BİZ DE ORADAYDIK!... ONBİNLER HAYKIRDI; "KARANLIĞA TESLİM OLMAYACAĞIZ"

×

Hata mesajı

  • Notice: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 771 satırı) içinde Undefined index: 3.0.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 777 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 781 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 841 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.

Ülkenin dört bir yanında süren ırkçı-milliyetçi hezeyana karşı aydınlığı, barışı ve halkların kardeşçe birarada yaşamasını savunanlar, KESK, TMMOB ve TTB‘nin çağrısı, emek-meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri ve siyasi partilerin katılımıyla düzenlenen "Özgür, Demokratik ve Eşitlikçi bir Türkiye" mitingi için Ankara Sıhhiye Meydanı‘nda buluştu. Mitinge katılan yaklaşık 40 bin kişi, demokratik bir anayasa taleplerini dile getirirken, mitingde "halkların kardeşliği" ve "birarada yaşam" vurgusu öne çıktı. Mitinge katılan TMMOB üyelerinin en kitlesel kortejini yine Makina Mühendisleri Odası oluşturdu. Oda Kortejimizden resimler haberin devamındadır.

Miting için sabah saatlerinden itibaren Ankara ve Ankara dışından gelen katılımcılar Hipodrom alanında toplanmaya başladı. Hipodrom alanından saat 10:30‘da yürüyüşe geçen miting katılımcıları, isteklerini dile getiren sloganlar, döviz ve pankartlarla Sıhhiye Meydanı‘na ulaştı.

Mitingde ilk konuşmayı KESK Genel Sekreteri Abdullah Taşdemir yaptı. Konuşmasında bir arada yaşam konusuna vurgu yapan Taşdemir‘den sonra TTB Genel Sekreteri Altan Ayaz konuştu. Ayaz da, "Bu ülkenin gerçek sahipleri olarak anayasayı biz yazmak istiyoruz" dedi.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı da, geleceği şekillendirecek uygulamaların kendilerine rağmen hayata geçirilmesine izin vermeyeceklerini belirterek, "Özgür, demokratik, eşitlikçi Türkiye talebimizi inadına haykıracağız" dedi.

Mehmet Soğancı konuşmasında şunları söyledi:

"Gençler, emekliler, kadınlar, işsizler, işçiler, kamu çalışanları, tabipler, mühendisler, mimarlar merhaba
Bu ülkenin yüreği emekten ve halktan yana atan aydınlık beyinli yiğit insanları merhaba,
Demokratlar, aydınlar, yurtseverler, ilericiler, devrimciler merhaba
Türkiye‘nin dört bir yanından, Diyarbakır‘dan, İzmir‘den, Edirne‘den, Trabzon‘dan, Antalya‘dan Bursa‘dan çağrımıza uyup gelenler merhaba.
Özgür Demokratik ve Eşitlikçi bir Türkiye için burada bulunan, bu alanı özgürleştirenler merhaba.

Bugün ülkemiz kapitalist küreselleşmeye uyum adı altında sermaye lehine yeniden şekillendiriliyor. Halkın ihtiyaçları ve bizlerin beklentileri göz ardı edilerek anayasa tartışmalarından, sosyal alandaki düzenlemelere, kentlere, ormanlarımıza, yaşam alanlarımıza ve geleceğimize ilişkin her konuda halktan ve toplumun örgütlü kesimlerinden esirgenerek kararlar alınıyor, uygulamaya sokuluyor.

Bizler, geleceğimizi şekillendirecek uygulamaların bize rağmen hayata geçirilmesine izin vermeyeceğiz. Buna karşı "Özgür, Demokratik ve Eşitlikçi bir Türkiye" talebimizi inadına haykıracağız. Biz biliyoruz talep etmek yetmez, bunun için mücadele gerekir. Hayatın her alanında mücadelemizi yürüteceğiz.

Özelleştirmelerin durdurulmalıdır. Özelleştirilen halka ait varlıklar kamulaştırılmalıdır. Bütün çalışanlara grevli, toplu sözleşmeli sendikalaşma hakkı tanınmalı ve özellikle kamu çalışanlarının bu hakkı kullanması sağlanmalıdır. Düşünce ve örgütlenme özgürlüğü önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Ülkemizin doğasının korunmalı, sanayileşme çevreyi ve doğayı tahrip etmeden gerçekleştirilmelidir. Kadına yönelik şiddet ve toplumsal hayatın her noktasında cinsiyet ayrımcılığı kaldırılmalıdır. Sağlıkta yıkımı durdurulmalı, herkese eşit, ücretsiz, ulaşılabilir, nitelikli sağlık hizmeti sağlanmalıdır. Tarım arazilerinin yok edilmemeli, kirletilmemelidir. Genetik tohum ve gıdaların ülkemize sokulmasına izin verilmemelidir. Çiftçimiz üretimden, tarlasından koparılmamalı, işsiz ve yoksul bırakılmamalıdır. Afetler ve afetlerin en önemlisi depremler için acil önlemler alınmalıdır. Nükleer enerji santralleri ve benzer maceralardan vazgeçilmelidir. Planlı bir enerji politikası izlenmelidir. Suyun mülkiyeti ve hizmetleri kamuda kalmalıdır. Kıyı ve orman yağması durdurulmalıdır. Madenlerimizin gerçek sahipleri halkımızdır. Her türlü parçacı kentsel dönüşüm projesi uygulaması terk edilmelidir. Hasankeyf‘te tarihi süreci yansıtan birikim dağıtılmamalıdır. Bergama‘da, Eşme‘de, Belek‘te hukuk dışı yönelimlerden vazgeçilmelidir. Fırtına Vadisi‘nde, Munzur‘da, Sinop‘ta, Aloinoi‘de, Kazdağları‘nda doğanın tahribine son verilmelidir. Gençlik geleceğimizdir. Üniversiteler üniversite bileşenlerinindir. Eğitim eşit, parasız, demokratik, bilimsel olmalıdır. Üniversite özerk ve demokratik olmalı, ticarethaneye dönüştürülmemelidir. İşsizliğin doğal olduğu, işsizliğin kader olduğu sözleri yalandır. Ücretli çalışan üyelerimiz ile emekli üyelerimizin sorunları çözülmelidir.

Dünyanın her yerinde işgallere ve saldırılara karsı mazlum halkların yanında olduğumuzu ifade ediyoruz. Savaşa karşı barışı savunuyoruz. Halkların kardeşlik içinde yan yana ve özgürce yaşayacağı "Bir başka dünya, bir başka Ortadoğu mümkündür" diyoruz.

Kürt sorunu demokratik yollardan çözülmeli, silahlar susmalı, barış içinde kardeşçe bir arada yaşama mutlaka sağlanmalıdır.

Biz her türlü gericiliğe karşıyız.

Zorunlu din derslerine hayır diyoruz. Tek bir dinin, tek bir mezhebin devlet tarafından kollanmasına ve dayatılmasına hayır diyoruz. Özgürlükçü bir laiklik istiyoruz.

Emperyalist sömürü politikalarına hayır diyor, tam bağımsız bir Türkiye istiyoruz.

Biz tarafız.

Biz, bu toplumu kim çatışma ortamına sürüklüyorsa; kim şiddet ve baskı politikalarında ısrar ediyorsa onlara karşı tarafız. Kim çok kimlikli, çok kültürlü bir toplumsal modeli dışlayarak, barışın kalıcı hale getirilmesinden kaçınıyorsa onlara karşı tarafız. Kim iç ve dış politikada gerilim yaratmaktan medet umuyorsa onlara karşı tarafız. Kim demokratikleşmeyi AB ile pazarlık sınırında tutup, hak arama mücadelesini anti-demokratik yöntemlerle engelliyorsa onlara karşı tarafız.

Biz kim karşısındakinin kimliğine, kültürüne, inancına saygı gösteriyorsa onlardan yana tarafız. Kim ülkenin sorunlarına özgürlük ve demokrasi zemininde çözüm arıyorsa onlardan yana tarafız.

Bu yaşananlara karşı; şimdi tam da; karanlığa karşı aydınlığı savunma zamanıdır. Şimdi tam da baskıcı, otoriter yönetim anlayışına karşı, özgürlük ve demokrasiyi savunma zamanıdır. Şimdi tamda ırkçı ve milliyetçi anlayışın beslediği linç kültürüne karşı, bir arada kardeşçe ve barış içinde yaşamayı savunma zamanıdır. Şimdi adaleti ve eşitliği savunma zamanıdır. Şimdi tam da, bağımsız, eşit, özgür, demokratik bir Türkiye için mücadele etme zamanıdır. Şimdi tam da gericiliğe, neoliberalizme ve darbeciliğe karşı mücadele etme zamanıdır. Şimdi tam da geri adım atmadan temel hak ve özgürlüklere sahip çıkma zamanıdır.

Şimdi hep birlikte haykırma zamanıdır:

Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber, Ya hiç Birimiz"

Mehmet Soğancı‘dan sonra KESK Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul çağrıcı örgütler adına bir konuşma yaptı.

İsmail Hakkı Tombul‘un konuşması şöyle:

"Özgür, demokratik ve eşitlikçi bir Türkiye yaratma çağrımıza destek verenler; "geleceğimizi neoliberal politikalara, milliyetçi histerilere, savaş çığırtkanlığına, dinci-gericiliğe teslim etmeyeceğiz" diyenler; şiddete ve savaşa karşı aklın ve yüreğin sesini duyuralım diyenler; yoksulluğa, ırkçılığa ve gericiliğe hayır diyenler, hepiniz hoş geldiniz!
Ülkemizin geleceğini karartmaya çalışanlara inat, Türkiye‘nin aydınlık, umutlu ve huzurlu geleceğini göstermek için bir aradayız. Bu ülkenin aydınlık, namuslu ve dürüst insanları, gençler, kadınlar, işçiler, işsizler, emekçiler, kamu çalışanları, emekliler, çiftçiler, köylüler, mühendisler, mimarlar, hekimler, öğrenciler hepiniz hoşgeldiniz!
Edirne‘den, Ardahan‘dan, Muğla‘dan, Hakkari‘den, Antalya‘dan, Bartın‘dan, Türkiye‘nin dört bir yanından, eşitlik, özgürlük, demokrasi, adalet, laiklik, bağımsızlık, demokratik çalışma yaşamı, sosyal haklarımız, barış ve bir arada yaşamı savunmak için bu alanda yan yana gelen tüm yurttaşlarımız hepiniz hoşgeldiniz!
Gözlerini kâr hırsı, iktidar arzusu, linç karası bürüdüğü için bizleri görmeyenler görsün diye şimdi bayraklarımızı daha yukarı kaldıralım; kulaklarını satış pazarlıkları, beyaz saray buyrukları, savaş borazanları tıkadığı için sesimizi duymayanlar duysun diye ıslıklarımızı ve alkışlarımızı daha da yükseltelim!
Bugün, Sıhhiye Meydanında yükselen bu ses, ülkemizin geleceğini kendi çıkarları için şekillendirmeye çalışanlara, ülkemizi karanlığa sürüklemeye çalışanlara yanıt olsun. Bizler, ülkemizin ve geleceğimizin elimizden çalınmasına sessiz kalmayacağız!

Dostlar!

Türkiye‘nin geleceği açısından büyük önem taşıyan günler yaşıyoruz. Her zamankinden daha fazla özgürlüğe, eşitliğe, adalete, kardeşliğe ve barışa ihtiyaç duyduğumuz bu dönemde, "yeni anayasa" tartışmaları büyük önem taşıyor. 
Çünkü anayasalar, toplumsal yaşam şekillendiren temel belgedir. Anayasa üzerine yapılan tartışmalar, aslında nasıl bir ülkede yaşamak istediğimize dair tartışmadır. Dolayısıyla yıllardır başka bir ülke istiyoruz diyen buradaki on binler, anayasa tartışmalarının asıl tarafıdır!
Bizler yıllardan beri, 12 Eylül darbecilerinden hesap sorulmadan, başta anayasa olmak üzere tüm 12 Eylül hukuku tasfiye edilmeden, umutlu bir geleceğe adım atamayacağımızı dile getirdik!

Dostlar!

Bundan yaklaşık 25 yıl önce, 7 Kasım 1982‘de, 12 Eylül‘ün cuntacı generalleri nezaretinde hazırlanan 1982 anayasası, tam çeyrek asırdır, hayatlarımızı karartmaya devam ediyor.
Türkiye, darbe anayasasını, tam çeyrek asırdır, alnında kara bir leke, boynunda yağlı bir urgan, sırtında büyük bir kambur gibi taşıyor! Bu utançtan kurtulmanın vakti çoktan gelmiştir! 
Neo-liberal ekonomik programlarıyla sosyal yapımızı çökerten, kişisel hak ve özgürlüklere getirdiği baskılarla hayatlarımızı zindan eden, Türk-İslam sentezi ideolojisiyle muhafazakâr bir yaşam tarzını dayatan, tek tipçi anlayışıyla kültürel, kimliksel ve inançsal zenginliklerimizi yok etmeye çalışan mevcut anayasayı yırtıp atmak ve 12 Eylül‘ün tahribatını giderecek bir mücadele yürütmek hepimizin boynunun borcudur.

Ancak, AKP‘nin hazırlıklarını yürüttüğü sözüm ona "yeni" anayasa, bırakın 12 eylül hukukunu yırtıp atmak, onun bizlere dayattığı neo-liberal ve muhafazakâr yaşam tarzını daha da perçinlemeye çalışmaktadır.
Kapalı kapılar ardında yürütülen anayasa hazırlıklarından basına yansıyan taslaklar gösterdi ki, AKP, Türkiye toplumunun yıllardır özlemini duyduğu özgürlük ve demokratikleşme taleplerini karşılamak için değil, başta sermaye çevreleri olmak üzere kendi yandaşlarını mutlu etmek, onlara dikensiz gül bahçesi yaratmak için anayasa hazırlamaktadır.
Hazırlanan anayasa taslağıyla, neo-liberal politikalar kurumsallaştırılmak, özelleştirmeler anayasal bir statüye getirilmek, istemektedir, devlete piyasayı geliştirme vazifesi yüklemek istenmektedir. Bizler böyle bir anayasayı kabul etmeyeceğiz!
AKP yeni anayasayla, içinde Geliştiği Türk-İslam sentezi anlayışına dayalı toplumsal ve kültürel yapıyı daha da muhafazakârlaştırmak istemektedir! Bilinmelidir ki laiklik, çağdaş bir toplumsal düzenin vazgeçilmez bir unsurudur. Bu nedenle toplumsal yaşamın hiçbir alanında dinsel referanslı ayrımcılığın ve baskının yaşanmaması için kamu iradesi gereken önlemleri almalıdır. Her türden kültür, inanç ve inançsızlık, birisi diğerinin önüne geçirilmeden, hiçbirisi ötekileştirilmeden özgürce yaşanabilmelidir.

Bizler,

Eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi kamusal hizmetleri toplumsallaştıran,
Örgütlenmenin önündeki engelleri kaldıran, halkın örgütlü yapılarıyla siyasete katılımını sağlayan,
Her türlü hak ve özgürlükleri kamusal güvence altına alan,
Türkiye‘deki bütün kültür, kimlik ve inançların birini ötekinin önüne geçirmeden, bir arada kardeşçe yaşamasını güvence altına alan

Bir anayasa istiyoruz!

Ve bizler, yeni bir anayasanın barış dolu topraklarda doğmasını istiyoruz!
Şimdi, bu değerlere sahip çıkan tüm toplumsal kesimleri sürece birlikte müdahil olmaya davet ediyoruz. 
Sevgili dostlar,

12 Eylül darbesi, sadece hukuksal düzenlemeleriyle değil, hayatımızın her alanına dair kurumsal düzenlemeleriyle de varlığını devam ettirmektedir. Birkaç gün sonra, 6 Kasım‘da, kuruluşunun 26. yılında, Türkiye‘nin her yanındaki üniversiteliler tarafından bir kez daha protesto edilecek olan YÖK, bu kurumların başında gelmektedir.
Ülkemizdeki anti-demokratik, baskıcı ve bilimsellikten uzak üniversite yapısının başlıca mimarı olan YÖK, derhal yok edilerek, özgür, bilimsel ve demokratik bir üniversite sisteminin kurulması gerekmektedir. Ferman devletinse, üniversiteler bizimdir diyen gençlerimize selam olsun. 
Sevgili dostlar,

Bugün saymakla bitiremediğimiz 12 Eylül düzeninin en karanlık, en kokuşmuş, en kirli yüzü yine bir 3 Kasım günü susurluk yakınlarındaki bir kazayla ortaya serildi.
3 Kasım 1996‘daki bu kazayla ortaya çıkan kirli bağlantılar, yıllarca hayatlarımızı kabusa çeviren faili meçhul cinayetlerin, çete faaliyetlerinin, mafyatik ilişkilerin ipliğini pazara çıkarttı.
12 Eylül öncesinde ülkeyi bir iç savaşa sürükleyen kanlı tezgâhların düzenleyicileri, anlarca aydınımızın hayatını verdiği cinayetlerin failleri, Maraş‘ta, Çorum‘da Sivas‘ta, Gazi‘de düzenlenen katliamların sorumlu ilişkileri o kazayla bir kez daha ortaya çıktı.

Kazadan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diyenler, unutsa ve unutturmaya çalışsa da, bizler asla unutmayacağız! Bizleri yakanları, bizleri vuranları, bizleri katledenleri asla unutmayacağız, unutturmayacağız!
Sevgili Dostlar,

3 Kasım bir de AKP‘nin 2002 yılındaki seçimlerle iktidara gelişinin yıldönümü!
Aradan geçen 5 yıl içinde AKP hükümeti, toplumsal ve ekonomik hayatımızı köklerinden sarsacak adımlar atmıştır. Gündelik çıkarlar adına atılan bu adımların hayatlarımızda yaratacağı tahribat, önümüzdeki günlerde daha net ortaya çıkacaktır.
Yegâne ekonomi politikası ülke zenginliklerini satmak olan siyasi iktidar, cumhuriyet tarihinin en büyük borçlanmalarına imza atarak ülkemizin ekonomik geleceğini pamuk ipliğine bağlamıştır.

Sermayeye dost, halka düşman olan hükümet, halkı önce yiyecek ekmeğe muhtaç edip, ardından yardım poşetleri dağıtarak yoksulların onuruyla oynamaya çalışmaktadır. Bizler sadaka toplumu değil, sosyal bir devlet istiyoruz!
AKP hükümeti eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi toplumsal yapının temel direkleriyle adeta bir oyun hamuru gibi oynayarak, yarınlarımızı tehdit etmektedir.

Eğitimde gerici kadrolaşma ve bilim-dışı müfredatla yaratılan yozlaşma, özel dershanecilik ve özel okullar eliyle yaratılan ticari zihniyet gelecek nesillerimiz açısından düşündürücü sonuçlar doğuracaktır. 
Sağlık ve sosyal güvenlik alanında ise reform adı altında, çöküş programları hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Aile hekimliği komedisiyle, sevk zincirinin yok sayılmasıyla, sağlık ocaklarının kapatılma girişimleriyle başlatılan halkın sağlık hakkını gasp etme girişimi, "sosyal sigortalar ve genel sağlık sigortası" yasasıyla taçlandırılmak istenmektedir. 
Bizler eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi en temel haklarımızın piyasaya teslim edilmesine izin vermeyeceğiz! 
Sevgili Dostlar,

Hükümetin 5 yıllık iktidarı boyunca en tutarlı politikası ne oldu biliyor musunuz; emek düşmanlığı! Bugüne kadar Türkiye‘de hiçbir hükümet emekçilerin alın terine bu denli göz dikmedi, bu güne kadar hiçbir hükümet emek ve meslek örgütleriyle bu denli uzlaşmaz olmadı, bugüne kadar hiçbir hükümet emekçilerinin taleplerine bu denli duyarsız olmadı!
Özelleştirme politikalarıyla işsizliği ve yoksulluğu arttıran, asgari ücretliye ölüm sınırında bir yaşamı reva gören hükümet, kamu emekçilerini de sefalet ücretlerine mahkûm etmiştir. 2008 yılı maaş zammını yüzde 2+2 olarak öngören bu hükümeti, kamu emekçileri asla affetmeyecek! Kamu emekçilerinin toplu sözleşme ve grev hakkını görmezden gelen bu hükümeti, kamu emekçileri asla affetmeyecek!

Kamu emekçilerinin insanca yaşam umutlarını elinden alan AKP hükümeti, şimdi de kamu emekçilerinin geleceğine gözü dikmiştir. Hazırlığında oldukları kamu personel rejimi yasasıyla, tüm Kamu çalışanlarının iş güvencesini elinden alarak, güvencesiz ve esnek istihdamı yerleştirmeye çalışmaktadır.

Hükümet gözünü kamu emekçilerinin geleceğine dikeceğine, kamuda çalışan yüz binlerce sözleşmeli personelin yaşamına bakmalıdır. Kadrosu, güvencesi, geleceği olmadan kamuda çalıştırılan yüz binlerce sözleşmeli ve vekil AKP hükümetinin ayıbıdır!

Bu ülkenin tüm emekçileri

Güvenli bir gelecek,

Demokratik bir çalışma yaşamı,

Örgütlenme özgürlüğü,

Siyasete katılmak,

Toplu sözleşme ve grev hakkını kullanmak,

Eşit işe eşit ücret almak
istiyor!

Yarınlarımıza güvenle bakabilmenin tek yolu, özgürlükleri, demokrasiyi ve eşitliği bu ülkenin her yanına ve toplumsal ilişkilerimizin her alanına ilmek ilmek işlemektir.

Sevgili Dostlar!

Ülkemizde son dönemde Kürt sorunu ekseninde yaşanan gelişmeler hepimizi üzmektedir. Bilinmelidir ki, atılan her bomba, patlayan her mayın, sıkılan her kurşun, sorunun çözümünü biraz daha güçleştirmektedir. Yaşanan bu olaylar üzerinden geliştirilen milliyetçi histeri ve linç kültürü, toplumu ayrıştırıp, bu topraklarda yüzlerce yıldır yan yana kardeşçe yaşayan halkları birbirine düşman edecektir.

Kürt sorunu bu ülkenin sorunudur ve ancak kendi dinamikleriyle çözülebilir. Çözüme adım atabilmek için silahlar koşulsuz olarak susmalıdır. İhtiyacımız olan şey ne tezkere, ne de yeni bir olağanüstü hal uygulamasıdır. Bizim ihtiyacımız olan, barış içinde bir arada yaşama iradesine sahip çıkarak, yükseltmektir. Sorunun barışçıl ve demokratik çözümü için siyasal bir irade ortaya konularak adım atılmalıdır.

Sevgili Dostlar,

ABD emperyalizmi, Kuzey Afrika‘dan Güney Asya‘ya uzanan sınırlar içine alan "Büyük Ortadoğu Projesi" ile bu bölgeleri ortak bir plan etrafında yeniden ve kendi çıkarları çerçevesinde yapılandırmak istiyor. Böylece söz konusu bölgeleri yeniden ve baştan aşağıya kendi siyasal hegemonyası altında tesis etmiş olacaktır. 
Savaş makinası ABD‘nin Dışişleri Bakanı Rice Türkiye‘ye geldi. Başbakan Erdoğan ise 5 Kasım‘da Bush ile görüşecek. Bu görüşmelerde Türkiye‘yi Ortadoğu bataklığına çekerek bu projenin parçası haline getirmenin hesapları ve pazarlıkları yapılacak.

Ortadoğu halkları, ABD eliyle, savaşla, işgalle gelecek bir "özgürleşme" istemiyor. Ortadoğu halkları, hayatlarının pentagonda tasarlanmış planlar çerçevesinde dizayn edilmesini istemiyor. Ortadoğu halkları Büyük Ortadoğu Projesini istemiyor.

Türkiye, bölgeyle ilişkilerini ABD‘nin kanlı yıkım projeleri üzerine değil, bölgedeki tüm halklarla barış içinde kardeşe yaşama üzerine geliştirmelidir. 
ABD‘nin Ortadoğu‘dan çekilmesi, Irak‘ta süren işgalin son bulması, savaşın ve ölümlerin durdurulması, İran‘ın Irak olmaması için, barıştan ve halkların kardeşliğinden yana herkesle bir kez daha haykırıyoruz:

ABD Ortadoğu‘dan Defol!

Sevgili Dostlar,

Gerçek anlamda özgürlük, demokratikleşme ve eşitlik,

ülkemizdeki farklı kültür, kimlik ve inançların özgürce ifade edilmesinin sağlanmasıyla,

coğrafyamızda yaşayan tüm halkların bir arada, kardeşçe yaşamasıyla,

toplumun her alanına sirayet etmiş cinsiyetçi anlayışın aşılmasıyla,

laikliğin kamusal iradenin güvencesi altına alınmasıyla,

düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki her türden engelin kaldırılmasıyla,

dış politikada barış ve kardeşlik ilişkilerinin yerleştirilmesiyle,

toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunu, polis vazife ve salahiyetleri kanunu, kabahatler kanunu gibi yasal düzenlemelerin ortadan kaldırılmasıyla,

doğayla barışık, ekolojist bir dünya görüşünün yerleştirilmesiyle

halkın söz, yetki ve karar sahibi olmasıyla

mümkün olacaktır!

Sevgili Dostlar!

Bizler, hayatımıza çöreklenen darbe anayasasının, susurluk çetelerinin ve AKP hükümetinin bizlere biçtiği geleceği kabul etmiyoruz.

Bizler, başka bir yaşamın, başka türlü bir Türkiye‘nin mümkün olduğunu biliyoruz.

Bizler, şiddetin ve silahların teslim aldığı bir gelecek değil, umut dolu yarınlar istiyoruz!

Bizler, sokakları, milliyetçi ve militarist hezeyanların değil, barışın, kardeşliğin, dostluğun ve bir arada yaşam arzusunun kuşatmasını istiyoruz.

Bizler, baskıcı, totaliter, muhafazakâr değil, özgürlükçü ve eşitlikçi bir anayasa istiyoruz!

Düşlediğimiz özgür, demokratik ve Eşitlikçi Türkiye‘yi kurmak için bu miting bir başlangıç olsun! şimdi bu inancı paylaşan herkes, omuz omuza, yan yana mücadeleyi örgütleme sorumluluğuyla karşı karşıyadır.

Sokaklarında kardeşlik türkülerinin söylendiği bir Türkiye umuduyla, hepinizi başta KESK, TMMOB ve TTB olmak üzere, burayı doldurun tüm kurumlar adına hepimize mücadelemizde kolay gelsin diyorum."

Sıhhiye Meydanı‘na bitişik Abdi İpekçi Parkı içinde kurulan platformdan yapılan konuşmaların ardından sanatçı, Sevinç Eratalay ile Grup Kızılırmak ve İlkay Akkaya bir konser verdi.