TMMOB GENEL KURULU GERÇEKLEŞTİRİLDİ

×

Hata mesajı

  • Notice: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 771 satırı) içinde Undefined index: 3.0.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 777 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 781 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 841 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.

TMMOB 41. Olağan Genel Kurulu, 27-30 Mayıs 2010 tarihinde Kocatepe Kültür Merkezi'nde gerçekleştirildi. 30 Mayıs Pazar günü ise TMMOB Yönetim Kurulu, Onur Kurulu ve Denetleme Kurulu üyelikleri için seçimler yapıldı.

TMMOB 41. Olağan Genel Kurulu Divanın oluşturulmasıyla başladı. Divan Başkanlığına Nevzat Uğurel (ŞPO), Başkan Vekilliklerine Hüseyin Önder (EMO), H. Ülkü Özer (İMO), Yazman üyeliklere Ayhan Bingöl (HKMO), Fuat Kılıç (KMO), Celal Çetin Demirel (MADENMO) ve Nergis Bilgin (MMO) seçildi.

Saygı duruşu, Anıtkabir Çelenk Komisyonu‘nun oluşturulması ve gündemin karara bağlanmasının ardından TMMOB 40. Dönem Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı açılış konuşması yaptı. Konuşmasında, 2 yıllık dönemde Türkiye‘deki gelişmeler ve TMMOB‘nin çalışmaları hakkında değerlendirmelerde bulunan Soğancı, TMMOB‘nin önümüzdeki dönemde de meslek ve meslektaş sorunlarının halkın sorunlarından ayrı tutulmayacağını bilerek çalışmalarını yürüteceğini; özgür ve demokratik bir Türkiye özlemiyle emekten ve halktan yana mücadelesini sürdüreceğini; barıştan, dostluktan, dayanışmadan ve bir arada yaşamdan yana etkinliklerin içerisinde yer alacağını ve toplumsal muhalefetin odağında, onurlu yürüyüşüne ve dik duruşuna devam edeceğini ifade etti.

Mehmet Soğancı‘nın konuşmasından sonra konuk emek-meslek örgütü ve siyasi parti temsilcilerinin konuşmalarına geçildi. Kürsüye sırasıyla DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, KESK Genel Başkanı Sami Evren, Tez-Koop İş Genel Başkanı Gürsel Doğru, EMEP Genel Başkanı Levent Tüzel, ÖDP Genel Başkanı Alper Taş, TKP Genel Başkanı Erkan Baş, HAKPAR Genel Başkan Yardımcısı Celal Yıldız, Sosyalist Demokrasi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Taka ve BDP Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş geldi.

Konuk konuşmalarının tamamlanmasının ardından Yönetmelikler Komisyonu, Mali İşler ve Bütçe Komisyonu, Genel Kurul Sonuç Bildirgesi Komisyonu ve Kararlar Komisyonu oluşturuldu.

Komisyonların oluşturulmasından sonra Genel Kurula 1 saat öğlen arası verildi.

Genel Kurulun öğleden sonraki bölümünde TMMOB 40. Dönem Yönetim Kurulu II. Başkanı Nail Güler Çalışma Raporunun, TMMOB 40. Dönem Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Selçuk Uluata mali raporun, Denetleme Kurulu Üyesi Nadir Avşaroğlu Denetleme Kurulu raporunun, Onur Kurulu Üyesi Tevfik Peker de Onur Kurulu raporunun sunumlarını gerçekleştirdi.

Raporların sunumundan sonra görüşülmesine geçildi ve ilk gün sırasıyla; Şevket Akdemir (ZMO), Mustafa Erdoğan (HKMO), İyigün Pulat (OMO), Şevki Bayraktaroğlu (JMO), Ümit Acar (METALURJİ MO), Oktay Ekinci (MO), Doğan Albayrak (MMO), Salih Sönmezışık (OMO), Ali Salman (MO) söz aldılar.

İkinci gününde de Çalışma Raporu üzerine görüşmelerle devam eden Genel Kurul‘da 60‘ın üzerinde delege söz aldı. Delegelerden sonra sırasıyla 40. Dönem TMMOB Yönetim Kurulu Üyeleri Ergin Özügür, Oğuz Gündoğdu, İlker Ertem, Tuncay Şenyurt, Sabri Orcan, Nail Güler konuştular. Genel Kurul‘un üçüncü gününe de 40. Dönem Yönetim Kurulu üyelerinin konuşmalarıyla  başlandı. Cemalettin Küçük ve Gülay Odabaş‘ın konuşmalarının ardından 40. Dönem Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, Yönetim Kurulu adına son konuşmayı gerçekleştirdi. Daha sonra yapılan oylama ile TMMOB Yönetim Kurulu aklandı.

TMMOB 40. Dönem Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı‘nın 41. Olağan Genel Kurulu Açılış Konuşması:

Sayın Divan
Emek ve Meslek Örgütlerinin, Siyasal Partilerimizin Değerli Başkan ve Yöneticileri,
Değerli Konuklar,
Sevgili Delegeler,
Sevgili Basın Çalışanı Arkadaşlarım,

Hepinizi şahsım ve Yönetim Kurulumuz adına sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum.

Bugün burada dostların arasındayız. Güneşin sofrasındayız.

TMMOB‘yi büyütenler, dik tutanlar, onurlu yürüyenler, yürürken omuzlarını birbirine yaslayan, bunun keyfini çıkaran, omuzları arasında boşluğu en aza indiren, birlikte yürürken asla birbirine omuz atmayan sevgili mesai arkadaşlarım, mücadele arkadaşlarım, yol arkadaşlarım,

Hepiniz TMMOB Demokrasi Şölenine hoş geldiniz.

Hepiniz TMMOB 41. Olağan Genel Kurulu‘na hoş geldiniz.

70‘lerde Sevgili Başkanımız Teoman Öztürk arkadaşları ile birlikte TMMOB‘nin yol haritasını herkese duyuruyordu:

Yüreğimizdeki insan sevgisini ve yurtseverliği,
Baskı ve zulüm yöntemlerinin söküp atamayacağının bilinci içinde,
Bilimi ve tekniği emperyalizmin ve sömürgenlerin değil,
Emekçi halkımızın hizmetine sunmak için,
Her çabayı güçlendirerek sürdürme yolunda inançlı ve kararlıyız.

Evet, Sevgili Arkadaşlar,

2008 Mayısının son günlerinde topladığımız 40. Genel Kurul sonucunda yayımladığımız bildirimizde Dünya ve Türkiye tespitlerimizle TMMOB tanımını halkımızla paylaşmış ve şunları söylemiştik:

TMMOB 40. Olağan Genel Kurulu, emperyalizme karşı başka bir dünya kurma mücadelesinin içinde olduğunu vurgulamaya kararlıdır. Genel Kurulumuz, ülkemizin emekten ve halktan yana güçlerinin kararlılığını, mücadele azmini, birlik ve dayanışma bayrağını yükseltme iradesinin önemini bir kez daha dile getirmektedir.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği;

- Ülkemizin tüm varlıklarının özel sermaye istismarından kurtarılarak özelleştirmelerin durdurulması, özelleştirilen halka ait varlıkların kamulaştırılması ve kamu kuruluşlarının yeniden güçlendirilmesi için,

- Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS) ile kamu hizmeti alanlarının piyasalaştırılarak yabancı sermayenin istilasına açılmasına karşı çıkmak için,

- Toplumsal gönencimizin arttırılmasına yönelik ulusal, bölgesel ve kentsel düzeyde planlı ve kamusal bir ekonomi politikası doğrultusunda, kamusal kaynaklara dayalı ve planlı modeli esas alan istihdam odaklı sanayileşme ve kalkınma için,

- Dünya Bankası, IMF, AB ve benzeri kuruluşların dayattıkları, yerli işbirlikçilerin uyguladıkları "yapısal uyum ve istikrar programları"nı reddederek, emeğin iradesini egemen kılan ekonomik ve toplumsal politikaların üretilmesi için,

- Ülkemize dayatılan dışa bağımlı enerji politikalarının terk edilmesi, yenilenebilir, yerli enerji kaynaklarına ve hidroelektrik esaslı santrallere öncelik veren tüm yatırım ve düzenlemelerin kamu tarafından yapılması için,

- Nükleer enerji santralleri ile yabancılara imtiyaz tanıyan maden aramalarından vazgeçilmesi ve ulusal kaynaklara dayalı, maden arama, işletme ve enerji politikası izlenmesi için,

- Madenlerimizin, jeotermal kaynaklarımızın, kıyı ve ormanlarımızın yerli ve yabancı sermaye tarafından yağmalanmasına karşı çıkmak için,

- Üniversitelerde özerk ve katılımcı bir eğitim ortamı sağlanması için,

- Eğitimde öğrencileri müşteri olarak gören girişimlere ve eğitim hizmetlerini bütünüyle bir pazar haline getirme çalışmalarına karşı durarak; ilköğretimden üniversiteye parasız, eşit, bilimsel, demokratik ve fırsat eşitliğine dayalı anadilde eğitim için,

- Sağlık ve eğitimin temel insan hakları olduğunu esas alarak, her türlü özelleştirmeye son verilmesi, yeni sağlık ve güvenlik yasasının çalışan lehine ve kamu yararına düzenlenmesi için,

- 12 Eylül Anayasası ile gasp edilen grevli, toplu sözleşmeli sendikalaşma hakkının bütün çalışanlara yeniden tanınması için,

- Kapitalizmin emeği baskı altına alan stratejilerine karşı, istihdamın bir hak olarak tanınması, artırılması ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için,

- İş sağlığı ve güvenliği konusunda acilen yasal ve idari önlemlerin alınması için,

- Başta düşünce ve örgütlenme özgürlüğü olmak üzere tüm demokratik hak ve özgürlüklerin, demokrasinin önündeki engellerin kaldırılması için,

- Meslek alanlarımızı yakından ilgilendiren Yabancılar Yasa tasarısına ve mesleki düzenlemeler adı altında TMMOB‘nin yetkilerine yapılacak her türlü saldırıya karşı çıkmak için,

- 1 Mayısları özgürce 1 Mayıs alanlarında tüm emek ve meslek örgütleri ile birlikte kutlamak için,

- Saldırı ve katliamların ardındaki gerici-faşist çete tipi örgütlenmelerin her türlü bağlantıları ile ortaya çıkarılması ve sorumlularının adalete hesap vermesinin ve hukukun üstünlüğünün sağlanması için,

- Toplumsal ilişkilerde tehlikeli bir şekilde gelişmekte olan "linç kültürü" ve "darbe çığırtkanlığı"nın önlenmesi için,

- 12 Eylül Faşist Cuntasının hazırladığı mevcut Anayasa ve AKP tarafından hazırlanan yeni Anayasa Taslağı yerine, tüm toplumsal ve siyasi oluşumların katılımının sağlandığı, eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik yeni bir Anayasa yapılması için,

- Kentsel mekanın, toplumsal yarar ve kullanım değeri ilkesi etrafında üretilmesi-paylaşılması, ve doğal-kültürel varlıkların koruma-kullanma dengesi içerisinde yaşatılması için,

- Kadına yönelik şiddeti ve toplumsal hayatın her noktasında cinsiyet ayrımcılığını önlemek, politik, ekonomik ve kültürel alanda pozitif ayrımcılığı desteklemek, TMMOB örgütlülüğü içinde kadın örgütlenmesini geliştirmek, tüm emekçi kadınların mücadelelerinin yanında olmak-birlikte mücadele etmek için,

- Tarım arazilerinin yok olmasına, kirlenmesine, genetik tohum ve gıdaların ülkemize sokulmasına, çiftçimizi üretimden, tarlasından koparan işsiz, yoksul bırakan politikalara karşı durmak için,

- Dünya Bankası‘nın baskıları ile suyun özelleştirilmesine karşı çıkmak, suyun, özellikle temiz suyun bir hak olduğunu vurgulamak için,

- Ülkemizin ırkçı şoven yaklaşımlar temelinde kamplaştırılmasına karşı çıkmak, Kürt sorununu çözmek yolunda bir arada kardeşçe yaşamı, barış, demokrasi ve halkların kardeşliğini savunmak ve demokratik yaklaşımları egemen kılmak için,

- Emperyalizmin savaş ve işgal politikalarına hayır demek, ABD‘nin, İncirlik başta olmak üzere savaşa lojistik destek olan üsleri, limanları ve nükleer başlıkları ile ülkemizi derhal terk etmesi için,

- Hasankeyf‘te, Bergama‘da, Eşme‘de, Belek‘te, Kazdağları‘nda, Fırtına Vadisi‘nde, Munzur‘da, Sinop‘ta, Aloinoi‘de, Efem çukurunda ülkemizin tarihi, kültürel, doğal ve tarımsal varlıklarını yok edenlere, doğanın tahribine zemin hazırlayanlara dur demek için,

- "Gençlik geleceğimizdir" şiarını her zaman her alanda daha güçlü haykırmak ve gençliğe pozitif ayrımcılığı yaşama geçirmek için,

- Eşitlikçi bir toplum yaratma mücadelemizde, özgürlüklerimizi savunmak, gündelik hayatın her alanını kuşatmaya çalışan gerici ablukaya karşı mücadele etmek için,

- Kendi örgütlü özgücümüze dayanarak, bütün emek ve demokrasi güçlerinin birlikte mücadelesi ile küresel kapitalizmin ve onun temsilcisi AKP‘nin saldırılarına karşı durabilmek için,

- Üreterek büyüyen ve paylaşarak gelişen bir ülkede insanca ve barış içinde yaşamak için,

- Birlikte karar alma, birlikte üretme, birlikte yönetme ilkesini yaşama geçirmek için,

Önümüzdeki dönemde de, Odaları ve üyeleriyle birlikte çalışma, birlikte uygulama ilkesiyle ülkemizdeki ve dünyadaki emek güçleriyle dayanışma içinde, bağımsızlıkçı, eşitlikçi ve özgürlükçü bir Türkiye ve Dünya için çalışmalarını sürdürecektir.

Kapitalizmin ve emperyalizmin askeri, ekonomik, politik ve kültürel tüm örgütlerinden bağımsız, "Bir Başka Dünya, Bir Başka Türkiye Mümkün"dür.

40. Döneme başlarken yol haritamızı bu cümlelerle belirlemiştik.

Yani aslında Büyük Usta Nazım‘ın söylediklerini hep birlikte tekrarladık:

Kendi kendimizle yarışmaktayız gülüm
Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz
Ya dünyamıza inecek ölüm

Evet, Sevgili Arkadaşlar,

Önce kapitalizmin krizinden söz edelim.

Tarihin yeniden harekete geçtiği bir tarihsel konjonktürün içerisindeyiz. ‘Tarihin sonu‘, ‘kapitalizmin mutlak ve sonsuzluğu‘ üzerine kurulu olan kapitalist küreselleşme sürecinin önemli bir aşamasına geldik. Vahşi kapitalist sömürünün bugün ortaya çıkardığı sonuç milyonlarca yoksul, milyonlarca işsiz, yok oluşa sürüklenen dünya, savaş, felaket ve krizdir.

Kapitalizm, tarihinin en büyük bunalımlarından birisini yaşıyor. Krizler kapitalizme içkindir. Teknik bir sorun, arızi bir durum olarak sunulmaya çalışılsa da, bu krizde, daha öncekiler gibi, kapitalizmin işleyiş yasalarından kaynaklanmaktadır.

Teknolojik yenilikler, emek sömürüsünün arttırılması, esnek üretim modeline geçiş, savaş gibi yöntemler, kapitalizmin son otuz yıldır, ekonomiyi büyütmeye ve sermayenin karını maksimize etmeye dönük politikaları olarak hayata geçirildi. Bütün bu yolların tıkandığı noktada bugünkü yapısal krizle karşılaşıldı.

Ekonomik alandaki kriz, kapitalizmin yarattığı her anlamdaki eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri derinleştirmektedir. Bu kriz salt iktisadi değil sosyal ve siyasal anlamda da bir buhranın kapısını aralamakta aynı zamanda yaşadığımız bu karanlık çağın değişebileceğine dair iyimserliğin ve umutların da kapısını daha güçlü bir biçimde aralamaktadır.

Dünyadaki bu değişim kuşkusuz Türkiye‘nin geleceğinde de belirleyici olacaktır. 12 Eylül sonrası emperyalizmin yeni sömürü politikalarına göre şekillenmiş, küresel kapitalist sistemle bütünlenmiş olan bugünkü ekonomik ve sosyal yapılanma; içinde barındırdığı sorunlarla birlikte yeni sorunlar yaşamaya başlayacaktır.

AKP, ‘kriz bizi teğet geçecek‘ dese de ardı ardına yapılan zamlar, işten çıkarmalar ve IMF ile yeni bir stand-by anlaşmasının gündeme gelmesi, sermaye çevrelerinin krizi aşma gayretlerinin yönünü de göstermektedir.

Dünyada da ülkemizde de umut ancak başka bir yaşam arayışının güçlenmesinden geçmektedir. Bugün başka bir ülke ve dünyaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. Kapitalizmin geleceği yoktur, bizler insanlığın yok oluşa sürüklenmesine karşı özgürlüğün, barışın, kardeşliğin hakim olduğu yepyeni bir dünyayı bugünden yaratmanın mücadelesini şimdi daha güçlü ve kararlı yürütmeliyiz.

O yüzden gün ülkemizin geleceğine sahip çıkma; savaşlara, yoksulluğa, yolsuzluğa karşı, küresel kapitalizmin taşıyıcısı, "üsttekine han hamam, alttakine din iman düzeni"nin yürütücüsü AKP‘ye karşı, yüksek sesle "dur deme" zamanıdır.

Daha güzel bir gelecek için mücadele etmek öncelikle öyle bir geleceği tahayyül etmeyi ve ona inanmayı gerektirir. Kapitalist küreselleşmenin ‘alternatif yok‘ söylemi en çok zihinlerde tahribat yaratarak, insanlığı "ütopyasız ve tarihsiz" kıldı. O nedenle şimdi kapitalizm çökerken bizler kendi toplumsal mücadeleler tarihimizin yeniden keşfine çıkarak, halkın kendi gücüyle isyan etme ve direnme hafızasını tarihsel olarak ve bugünün içindeki mücadelemizle güncellemeliyiz.

Şimdi, onların "tarihe gömüldü" dedikleri büyük korkularını, yani sınıf savaşını selamlamanın zamanıdır.

Sevgili Arkadaşlar

Emperyalizmin günümüzdeki yönelimi nedir?

Önümüzdeki dönemde ABD‘nin kapitalist küreselleşmenin, emperyalizmin krizini aşabilmek için bölgenin enerji kaynaklarına yönelik başlattığı kontrol ve denetimi arttırmaya uğraşacağı, bu doğrultuda bölgede ve dünyanın başka yerlerinde savaşlar, iç savaşlar çıkartabileceği Dünya Bankası başkanının itiraflarından da kolayca anlaşılabilmektedir. Burjuvazinin yeni yalanı ‘yeni Amerika‘, ‘yeni IMF‘dir ki, artık bunlara kimse de inanmıyor. Emperyalizm bildiğimiz gibidir, yani azgın bir sömürü için dünyanın her yerini kontrol alma çabasını sürdürmekte, bunun için gerektiğinde darbelere, savaşlara, iç savaşlara başvurmaktan çekinmemektedir, çekinmeyecektir.

Bu nedenle, bugün ülkemizde emekçilerin, ezilenlerin birlikte mücadelesine ve dayanışmasına duyulan ihtiyaç ortadadır. Emperyalizme ve sömürüye karşı özgürlük, demokrasi ve bağımsızlık için verilen mücadeleyi ancak bir arada olursak, omuz omuza yürürsek, çabalarımızı ortaklaştırabilirsek büyütebiliriz. "Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz" sloganı o nedenle bugün hiç bu kadar anlamlı ve gerekli olmamıştı.

Sevgili Arkadaşlar

Darbe ve darbeyle mücadeleye ilişkin olarak burada birkaç cümle söylemek durumundayım.

Ülkemizde darbe-demokrasi ikilemi yaratılarak neo-liberal değişim sürecinin üstü örtülüyor. Sistemin yeni düzene uyum sağlayamayan eski kalıntılarının tasfiye operasyonu, derin devlete, darbecilere karşı demokrasi zaferi gibi gösteriliyor. Hâlbuki darbecilikle mücadele 12 Eylül sistemi ile mücadeledir. Gericileşme, neo-liberal politikalar, ABD-AB-Dünya Bankası-IMF güdümünde bir Türkiye 12 Eylül düzeninin bir sonucudur. Bu düzenle hesaplaşmadan darbecilikle, darbecilerle hesaplaşılamaz. "Ergenekon yetmez, 12 Eylül darbecileri yargılansın" sözü doğrudur, ancak yeterli değildir. Biz 12 Eylül düzeniyle hesaplaşmalıyız.

Sevgili Arkadaşlar,

Bugünün dünyasını ve Türkiye‘sini de şu cümlelerle değerlendirmek istiyorum.

Karl Marks, "eğer öz ve görünüm aynı olsaydı bütün bilim gereksiz olurdu" diyordu. Ülkemizde ve dünyada yaşanan gelişmelere görünenlerin ötesindeki özünü anlamak yani gerçekliğin kendisine ulaşmak için bakmamız gerekiyor.

Teknolojideki yeni gelişmelerin sonucu olarak bir ‘enformasyon çağında‘ yaşıyoruz. Her yandan ‘bilgi‘ ve ‘görüntü‘ akıyor. Ancak ne tuhaftır ki bunca ‘bilgi‘ ve ‘görüntü‘ insanlığın zihnini kör ediyor. Zihinleri karartılmış toplumlar ise bütün değiştirici/dönüştürücü gücünü kaybederek kurulan ‘tek dünyanın‘ gönüllü kulları oluyor. Bir tür ‘söz patlaması‘ eşliğinde herkesin ‘sesinin duyulacağı‘ yanılsamasının içinde egemen sınıfların sözü ve kültürü her şeye el koyuyor.

Markalanmış ve patentlenmiş olan dünyamızda insan büyük güçler karşısında çaresizlik hissi ile kendine ve topluma yabancılaşarak güçsüzleştiriliyor. Yenidünyada demokratikleşme, özgürleşme, çoğullaşma modası yaygınlaşırken iletişim teknolojileri egemenlerin elinde hayatın her yanının izlendiği ve kontrol edildiği totaliter bir dünyanın araçları haline geliyor.

İnsanlığın tüm derinliklerinin ve yaratıcılığın yok edildiği çağımızda gündelik hayatımızın her alanına yayılan hapishanelerden kurtulmamız ancak gerçek bir özgürlük ve demokrasi mücadelesi ile mümkün olabilir.

12 Eylül‘ün ülkemize yaptığı en büyük kötülük işte emekçi halkın bu özgürleşme, kendi kaderine sahip çıkma iradesini yok etmesi olmuştur. Yıllardır sonsuz bir karanlığın içerisinde kalmamızın en büyük nedeni budur. İşte bu karanlığın içerisinde ‘yaşasın kötülük‘ diye haykıran bir ‘cinnet toplumu‘ ortaya çıktı. Makineleşen ve robotlaşan insanlık ruhunu da yitirdi.

Komşusunun kapısını çalmayan, arkadaşın derdini bilmeyen ‘insanın insanın kurdu‘ haline getirildiği düzende ‘alta kalanın canı çıksın‘ felsefesi insana ait tüm güzellikleri yok ederek acımasız rekabeti yaşamımızın ortasına oturttu. Her şeyin bir avuç zenginin hizmetine sunulduğu milyonlarca yoksulun umutsuz ve biçare avuç açtırıldığı büyük bir adaletsizlik yaratıldı.

İşte tüm mesele bu karanlığa teslim olmamak; yaptıklarımızla, söylediklerimizle, sözlerimizle buna karşı direnci her zaman ve her yerde koruyabilmekte. Halen tünelin ucunda görülen bir ışık varsa işte o da bu umuda sarılarak ayakta kalabilenlerin eseridir. TMMOB de en zor koşullarda hep ayakta kalabilenlerden oldu.

Şimdi dünyanın her yerinde ayakta kalabilenler yürümeye başladı. Sesimiz her yerde daha güçlü çıkıyor. TEKEL direnişinden Yunanistan‘a kadar çizilen umut hattı dünyanın güzel geleceğinin habercisidir. Bunun da altını çizmek gerekiyor.

Sevgili Arkadaşlar,

Ülkemizde yıllardır bir ‘değişimden‘ söz ediliyor. ‘Normalleşiyoruz‘ derken görülüyor ki her gün yeni ‘olağanüstülük‘ ve ‘şok‘ içerisinde yaşamak zorunda bırakılıyoruz. Oysa mesele değişimin kendisinden çok muhtevasında aranmalıdır. Muhtevasından bağımsız her değişimin peşinden koşmanın kişilik bozukluğuna yol açtığını gördük.

AKP‘nin bugün ‘değişim‘ dediği ‘yeniden yapılanmanın‘ miladı 12 Eylül darbesidir. O zaman da ‘huzur ve mutluluk‘ adına toplumu zor yoluyla ‘değiştirmeye‘ giriştiler. Özünde 24 Ocak kararlarında ifade edilen piyasacılıkla, gerici akımların güçlendirilmesi olan bu ‘değişimin‘, gelinen noktada AKP iktidarı ile temsil edilen bir piyasacı ve gerici diktatörlüğe doğru geliştiğini görüyoruz.

Yaşanan tüm hengâmenin içerisinde yaşadığımız her şey ülkemizin emperyalizmin ihtiyaçlarına uygun olarak yukarıdan aşağıya yeniden yapılandırılmasından başka bir şey değildir. Soğuk Savaş politikalarına uygun olarak düzenlenmiş ‘eski devletin‘ yerini ABD‘nin Ortadoğu politikalarına ve sermayenin küresel ihtiyaçlarına uygun olarak yeniden yapılandırılan ‘yeni devlet‘ alıyor.

AKP iktidarında ‘milli irade‘ adı altında demokratik bütün kanallar kapatılarak tekelci bir iktidar yapılanması kuruluyor. İktidarın Anayasa değişikliği de bunun bir parçası olarak gündeme getirildi. Güya demokratikleşme adına yapılan bu değişikliklerde ne halk ne emek ve meslek örgütleri hazırlanma sürecine dahil edilmedi. "Kendi pişir kendin ye" anlayışından demokrasi ve özgürlük adına bir şeyin çıkması zaten mümkün değildir. Değişiklikler de halkın, emekçilerin yani bizim değil, AKP ihtiyaçlarının ürünüdür.

Emekçilerin ve ezilenlerin yeni bir anayasa ihtiyacı vardır. Yıllardır 12 Eylül faşist darbesinin ürünü anayasaya karşı mücadele yürütüyoruz. Ama şimdi kalkıp kimse bize "12 Eylül anayasası ile hesaplaşmanın yolu olarak onun devamından başka bir şey olmayan AKP anayasasına evet" demeyi göstermesin.

12 Eylül Anayasasına da, onun bir devamı olan AKP anayasasına da "hayır" diyoruz. Eşitlikçi, özgürlükçü bir anayasa ancak demokratik katılımın bütün kanalları açılarak yapılabilir. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bunun için mücadele edeceğiz. Ve ancak bu mücadelemizin sonucunda gerçekten demokratik ve özgürlükçü bir anayasayı emekçiler kendi elleriyle yazacaktır. İşte TEKEL işçileri güvenceli çalışma ve insanca yaşamın anayasasını sokakta yazdılar. AKP iktidarı ise buna karşı güvencesizliğin ve sömürünün önündeki engelleri kaldırmak, hastaneleri, okulları, fabrikaları rahat satabilmek için yargıyı kendi denetimi ve kontrolüne almaya çalışıyor.

İhtiyacımız olan parasız eğitim ve sağlık, güvenceli çalışma ve insanca yaşam hakkının, her kültür ve kimliğin özgürce ifade edilmesinin güvence altına alındığı, "bir arada yaşamın anayasası" için mücadele edeceğiz.

Referandum günü olan 12 Eylül‘ü faşist darbeyle ve onun izinde gelişen bugünkü sömürüye ve gericiliğe karşı bir hesaplaşma gününe çevirmek TMMOB için çok anlamlı olacaktır.

Sevgili Arkadaşlar,

Sermayenin sınırsız sömürüsü ülkemizi işçiler için bir cehenneme ve mezarlığa çeviriyor. Ölüm yoksulların kaderi olarak sunuluyor. Bursa‘da, Balıkesir‘de ve son olarak Zonguldak‘ta madenlerde işçi kardeşlerimiz katledildi. Eğer bize "Bu bir kader" diyorlarsa buna boyun eğmeyeceğiz, kaderimizi kendi ellerimize alarak mutlaka değiştireceğiz.

Çalışma hayatı tamamen güvencesiz hale getirildi, taşeronlaşma ve esnek çalışmayla dün Tuzla‘da işlenen cinayetler bugün madenlerde devam ediyor. AKP iktidarı ise işsizliğe çözüm olarak esnek çalışmanın yaygınlaştırılmasını sunuyor. Bunun adı emekçiden alıp sermayeye can vermektir. Ölümlerin nedeni işte bu anlayışta saklı olan daha fazla sömürme hırsıdır.

TEKEL işçileri mücadele ederken ‘kaderimiz mücadele ederek kazandığımız hayattır‘ diyorlardı. Mücadele bize dayatılan bu kahredici kadere boyun eğmemektir. Tekel işçileri uzun yıllar sonra başkaldırının ve direnmenin mümkün olduğunu göstererek emekçilere güç ve güven kazandırdı.

1 Mayıs‘ta Taksim‘i açan da yıllardır sürdürdüğümüz mücadele ve emek hareketinin yükselen sesinden başka bir şey değildi. TMMOB yıllardır bu mücadelesinden hiç vazgeçmedi.

İşte tüm bunlar bir yanı yaprak döken, göğü kararan ve toprakları çoraklaşan ülkemizin aydınlık ve güzel bir geleceğe doğru atılmış önemli adımlarıdır. Önümüzdeki dönemde her alana yayılan sömürüye karşı daha dirençli ve kararlı durmak zorundayız.

Sevgili Arkadaşlar,

Danışma Kurulu toplantılarında da söz etmiştik: Türkiye‘nin bir başka gündem konusu da ‘demokratik açılım‘ tartışmalarıdır. TMMOB olarak yıllardır demokrasi ve özgürlükler için, eşitlik için, adalet için mücadele yürütüyoruz. Evet, Türkiye‘nin demokratikleşmesi doğrultusunda atılacak her adımdan bizler ancak memnuniyet duyarız.

Ancak ortada bir yanılsamadan başka bir şey yok. Giderek daha baskıcı/otoriter uygulamaları hayata geçiren, toplumsal alanı dinsel gericilikle kuşatan bir iktidarın demokrasiyi geliştirmesi zaten mümkün olamaz. Son dönemde gündeme gelen Kürt sorununun çözümü tartışmalarında da görüyoruz ki; AKP bu sorunu da kendi renginden bir ülke yaratma uğraşısı çerçevesinde ve ABD emperyalizminin bölgedeki yönelimleri doğrultusunda ele alıyor.

Herkesin dilini, kültürünü özgürce yaşayabileceği, insanımızın kardeşçe ve bir arada yaşadığı bir ülke ancak demokratik bir ülke olabilir. Bunun başarılması ise gerçekten demokrasiye ve barışa inananların mücadelesi sonucu gerçekleşecektir. AKP‘nin geliştirdiği bölgenin emperyalizmin çıkarları doğrultusunda düzenlenmesi ve ‘ılımlı İslamcılık‘ içerisinde ümmetçi temelde bir arada olma politikaları bugünkü karanlığının katmerlenmesi ve geleceğimizin teslim alınmasından başka bir anlama gelmeyecektir. 

Kısa sürede görüldü ki AKP iktidarının açılım dediği boyun eğdirmekten başka bir şey değil. Alevisiz Alevi çalıştaylarının, Kürtsüz Kürt sorunu çözümlerinin geldiği yer ortada. Baskılar, eşitsizlikler, tutuklamalar devam ediyor. O yüzden bizlerin gerçekten barış ve kardeşliği savunanların silahlara ve ölümlere karşı yaşamı savunmak için daha fazla mücadele etmemiz gerekiyor.

Yoksulları birbirine düşman eden bu zehre karşı kardeşliği kurabilmenin yolu toplumsal yaşamın her alanında barışı kazanabilmemizden geçiyor. Gencecik insanlarımızın hayatları ortadayken biz bunun çözümünü burjuva siyasetinin kirli ellerine bırakamayız. Demokratikleşmenin ve barışın yolu da bizim sokağımızdan geçiyor.

Bu ülkede sıkılan her kurşun, atılan her bomba, patlayan her mayın, yapılan her türlü saldırı, gerçekleşen her türlü silahlı çatışma ülkemizde barış içinde bir arada yaşama umuduna vurulan bir darbe oluyor. Oysa savaş çığlıkları yerine demokrasiye, hukuk devleti düzenine ve özgürlüklere kulak vermek gerekiyor. TMMOB baskıcı, otoriter yönetim anlayışına karşı, özgürlük ve demokrasiyi; ırkçı ve milliyetçi anlayışın beslediği linç kültürüne karşı, bir arada kardeşçe ve barış içinde yaşamayı daha fazla inanarak savunmaya devam edecektir.

Sevgili Arkadaşlar,

Burada bir de Devlet Denetleme Kurulu‘nun meslek birlikleri üzerine hazırladığı rapordan söz etmek istiyorum:

Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu tarafından hazırlanan bu rapor, özü itibarı ile "siyasal iktidara bağlı meslek örgütleri yaratılması"nı hedeflemektedir. AKP iktidarı eliyle kamuda yürütülen siyasal kadrolaşma ve yandaş sermaye yaratma çabasından sonra sıra meslek örgütlerini ele geçirmeye gelmiştir. Ne yazık ki tarafsız bir konumda olması gereken Cumhurbaşkanlığı makamı da DDK aracılığıyla buna hizmet etmektedir. Cumhurbaşkanının, Cumhurbaşkanı seçilmesinin hemen ardından DDK‘ya yaptığı ilk görevlendirmenin meslek örgütlerinin incelenmesi olması da yeterince manidardır.

Rapor özetle, meslek kuruluşlarını siyasetle uğraştıkları gerekçesiyle Başbakanlığa ihbar etmektedir. Oysa meslek kuruluşlarına siyaset yasağı darbeci rejimin hazırladığı 82 Anayasası‘yla yürürlüğe girmiştir. Bu yasak daha sonra 1995 yılında kaldırılmıştır. Her fırsatta 82 Anayasası‘na karşı olduklarını söyleyip bu Anayasanın demokratik bir yönde dönüşümünü, hatta yeniden yazımını savunanların, 82 Anayasası‘nı aşan bir tarzda anti-demokratik bir tutumla yetki kullanmaya yönelmeleri, demokrasiden ne anladıklarını yeteri bir açıklıkla ortaya koymaktadır.

Başbakanlığa verilen sözde "Araştırma ve İnceleme Raporu", meslek kuruluşlarının muhalefetini susturmanın ince önermeleri ile bezenmiştir. Bu önermeler, ne DDK üyelerinin ne de Cumhurbaşkanı‘nın görevidir. Çünkü bu makam, Anayasa kuralı gereği ne aktif güncel siyaset yapabilir ne de üniversite kürsüsündeymiş gibi doktriner tartışma yapabilir. Bu Rapor ile Cumhurbaşkanlığı makamı, siyasal iktidarın bir komisyonu gibi veri hazırlamış ve önermelerde bulunmuştur. İktidarın yardımcı organı gibi çalışmış ve siyasette taraf olmuştur.

Cumhurbaşkanı, tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanlığı makamını kullanarak, eski siyasal partisinin ideolojik görüşlerine uygun davranacak meslek odaları yaratmanın yollarını aramaktadır. Hazırlanan DDK raporuyla, kamusal sorumluluğu ön planda tutan meslek odalarını siyasal iktidara bağlamanın altyapısı oluşturulmak istenmektedir. Meslek odalarına sözde daha fazla esneklik sağlanacağı iddiasıyla kurumların yasalarının ortadan kaldırılması, genel geçer tek bir yasal düzenleme yapılması, Meclis‘in dahi yetki sahibi olamayacağı şekilde Bakanlar Kurulu‘nun meslek odalarını biçimlendirmesi önerilmektedir.

Herkes bilmelidir ki; meslek örgütleri seçimlerle iş başına gelen yönetimler tarafından idare edilmekte ve bu yönetimlerin icraatı denetim kurulları başta olmak üzere genel kurullar süreciyle de denetlenmektedir. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, iddia ettiği gibi bilgi demeti oluşturmaya yönelik araştırma-incelemenin ötesine geçerek, bu sürece müdahale etmekte ve bu müdahalenin daha geniş bir çerçeveye oturtulması için öneriler ortaya koymaktadır. Bunun için odalar ve üst birlikler arasındaki ilişki düzeyini vesayet olarak adlandırıp, aslında demokratik bir işleyişi temel alan örgüt bütünlüğü sürecini zayıflatmayı ve buna karşılık olarak da meslek örgütlerini siyasal iktidarın güdümüne sokacak, antidemokratik bir işleyiş modelini önermektedir.

Aslında herkes biliyor; TMMOB 70‘lerden bugüne, ayrıca ve özellikle 1980 faşizmi sonrası yakın tarihimizin her türlü baskıcı, insan haklarını çiğneyen, örgütlenmeyi ezen, demokratik hakları bastıran iktidarlarına karşı muhalif tutum almıştır. Aynı zamanda, meslek sorunlarının genel sorunlardan bağımsız olarak ele alınamayacağı gerçeğinden hareketle, kamu yararı doğrultusunda sorunların çözümü noktasında mücadelesini sürdürmüştür. Bu çizgi, politik ise evet politik tutum aldık ve almaya devam edeceğiz.

Söylemek isteriz: Meslek örgütlerinin etkinleştirilmeleri, geliştirilmeleri için atılacak her adımın öznesi olduğumuz, içinde yer alacağımız bilinmelidir. Ancak öte yandan da; bizlerin kurumsal kimliğimize yönelik her türden baskıya karşı duracağımızı, Türkiye‘nin demokrasi mücadelesi içerisinde emek ve meslek örgütleri ile birlikte, yüreği insandan ve emekten yana atanlarla omuz omuza olacağımızı, omuz omuza yürüyeceğimizi; dün olduğu gibi bugün de bu yürüyüşümüzde bedel ödemeye hazır olduğumuzu burada bir kere daha hepimiz adına herkese duyuruyorum.

Evet, Sevgili Arkadaşlar,

Tüm bu hızlı gelişmeler; sıkıntılı, sancılı ve sorunlu bir ülkede yaşıyor olmak, bu ülkede bizim gibi meslek örgütlerine de çok daha fazla görev düşmesine, sorumluluklarının artmasına neden oluyor.

Bizler, TMMOB‘nin 40. Dönem Yönetim Kurulu üyeleri, bu örgütün büyüklüğünü bilerek, bir meslek örgütüne, bir mesleki demokratik kitle örgütüne sıkıntılı, sancılı, sorunlu bir ülkede düşen görevlerin güçlüğünü ve büyüklüğünü bilerek, ama öte yandan bunlara karşı sorumluluklarımızı da bilerek Haziran 2008‘de göreve başladık.

TMMOB Yönetim Kurulu‘nda örgütümüz adına görev yapan bizler, odalarımızın, örgüt birimlerimizin ve üyelerimizin kurulumuza verdikleri büyük destek ve duydukları güvenle; mesleğimizin, üyelerimizin ve ülkemizin karşı karşıya bulunduğu sorunların tespitine, tespit edilen sorunların çözümüne yönelik olarak; üreten, sanayileşen, demokratik, üzerinde insanca ve barış içinde yaşanılan, çetelerin ve kan içicilerin değil, halkın yönettiği bir Türkiye için en iyisini ve en doğrusunu yapmaya çalıştık.

Sıkıntılı, sancılı, sorunlu bir ülkede yaşıyor olmanın getirdiği sorumluluk, örgütsel duruşumuzu geliştirmemizi gerektirdi. Bu duruş elbette TMMOB‘nin 50 yılı aşan deneyimi ve birikiminin ışığında, yetmişlerden beri yarattığı değerler ve mesleki-demokratik kitle örgütü olmanın sorumluluğuyla bağımsız, demokratik, özgür bir Türkiye‘den yana oldu, emekten ve halktan yana oldu.

40. Dönem Birlik Yönetim Kurulumuz, "Birlikte üretme, birlikte karar alma ve birlikte yönetme" anlayışı ile yurtseverlik, emekten ve halktan yana olma, demokratlık temel ilkesi ve demokratik merkeziyetçi çalışma anlayışı doğrultusunda, sadece odalarından ve örgütlü üyelerden aldığı güç ve örgütün kendi iç dinamikleri ile yarattığı yönetmelik, gelenek ve ilkelerine sahip çıkarak, çalışmalarını tamamlıyor.

Herkes her şeyden önce bilmelidir ki; bu dönemki çalışma, TMMOB Yönetim Kurulu ile birlikte TMMOB‘ye bağlı odaların Yönetim Kurullarının, İKK‘ların ve TMMOB kadrolarının çalışmasıdır.

Dönem içerisinde Oda Yönetim Kurulları ile olası sorunları çözme ve örgüt anlayışı içinde iş yapmaya yönelik yüz yüze onlarca görüşme ve toplantı yaptık. Oda Danışma Kurullarında daha etkin, daha işlevsel, daha demokratik bir TMMOB örgütlülüğü için söylenenleri mutlaka değerlendirdik.

Çalışma döneminde, odalarımızın iki yüzün üzerinde gerçekleşen etkinliklerinin açılışlarına, panellerine, oturumlarına katıldık.

Gerek Genel Kurulumuzun verdiği görevleri gerçekleştirebilme, gerekse gelişen olaylar karşısında görüşlerimizi oluşturabilmek için onlarca çalışma grubu oluşturduk.

Bu dönemde, çok sayıda TMMOB etkinliği gerçekleştirerek önemli bir işlevi yerine getirdik. Yerel Yönetimler ve Kentleşme Sempozyumu, Coğrafi Bilgi Sistemleri Kongresi, Ücretli ve İşsiz Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları Kurultayı, Kadın Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları Kurultayı,  Türkiye‘de Özelleştirme Gerçeği Sempozyumu, Sanayi Kongresi, Enerji Sempozyumu ve Jeotermal Kongresi ile sanayiden çevreye, özelleştirmeden yerel yönetimlere ülkemizin sorunlarını masaya yatırdık ve çözüm önerileri oluşturduk. TMMOB‘nin meslek alanları üzerinden insanımıza dair, ülkemize dair söyleyeceklerine geçen dönemde olduğu gibi bu çalışma dönemimizde de kentlerimizi kattık ve sırasıyla Mersin, Samsun, İzmir, Ankara(2.), Aydın, Edirne, Bursa(2.), Diyarbakır, Kırklareli, Van, Batman ve İstanbul(2.)‘da kent sempozyumları gerçekleştirdik. İl/İlçe Koordinasyon Kurullarımız bu çalışmada yoğun emek harcadılar. Etkinliklerimizin sonuç bildirgeleri TMMOB‘nin manifestolarıdır.

40. Dönem‘de bir başka önemli adımı, "TMMOB Öğrenci Evi ve Sosyal Tesisi"nin hayata geçirilmesi için attık. Yenimahalle Belediye Başkanı‘na yardımları için çok teşekkür ediyoruz. Mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı eğitimi alan öğrenci üyelerimizin Ankara‘da barınma sorununun çözümlenmesine önemli bir katkı sağlayacak "TMMOB Öğrenci Evi ve Sosyal Tesisi"nin tüm Odalarımızın katkılarıyla önümüzdeki dönemde tamamlanacağını ümit ediyoruz.

"Kurumsallaşma esas" düşüncesiyle, meslekler arası tartışmaları en aza indirmek amacıyla yönetmeliklerle ilgili çalışmalarımıza 40. Dönemde de devam ettik.

Yapılan yanlış işlere karşı mücadelemizi açtığımız davalarla da sürdürdük. Nükleer santral ihalesinin iptali, "Su Yapıları Denetim Hizmetleri Yönetmeliği"nin iptali bu alandaki örneklerden bazıları. Çıkarılmaya çalışılan tüm yasalara karşı olumlu olumsuz görüşlerimizi kamuoyuna, siyasi karar vericilere ilettik. Meslek alanlarımız ile ilgili çıkan tüm yönetmelikleri izledik. Çok donanımlı bir hukuk birimimiz var.

Örgüt olarak birçok konudaki görüşlerimizi kamuoyu ile paylaştık. Gerek yaptığımız basın açıklamalarıyla, gerek çalışma gruplarımızca oluşturulan görüşler ve raporlarla Türkiye üzerine, meslek alanlarımız üzerine sözlerimizi kamuoyuna aktardık. Anayasa tartışmalarına ilişkin basın açıklaması, yerel yönetimlere ilişkin "Nasıl bir kent? Nasıl bir yerel yönetim" raporu, "TMMOB Su Raporu" gibi bazılarını bunlar arasında sayabiliriz.

Toplumsal muhalefetin içinde yer alan TMMOB, dünyada ve ülkemizde yaşananlara seyirci kalmayarak, karanlığa karşı aydınlığı, savaşa karşı barışı, eşitsizliğe karşı adaleti, şiddete karşı kardeşliği, sömürüye karşı emeği savunmaya, "Başka bir Türkiye ve başka bir dünya" mücadelesinde onurlu ve dik yürüyüşünü sürdürmeye devam etti. Katıldığımız, düzenleyicisi ya da çağrıcısı olduğumuz miting ve benzeri alan etkinliklerinde hep "Bağımsız, demokratik ve özgür bir Türkiye" için yükselttik sesimizi.

2009 yılında Taksim‘e çıkılmasında, 2010 yılında Taksim‘in "1 Mayıs alanı" olmasında dost örgütlerle yürüttüğümüz mücadele etkili oldu. 12 Eylül mitinglerinde, Sivas katliamının yıl dönümünde, Alternatif Su Forumu kapsamında düzenlenen etkinliklerde, IMF-Dünya Bankası‘na karşı etkinliklerde Örgütümüz hep alanlarda oldu. Türkiye‘de yaşananlara dikkat çekmek için 22 Kasım 2008 tarihinde 31 ilde aynı anda İKK‘larımız eliyle ve binlerce üyemizin katılımıyla gerçekleştirdiğimiz basın açıklamalarında "Krize, AKP‘ye, Gericiliğe, Neoliberalizme, Irkçılığa Karşı" sözümüzü sokakta söyledik.

İlkeli işbirlikleriyle, emekten ve halktan yana çaba gösteren tüm örgütlerle omuz omuza ve birbirimize omuz atmadan yan yana durarak Türkiye demokrasi mücadelesinin içinde yer aldık. Tamamında TMMOB‘nin kırmızı üzerine sarı yazılı pankartını TMMOB kadroları onurla taşıdı.

Yönetim Kurulumuz, bu zor ama onurlu görevi yerine getirmiş olmanın keyfi içerisindedir. Bizler yaşamımızın sonuna dek böylesi önemli bir görevde bulunmuş olmanın onurunu yaşacağız.

Sevgili Arkadaşlar,

Görev süremiz içerisinde her zaman bizimle birlikte olan TMMOB ve Oda çalışanı arkadaşlarımıza, TMMOB Yüksek Onur ve Denetleme Kurulu üyelerine, Oda Yönetim Kurulu Üyelerine, Danışma Kurulu Üyelerimize, İKK Sekreterlerimize, çalışma gruplarında ve komisyonlarda yer alan arkadaşlarımıza, etkinliklerimizde yanımızda bulunan bilim insanlarına, uzmanlara, çalışmalarımızda birlikte olan emek ve meslek örgütlerinin değerli yöneticilerine üyelerine, demokrasi hak ve özgürlükler mücadelesinde omuz omuza yürüdüğümüz yiğit insanlara ve TMMOB dostlarına çok teşekkür ediyoruz.

TMMOB bu ülkenin bir nefes alma-verme alanıdır. Bu ülkenin halkının, bizim, hepimizin önemli bir mevzisidir. Bu ülkenin ve bu ülke halkının TMMOB‘ye ihtiyacı vardır. Genel Kurul delegelerimizce de ifade edildiği üzere bu ihtiyaç devam etmektedir. Bu ihtiyacın gereklerinin yerine getirilebilmesi için de, TMMOB‘nin Odalarına, Odaların Şubelerine, Şubelerin örgütlü üyeye ihtiyacı vardır. Bu hepimiz tarafından bilinmelidir.

Sevgili Arkadaşlar,

Bu Genel Kurulumuz aracılığı ile buradan hepimiz adına, herkese ve her yere duyuruyorum:

TMMOB, bağlı odaları, odalarımızın şubeleri ve örgütlü üyeleri ile birlikte, önümüzdeki dönemde de meslek ve meslektaş sorunlarının halkın sorunlarından ayrı tutulmayacağını bilerek çalışmalarını yürütecektir.

TMMOB, önümüzdeki dönemde de özgür ve demokratik bir Türkiye özlemiyle emekten ve halktan yana mücadelesini sürdürecektir.

TMMOB, önümüzdeki dönemde de barıştan, dostluktan, dayanışmadan ve bir arada yaşamadan yana etkinliklerin içerisinde aktif olarak yer alacaktır.

TMMOB, önümüzdeki dönemde de toplumsal muhalefetin odağında yer alarak onurlu yürüyüşüne ve dik duruşuna devam edecektir.

Herkes bilsin:  TMMOB ve bağlı odalarının tüm yöneticileri ve örgütlü üyeleri bu kararlılık içerisindedir.

Sevgili Arkadaşlar,

Adnan Yücel demiş ya:

"Saraylar saltanatlar çöker
Kan susar bir gün
Zulüm biter.
Menekşeler de açılır üstümüzde
Leylaklar da güler.
Bugünlerden geriye,
Bir yarına gidenler kalır
Bir de yarınlar için direnenler..."

Bu konuşmadaki son sözümüz de şöyle olsun Sevgili Arkadaşlar:

Selam olsun ülkemizin ve dünyanın aydınlık geleceğine sahip çıkanlara!
Selam olsun TMMOB‘nin onurlu yürüyüşünü ve dik duruşunu sürdürenlere ve sürdüreceklere!

Yaşasın TMMOB.
Yaşasın TMMOB Örgütlülüğü. 

Oda Yönetim Kurulu Başkanımız Ali Ekber Çakar‘ın genel kurulda yaptığı konuşma:

Sayın Divan,
Sayın Başkanım, Önceki Başkanlarımız,
Sayın Genel Kurul Delegeleri, 
TMMOB Makina Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu adına ve bir delege olarak hepinizi saygı ve dostlukla selamlıyorum.

Önemli bir konjonktürde toplanan genel kurulumuzun ülkemizin nadide eşitlikçi, demokrat, yurtsever örgütlerinden olan TMMOB‘nin birliğini pekiştirmesini diliyor, önemli gördüğümüz birkaç konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum.

İçinde bulunduğumuz konjonktür, krizin dünyada yarattığı çarpıcı sonuçların açığa çıktığı, 10 trilyonu aşan kurtarma paketlerinden emperyalist merkezlerdeki devletleştirmelere, tek kutuplu yeni dünya düzeninden çok kutupluluğa, Latin Amerika‘da sol iktidarların yerleşmesine ve Yunanistan‘daki genel grevlere kadar bir dizi önemli gelişmeyi kapsamaktadır. Krizin İspanya, Portekiz, İtalya ve Avrupa‘ya daha boyutlu yayılması söz konusudur. 
Ülkemizde ise bir tekrar yaşanmak üzeredir. Sanayi üretiminin fason, taşeron niteliği ile yüksek ithalat bağımlılığı olgusu, sözde ‘toparlanma‘ sürecinin de baş aktörüdür. Yatırım temelli üretimden, sanayileşmeden, istihdamdan uzak yeni ‘büyüme‘ oyunları, yaşanan gerçek küçülmeyi ve artan sömürüyü gizleyemiyor.
Ekonomi ve sanayiye yönelik bu oyunlar dış kaynakların borsaya, devlet kağıtları ve hizmet sektörlerine sıcak para giriş çıkışlarına, üretim ve ihracatın bu hareketlere ve bunalımdaki ihracat merkezlerinin talep durumlarına bağlı olarak oynanmakta, yüksek borç yükünü sürekli kılmaktadır.

Siyasal planda ise AKP‘nin diktatoryal yönelimlerinin açık bir boyut kazandığı, anayasa referandumunun bu bağlama oturduğu, sömürü düzeni ve krizin etkilerinin çok boyutlu olarak yaşandığı, ancak sınıf mücadelesinin de ivmelendiği, diğer yandan siyasetin CHP ile yeniden yapılanacağı, yeni bir siyasi dizilişin ortaya çıkacağı önemli bir konjonktürde bulunuyoruz. 
24 Ocak ekonomi kararları ve onun gerektirdiği sert 12 Eylül düzeni ile başlayan serbestleştirme, özelleştirme, sanayisizleştirme, tarımın tasfiyesi ve emperyalizme bağımlılığın sonuçları bu konjonktürde önemli oranda ortaya çıkmıştır. 
Ancak ekseninde biz ve bütün eşitlik, emek ve demokrasi güçlerinin bulunduğu, TEKEL işçilerinin direnişinin bulunduğu hareketlenmelerin ardından Taksim ve ülke genelinde ciddi bir kitlesellikle kutlanan 1 Mayıs; en son dün, sömürü düzeni ve güvencesiz çalışma koşullarına karşı gündeme gelen ülke çapındaki eylemlilikler, bu süreçte çok önemli bir faktör oluşturmaktadır. 
Bu gerçeği mutlaka kaydetmek, görmek gerekir.

Değerli Arkadaşlar, 
Bu noktada TMMOB‘nin bu süreçteki yeri ve yaptıklarını da iyi tanımlamamız ve görmemiz gerektiğini düşünüyorum. 
TMMOB‘nin kriz öncesi ve sonrası emek-meslek örgütleri ile birlikte düzenlediği merkezi ve yerel eylemlilikler. Kasım 2008‘de krize ve AKP‘ye karşı sözünü, ülke genelinde İKK‘lar aracılığıyla, 31 merkezde kitlesel bir şekilde söylemesi. IMF-Dünya Bankası‘nın İstanbul‘daki ortak toplantılarına niteliksel ve kitlesel karşı çıkışın merkezinde bulunması. Son üç yıldır başta Birlik Başkanı olmak üzere TMMOB‘nin Taksim‘in kapılarını açan mücadelede ve TEKEL direnişinin her anında yanında oluşu, alnımızın akıdır.

Emperyalist talana, özelleştirmelere, serbestleştirme ve kuralsızlaştırmalara, kentlerin yerli ve yabancı sermayenin rant alanlarına dönüştürülmesine, kamunun bu temeldeki reorganizasyonuna karşı TMMOB önemli bir direnç oluşturmuştur. 
Bu nedenle Başbakan ‘iş yapamıyoruz‘ bile demiş, aynı nedenle Cumhurbaşkanlığı DDK Raporu üzerinden TMMOB‘ye saldırı başlatılmıştır.

Çünkü TMMOB, TCDD taşınmazlarından jeotermal sahalar ve ormanların korunmasına, iş sağlığı ve güvenliği yönetmeliklerinden KİT‘lerde uygulanacak ücretlere, Türk soylu yabancı mühendislerden yabancı mühendis, mimar ve şehir plancılarının ülkemizde çalışmalarına, kamu ihalelerinden su yapıları denetim hizmetlerine, yapı denetimine, nükleer santrallere, Kalkınma Ajanslarına ve belediyelerin rant uygulamalarına dek önemli ekonomik, sosyal, hukuki mücadeleler vermiştir. Bu mücadelede özlük haklarımız, meslek, ülke, kent çıkarları iç içedir. 
TMMOB bunları yaparken kurumsallaşmasına hız vermiş, İKK‘ları yaygınlaştırmış, Odalarımızın uzmanlık, belgelendirme ve SMM yönetmeliklerini yayımlatmış, yeniden düzenlemiştir. Dürüstçe görmek gerekir ki, TMMOB, gerçekleştirdiği bu iç tahkimat ile ülkemiz, mesleğimiz, sanayimiz, tarımımız, kentlerimiz ve hizmet alanlarımıza yönelik oluşturduğu direnç ve mücadeleyi bir bütünlük içinde yürütmüştür.
Bu nedenle başta Mehmet Soğancı olmak üzere TMMOB Yönetim Kurulunu ve bütün Birliğimizi, TMMOB hayatı içinde biriktirilen değerler eşliğinde yürüttüğü başarılı çalışmalardan ötürü kutluyoruz.

Sevgili Arkadaşlarım,
TMMOB‘nin misyonuna da kısaca değinmek istiyorum. TMMOB‘nin görevlerini, meslek alanları ile ülke sorunları arasında organik bir bütünlük içinde kuran bağımsız siyasi çizgisinin korunması ve her yeni durum içinde yeniden üretilmesi gerektiğini düşünüyoruz. 
TMMOB ve Odaların meslek alanlarına yönelik kazanım ve düzenlemelerden uzaklaştırılarak, salt siyasi bir zemine çekilmesi eğilimlerini, zayıf ta olsa, doğru bulmuyoruz, bunu burada net bir şekilde belirtmek istiyoruz. 
TMMOB bir parti değildir, herhangi bir partinin yedek gücü de değildir, olmamalıdır. 
TMMOB bir sınıf örgütü de değildir; ancak sınıfsal duyarlılıkları ve sınıf mücadelesi içinde bağımsız, özgün bir yeri olan mesleki, demokratik bir kitle örgütüdür. 
TMMOB; emekten, halktan, ülkemiz çıkarlarından, eşitlik, özgürlük, barış, demokrasi değerleri ile meslek ve uzmanlık değerlerimizin kaynaştırılmasından yana güçlerin birliğinin, ittifakının oluşturulduğu bir yapıdır, böyle görülmelidir.
Önümüzdeki büyük görevleri ancak böylelikle yerine getirebilir, birliğimizi ancak böylece geliştirebiliriz.

Sonuç olarak TMMOB neo liberal muhafazakâr AKP otoriterizmine, piyasacılığa, özelleştirme, serbestleştirmelere kategorik ve bütünsel karşı çıkışını sürdürmeli; bağımsızlık temelinde sanayileşme, kalkınma, demokratikleşme, refah ve tam istihdam mücadelesinde ön saflarda yer almaya devam etmelidir.

Genel kurulumuzun bu yönde ve DDK raporundan hareketle TMMOB‘ye yönelik saldırılara karşı bütün Odalar ve üyelerimizi mücadeleye katacak kararları alması gerekmektedir.  
Önümüzdeki dönemde mücadelelerimizin sürekliliğini ve aramızda yeni yol arkadaşlıklarını kurmak üzere dayanışma duygularıyla saygılar sunuyorum.