IV. MAKİNA TASARIM VE İMALAT TEKNOLOJİLERİ KONGRESİ KONYA'DA YAPILDI

×

Hata mesajı

  • Notice: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 771 satırı) içinde Undefined index: 3.0.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 777 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 781 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 841 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.

TMMOB Makina Mühendisleri Odası‘nın düzenlediği IV. Makina Tasarım ve İmalat Teknolojileri Kongresi, Konya‘da yapıldı. İki gün süren kongrede MMO‘nun hazırladığı "Makina İmalat Sanayi Sektör Araştırması" sunuldu. "Küreselleşmenin Makine İmalat Sektöründeki Etkileri ve Son Beş Yıldaki Gelişmelerin Türkiye‘ye Yansıması" konulu bir panelin de yapıldığı kongrede, "Tasarım" konulu bir özel oturum ve ayrıca 6 oturumda 33 bildiri sunuldu.

Kongrenin açılış konuşmaları, MMO Konya Şube Başkanı Mete KALYONCU, MMO Yönetim Kurulu Başkan Vekili Nergiz BİLGİN, Konya Vali Yardımcısı Halil UYMAZ ve Selçuk Üniversitesi Rektör Yardımcısı Şefik BİLİR tarafından yapıldı.

TMMOB Makina Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkan Vekili Nergiz BİLGİN, sempozyumun açılışında yaptığı konuşmada Oda etkinlikleri hakkında bilgi verdikten sonra konuşmasına şöyle devam etti:

"Odamız uzmanlık alanlarımızla ilgili tüm dallarda olduğu gibi, makina tasarımı ve imalat teknolojilerine yönelik 8 yıldır kongreler düzenlemekte, sonuç bildirgeleri ve sunulan bildiriler ile bant çözümlerini kitaplaştırarak kamuoyu ve ilgili mercilere sunmakta ve konu ile ilgili bir dizi kitap ve rapor yayınlamaktadır.

Bu raporlardan 2003 Sanayi Kongresi‘ne sunulan ve konusunda ülkemizdeki en kapsamlı çalışmalardan biri olan "Makina İmalat Sanayii Sektör Araştırması" son olarak 2005 yılında güncellenmiş ve ardından geçen son 2 yılın gelişmelerinin de değerlendirilmesi eşliğinde Aralık ayındaki TMMOB Sanayi Kongresi 2007‘de kamuoyuna yeniden sunulacaktır. 
Raporumuzu Odamız adına hazırlayan sevgili Yavuz BAYÜLKEN, sektör araştırması üzerine, biraz sonra sizlere bir konferans verecek. Bu vesileyle değerli katkıları için kendisine teşekkürlerimizi belirtmek istiyorum.

SANAYİ ARTIK LOKOMOTİF SEKTÖR DEĞİLDİR
Öncelikle Makina imalat sanayiinin içinde yer aldığı sanayinin bütününe kısaca değinmek istiyorum. Türkiye‘de 1963–1977 arasında uygulanan planlarda "teşvik tedbirleri" ile yatırımlara kaynak aktarımına olanak sağlanmış ve dikkat edelim, sanayinin "lokomotif sektör" olduğu belirtilmiş, hızlı bir büyüme ve sanayileşmeye öncelik verilmesi gibi uzun erimli hedefler belirlenmiştir.

Ancak 1980 sonrasında ekonominin neo liberal temeller ve küreselleşme süreçlerine uyum programları doğrultusunda yeniden yapılandırılması ile Türkiye genelinde sübvansiyonlar büyük ölçüde kaldırılmış, KİT yatırımları durdurulmuş, büyük ölçekli sanayi kuruluşları ile stratejik kuruluşlar özelleştirilmiş, sabit sermaye yatırımlarında gerileme yaşanmış ve kaynak tahsisi artık piyasalar yoluyla sağlanmaya başlanmıştır. Öz kaynaklardan çok ithal kaynaklar girdi olarak kullanılmış, küresel güçlerin dayattığı iş bölümü ile fason üretim ve taşeranloşma imalat sanayiinde egemen kılınmıştır.

Türkiye‘de sanayi, iktidarlara, dünya ve ülke konjonktürüne, IMF, Dünya Bankası, Gümrük Birliği, Avrupa Birliği tarafından belirlenen politikalara bağlı olarak önemli dalgalanma ve krizlerin içinden geçmiştir. Kalıcı ve entegre bir modernizasyondan geçmeyen sanayi, bir sanayileşme stratejisinden yoksun kalmış ve küresel rekabeti sürdürebilecek bir eksen ve boyuta kavuşamamıştır. Kısacası bugün, sanayi çevrelerinin de zaman zaman yakındığı gibi bir sanayi politikası yoktur. Sanayi artık lokomotif sektör olmaktan çıkmıştır, sanayileşme, kalkınma ve istihdam odaklı değildir.

Türkiye imalat sanayisinde son 5–6 yıl içinde önemli bir strateji değişikliği görülmektedir. 1995 Gümrük Birliği anlaşması ile birlikte AB ile yapılan dış ticaretin yapısında da önemli sapmalar ortaya çıkmıştır. İthalat artışı ihracat artışından fazla olmuş, ithalat/ihracat makası ihracat aleyhine açılmış, dış ticaret açığı ve cari açık rekor düzeye erişmiştir.

Bu gelişmelere bağlı olarak, son dönemlerde sanayi politikasından yalnızca "verimlilik" ve "teknolojik yenilik" bahsinde söz edilmektedir. Oysa verimlilik artışı teknolojik yenilik ve etkinlikten çok, istihdamın azalışından kaynaklanmaktadır. Sanayide çalışanlar, bu sektörde yaratılan katma değerden daha az pay almaktadırlar. Ara mal üretimi azalmış, yatırım malları üretimi rafa kaldırılmıştır. Sanayi girdisi hammaddeler % 73 oranında ithalata dayanmaktadır. Böylelikle ara malı ve yatırım malı üreten sektörler taşeronlaşmaya teşvik edilmektedir. Ara mallarda ithal girdi oranları sürekli artış göstermekte, bu durum KOBİ niteliğindeki işletmelere ağır darbeler vurmaktadır.

Diğer taraftan KOBİ kredilerinin artması, küresel rekabete giremeyen KOBİ‘lerin işletme sermayesinde açıklarını kapatmalarına ve daha çok borçlanarak ürün maliyetlerini yükseltmelerine zemin hazırlayacaktır. Yatırım kredileri, KOBİ‘lerin bugünkü kriterleri içerisinde çok az firmaya şans tanımaktadır.

AR–GE ve İnovasyon için hazırlanan Yasa Tasarısı ise bütünüyle çok büyük işletme ve yabancı yatırımların AR–GE merkezleri içindir. Tasarı, uluslararası sermayenin AR–GE çalışmalarını Türkiye‘de sürdürmesine ve elde edilen sonuçların dışarıda kullanılmasına yöneliktir. Ülkemizde yürütülen kapsamlı talanın bir başka cephesi oluşturulmaktadır. 
Türkiye‘nin AR–GE harcamasının milli gelir içindeki payı 3,5 milyar dolar ile % 0,87‘dir. Bunun 2013 yılında % 2‘ye yükseltilmesi için 16 milyar dolara çıkarılması gerekmektedir. Ancak mevcut sanayi politikası ve KOBİ stratejisi ile bu düzeye nasıl ulaşılacağı bilinmemektedir.

MAKİNA İMALAT SANAYİİ KÜRESEL REKABETE HAZIR DEĞİL
Makina imalat sanayiimiz, propagandif yaklaşımların aksine kararlı bir gelişme çizgisi gösterememektedir. Sanayi politikasının olmaması, tutarsız ihracat politikaları, yatırım malları ithalatında korumacılık faktörüne öncelik verilmemesi ve yatırımlarda sektöre öncelik tanınmaması bunun başlıca nedenleridir. Özellikle 1998‘lerden sonra işçi başına ve ücret başına katma değer düşmüş, istihdam kapasitesi azalmış, teknoloji düzeyinde önemli bir değişim olmamıştır. Ölçek sorunu hala önem taşımaktadır. Özgün ürün yaratabilmek ise sektörün hedeflerinin başında yer almaktadır.

Sektör 81 il içinde 10 ilde yoğunlaşmıştır. Son işyeri sayımına göre makina imalat sanayinde 11 bin firma bulunmakta ancak, fason yedek parça ile vida, dişli v.b. üretimi bulunanlar çıkarıldığında bu sayı 2.800‘e düşmektedir. Ortalama 50 civarında işçi çalıştıran firma sayısı ise 1.200 civarındadır. Firmaların büyük bir kısmı 25‘e kadar işçi çalıştıran mikro-KOBİ‘ler ile küçük işletmelerden oluşmaktadır.

Firmalarımızın çoğu katma değeri düşük, düşük ve düşük–orta kategorilerdeki teknolojilerde makinalar imal etmekte, bir bölümü de tamamen fason üretim yapmaktadır. Orta-ileri teknoloji aşamasına ulaşan yaklaşık firma sayısı ise yalnızca 50‘dir. Yalnızca bu firmalar küresel rekabette yer alabilmektedir. Sektörün bütünü itibarıyla bakıldığında ise, mevcut durum sektörün güçlü olmasını ve üretim yapısını katma değeri yüksek üretime doğru çekmesini mümkün kılmamaktadır.

Sektörün büyüme oranlarında ise düşme görülmektedir. 2002‘de % 21,3 olan büyüme 2003‘de % 31,9‘a çıkmış, 2004‘ten itibaren düşmeye başlamış, 2006‘da ise % 13,1 olarak gerçekleşmiştir.

Sektör ihracatı 2002‘de % 2,1‘den 2006‘da % 5,7‘e çıkmış, ancak ihracat artış hızı (büyüme) yıllara göre düşerken ithalat artış hızı artış göstermiştir.

Makina sektörü ithalatı 2002‘de % 6,5 iken 2006‘da iki katını aşarak  % 13,9 olmuştur. İç piyasadaki ithal makina oranı da 2002‘de % 40 iken, sürekli artarak 2006‘da % 53 olmuştur.

Türkiye‘nin dünya ihracatındaki payı % 0,4; ithalattaki payı ise % 1,3‘tür. Türkiye ihracatının üretim girdileri içinde özellikle ara malları başta olmak üzere ithal girdilerin payı artmaktadır. Kısacası Türkiye makina imalatında her yıl net açık veren bir dış ticarete sahiptir.

AR–GE çalışmalarının makina imalat sanayiindeki temel önemine karşın durum iç açıcı değildir. GSMH üzerinden sektörde AR–GE‘ye ayrılan pay % 0,8 dolaylarındadır. Bu payın asgari % 1,2‘ye çıkarılması zorunludur.

AR-GE, TASARIM, ÖZGÜN ÜRÜN VE MÜHENDİSLİK EKSİĞİ KOBİ‘LERİN TAŞERONLAŞMASINI HIZLANDIRIYOR
Makina imalat sanayii tüm sanayi sektörlerine yatırım malı (makina, donanım, alet, takım, tertibat) veren bir mühendislik sektörüdür. Sektörün diğer sektörlerden farkı her aşamada projelendirme, mühendislik ve AR-GE tasarımlarını gerektirmesidir. 
Makina imalatında daha yüksek katma değer ancak AR–GE alt yapısının geliştirilmesi ve özgün tasarım yeteneğinin oluşturulması ile gerçekleşecektir. Bu da sektörde kalifiye işgücünü zorunlu kılmaktadır. Ancak Türkiye‘deki işletmelerin büyük bir bölümünü oluşturan 200.000‘i aşkın küçük ve orta ölçekli sanayi kuruluşlarında hala mühendis istihdam geleneği oluşturulamamıştır.

Sanayi KOBİ‘lerinin % 46,5‘inde mühendis istihdamı yapılmamakta, yalnızca % 22,3‘ünde bir mühendis çalıştırılmakta; makina imalat sanayiinde ise işletmelerin % 36‘sı mühendis istihdam etmemekte, % 33‘ünde de teknisyen/tekniker çalıştırılmamaktadır. Firmalar bir yandan maliyet/kalite optimizasyonu yaparak rekabet yarışına girmek isterlerken, maliyetleri düşürerek kalifiye işgücünü en alt düzeyde tutmaktadırlar. Mühendislik hizmetlerinin en fazla yapılması gereken bu sektörde, mühendis istihdamı asgari düzeyde tutulmaktadır. Firmaların % 42‘sinde hiçbir AR–GE çalışması yapılmamaktadır. Üretime yönelik firmaların yalnızca % 17‘sinde AR-GE bölümü bulunmaktadır. Bu durum küresel rekabet koşullarında zorlu bir mücadele veren KOBİ‘lerin taşeronlaşmasını hızlandırmaktadır.

Mühendislerin, sanayi katma değeri içindeki ücretlerinin toplam içindeki payı da % 35,2 oranında azalmıştır. Mühendisler katma değerden daha az pay alarak yoksullaşmışlardır. Mühendislik ücretleri, geçim standartları endeksine göre son 10 yıl içinde % 56,8 oranında düşmüştür. Bu durumda AR–GE alt yapısının oluşturulup geliştirilmesi ve küresel rekabete girilmesi oldukça zor görünmektedir.

Değerli Katılımcılar, 
Küreselleşme süreçlerinin sektöre etkileri ile mühendislik hizmetleri, tasarım, AR-GE çalışmaları ve özgün ürün yaratmanın önemi yukarıda dile getirdiğim veri ve saptamalardan anlaşılmaktadır. Küreselleşmenin özellikle ulusal sanayiler üzerindeki tahribatları, KOBİ‘ler‘in giderek tekelleşen büyük firmalar ve yabancı çok uluslu şirketlerin boyunduruğu altına girmesine yol açmaktadır. Bu işletmeler fason üretimle dünya pazarlarına düşük kâr marjıyla çalışarak imalat yapmaktadır. Bazıları ise iç pazarda dahi başarıya ulaşmak şansına sahip olamamaktadır. Küresel rekabet, konvansiyonel üretimde küçük sanayi için ne yazık ki yok olma rekabetine dönüşmüştür.

Bu noktada tasarım ve özgün ürün üretimi zorunlu bir rekabet önceliği getirmektedir. Özgün ürün yaratmanın yolu ise AR-GE alt yapısını oluşturmak ve tasarıma giden süreçte mühendislik hizmetini yetkinleştirmekten geçmektedir. Bunun için de uzman kadronun oluşturulması temel eğitimden başlayarak üniversite, oradan da meslek içi eğitime ve işletmelerin nitelikli kadro istihdamına kadar uzanan bir ulusal yol haritasını çizmekten geçmektedir.

Değerli Katılımcılar,
İşte bu nedenlerle, ARGE çalışmaları ve eğitime ulusal gelirlerimizden ayırdığımız kaynaklar artırılmalı, gelişmiş ülkeler seviyesine çıkarılmalı, mühendis istihdamı artırılmalıdır. Devlet, üniversite, araştırma kurumları, meslek odaları, üretici dernekleri ve sektördeki işletmeler arasında koordinasyonu sağlayacak yapılanmalara yer verilmelidir. 
Küreselleşmeye uyum politikalarının ekonomik, siyasal, toplumsal, v.b. tüm düzlemlerde yıkım ve tahribatlarına karşı durabilmek için ülkemiz stratejik ön görüyle tüm alan ve tüm sektörlerde kendi ulusal politikalarını oluşturmalıdır. 
Ülkemizin kalkınma stratejileri ulusal bilim, teknoloji, yenilenme politikaları temellerine oturtulmalıdır. Böylesi bir stratejide yerli yatırımcı özendirilmeli ve korunmalı, katma değeri yüksek ileri teknoloji isteyen alanlarda yapılacak yatırımlar desteklenmelidir.

Devletin ekonomide yönlendiriciliği artırılmalıdır. IMF, Dünya Bankası, DTÖ gibi finans kuruluşlarının yönlendiriciliği ile ardı ardına çıkarılan yasalarla ve özelleştirme uygulamalarıyla, sanayi tesislerimizin, kamusal varlıklarımızın yağmalanmasına son verilmelidir."
Oda Başkan Vekili, konuşmasını kongrenin düzenlenmesinde emeği geçenlere teşekkür ederek tamamladı.