Oda 44. Olağan Genel Kurul Sonuç Bildirisi Yayınlandı

×

Hata mesajı

  • Notice: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 771 satırı) içinde Undefined index: 3.0.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 777 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 781 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 841 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.

TMMOB Makina Mühendisleri Odası (MMO) 44. Olağan Genel Kurulu, 28 Nisan 2012 tarihinde Ankara Kocatepe Kültür Merkezi'nde 729 delegenin katılımıyla toplanmıştır.

83 bin üyesi, 17 bin öğrenci üyesi, 18 Şube, 55 il, 38 ilçe temsilciliği, 11 mesleki denetim bürosu, işyeri temsilcilikleri ile örgütlü Odamızın 44. Genel Kurulu sonunda aşağıdaki görüş ve önerilerin kamuoyuna duyurulması kararlaştırılmıştır.

1980`li yıllarda yeni bir dünya düzeni oluşturmak için harekete geçen emperyalist kapitalist sistem neo liberal politikalarını son yıllarda çok hızlı bir biçimde dünyanın her yerinde hayata geçirmiştir. Yeni sürecin ülkemize yansıması ise 24 Ocak kararları ve 12 Eylül askeri faşizmi olarak karşımıza çıkmış ve etkileri günümüzde hala devam eden bir içerik kazanmıştır. Bugün ise yeni güçlü kutupların oluştuğu, her sorunun yeni pazarlıklara konu olduğu, uluslararası boyut kazanabilecek bölgesel gerilimlerin yaşandığı, kapitalist dünya ekonomisinin yayılmacı karakterine uygun çelişki ve çatışmalı yeni bir dönem sürmektedir.
Yeni liberal politikaların baş aktörleri, haksız, adaletsiz ve hukuksuz saldırılarıyla dünyayı yeniden yapılandırma hedefi doğrultusunda, başta Ortadoğu, Kafkasya ve Balkanlar olmak üzere tüm dünyayı savaş ve kaos ortamına sürüklemekte, yarattıkları kaos ortamını yöneterek enerji, gıda ve su kaynaklarının kontrolü ve egemenliği üzerinden şekillenen 21. yüzyılın hegemonya mücadelesinde stratejik hedeflerine ulaşmanın planlarını adım adım uygulamaktadırlar.
Bu planların gerçekleşmesi için kurulan temel ideolojik yöntem kitleleri siyasetten ve sınıfsal bakış açısından uzaklaştırmak ve dinsel, bölgesel, kültürel farklılıkları öne çıkartmaktır. Bu durum hem yerelleşmeyi, hem de fikirler yerine kimlikler ve aidiyetler üzerinden konumlanarak siyaset yapmayı öne çıkarmaktadır. Evrensel ideolojik motiflerin,ve emekçi halklar lehine siyasetin dışlandığı bu yabancılaşma ortamında "medeniyetler çatışması" vb. söylemler dini/etnik motiflere indirgenmiş, dolayısıyla benzer kaderi paylaşan milyonların birbirlerinden farklı oldukları yanılsamasına yol açılmaktadır.
Yaşamakta olduğumuz ve küreselleşme olarak adlandırılan dönem, her şeyin para ilişkisine tabi edilmeye çalışıldığı bir süreci içermektedir. Para, toplumsal ilişkileri tüm boyutlarıyla boyunduruk altına almış, neredeyse kutsallaştırılmış bir "piyasalar" söylemiyle gündelik hayatımıza egemen olmuştur.
Gelişmekte olan ülkelerin gerek ekonomik yapılarını gerekse siyasal yapılarını hegemonyası altına almaya çalışan küresel sermaye, sözcüleri IMF ve Dünya Bankası gibi kurumların aracılığı ile bu ülkelere kendi programlarını ve krizlerini aşmak için baskı ve sömürü politikalarını dayatmaktadır.

2008 yılının son çeyreğinde dünyada başlayan ve derinlemesine süren dünya ekonomik krizi kapitalizmin kaçınılmaz bir sonucu olarak karşımıza çıkmıştır. Dünya kapitalizminin belirli aralıklarla yaşamış olduğu kriz, ülkemiz için kronikleşmiş ve yaşamımızın bir parçası olmuştur. Kriz tüm emekçi kesimleri işsizleştirip, yoksullaştırdığı gibi biz mühendis mimar, şehir plancılarını da işsizleştirmiş veya çalışan yoksullar haline getirmiştir.
Türkiye`de egemen sınıflar ve onların taşeronu AKP Hükümeti, kapitalist küreselleşme ve neo-liberal politikalar ekseninde, her alanda özelleştirme, kuralsızlaştırma ve ticarileştirme ile dışa bağımlı yapıyı pekiştirmiştir. Ülkemizde sınai yatırımlar durmuş, KOBİ`lerin önemli bir kısmı pazardan çekilmiş, işsizlik kronik bir sorun haline gelmiştir. Üyelerimiz bu girdabın içinde mesleki ve ekonomik tatminsizlikler ve sosyal yıkımlar ile karşı karşıyadır.
AKP iktidarı ve taşeronları Türkiye ekonomisinin krizlerden etkilenmediğini ve büyümenin devam ettiğini iddia etmektedir. Gerçekler emekçi halktan gizlenmekte ve başarısızlık gizlenmeye çalışılmaktadır. Finans oligarşisinin, Türkiye ekonomisini spekülatif rakam oyunları ile şişirdiği aşikardır. Son yıllarda ekonominin sürekli olarak küçüldüğü ülkemizde yeni büyüme oyunlarının sıcak para ve yüksek ithalat bağımlılığına bağlı olduğu gerçeğinin üzeri örtülmek istenmektedir. Gerçek göstergeler olan işsizlik ve çalışan kesimlerin yoksulluğu göz ardı edilmektedir. Üretimden, sanayileşmeden ve istihdamdan uzak bir büyüme, ancak dış kaynakların ülkemize daha fazla kâr elde etmek için gelmesi ile mümkün olabilir. Borsaya, devlet kağıtlarına ve hizmet sektörlerine gelen sıcak para ve doğrudan yabancı sermaye, gerçekte üretim ve ihracatın fason üretime dayalı olmasını koşullamakta ve dış borç yükünü artırmaktadır.

Ülkemizin en temel sorunlarından biri olan Kürt sorununun ekonomik, sosyal ve siyasal açıdan yakıcılığı gün geçtikçe artmaktadır. 30 yıla yakın bir zamandır yaşanan savaşın asla çözüm getirmediği, tam tersine bin yıldır bir arada yaşamış halkların arasına gerginlik ve düşmanlık tohumları ektiği görülmüştür. Roboski (Uludere) katliamı Kürt sorunundaki şiddet ve tasfiyeye dayalı "çözüm" yaklaşımının en sert örneği olmuştur.
On binlerce can kaybına ve yüzmilyarlarca dolarlık maliyete yol açan savaşın bitirilmesi için diyaloga, yok saymak yerine dinlemeye, anlamaya, barışın dili ile konuşmaya en fazla ihtiyacımız olan günleri yaşıyoruz. Sürecin, "acil demokrasi ve kalıcı barış" sürecine dönüştürülmesi için demokrasi ve emek güçlerine önemli görevler düşmektedir. Yıllarca yürütülmeye çalışılan inkar ve imhaya dayalı ırkçı, ayrımcı, baskıcı, asimilasyoncu politikalardan vazgeçilerek eşit, özgür, demokratik birlikteliği sağlayıcı, farklılıkların zenginlik olduğu bilinci ile kimliklere saygılı ve adil bir yaşamın kurulması yönünde somut adımların atılması için siyasi iktidarı zorlayıcı demokratik baskı gücü gerekmektedir.

Toplumda öfke ve nefret duygularının artmasıyla birlikte aile içi ve toplumsal şiddet de had safhaya ulaşmıştır. Dünyada her yıl 5 bin kadın, "ailesinin onurunu zedelediği" v.b. gerekçelerle öldürülmektedir. Ülkemizde cinsiyet ayrımcılığı, aile içi ilişkilerden başlayarak toplumsal hayat içerisinde her düzeyde yaşanmaya devam etmektedir. İş yaşamında, sosyal yaşamda, aile içi yaşamda kadının kadın olmasından kaynaklı sorunlar, tarihsel, kültürel, dinsel faktörler nedeniyle görmezden gelinmekte, kadın sorunu yok sayılmaktadır. Her yıl Türkiye`nin hemen her yerinde her yaş, meslek ve statüden erkekler hemen her yaş, meslek ve statüden kadınlara fiziksel, psikolojik, cinsel, ekonomik ve duygusal şiddet uygulamakta ve bu durum katlanarak büyümektedir. Kadın cinayetleri son 7 yılda 14 kat artmıştır. Egemen sınıfın çıkarlarına hizmet eden cinsiyet ayrımcılığı çözülmeden özgür ve eşit bir toplum yaratılmasının mümkün olmadığı görülmelidir.
Cumhuriyet tarihinin önemli bir dönemine damgasını vuran devlet bağlantılı "derin örgütlenmelerin" tüm yaptıklarıyla, her türlü ilişki ve bağlantılarıyla açığa çıkartılması, pazarlık konusu yapılmaksızın, kirli-kanlı elleri aklama çabası içerisinde olmaksızın geçmişin aydınlatılması, sorumluların adalete hesap vermesinin sağlanmasına yönelik mücadele verilmelidir.
Emperyalizm AKP eliyle ülkemizin zaten eksikli olan demokrasisini daha fazla kontrol altına almaktadır. Bu çabanın siyasi, sosyal yaşamdaki tezahürlerine, üniversiteleri, bilim kurumlarını, yargıyı kuşatma ve anayasa referandumu gibi konular üzerinden sık sık tanık oluyoruz.
Ülkemiz yukarıdan aşağıya bürokratik dönüşümler, aşağıdan yukarıya cemaat-tarikat ağlarıyla kuşatılmaktadır. Siyasi iktidar, her geçen gün anti demokratik öğeleri biraz daha artırmaktadır. Bu kapsamda son yıllarda siyasal gündemlerin önemli bir başlığı, yapılmak istenen anayasa değişiklikleri olmuştur. Bizler ülkemizin en önemli sorununun demokratikleşme sorunu olduğuna inanıyoruz. 12 Eylül anayasasıyla getirilen baskıcı, çifte standartlı, keyfi yönetim etkisini sürdürmekte, anti demokratik anayasa ve diğer yasalarda günlük menfaatler doğrultusunda yapılan değişiklikler kuralsız ve keyfi uygulamalara zemin hazırlamaktadır.

Bu kapsamda son yıllarda siyasal gündemlerin önemli bir başlığı, yapılmak istenen anayasa değişiklikleri olmuştur. Özellikle 2010 yılında yapılan referandumda kabul edilen değişiklikler 12 Eylül Anayasasını geliştirici niteliktedir. Yargının hareket alanını tamamıyla yürütme lehine düzenleyen bu değişikliklerle otoriter yönetim tarzının yasal dayanakları genişletilmiştir. 12 Eylül Anayasası ve AKP iktidarı uygulamaları sonucu son birkaç yıl içerisinde yoğun bir gözaltı ve tutuklama furyası gerçekleştirilmiştir. Seçilmiş vekiller, belediye başkanları, sendikacılar, gazeteciler, yazarlar, aydınlar, öğretim üyeleri, öğrenciler yani iktidara muhalif olan, içlerinde birçok meslektaşımızın da olduğu tüm kesimler özel yetkili mahkemeler aracılığıyla tutuklanarak ülkemiz açık cezaevi haline getirilmiştir. Odamızın da karşı çıktığı pek çok dönüşüm sonucu yargı başta olmak üzere devlet içerisinde AKP ile çelişkili hiçbir yapı kalmamıştır.
12 Eylül Anayasasının anti-demokratik muhtevasını derinleştirecek, sermayenin ranta dayalı birikim ihtiyaçları ile iç ve dış politikada gereksinilen İslami motifli diktatoryal yapıyı güvence altına alacak olan 'yeni anayasa` girişimi, bilindiği üzere iktidarın eskiden beri başvurduğu demagojiler eşliğinde gündemdedir.

Liberal uygulamaların bir parçası olan iş ve sağlık yasalarıyla çalışanların hakları budanmakta, halkımızın sağlığı piyasa koşullarının insafına terk edilmektedir. Egemen ekonomik politikaların belirleyicileri, ülkemizi ucuz işgücü deposu olarak görmekte, emekçilerin her türlü sağlıksız ve güvenliksiz koşullarda çalıştırılmasına yol açmaktadır. Bu koşullarda işyerlerinde pek çok iş cinayeti de meydana gelmektedir.
Yürürlüğe giren 4+4+4 eğitim yasası ile biat eden, dindar ve kindar nesiller yetiştirilmesi projesi, kadınların sosyal ekonomik yaşamdan soyutlanması yanı sıra çocuk emeğinin sömürüsü, kız çocuklarının eğitim hakkının engellenmesi, çocuk yaşta evlendirilmenin meşrulaştırılmasını amaçlanmaktadır.

Siyasi iktidarın muhalefete olan tahammülsüzlüğü yayılarak her alanda kendisini göstermekte, bu durumdan meslek odaları da payını almaktadır. Meslek alanlarımızı yakından ilgilendiren Kanun, Yönetmelik, Kanun Hükmünde Kararname ve Genelgelerle Odaların varlık nedenleri ortadan kaldırılmaya, üye ile ilişkileri koparılmaya, yetkileri yok edilerek bir dernek statüsüne dönüştürülmeye, maddi gücüne el atılarak güçsüzleştirilmeye çalışılmaktadır. "Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun", arka arkaya çıkarılan torba yasa, KHK`lar, LPG Sızdırmazlık Hizmetlerine ve Proje Mesleki Denetim hizmetlerine darbe vurmak, Hükümetin Odalara ve mühendis-mimarlara yönelik baskı ve saldırılarının bir kısmını oluşturmaktadır.

AKP iktidarının tüm alanları kuralsız bir şekilde ticarileştirmesi ve serbestleştirmesinin etkisini son zamanlarda mühendislik mimarlık alanlarında da hissetmeye başladık. AKP iktidarının ilk dönemlerinde öncelikli olarak hedefi olmayan meslek örgütleri Devlet Denetleme Kurulu raporu ile birlikte başlayan müdahale süreci KHK, Yönetmelik ve genelgelerle artarak devam etmektedir. Yaşamın tüm alanlarına müdahale etmeye çalışan emperyalist güçlerin sözcüsü siyasal iktidar, kendi kurumlarını oluşturmak, muhalif yapıları destek yapılar haline getirmek ve özellikle piyasalaştırmak için çalışmalarını sürdürmektedir.

Avrupa Birliği`nin ve uluslararası tekellerin kurumları olan IMF, Dünya Bankası ve DTÖ gibi kurumların isteklerini hayata geçirmek amacı ile ve tüm muhalefetin etkisizleştirilmesi yoluyla emperyalist-kapitalist sömürünün önündeki engellerin ortadan kaldırılması hedeflenmektedir. AKP iktidarı, dünyada yaşanan ekonomik krizin Türkiye`ye ulaşmadığı yalanlarını dile getirmektedir. İktidar ülkemizde her zaman ekonomik alanın bel kemiği olarak görünen yapı üretim sürecinin her aşamasını denetimsizleştirmekte ve piyasanın vahşi koşullarına bırakmaya çalışmaktadır.

Genel Kurulumuz, IMF ve Dünya Bankası politikaları karşısında, bu ülkenin savaşsız sömürüsüz barıştan, halkların kardeşliğinden, emekten ve halktan yana güçlerin kararlılığını, mücadele azmi ve birlik ve dayanışma bayrağını yükseltme iradesinin önemini bir kez daha dile getirmektedir.

Yukarıdaki saptamalardan hareketle, TMMOB Makina Mühendisleri Odası 44. Olağan Genel Kurulu, aşağıda belirtilen çalışma ilkeleri eşliğinde ülkemiz sanayisi ve toplumsal sorunlarına dair çözüm önerilerini kamuoyu ile paylaşmaktadır.
-    Makina Mühendisleri Odası, yeni çalışma döneminde de ana yönetmelik ve yönetmelikleri, çalışma anlayış ve ilkeleri ile üyelerinden aldığı güçle, emekten, barıştan, eşitlikten, özgürlükten, demokrasiden yana; her türlü gericiliğe, nefret suçlarına, ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı "bir arada yaşamı" savunacak, örgütsüzlüğe, tüm baskı ve dayatmalara karşı direnmesini sürdürecektir.
-    Odamız çalışma program ve ilkeleri doğrultusunda gerçekleştirdiği etkinliklerle oluşturulan platformlarda, meslek ve meslektaş sorunlarının ülke sorunlarından bağımsız olamayacağı anlayışıyla, katılımcılığın temel alınarak yürütüldüğü çalışmalarına ve ülkemizin temel sorunlarına ilişkin görüşlerin ortaya konulmasına devam edecektir.
-    Hep daha fazla üretim ve aşırı tüketim odaklı ekonomi anlayışının insanca yaşamın sürdürülebilirliği üzerindeki olumsuz etkileri görülmektedir. İnsanca hakça bir yaşam ve hakça paylaşım odaklı yeni bir anlayışa olan ihtiyaç kendisini bütün yakıcılığıyla hissettirmektedir. Odamız planlı bir kalkınma ve istihdam odaklı sanayileşmeden, etkin ve yatırım kararları ile bütünleşmiş; mühendisten, bilim, Ar-Ge ve teknolojik gelişmeden yana bir ülke ile kendi kaynaklarına, birikimlerine dayalı bir ekonominin mümkün olduğu inancını taşımaya kararlılıkla devam edecektir.
-    Küreselleşme süreç ve politikalarının, ekonomik, toplumsal, politik ve kültürel v.b. tüm alanlardaki yıkım ve tahribatlarına karşı, öncelikle stratejik öneme haiz tüm sektörlerde emekten yana politikalar oluşturulmalıdır.
-    Dünya Bankası, IMF ve benzeri kuruluşların dayattıkları ekonomik ve sosyal politikalarla üretimi, yatırımı, sanayileşmeyi, bilim ve teknolojiyi saptıran, mühendisi ve çalışanı ile halkı dışlayan uygulamalar terk edilmeli, kamu yararı ve toplumu gözeten bir planlama esas alınmalıdır.
-    Tam üyelik müzakere süreçleri tamamlanıncaya kadar Gümrük Birliği anlaşması mutlaka askıya alınmalı, aynı yanlış politikalar AB`ye üyelik müzakere süreçlerinde sürdürülmemelidir. İçinde bulunduğumuz bilgi kirliliği ve yönlendirme ortamına ivedilikle son verilerek, tarama konusu olan başlıklarda müktesebat değişikliklerinin ülkemiz geleceğine etkileri tüm alanlarda ve tüm sektörlerde tartışmaya açılmalı ve bağımsız politikalar oluşturulmalıdır.
-    Halktan yana bilim ve teknoloji politikalarının gerçekleştirilmesi için ilgili tüm kurumların eşgüdümünü sağlayacak çalışmalar yapılmalı, sanayide Ar-Ge ve inovasyona ilişkin altyapının kurulması bu çerçeve içinde ele alınmalıdır.
-    Kayıt dışı ekonomi, ulaştığı boyutları, ekonomik, sosyal yaşamda yol açtığı büyük kayıplar ve sorunlar dikkate alınarak sınırlanmalı, kayıt içine çekilmeli, bu yönde denetim mekanizmaları işletilmelidir.
-    Rüşvet ve yolsuzluğa dayalı ilişkiler açığa çıkarılarak cezalandırılmalı, bu ilişkileri engelleyecek netlikle düzenlemeler yapılmalıdır.
-    İşsizliği, yoksulluğu ve borçlarımızı artıran, ülkemizin talanına yol açan IMF, Dünya Bankası patentli ekonomi yerine, sanayinin planlı olarak kalkınma ve refahı sağlayacak biçimde geliştirilmesi, istihdam odaklı olması, yatırımların özellikle imalat sanayinde ve yüksek katma değerli üretim alanlarında yoğunlaştırılması teşvik edilmelidir.
-    Dış ticaret açığı ve dışa bağımlılığı artıran ithalat politikasını önleyecek, özellikle ara malı ve yatırım mallarını üretecek yatırımlara öncelik verecek bir planlama yapılmalı ve teşvik edilmelidir.
-    Kamu planlamasına, kamu yatırım, üretim ve kaynak kullanımına karşı çıkan, yatırımların gecikmesine, aksamasına ve kamusal hizmetlerde gerileme ve ticarileşmeye neden olan özelleştirme ve taşeronlaştırma uygulamalarından vazgeçilmeli, özelleştirilen yerler tekrar kamulaştırılmalıdır.
-    Kentsel dönüşüm adı altında kentlerimizin talan edilmesine, denetimsizliğin öne çıkarılmasına, yerinden yönetim yerine merkezi yönetim kararlarıyla kent dinamikleri ve potansiyellerinin sömürülmesine, halkın barınma hakkının elinden alınmasına yönelik uygulamalardan derhal vazgeçilmelidir.
-    Sağlık ve eğitimin temel insan hakları olduğu esas alınarak, her türlü özelleştirmeye son verilmelidir. Sağlıkta piyasalaştırma ve özelleştirme projesinden, eğitimin metalaştırılmasından vazgeçilmelidir.
-    Standart dışı, enerji yoğun teknolojilerin ithal edilmesi önlenmeli, mevcut tesislerde enerji verimliliğini artıracak modernizasyonlar yapılmalı; bu bağlamda çevreyi koruyacak, çevre dostu teknolojiler uygulanmalıdır.
-    Ülkemize dayatılan ve fosil kaynak yakıtları esas alan dışa bağımlı enerji politikaları terk edilmeli, yenilenebilir kaynaklara, yerli enerji santralleri ile hidroelektrik esaslı santrallere öncelik verilmelidir. Yeniden gündeme gelen nükleer enerji santral ihaleleri durdurulmalı, enerjide dışa bağımlılığı pekiştirecek bu uygulamadan vazgeçilmelidir.
-    Doğada varlığı sınırsız olmayan kaynakların aşırı kâr hırsıyla tüketilmesi, insanlığın geleceğini ciddi boyutlarda tehdit etmekte ve dünya küresel felakete doğru hızla sürüklenmektedir. Daha fazla üretim ve tüketim odaklı, ekolojik dengeyi bozan ve doğayı tahrip eden ve yöre halklarının rızası olmayan HES, termik santral, nükleer santral v.b. uygulamalar yerine yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırımlar teşvik edilmeli, temiz ve güvenilir enerji kaynakları bir devlet politikası haline getirilmelidir.
-    Ülkemizin tarihi, kültürel ve doğal varlıklarını yok etme pahasına yapılmak istenen maden ve enerji tesislerine dur denilmelidir. Kazdağları, Bergama, Fırtına Vadisi, Alianoi, Munzur, Hasankeyf, Karadeniz Bölgesi ve diğerleri değerlerimizdir ve korunmalıdır.
-    Planlama politikalarını merkezine oturtan bir Ulusal Ulaşım Master Planı hazırlanmalı, karayolu yerine demiryolu ve denizyolu taşımacılığının geliştirilmesi için çaba gösterilmel, bu ulaşım modları arasında bir denge kurulmalı; her zaman toplu taşımacılıktan yana olunmalıdır..
-    İşçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetleri kamusal bir hizmet olarak algılanmalı, bu alanda çalışma koşulları arasındaki nedensel ilişkileri araştırmak ve bilimsel araştırma yapacak kurumlar oluşturulmalıdır. İşçi sağlığı ve iş güvenliğine gereken önem verilmeli ve eğitimlerde ilgili meslek örgütleri yetkilendirilmelidir. Meslek hastalıklarına ilişkin çalışmalar geliştirilmeli meslek hastalıkları hastaneleri işlevlerine uygun olarak yapılandırılmalı ve yaygınlaştırılmalıdır.
-    12 Eylül anayasası ve AKP`nin tekelci otoriter bir rejim oluşturma yönünde sunduğu öneriler reddedilmeli, tüm toplumsal ve siyasi oluşumların katılımının sağlandığı, eşitlikçi, özgürlükçü, toplumcu ve demokratik yeni bir Anayasa yapılmalıdır. Seçim barajı da kaldırılarak antidemokratik siyasi partiler ve seçim yasaları değiştirilmeli, dokunulmazlıklar kaldırılmalıdır. Tüm çalışanların örgütlenme ve sendikalaşma hakları yeniden düzenlenmelidir.
-    Etnik kökenlerine göre insanları ayırıp birbirine kırdıracak her türlü uygulamaya, şiddete yönelik faaliyetlere, tüm şoven yaklaşımlara, barış, demokrasi ve halkların kardeşliğini sabote edecek davranışlara karşı çıkılmalıdır. Ülkemizin etnik milliyetçilik temelinde kamplaştırılmasına karşı çıkmak, etnik ayrım ve düşmanlıklara prim vermeyerek bir arada kardeşçe yaşamı savunmak, her türlü şiddeti ve provokasyonu lanetlemek, operasyonların durdurulmasını ve silahların bırakılmasını isteyerek, sağduyulu demokratik yaklaşımları egemen kılmak sorumluluğuyla davranılmalıdır.
-    Son günlerde komşumuz Suriye ve İran ile ilgili yaşanan gelişmeler kaygı verici boyutlardadır. Emperyalizmin Ortadoğu`da tetikçiliği ve taşeronluğunu yapma anlayışından vazgeçilmeli ve barışın sesinin yükseltilmesi için mücadele edilmelidir.
-    12 Eylül askeri faşizminin ürünü olan YÖK bütün kurumlarıyla kaldırılmalı, ilköğretimden üniversiteye kadar eğitim herkese anadilinde, parasız, eşit, bilimsel, demokratik ve fırsat eşitliğine uygun olmalıdır. Mühendislik eğitim ve öğretim programları çağdaş teknolojiye ve bilim politikalarına uygun olarak yeniden düzenlenmelidir. Teknoloji fakülteleri, "uzaktan mühendislik eğitimleri" gibi bilimsel olmayan düzenlemelere derhal son verilmeli, yeni mühendislik fakültelerinin oluşturulması durdurulmalı, mevcutların fiziki ve akademik yapıları iyileştirilmelidir.
-    12 Eylül anayasası ile uygulamaya konulan ve meslektaşlar arasında ayrımcılığa yol açan, kamuda çalışan mühendis, mimar, şehir plancılarının meslek odalarına üyelik zorunluluğunu kaldıran düzenleme sona erdirilmelidir.
-    Meslek yaşamında kadın mühendislere ve bütün kadınlara yönelik her türlü cinsiyet ayrımcılığına karşı çıkılmalıdır. Kadın istihdamının ve eğitiminin artırılması sağlanmalıdır. Kadına yönelik din, töre, namus ve feodal kültürden kaynaklanan her türlü maddi ve manevi şiddetin son bulması için ciddi çalışmalar yapılmalıdır.
-    Kadın üyelerin Oda çalışmalarına daha aktif katılımı ve Kadın Mühendisler Komisyonunun kurulması sağlanmalıdır.
-    Birçok kurum çalışanlarına yönelik uygulamalarla yayılan kamu personel rejimi düzenlemelerine ve bütün çalışma yaşamında güvencesiz, sendikasız çalışma koşullarına son verilmelidir. Kamu çalışanlarının özlük hakları korunarak geliştirilmeli, grevli toplu sözleşmeli sendika hakkının önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır. Kriz bahane edilerek yaygınlaştırılan mühendis, mimar ve şehir plancıları dahil bütün emekçilerin düşük ücretlerle, esnek, güvencesiz istihdam modeli/biçimleri kapsamında çalıştırılmasına karşı çıkılmalıdır.
-    Emekçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs`ta MMO üyeleri emek ve meslek örgütleri ile birlikte yine alanlarda olacaktır.

Yukarıda sıralanan sorunlara ilişkin talep ve gerekliliklerin gerçekleşmesi için Odamız kararlı tavrını sürdürecek; örgüt birimlerimizle gerekli çalışmaları yapacak; emek ve demokratik kitle örgütleri ile ilişkilerimiz bu yönde geliştirilecektir. Amacımız çağdaş, eşitlikçi, özgür, demokratik, laik, sanayileşmiş, kalkınmış, tam bağımsız bir Türkiye`ye ulaşma yolunda birlikte üretmek ve birlikte paylaşmak anlayışı ile daha etkin ve daha güçlü bir Makina Mühendisleri Odası olmaktır.

Gün, birlik, mücadele ve dayanışma azmi ile hareket etmenin ve genelden özele yaşanan fiili süreçlere karşı hazırlıklı olma günüdür. Gün safları sıklaştırıp, örgütlülüğümüzü güçlendirerek öfkemizi özgür, eşit, demokratik Türkiye mücadelemizde umuda dönüştürmenin günüdür.

Yaşasın MMO Örgütlülüğü! Yaşasın TMMOB Örgütlülüğü!

TMMOB MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI