TMMOB 39. OLAĞAN GENEL KURULU YAPILDI

×

Hata mesajı

  • Notice: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 771 satırı) içinde Undefined index: 3.0.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 777 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 781 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 841 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.

TMMOB 39. Olağan Genel Kurulu, DSİ Konferans Salonu‘nda yapıldı.

İlk gün Divan Seçimi ve Saygı Duruşu ile başlayan Genel Kurul TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı‘nın konuşması ile sürdü.

Daha sonra Genel Kurula katılan Sendika, Siyasi Parti ve Demokratik Kitle Örgütü temsilcilerinin konuşmaları yapıldı. Daha sonra, Oda Çalışma Raporunun okunması ve görüşülmesi gündemine geçildi.

İkinci ve üçüncü gün de Oda Çalışma Raporunun görüşülmesi, organların aklanması ile sürdü. Pazar günü Mimar Kemal İlköğretim Okulu‘nda seçimler ile genel kurul sonuçlandı.

TMMOB 38. Dönem Çalışma Raporu için tıklayınız

MEHMET SOĞANCI
TMMOB YÖNETİM KURULU BAŞKANI
TMMOB 39. OLAĞAN GENEL KURULU AÇILIŞ KONUŞMASI
25-28 MAYIS 2006

 

Sayın Divan sizleri saygıyla selamlıyorum.

Emek ve meslek örgütlerinin, Demokratik kitle örgütlerinin değerli başkanları ve temsilcileri,

Siyasal Partilerimizin değerli başkanları ve temsilcileri,

Değerli Konuklarımız, Basının değerli çalışanları

Hepiniz 39. Genel Kurulumuza onur verdiniz, hoş geldiniz.

"Yüreğimizdeki insan sevgisini ve yurtseverliği; baskı, zulüm ve engelleme yöntemlerinin söküp atamayacağı bilinci içinde; bilimi ve tekniği emperyalizmin ve sömürgenlerin değil, halkımızın hizmetine sunmak için, her çabayı güçlendirerek sürdürme yolunda inançlı ve kararlıyız" diyen delege arkadaşlarım, TMMOB'nin kadroları hoş geldiniz.

"TMMOB ve bağlı Odaları mesleki demokratik kitle örgütüdür. Demokrat ve yurtsever karakterdedir. Emekten ve halktan yanadır. Anti-emperyalisttir, "Yeni Dünya Düzeni" teorilerinin, ırkçılığın ve gericiliğin karşısındadır. Siyasetin dar anlamını aşar, yaşamın her olayını siyasetle ilişkili görür. Barıştan yanadır. İnsan hakları ihlallerine karşıdır, insanlık onurunun korunmasından yanadır. Örgütsel bağımsızlığını her koşulda korur, gücünü sadece üyesinden ve bilimsel çalışmalardan alır. Meslek ve meslektaş sorunlarının, ülkenin ve halkın sorunlarından ayrılamayacağını kabul eder" diyen arkadaşlarım, bunları yazan arkadaşlarım, bu sözlerin gereklerini yerine getiren arkadaşlarım, mesai arkadaşlarım, yol arkadaşlarım hoş geldiniz.

Hepinizi TMMOB Yönetim Kurulu adına sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Sevgili arkadaşlar,

Bu gün TMMOB'nin en önemli toplantılarından birini daha, birlikte gerçekleştiriyoruz. TMMOB'nin genel kurullarında bizler TMMOB'nin kadroları, odalarımızın delegeleri, kendi iç dinamiklerimizle yarattığımız bu bağımsız kürsüden bireysel hukuklarımızı kullanarak, kendimize, mesleğimize, odamıza, TMMOB'ye, ülkeye, insanımıza ve yaşama dair görüşlerimizi söyleyeceğiz. Yönetim Kurulumuzun çalışmaları değerlendirilecek, örgütümüzün geleceğine ilişkin yapılması gerekenlere dair düşüncelerimizi belirtecek ve kararlar alacağız..

Ben TMMOB Genel Kurullarını, "Onurlu bir yürüyüş, dik bir duruş" içerisinde bulunan Birliğimizin ve bağlı odalarımızın yol haritasının kenar çizgilerinin netleştiği, koordinatların yeniden düzenlendiği, kilometre taşlarının yerine konulduğu önemli günler olarak değerlendiriyorum.

Bugün burada daha etkin, daha demokratik, daha işlevsel bir TMMOB için, üreten, sanayileşen ve hakça bölüşen bir Türkiye için, insanımız için, söz üstüne söz koyacağız.

Genel Kurulumuzda hep birlikte, emperyalizmin ve işbirlikçilerinin, IMF ve Dünya Bankası eliyle yürüttükleri politikalar karşısında, ülkenin karanlık bir geleceğe sürüklenmeye çalışıldığı bu toz bulutu arasında, yaşama emekten ve insandan yana tavır alan bir meslek örgütünün kadroları olarak, her zamankinden daha dik ve her zamankinden daha kararlı bir şekilde, "sömürüye, zora ve zulme karşı, gün birlik, mücadele ve dayanışma günüdür" diyeceğiz.

Hoş geldiniz sevgili arkadaşlarım.

İki yıllık çalışma dönemimizde de önceki yıllarda olduğu gibi dünyamıza; küresel sermayenin politikalarının neden olduğu, işgaller, katliamlar, daha yoğun sömürü, işsizlik, açlık, yoksulluk ve yolsuzluk damgasını vurmuştur.

Emperyalist ülkelerin uluslararası sermayeye yeni sömürü alanları açmak üzere, gelişmekte olan ülkelere kendi programlarını dayattıkları bir dönem yaşanmaktadır. Bu programlar ile az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ulus-devlet yapılanması geriletilmektedir. Kamusal varlıklar özelleştirme, küçültme, kapatma yoluyla işlevsizleştirilmektedir. Borç yükü altındaki gelişmekte olan ülkelerde, Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu, AB, OECD gibi kuruluşlar tarafından dayatılan politikalarla, ulusal düzenlemeler küresel piyasa kurallarına bağımlı kılınmaktadır.

Bu programlarda, ücretlerin azaltılması, emek piyasalarının kuralsızlaştırılması, devletlerin sosyal alandan çekilmesi, gümrük vergileri, kotalar ve ithalattaki tüm kısıtlamaların ortadan kaldırılması, kamu işletmelerinin özelleştirilerek yabancı sermayeye yatırım olanakları sağlanması öngörülmektedir.

Çok Taraflı Yatırım Anlaşması, Yatırım Garanti Sözleşmesi ve Uluslararası Tahkim gibi anlaşma ve sözleşmelerle, yabancı yatırımlar tek yanlı olarak korunmakta, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin geleceği ipotek altına alınmaktadır.

Küreselleşme sürecinin örgütlerinden olan Dünya Ticaret Örgütü Anlaşmalarından Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS) ile enerjiden suya, sağlıktan eğitime, sosyal güvenlikten ulaşıma kadar tüm toplumsal hizmetler uluslararası ticarete açılmaktadır.

IMF ve Dünya Bankası etkisiz kaldığında, programlarına entegre olmayan ülkeler dünya ticaretinden dışlanmakta, bu politikalara aykırı düşen ülke coğrafyalarının parçalanması için etnik farklılıklar körüklenmekte, harita değişikliklerine varan savaşlarla halklar birbirine kırdırılmaktadır.

Kendini dünyanın efendisi yerine koyan ABD, küresel sermayenin hegemonyasını kabul etmeyen ve onların çıkarlarına uygun davranmayan ülkeleri terörist ilan edebilmektedir. ABD, tüm uluslararası anlaşmaları, en temel insan haklarını çiğneyerek ülkeleri işgal etmekte, on binlerce masum insanı, kadını, çocuğu katledebilmektedir. Afganistan'ın işgalini, Irak işgali izlemiştir.

Bu müdahalenin Irak'la sınırlı kalmayacağı ve ABD'nin Ortadoğu'dan hareketle Kafkasya ve Afganistan üzerinden Orta Asya'ya ulaşan geniş bir coğrafyada enerji koridorunu denetim altında tutmayı hedeflediği bilinmektedir. Yine bölgemizde İsrail ile birlikte İran ve Suriye üzerinde oyunlar oynanmakta, Türkiye de bu oyunlara dahil edilmeye çalışılmaktadır.

Sevgili Arkadaşlarım,

Küreselleşme politikalarının yıkıcı sonuçları ülkemize de aynen yansımaktadır. IMF ve DB direktifleriyle ülkemiz 1980'li yıllardan beri gelişmiş ülkeler bloku ve uluslararası sermayenin çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirilmektedir.

Yıllardır üretimden kopuk, ranta ve sıcak para girişine bağımlı olarak şekillenen iç ve dış borcun çevrilememesi nedeniyle ülke ekonomisi üst üste krizlerle zayıflatılmıştır. Yatırımlar durmuş, birçok işyeri kapanmış, aralarında üyelerimizin de bulunduğu milyonlarca çalışan işini kaybetmiştir. Ülkeyi yönetenler, ülkenin bugününü ve geleceğini karartan IMF politikalarına tam anlamıyla teslim olmuştur.

1998 yılında IMF ile yapılan "Yakın İzleme Anlaşması" uyarınca, hükümetlerin bütçe uygulamaları, ücretlendirme ve istihdam politikaları, özelleştirmeler, sağlık, sosyal güvenlik hizmetleri ve bütün ekonomik ve siyasi kararlar, yakın izleme ve denetim altına alınmıştır.

IMF tarafından dış yardımın koşulu olarak dikte ettirilen yıkım ve talan yasaları birbiri ardına çıkarılmakta, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik vb. birçok kamusal hizmet sermayeye yeni rant alanları olarak sunulmaktadır.

Ülke kaynakları üretken yatırımlar yerine, hizmet ve finans sektörlerine, borç faizlerine aktarılmakta, özelleştirme ve serbestleştirme adı altında tarım alanlarımız, ormanlarımız, arazilerimiz, entegre sanayi tesislerimiz gözden çıkarılmaktadır. Artık bütçemiz bile IMF kontrolü altındadır.

Bütçede, faiz harcamaları toplam bütçe harcamalarının %34'üne ulaşmaktadır. Milli gelirin %7 si faiz dışı fazla yaratmaya endekslenmiş bir bütçe söz konusudur. Yatırımlara ayrılan pay %6'lara gerilemiştir. Sağlığın milli gelir içindeki payı %1,5, eğitim ödenekleri ise %4 gibi komik oranlardadır. Türkiye, Cumhuriyet tarihinin yatırımlara en az pay ayrılan yıllarını yaşamaktadır. Özelleştirmelerin başlamasının ardından yatırımlardaki azalma %75 gibi büyük bir orana ulaşmıştır.

Sevgili Arkadaşlarım,

Ülkemizde uygulanan sanayi politikaları, bilimi ve teknolojiyi dışlayarak, ucuz işgücünü sanayinin tek temel rekabet aracı haline getirmiştir. Sınai yatırımlar giderek düşmüş, istihdam açığı büyümüş, çalışanların reel gelirleri azalmıştır.

Resmi söylemlerin aksine ülkemiz üretim yeteneğini kaybetmektedir. Ekonomimizde son zamanlarda yaşanan sözde "büyüme" ise, ucuz döviz ve ithalata dayalı olup, üretim ve istihdamı azaltan bir çizgidedir. Çünkü Türkiye, 24 Ocak kararları kadar önemli olan ve uluslararası sermaye hareketlerinin serbestleştirildiği 1998 Ağustos'undan bu yana işsizlikle mücadeleyi gündeminden çıkarmıştır. Resmi rakamlara göre çalışabilir 50 milyon nüfusun ancak 22 milyonu istihdam edilmektedir. Bu 22 milyonun % 46'sı ise hiçbir sosyal güvenlik kuruluşuna ve güvenceye sahip olmaksızın çalışmaktadır.

Bu genel durum üyelerimize de aynen yansımakta, meslektaşlarımızın istihdamı da beklenen düzeyde gerçekleşmemekte, işsizliğe, düşük ücretlere, mesleki tatminsizliğe, meslek alanı dışında çalışmaya ve beyin göçüne yol açmaktadır. Bugün meslek alanlarımızda işsizlik ya da başka bir işte çalışanlar üye sayımızın %25'i seviyesine ulaşmıştır.

Sevgili Arkadaşlar,

Siyasal iktidarların uluslararası sermayeye biat eden politikaları AB'ye üyelik müzakere süreçlerinde de sürdürülmektedir. Bu süreç sosyal devletin tasfiyesi ve ulusal pazarın tamamen teslimiyeti doğrultusunda şekillendirilmektedir.

Ülkemiz sağlıktan eğitime, tarımdan çevreye, sanayiden enerjiye varana değin 115 bin sayfaya ulaşan AB müktesebatına uyum sağlamak zorunda kalacaktır. AB üyeliğinin halkın refahını artıracağı, yoksulluğu önleyeceği, sosyal hakları geliştireceği gibi afaki söylemler dışında konuya ilişkin bütünlüklü çalışmalar yapılmamaktadır. İçinde bulunduğumuz bilgi kirliliği ve yönlendirme ortamına ivedilikle son verilerek, tarama konusu olan 35 başlıktaki müktesebat değişikliklerinin ülkemiz geleceğine etkileri tüm alanlarda ve tüm sektörlerde tartışmaya açılmalı, izlenmesi gereken politikalar oluşturulmalıdır.

TMMOB müzakere sürecinin mücadele sürecine çevrilmesi yönünde gösterdiği çabanın sürdürülmesinde kararlıdır.

Sevgili Arkadaşlar,

Türkiye kapitalist küreselleşme ve neo-liberal ekonomi politikaları çerçevesinde yeniden yapılandırılmaktadır. Sermaye hareketlerinin ve piyasanın serbestleşmesine dayanan yeni ekonomi politikaları ve yapısal uyum programları her alanda kuralsızlaştırmayı, serbestleştirmeyi ve ticarileştirmeyi etkin kılmaktadır. Kamusal mal ve işletmeler özelleştirme yoluyla sermayeye devredilirken, kamusal hizmetler de paralı hale getirilerek ticarileştirilmektedir.

"Babalar gibi satarız", "Parayı kim verirse ona veririz", "Türkiye'yi pazarlamakla mükellefiz" diyerek Köy Hizmetleri kapatılmış, SSK Hastaneleri devredilmiş. Et Balık, PETLAS, Şeker Fabrikaları, Çimento Fabrikaları, Demir Çelik işletmeleri, Denizcilik İşletmeleri, ETİ ALÜMİNYUM, TÜPRAŞ, TELEKOM, PETKİM, ERDEMİR, TEKEL, THY, DDY Limanları, madenler ve enerji santralleri sermayeye peşkeş çekilmiştir, çekilmektedir.

Özelleştirmeciler, "Türkiye'de kamunun ekonomi içindeki payı şişkindir" derler. Bu rakam iddia edilenin aksine, gelişmiş ülkelerin çok altındadır. Türkiye ekonomisinde kamunun payı %26 iken; ABD'de 32, Almanya'da 49, Fransa'da 52'dir. KİT'ler devletin sırtında kambur değildir. Kamu işletmeciliği, kamu maliyesine 2004'te 20,4 katrilyon net faktör geliri aktarmıştır. Kamu işletmesi sayısı çok az olmasına rağmen Kurumlar Vergisinin %53'ünü bu kuruluşlar ödemiştir. Bu sayılar, Türkiye'deki özelleştirmelerin başlıca gerekçelerinin ne kadar yalan-yanlış bir biçimde kamuoyunu yönlendirmeye yönelik olduğunu göstermektedir.

Özelleştirme, eğitimden sağlığa, kültürden, sosyal güvenliğe, kent varlıklarının satışına kadar tüm kamusal alanları kapsayan geniş bir çerçevede hayata geçirilmektedir. Şu an çok güncel olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasaları da bu çerçevede gündeme gelmiştir. Bu yasalar ile sağlık hizmetlerinin tamamının piyasa koşullarında verilmesi, prime ve katkıya dayalı olarak paralı hale getirilmesi amaçlanmaktadır. Sağlığın temel bir insan hakkı olmaktan çıkarılarak, "yardım" olarak tariflendiği bu tasarıyla, sağlıkta özel sektörü fonlamak ve kamu sağlık hizmetleri özelleştirilmek istenmektedir. Bu yasalar ile insanların sağlık sorunları toplumsal bağlamından koparılıp ticarileştirme eşliğinde kişiselleştirilmekte, emeklilik ise artık hayallerin bile dışına çıkarılmaktadır.

Sevgili arkadaşlar,

Küresel sermayenin dayattığı "uyum" yasaları sağlıktan eğitime, madenlerden haberleşme, enerji ve sanayiiye dek ülkemizin ekonomik ve sosyal yapısında onarılması güç sonuçlar yaratmanın eşiğindedir. Sanayisizleşme ve kamunun tasfiyesinin asıl sonuçları önümüzdeki yıllarda ortaya çıkacaktır. Halkımızın, çocuklarımızın, gençlerimizin yarınları karartılmaktadır.

Sevgili arkadaşlar,

Türkiye son aylarda yaşanan siyasal olaylar ve ekonomik gelişmelerin de gösterdiği üzere daha gerilimli ve sıkıntılı bir döneme giriyor.

Siyasal iktidarın uyguladığı politikalar, özelleştirmeler, uyum yasaları ya da baskı yasaları olarak; emek hareketinin dağınıklığı ve toplumsal bağlarının zayıf olması nedeni ile çok ciddi bir dirençle karşılaşmadan hayata geçiriliyor. Siyasal iktidarın parlamenter çoğunluğa sahip olması ve muhalefetin bir çok alanda etkisiz ve atıl kalması da siyasal gerginlikleri artıran bir etkiye sahip oluyor. Özellikle son dönemde çokça dillendirilen erken seçim tartışmasını bu düzlemde değerlendirmek gerekir. Ancak bu arada altını çizmek gerekir ki; anti demokratik olan seçim yasasını değiştirmeyip, yüzde onluk barajda ısrar edenler, sosyal devletin tasfiye edilmesine ses çıkarmayanlar, terörle mücadele yasasının anti demokratik yönlerine tümü ile eleştirel yaklaşmak yerine sadece 6. maddesi ile uğraşanların bir erken seçimle muratlarına ermeleri mümkün değildir. Erken seçim parlamenter aritmetiği belli oranlarda değiştirse bile Türkiye'nin önünde duran ciddi sorunların çözümünde yetersiz kalacaktır.

Yıllardır söyledik yeniden söylüyoruz.: Bu ülkede toplumsal ve sendikal örgütlenmelerin önündeki engeller kaldırılmalıdır. 12 Eylül anayasasının cenderesinden bu toplum kurtarılmalıdır. Seçim ve siyasal partiler yasası toplumsal ve siyasal ihtiyaçları karşılayacak şekilde yeniden yapılandırılmalıdır.

Daha çok özgürlük, daha adil paylaşım! İşte asıl yapılması gereken budur.

Eşit, özgür ve demokratik bir ülkede birlik ve beraberlik içinde yaşamak.

Bu ülkeye gerçek anlamda sahip çıkmak için gerekli asgari müşterekler bunlardır. Bunların gereklerini yerine getirmekten kaçınmak, ama öte yandan erken seçim tartışmaları yapmak, ne yazık ki çözüm üretmekten kaçmaktan başka bir anlam ifade etmeyecektir.

Ülkenin kaynaklarını, limanlarını, bankalarını bir pazarlamacı edasıyla satanların, sosyal devleti tümü ile tasfiye anlamına gelen uygulamaları reform diye övgüyle sunanların, terörle mücadele yasa tasarısı adı altında demokratik hak ve özgürlükleri kısıtlamaya çalışanların, kadrolaşarak siyasal etkisini arttırmaya çalışanların panzehiri; eşit ve özgür bir Türkiye mücadelesinin, yaşamın her alanında yaygınlaştırılmasıdır.

Bu anlamda son günlerde değişik alanlarda yaşanan gelişmelerin de etkisi ile, toplumu farklı karakterlerde ama aynı tutucu ve baskıcı zihniyetten birini seçmeye zorlayan, bunu dayatan anlayışlara karşı sözümüz nettir:

Çözüm: Özgürlük, eşitlik ve adaletin hakim olduğu bir Türkiye'dir!

Bu ülkede yaşayanlar Susurluk'ta ortaya çıkan derin ilişkilerin devamı ve benzeri özellikler taşıyan değişik vakalara yabancı değildir. Son dönemde Şemdinli olaylarında ve ardından Danıştay'a yapılan saldırıda ortaya çıkan kirli ilişkiler; bu hafızanın yeniden tazelenmesine hizmet ederse ve bunlarla hesaplaşabilmenin önünü açarsa ancak bir anlama sahip olacaktır. Susurluk'ta ortaya çıkan derin ve kirli ilişkiler ile hesaplaşmak yerine, onu silikleştirmek ve sürece yayarak unutturmaya çalışmak yerine, o dönem üzerine gitme cesareti gösterilmiş olunsa idi, belki de bugün çete diye adlandırılan yapılardan kısmen de olsa arındırılmış bir ülkede yaşıyor olacaktık. Çeteleri ve bu kirli ilişkileri siyasal alanda kullanmaktan çekinmeyen ve çetelere niteliğine göre tavır alan bir anlayışın demokraside yeri olmamalıdır. "İyi çocuklar" kavramının demokraside yeri olamaz, olmamalıdır. "Bu krizler çözülemezse darbe olur" sözleri talihsiz sözlerdir. Çete, mafya ve devlete uzanan ilişkiler konusunda tavizsiz bir yaklaşım ne kadar önemli ise, bu ilişkilerin kurulduğu 12 Eylül hukuksuzluğu ile hesaplaşmak da o kadar önemlidir. Aradan 26 yıl geçmiş olmasına rağmen 12 Eylül hukuku ya da doğru ifade ile hukuksuzluğu ve onun yarattığı ilişkiler bugün hala Türkiye'nin en önemli sorunlarından biridir. Bu nedenle 12 Eylül ile hesaplaşmak Aydınlık bir Türkiye yaratma mücadelesinin bir parçası olmaya devam ediyor.

Evet Türkiye sıkıntılı bir dönemden geçiyor…

Diyarbakır'da birçok vatandaşımızın ölmesi ve yağmalama ile sonuçlanan olaylar da son aylarda bir karabasan gibi ülkenin üzerine yeniden çökmeye başlayan bu karanlık resmin içinde yer alan başka bir öğedir. Türkiye; demokrasi ve insan haklarına saygının egemen olduğu bir ülke olabildiği oranda bütün kimliklerin yan yana yaşayabileceği bir ülke olacaktır. Bu nedenle Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünde ısrar etmek gerekmektedir. Şiddet içeren yaklaşımlar nereden gelirse gelsin, sorunu çözüme değil çözümsüzlüğe götürür. Türkiye'nin aydınlık yüzünü temsil eden bütün kesimler eşit ve özgürce bir arada yaşama isteğinin toplumsal ve siyasal ayaklarını güçlendirmek için seslerini daha yüksek çıkarmak zorundadır. Ülkeyi etnik ya da inançsal sorunlar etrafında saflaştırarak, bu gerginlikleri siyasal manevraların bir parçası haline getirerek sorunları çözümsüzlük noktasına götürmenin bu ülkeye ya da bu ülkede yaşayan insanlara hiçbir yarar getirmeyeceği artık görülmelidir.

Bu ülkenin asıl sorunun açlık olduğunun, yoksulluk olduğunun, işsizlik olduğunun, sağlık ve eğitim hizmetlerinden adilce yararlanamamak olduğunun, demokrasi olduğunun, Türkiye'nin asıl gündeminin bunlar olduğunun altının çizilmesi gerekiyor.

Evet Türkiye sıkıntılı bir dönemden geçmektedir.

Ancak bu sıkıntı sanıldığı gibi sadece Danıştay'a yapılan silahlı saldırı ya da Diyarbakır olayları ile sınırlı değildir. Sosyal devletin tasfiye edildiği, insanların açlığa, yoksulluğa ve işsizliğe mahkum edildiği, özgürlüklerin kısıtlanmaya çalışıldığı bir dönemden geçiyoruz. Bu gelişmeler bütünüyle toplumu çaresizliğe itiyor. Bu konuda sessiz kalanların ülkenin geleceğini karanlık bulutlar sararken susanların, bu karanlığı yırtmaya çalışanlara daha baskıcı yasalarla cevap verenlerden bir farkı yoktur. Türkiye'nin seçeneği ya kırk katır, ya da kırk satır değildir. Eşitlik ve Özgürlükten yana bütün güçlerin, farklılıkları ile birlikte yan yana durarak; bu iki seçeneksizliğin dışında bir başka seçeneği; eşitlik ve özgürlüğün hakim olduğu, açlık ve yoksulluğun olmadığı bir başka Türkiye seçeneğini daha güçlü haykırabilmek için birlikte mücadele etmesi gerekiyor.

Bu mücadeleyi örgütlemek ve güçlendirmek tarihsel bir sorumluluktur. Biz hep bu sorumluluğumuzun bilinci ile hareket ettik ve bundan sonra da böyle hareket edeceğiz.

Sevgili Arkadaşlar,

Dünyanın, ülkemizin, insanımızın ve üyelerimizin içinde bulunduğu bugünkü koşullarda, bir meslek örgütüne, bir mesleki demokratik kitle örgütüne düşen görevlerin güçlüğü, büyüklüğü ve bunlara karşı sorumluluklarımızın bilinciyle Haziran 2004'te göreve başladık.

38. Dönem TMMOB Yönetim Kurulu'nda örgütümüz adına görev yapan bizler, tüm odalarımızın, örgüt birimlerimizin ve üyelerimizin kurulumuza verdikleri büyük destek ve duydukları güven ile; mesleğimizin, üyelerimizin ve ülkemizin karşı karşıya bulunduğu sorunların tespitine, tespit edilen sorunların çözümüne yönelik olarak; üreten, sanayileşen, demokratik, üzerinde insanca ve barış içinde yaşanılan, çetelerin ve kan içicilerin değil, halkın yönettiği bir Türkiye için en iyisini ve en doğrusunu yapmaya çalıştık.

Birlik Yönetim Kurulumuz, "Birlikte üretme, birlikte karar alma ve birlikte yönetme" anlayışı ile yurtseverlik, emekten ve halktan yana olma, demokratlık temel ilkesi ve demokratik merkeziyetçi çalışma anlayışı doğrultusunda, sadece odalarından ve örgütlü üyelerden aldığı güç ve örgütün kendi iç dinamikleri ile yarattığı yönetmelik, gelenek ve ilkelerine sahip çıkarak çalışmalarını tamamlıyor.

Bugün burada konuşulacaklar ile birlikte TMMOB'nin 38. dönemine ilişkin olarak tarihe not konuluyor.

Herkes her şeyden önce bilmelidir ki; 38. Dönem çalışmalarını içeren raporumuz, TMMOB Yönetim Kurulu ile birlikte TMMOB'ye bağlı odaların ve TMMOB kadrolarının raporudur. Bu raporda söylenenler, TMMOB'nin kadrolarının söyledikleridir. Yapılanlar, TMMOB kadrolarının yaptıklarıdır.

Biz Yönetim Kurulu Üyeleri, çoğumuz önceden birbirimizi hiç tanımadan Yönetim Kurulunda bir araya geldik. Yönetim Kurulunda karşılıklı tanışma ve birbirini anlama sürecini şüphesiz yaşayacaktık. Sonra arkadaşlıkların tesisini ya da arkadaşlığa adım atmayı ve dönemi bir ekip anlayışı içerisinde karşılıklı sevgi ve saygı ile tamamlamanın gerçekleşmesini sağladık. Dönem içerisinde Oda Yönetim Kurulları ile olası sorunları çözme ve örgüt anlayışı içinde iş yapmaya yönelik yüz yüze onlarca görüşme ve toplantı yaptık, Oda yönetimlerini yerlerinde ziyaret ettik. Oda Danışma Kurullarında daha etkin, daha işlevsel, daha demokratik bir TMMOB örgütlülüğü için söylenenleri mutlaka değerlendirdik. Oda Başkanları, sekreterleri, saymanları ile örgütün politikalarına dair onlarca toplantı gerçekleştirdik, önemli konularla ilgili kendilerine özel mektuplar yazdık. Çok sayıda ve çok yerde İKK bileşenleri ile birlikte yerel ve genel sorunlar üzerinde görüş alışverişlerinde bulunduk. İKK toplantılarına katıldık. Gittiğimiz her yerde İKK Sekreterlerimiz ve bileşenleri yeterli ve gerekli ilgiyi gösterdiler. Katılımı yüksek toplantılar yaptık. Birlik çalışanlarımızın, elimiz, ayağımız, gözümüz, kulağımız olan arkadaşlarımızın dayanışmacı ve özverili çalışmaları, işlerin gerçekleşmesinde çok önemli bir işlevi oldu. Maksadımız "Birlikte üretme, birlikte karar alma ve birlikte yönetme" anlayışımızı yaşama geçirme idi. Bunu gerçekleştirdiğimize inanıyoruz. Her çalışmamızda öncelikle "TMMOB'yi 24. Oda olarak gören her türlü anlayışı" reddettik.

Çalışma döneminde ikiyüzün üzerinde gerçekleşen oda etkinliklerinin, açılışlarına, panellerine, oturumlarına katıldık. Açılış konuşmaları, panel konuşmaları için ciddi hazırlık yaptık. Konuşmaların tamamını yazılı metinler üzerinden gerçekleştirmek için önemli bir süre ve çaba harcadık. 50. yılımızı tamamlarken, onurlu geçmişimizi yaratan ve bu günümüzü sürdüren herkesle bir arada bulunduk, hep birlikte olabilmenin çalışmasını yürüttük. Sevgili Başkanımız Teoman ÖZTÜRK'ün her ölüm yıldönümünde yaptığı çağrıya, orada örgütümüzün koordinatlarını yeniden tanımlama için bu dönemde de iki kere uyduk.

Gerek Genel Kurulumuzun verdiği görevleri gerçekleştirebilme, gerekse gelişen olaylar karşısında görüşlerimizi oluşturabilmek için 37 Çalışma Grubu oluşturduk. Yüzlerce arkadaşımız odaları adına bu gruplarda yer aldı. Arkadaşlarımızın yüzlerce saat bir arada çalışma yapması, kişisel birikimlerini örgütümüzün birikimleri ile harmanlayarak, Yönetim Kurulumuzun önünü açıcı çalışmaları yürütmesi, gece yarılarına kadar süren toplantılarla gerçekleşti.

Odalarımızın da destekleri ile 20. Yılında Türkiye'de Özelleştirme Gerçeği Sempozyumu, GAP ve Sanayi Kongresi, Toprak Reformu Kongresi, Mühendislik Eğitimi Sempozyumu, tarihimizin ilki TMMOB Öğrenci Üye Kurultayı, Sanayi Kongresi, Enerji Sempozyumu, Su Politikaları Kongresi etkinliklerimiz dönem içinde gerçekleştirildi. Etkinliklerimizde, odalarımızın özverili çalışmaları yanında bilim insanlarının, uzmanların sadece "TMMOB çağırdı" diye bu etkinliklere katılmaları ve verdikleri büyük destekler, gerçekten kayda değerdi.

"Bir çalışma döneminde en çok sayıda kitabı TMMOB yayını olarak çıkarma", bu dönem gerçekleşti. 17 kitap yayımladık. Bunların arasında bulunan AB-Türkiye İlişkileri ve TMMOB, TMMOB ve Bilirkişilik, Yalova Subaşı Tersane Bölgesi Raporu, TMMOB ve Mühendislik Eğitimi, Mazıdağı ve Fosfat Gerçeği, 2B Sorunu Gerçekler, Öneriler, Yasaların İçinden TMMOB'nin Öyküsü kitaplarının herkes tarafından edinilmesinin gerekliliği ortadadır. Tarihsel değeri ve anlamı olan "Birlik Haberleri"ni iki aylık periyotlarla ve gerçekten TMMOB ortamına yakışan nitelikle çıkardık. Elektronik yayıncılıktan gereğince yararlandık ve web sitemizi bir haber portalı şekline çevirerek örgüt içi haberleşmeyi etkin ve hızlı olarak gerçekleştirdik.

İçinde yer aldığımız kuruluş ve platformlarla ilgili çalışmalarda gerekeni yaptığımıza inanıyoruz. Farklı düzey ve nitelikte olsa da bu kuruluşların çalışmalarına ve toplantılarına katıldık. Bu toplantılarda Yönetim Kurulu üyeleri TMMOB görüşlerini katılımcılarla paylaştı.

Kurulduğundan beri olduğu şekli ile Emek Platformu içerisinde yer aldık, dönem içerisinde iki aylık bir süre de dönem sözcülüğü görevini yürüttük, her türlü etkinliğinde aktif olarak bulunduk.

Bir Başka Dünya Mümkün, Bir Başka Türkiye Mümkün şiarını yaygınlaştırmak için, Türkiye Sosyal Forumu'nun oluşumunda yer aldık. Oluşumu Türkiye'ye biz duyurduk. Sekreterlik hizmetlerini eksiksiz ve gereğince yerine getirdik.

Avrupa Sosyal Forumu'na katıldık. Atina'da salonlarda ve sokaklarda başka bir dünyanın türküleri söylenirken, türkülere sayıları ikiyüze ulaşan TMMOB'li de eşlik etti. Panellerde görüşlerimizi Avrupalı dostlarımızla paylaştık. Onlarla neo liberalizme ve işgale karşı mücadele deneyimlerimizi konuştuk.

"Kurumsallaşma esas" düşüncesi ile on yedi odamızın ana yönetmeliğini TMMOB ortamında tartışarak karar altına aldık. On beş oda yönetmeliğini de tartışarak TMMOB belgesi haline getirdik. Tamamını Resmi Gazetede yayımlattık. En çok bu çalışmaya yorulduk. Biliyoruz meslekler arası tartışma, yazılanların TMMOB ortamında karar altına alınması ile sonlandırılacaktır. Bu dönem bunun üzerinde çok durduk. Bu konuda çok önemli adımlar attık.

Hukuki çalışmalarımızı olabildiğince geliştirdik. TMMOB Hukuk Birimi yapılanmasında önemli noktalara geldik. Sorunlu gördüğümüz her uygulamaya karşı tavır aldık, yargıya gittik. Bu dönem çok sayıda kamu ve insanımız lehine yargı kararı aldığımız bir dönem oldu.

Meslek alanlarımız ve ülke gerçekleri ile her konuda yüzün üzerinde basın açıklaması yaptık. Mesleğimizi ve insanımızı ilgilendiren her türlü yasal düzenlemeye karşı; isteseler de istemeseler de görüşlerimizi kamuoyuna ve ilgililerine ilettik. Yazdıklarımız ve söylediklerimiz, insana ve yaşama dairdi ve sadece bize aitti. "Yetkili Mühendis, Mimar ve Şehir Plancılarının Belirlenmesi ve Belgelendirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı Taslağı" ile "AB ve Diğer Yabancı Ülke Fonlarının Kullanımı Hakkında Rapor" bu dönem yayımlanan en önemli TMMOB belgeleri oldu.

Projelerimizin gerçekleştirilmesi için hiçbir mali sorun yaşamadık. Bir Oda haricinde –Orman Mühendisleri Odası-, tüm örgütümüz, tüm odalarımız bütçemizin gerçekleştirilmesinde büyük özveride bulundular. Örgütün ancak ona sahip çıkanlarının niteliği ile büyük olacağını elbirliği ile gösterdiler.

TMMOB'nin her döneminde olduğu gibi bu döneminde de, bu ülkenin neresinde "Demokrasi, Hak ve Özgürlükler Mücadelesi" varsa, kalbimiz onlarla beraber attı, yetişebildiğimiz her yere de TMMOB pankartını götürdük. Oralarda emek ve meslek örgütlerinin üyeleri ile yüreği emekten ve insanlıktan yana atanlarla omuz omuza olmanın inanılmaz keyfini yaşadık. 27 Haziran 2004 de İstanbul'da "İşgale, NATO'ya ve Bush'a Karşı Büyük Buluşma"da, 25 Eylül 2004'te KESK tarafından Ankara'da düzenlenen "Örgütlenme Hakkımıza, Geleceğimize ve Onurumuza Sahip Çıkmak İçin Alanlardayız" mitinginde, 20 Kasım 2005'te Ankara'da Sıhhiye Meydanında Emek Platformunun "Sosyal Devlet – Sosyal Adalet" Mitinginde, 6 Ocak 2005'te Ankara – SSK Genel Müdürlüğü Önünde Emek Platformu'nun "SSK Kurumunu Koruma ve Kollama Amaçlı Etkinlikler"inde, 5 Şubat 2005'te Ankara ABD Büyükelçiliği Önünde "ABD Dışişleri Bakanı'nın Ankara'ya Gelişinin Protestosu"nda, 16 Şubat 2005'te Ankara'da Emek Platformu "16 Şubat 81 İlde İktidarı Uyarı Eylemi"nde, 19 Mart 2005'te İstanbul'da "İşgalin İkinci Yılında "19 Mart Küresel Eylem Günü'"nde, 1 Mayıs 2005'te Ankara'da 1 Mayıs mitinginde, 4 Haziran 2005'te KESK Eğitim-Sen Tarafından Ankara'da düzenlenen "Örgütlü Toplum, Demokratik Türkiye" Mitinginde, 17 Aralık 2005'te KESK, DİSK ve TTB ile birlikte Ankara'da düzenlediğimiz "Halk İçin Bütçe - Demokratik Türkiye" Mitinginde, 19 Şubat 2006'da Ankara'da Emek Platformu "Herkese Sağlık Ve Güvenli Gelecek Hakkı" Mitinginde, gene 1 Mayıs 2006'da Ankara'da 1 Mayıs mitinginde kürsüden konuştuk. Her konuşmamızı "Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiç Birimiz" sözleri ile bitirdik.

Özellikle belirtmemiz gerekir: Tarihimizin en katılımlı ve en coşkulu yürüyüşü ve mitingi bu dönem gerçekleşti. 8 Ekim TMMOB mitingi. Örgütümüzün ve İKK Sekreterlerimizin miting öncesi gerçekleştirdiği çalışma TMMOB ortamına önemli deneyimler kazandırdı. Mitingimize katılamayan arkadaşlarımıza "Sen yoktun bir eksik kaldık" dedik. Miting alanına yönelik yürüyüşümüzün resmi, bu dönemin tanımını yapan en hoş görüntü oldu. Bu resmin akıllarda kalması için bir miktar uğraştık. 1 Mayıs afişimize de, çalışma raporumuzun üzerine de bu resmi koyduk.

 

Sevgili Arkadaşlar,

Bütün bu yapılanlar, bugünkü değerlendirmeler ile birlikte TMMOB tarihindeki yerini alıyor. TMMOB'nin onurlu yürüyüşü ve dik duruşu önümüzdeki dönem de şüphesiz sürecek.

Önümüzdeki dönem, dünyada neo liberal politikaların ısrarla sürdürüleceği ABD ve koalisyon güçlerinin Ortadoğu'daki işgali sürdürecekleri ve İran ile Suriye üzerindeki baskılarını artıracakları ancak buna karşı başta ABD'de olmak üzere dünyanın dört bir yanında neo liberal politikalara karşı, işgale karşı protestoların örgütlendiği bir dönem olacaktır. TMMOB, emek ve demokrasi güçleri ile birlikte bu konuda üzerine düşeni yapmaya devam edecektir.

Önümüzdeki dönem, Türkiye'de siyasal iktidarların IMF ve Dünya Bankası politikalarını harfiyen uygulayacağı bir dönem olacaktır. Şüphesiz bu dönem bu politikalardan zarar gören emekçilerin ve onların örgütlerinin de taleplerini yükselterek mücadele edeceği bir dönem olacaktır. TMMOB bu mücadelenin odağında yer almaya devam edecektir.

Önümüzdeki dönem, AB müzakere sürecinin egemenler açısından zorlu geçeceği ve emekçiler açısından da bu sürecin mücadele sürecine çevrileceği bir dönem olacaktır. TMMOB, gerek tarama, gerekse müzakere sürecinde 35 konu başlığı üzerinden sürece müdahale edecektir.

Önümüzdeki dönem, TMMOB olarak kendi uzmanlık alanlarımız üzerinden üyelerimizin ve kamunun çıkarlarını savunduğumuz ve bu doğrultuda sözümüzü söyleyeceğimiz bunun için çok sayıda kongre, sempozyum, panel etkinliklerini düzenleyeceğimiz bir dönem olacaktır.

Kürt sorunun barış içinde demokratik çözümü doğrultusuna TMMOB olarak üzerimize düşen her türlü demokratik girişimi yaptığımızı, yapacağımızı, yapmaya hazır olduğumuzu burada da ifade ediyoruz.

Bu dönem; özelleştirme programında yer alan TEKEL'in sigara fabrikalarının, TCDD'ye ait limanların, Türkiye Şeker Fabrikalarının, Türkiye Demir Çelik İşletmelerinin, Sümer Holdingin, Denizcilik İşletmesinin, birçok elektrik üretim tesislerinin hisselerinin ve maden sahalarının yerli ve yabancı özel tekellere devredilmek isteneceği bir dönem olacaktır. PETKİM, TÜPRAŞ, ERDEMİR, Türk TELEKOM, Eti Alüminyum gibi 2005 yılında özelleştirilen kuruluşlara karşı hukuki mücadelenin sürdürüldüğü süreçte TMMOB, bu talana karşı çıkmayı bu dönemde de sürdürecektir. Biz biliyoruz: Özelleştirmeye karşı mücadele, kapitalist küreselleşmeye karşı mevzileri savunma ve başka bir dünya kurma mücadelesinin önemli bir parçasıdır.

Bu dönem; siyasi iktidarca 2B adı altında mali kaynak sağlama gerekçesiyle orman arazilerinin işgalcilere satışının gündeme getirileceği bir yıl olacaktır. TMMOB, bu talana da karşı çıkacaktır.

Bu dönem; kamunun yeniden yapılandırılması projesi kapsamında, kurumlar ve çalışan personel açısından zor bir yıl olacaktır. Kamu Personel Rejimi Yasasının gündeme getirileceği süreçte, yanlışları engellemek, doğruları söylemek açısından TMMOB, üyelerinin ve tüm çalışanların insanca yaşayabilecekleri bir ortama kavuşmaları açısından üzerine düşeni yapmaya devam edecektir.

Bu dönem; kentsel dönüşüm projelerini bilim ve tekniğin dışında yaşama geçirmeye çalışanların, kentsel rant alanları yaratarak yandaşlarına peşkeş çekecekleri, ancak buna karşı TMMOB'nin ve bağlı odalarının dik duruşları ile olanı biteni halkımızla paylaştığı ve keyifli mücadele günleri yaşayacağı bir dönem olacaktır.

Bu dönem gerek meslektaşlarımız açısından gerekse halkımız açısından yoksulluğun arttığı, işsizliğin arttığı bir dönem olacaktır. Bu sözden hareketle TMMOB, "Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz" diyerek emek ve demokrasi güçleri ile birlikte mücadelesini bu dönemde de sürdürmeye devam edecektir.

Sevgili arkadaşlar,

Kısacası bu dönemde de insanımıza olan sorumluluğumuz nedeni ile güç görevler bizi beklemektedir. Güç görevlerin gerekleri güçlü örgütlenmeler ile gerçekleşir. TMMOB bu görevlerin üstesinden gelebilecek güçlü bir örgüttür. TMMOB'nin insana ve yaşama karşı sorumlulukları vardır. TMMOB bu sorumlulukların gereklerini yerine getirmeye kararlıdır.

Bitirirken son sözler olarak şunları söylemeliyim:

Biz, TMMOB 38. Dönem Yönetim Kurulu Üyeleri, TMMOB'nin onurlu yürüyüşünde ve dik duruşunda bu dönem üzerimize düşen her türlü görevi yapmanın gayreti içerisinde olduk. Yönetim Kurulumuz, bu zor ama onurlu görevi yerine getirmiş olmanın keyfi içerisindedir. Bizler yaşamımızın sonuna dek böylesi önemli bir görevde bulunmuş olmanın onurunu yaşacağız.

Görev süremiz içerisinde bu onurlu yürüyüşte her zaman bizimle birlikte olan TMMOB Yüksek Onur ve Denetleme Kurulu üyelerine, Oda Yönetim Kurulu Üyelerine, Danışma Kurulu Üyelerimize, İKK Sekreterlerimize, Çalışma gruplarında ve komisyonlarda yer alan arkadaşlarımıza, etkinliklerimizde yanımızda bulunan bilim insanlarına, çalışmalarımızda birlikte olan emek ve meslek örgütlerinin değerli yöneticilerine, demokrasi hak ve özgürlükler mücadelesinde omuz omuza yürüdüğümüz yiğit insanlara, TMMOB dostlarına, TMMOB ve Oda çalışanlarımıza teşekkür ediyoruz.

TMMOB bu ülkenin bir nefes alma-verme alanıdır. Bu ülkenin önemli bir mevzisidir. Bu ülkenin ve bu ülke halkının TMMOB'ye ihtiyacı vardır. 38. Genel Kurul delegelerimizce de ifade edildiği üzere, bu ihtiyaç devam etmektedir. Bu ihtiyacın gereklerinin yerine getirilebilmesi için de, TMMOB'nin Odalarına, Odaların Şubelerine, Şubelerin örgütlü üyeye ihtiyacı vardır. Bu hepimiz tarafından bilinmelidir.

İyi ki bu ülkenin TMMOB'si var. İyi ki TMMOB'nin sizin gibi kadroları, delegeleri var. İyi ki sizler varsınız.

Hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim.