönemdir, yani sekiz yıldır, sevgili dostum, yol arkadaşım Mehmet Soğancı'dan devraldığım Oda Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütüyorum.
Benim için başkanlıktan ayrılmanın zamanıdır. Ama hep aranızda olacağım. Oda ve Şube çalışmalarında, Odanın "makina dairesinde" yer almaya devam edeceğim.

Bu dev örgütün ölçeği ve başardığı çalışmalara biraz önce kısmen değindim.
Bu ortak üretim, ortak çaba ve ortak mücadele ortamında, bana da yönetici düzeyinde görev alma fırsatı tanıdığınız için mutluyum, onurluyum.

Geçmişten bu yana Oda ve TMMOB organlarında, kurul, komisyon ve çalışma gruplarında birlikte görev yaptığım, onlarla bir arada olmaktan onur duyduğum, her birinden çok şey öğrendiğim tüm arkadaşlara ve Oda çalışanlarımıza teşekkür ediyorum.

Zaman zaman birbirimizle tartıştığımız durumlarda bile, görevde bulunduğum süreçte bizlere hep destek olan, Odamızın, halkımızın ve ülkemizin çıkarları için birlikte yürüdüğümüz, şu anda aramızda olan olmayan tüm dostlara teşekkür ediyorum.

TMMOB Makina Mühendisleri Odası'nın bilinçli, örgütlü üye topluluğuna, ülkemizin aydınlık yüzlü güzel insanlarına samimi teşekkürlerimi sunuyorum.

Yeni çalışma dönemimizde Oda ve TMMOB organlarında görev üstlenecek tüm arkadaşlarımızı yürekten kutluyorum. Genel Kurulumuzun birliğimizi güçlendirici bir verimlilikte geçmesini diliyor, hepinizi sevgi, saygı ve dostlukla kucaklıyorum.

Yaşasın bağımsız, demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü Türkiye ülkümüz.
Yaşasın Makina Mühendisleri Odası örgütlülüğü. 
Yaşasın TMMOB örgütlülüğü.