ARAP DÜNYASINDA DEVRİMLER ÇAĞI; TUNUS, MISIR (2)

×

Hata mesajı

  • Notice: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 771 satırı) içinde Undefined index: 3.0.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 777 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 781 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 841 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
İzmir Şubesi

Yayına Giriş Tarihi

03 Nisan 2011

Şubemizce 18 Şubat 2011 tarihinde gerçekleştirilen Ezber Dışı Söyleşiye Foti Benlisoy ve Seda Altuğ katılmıştı. Foti Benlisoy`un konuşmasını web sayfamızda yayımlamıştık. Şimdi ise söyleşinin diğer konuğu Seda Altuğ`un konuşmasını özetle yayımlıyoruz.

 "Ben çalışmamı Suriye üzerine yaptım. Tunus`ta, daha sonra Mısır`da olayların patlamasıyla birlikte, özellikle Türkiye`de, Ortadoğu uzmanı olarak televizyonlardan, gazetelerden aranmaya başladım. Ortadoğu uzmanlığı diye bir şey, çok mümkün değil. Ortadoğu, neredeyse yüzölçümü Avrupa`ya yaklaşan, içinde çok farklı etnik, dini gruplar barındıran, 13`e yakın ayrı ulus-devletten oluşan, her ulus-devletin kendi özgünlükleri olan; ama aynı zamanda benzerlikleri de olan bir coğrafya. 

Ben Mısır`dan söz etmek istiyorum. "Acaba Amerika, bölgede diktatörlükler yerine liberalleri mi desteklemeye başladı artık? Acaba bunlar halk ayaklanması değil de, Amerika`nın ve İsrail`in Ortadoğu`daki bir oyunu mu" şeklinde ya da renkli devrimlere referans vererek yapılan açıklamalar veya daha çok beyaz Türk diyebileceğimiz çevrelerde hakim olan, "Mübarek gidecek, Müslüman Kardeşler mi gelecek? Orada da 79`daki İran Devrimine benzer bir devrim mi olacak?" tarzındaki açıklamalar ve öngörülerin hiç, ama hiçbiri Arap medyasında ya da Arap entelektüelleri arasında sözkonusu değildi. Bu iki devrim öngörülebilir bir devrim değildi. Mısır ve Tunus`taki devrimlerin nereye gideceği çok belli değildi. Buna rağmen, Arap toplumu ve Arap aydınları arasında -üst orta sınıfları bunun dışında bırakıyorum- müthiş bir heyecan, bir umut yarattı, haritalar yaratıldı. Haritada, ulus-devletlerin üzerine, Irak dışındaki devletlerin üzerine, Moritanya`da, gazap cuması için 25 Şubat günü tayin edildi, Suriye`de 5 Şubat, Ürdün`de şu gün, şurada bugün; yani tüm Ortadoğu ülkeleri için böyle bir kalkışma, bir ayaklanma günü tayin edildi. Filistin ve Suriye dışında, ciddi anlamda kalabalık, toplumun farklı kesimlerinden insanların katıldığı, Mısır ve Tunus`la dayanışma eylemleri düzenlendi. Filistin`de, ne Filistin otoritesi, yani Fetih`in başında olduğu Ramallah`taki otorite, ne de Hamas, Gazze`yi yönetenler, dayanışma eylemleri yapılmasına izin vermediler. Özellikle Ramallah`ta çok sayıda insan gözaltına alındı. Hamas, ilk iki gün hiçbir açıklama yapmadı. Fakat bunun dışında, bütün Ortadoğu ülkelerinde, Bahreyn, Yemen, Amman, Ürdün, Kuveyt, Cezayir - hemen arkasından, bizim Türkiye`deki Edi Bese hareketi gibi, orada da "Yeter" diye bir hareket doğdu- Libya, iki gün önce yine başladı. Müthiş hızlı ve hakikaten birçok gözlemcinin de öngöremeyeceği bir hareketlenme, "Biz de diktatörümüzü devirebiliriz. Onlar yaptıysa, biz de yapabiliriz" gibi bir öz güçlenme, korku eşiğinin aşılması gibi, hakikaten çok çok olumlu etkileri oldu.  

Biliyorsunuz, bütün bu saydığımız Ortadoğu ülkeleri Birinci Dünya Savaşından sonra, yani Osmanlı yönetiminden sonra, ya Britanya ya da Fransız İmparatorluğu yönetimi altında yaşıyor ve 1950`lerde, İkinci Dünya Savaşından sonra bağımsızlıklarını kazanıyorlar. Ondan sonra, Mısır`da Nasır, Suriye`de 60`larda gelen BAAS yönetimi, keza Irak`ta aynısı, Cezayir`de zaten müthiş kanlı bir iç savaştan sonra, kalkınmacı, sol tandansları olan; fakat aynı zamanda ülkenin komünistlerine kesinlikle göz açtırmayan tek parti rejimleri kuruluyor bütün bu ülkelerde. Dolayısıyla, 30 ya da 40 seneye yakın, bu tek parti diktatörlükleri arasında yaşayan -kendim Suriye`de yaşamış olduğum için, gündelik hayattaki baskıya dair daha fazla detaylar verebilirim- bu korkunun içselleştirilmiş olduğu rejimlerde böyle bir kalkışmanın olması, insanlarda müthiş bir heyecan yarattı. 

Biraz size Tahrir Meydanının nasıl bir yer olduğundan bahsedeyim. Bizdeki kredi kartı mağdurları gibi, Mısır`da da ciddi bir mikro kredi mağdurları grubu var ve Tahrir Meydanındaki bu kadınlar ve gençlerin büyük bir kesimini oluşturuyor bu mağdur kesim. Borçların hukuki yollarla tahsil edilmesi gibi bir sistem yerine, tamamen zor kullanılarak tahsil edilmeye çalışılıyor. Zaten ülkedeki polis nefretinin, özellikle orta ve alt sınıflar arasındaki polis nefretinin en önemli sebeplerinden biri de bu. 

25 Ocakta başlıyor gösteriler. Gösteriler ilk başladığında, meydana daha çok solcuların egemen olduğunu görüyoruz. Müslüman Kardeşler ilk iki gün meydana örgütlerinden hiç kimseyi indirmiyor, açıklama bile yapmıyorlar; sadece, "Hıristiyanların mallarına saldırmayın" diye belirtiyor. Meydandaki radikal gençler, daha çok, Foti`nin konuşmasında bahsettiği 6 Nisan Grubu ve Kifaye hareketi üyeleri. Kifaye hareketi, 2000 yılında Filistin`de, İkinci İntifada sonrası kurulan, gençlerin, liberallerin, sol liberallerin içinde olduğu bir hareket. Kifaye, yeter demek. Bunlar, teknolojiye erişimi nispeten daha fazla olan, daha çok orta sınıf gençler. Meydanda işte bu Kifaye hareketinin ciddi bir varlığını hissediyoruz ve 6 Nisan hareketinin. 6 Nisan da bu Mahal El Kubra`daki, 2008`deki genel grevin başarısızlığından sonra kurulan, yine bir gençlik hareketi. Bu Halid Said olayının bu kadar büyümesinde de onların önemli bir payı var.

Bir diğer önemli şey de, hani Türkiye`yle karşılaştıracak olursak, Mısır`da çok nadir olan bir şey, o da şu: Türkiye`de Türklerin ve Kürtlerin bir arada eylem yapması ve ortak talepler etrafında birleşmesi gibi; orada da Nasır`dan beri ilk defa Müslümanların ve Kıptilerin, yani Mısır Hıristiyanlarının, ortak talepler etrafında, bir meydanda bir arada eylem yaptıklarını ve taleplerini haykırdıklarını görüyoruz. Bu, hakikaten çok devrimci bir şey. Dolayısıyla, bu meydanda, insanların yeniden kendilerini Mısırlı gibi hissetmeleri, yeniden bir toplum gibi hissetmelerinin işaretlerini görüyoruz. 

 

Onun dışında, kendiliğindenlik meselesi var. Mesela, talepler önceden belirlenmiyor.

25 Ocakta meydana inildiğinde ilk talep ve tek talep, Mübarek`in gitmesi. Daha sonraki taleplerin hepsi süreç içinde belirleniyor ve Tahrir Meydanının etrafında İngilizler döneminden kalma yüksek apartmanların üstüne afişlerle yazılıyor. Birçok talep, özgürlük, sosyal adalet ve siyasi rejimin değişmesi etrafında toplanıyor. Burada Mübarek`in İslamcı söyleminden gına gelmiş olmasının da çok etkisi var. 

 

Dışarıdan bakıldığında, sanki ordu toplumun yanında, daha doğrusu göstericilerin yanındaymış gibi bir tutum takınıyor. Aslında bu tam böyle değil. Ordu tarafsız değil; ordu, ilk başta Mübarek`in yanında; fakat Mübarek`in geleceğinin sallantıda olduğunun 3. günden sonra belli olmasıyla birlikte, ordu, Mübarek yandaşlığından birazcık daha tarafsız bir tutum almaya doğru meylediyor. 

Biliyorsunuz, Mübarek gittikten sonra, ordu yönetime el koydu, parlamento askıya alındı, anayasa askıya alındı, bir geçiş dönemi hükümeti var. Ordu, güya seçimlerden sonra gideceğini söylüyor; ama bundan iki gün önce Kahire`de, özellikle sivil toplum kuruluşları, Kifaye Hareketi ve 6 Nisancıların içinde olduğu büyük bir gösteri oldu. Orada da talep şuydu: "Siviliz, siviliz, askeri yönetim istemiyoruz." Türkiye`de de birkaç yazı oldu bununla ilgili. Bu hareket, bu sivil toplum örgütlerinden, Kifayeden, 6 Nisancılardan ve Foti`nin bahsettiği küçük küçük oluşumlar, dinamizmin oluşturduğu o konfederasyonun içinde bulunduğu yeni oluşum, yeni bir talepler listesi yayınladı. 

Konuşmamın başında söylediğim talepler listesine ek olarak, ordunun bir an önce yönetimden çekilmesi, polis kuvvetlerinin lağvı ve ilk taleplerde olmayan şey, iktisadi alanda yeni düzenlemeleri içeren bir dizi talepten oluşan bir liste yayınladılar. Dolayısıyla, bundan sonra Mısır`ın geleceğinin ne olacağının, birazcık bu bahsettiğim yeni oluşumlarla toplumun kurduğu ilişkiye -özellikle gençlik ve sendikal oluşumların burada kilit rol oynadığını düşünüyorum- bunların azimlerine, kararlılıkların ve taleplerine ne kadar dayanabileceklerine ve toplumla nasıl organik ilişkiler kurabileceklerine bağlı olduğunu düşünüyorum. Umarım, bizim istediğimiz gibi olur. Umarım, Mısır halkının, bu bahsettiğimiz toplumun ezilenlerinin yanında olan kesimlerin talepleri doğrultusunda Mısır`da bir değişim olur. Herhalde ilerleyen günlerde bunu göreceğiz.

 

Bir şey eklemek istiyorum. Türkiye`de, Türkiye`yle Ortadoğu`nun ilişkilerinin çok iyi olduğu yönünde yaygın bir kanı var. Özellikle bu Mavi Marmara baskınından sonra iyice görmeye başladık. AKP Türkiye`sine gıpta etmelerinden ziyade, yıllardan beri altında yaşadıkları diktatörlüklerinden tamamen yaka silkiyor olmaları, yani bir acz halini gösteriyor aslında. 30 yıldır başlarındaki diktatörü indirebilmeleri, Ortadoğu toplumunda da Türkiye dışında başka modellerin olabileceğine, başka alternatiflerin de hayata geçirilebileceğine dair tahayyüllerin ortaya çıkmasına yol açıyor diye düşünüyorum. Türkiye modeline olan özlem, Arap aydınları arasında sadece din konusunda var. O da AKP modelinden ziyade, aslında Kemalizm`in otoriter laikliğine karşı olan bir hayranlık. Kabaca söylemek gerekirse, "Siz yapmışsınız 20`lerde, 30`larda; bu din belasından kurtulmuşsunuz. Biz, halen bu din belasıyla uğraşıyoruz.

Bu, başımızdan gitmedikçe, bizim toplumlar ilerleyemeyecek, çoğulcu demokrasiye geçemeyecek" gibi bir bakış açısı sözkonusu."