TMMOB SANAYİ KONGRESİ 2019 GERÇEKLEŞTİRİLDİ

×

Hata mesajı

  • Notice: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 771 satırı) içinde Undefined index: 3.0.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 777 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 781 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 841 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.

TMMOB adına Makina Mühendisleri Odası yürütücülüğünde düzenlenen TMMOB Sanayi Kongresi, 13-14 Aralık 2019 tarihlerinde Ankara’da İMO Teoman Öztürk Salonu’nda gerçekleştirildi.

Bunalım, Sanayi ve Mühendisler” ana temasıyla toplanan kongrenin açılış konuşmaları Oda Başkanı Yunus Yener, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz ve Kıbrıs Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği (KTMMOB) Makina Mühendisleri Odası Başkanı Ahmet Ulubay tarafından yapıldı.

Oda Başkanı Yunus Yener açış konuşmasında şöyle konuştu:

“Sayın Birlik Başkanlarım,

Sayın Hocalarım,

Sayın Siyasi Parti Yöneticileri ve Milletvekilleri,

Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Sayın Yöneticileri,

TMMOB’ye Bağlı Odaların Sayın Başkan ve Yöneticileri,

Sayın Katılımcılar,

Sevgili Basın Mensupları,

TMMOB Makina Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu ve şahsım adına sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Sanayi politikalarına ilişkin halktan yana kamucu, toplumsal kalkınmacı yaklaşımın odağı haline gelen TMMOB Sanayi Kongresi’ne hoş geldiniz.

TMMOB görevlendirmesiyle Odamızın yürütücülüğünü üstlendiği ve iki yılda bir düzenlediğimiz sanayi kongresi, aynı zamanda, Odamızın toplamda sayısı elliyi aşan kongre, kurultay, sempozyum etkinliklerinin her dönemdeki finali olma özelliğini de taşımaktadır.

Bu çalışma dönemimizde, meslek disiplinlerimizin bilimsel ve toplumsal gereksinimler doğrultusunda gelişmesine yönelik merkezi olarak birçok etkinlik düzenledik. Asansör, öğrenci üye, tesisat mühendisliği, bakım teknolojileri, uçak havacılık uzay mühendisliği, enerji verimliliği, işçi sağlığı ve iş güvenliği, güneş enerjisi sistemleri, kaynak teknolojileri, endüstri ve işletme mühendisliği konulu kongre, kurultay, sempozyum etkinliklerini yaptık. Bu etkinliklere sunulan bildiriler, paneller, özel oturumlar ve sonuç bildirileri kitaplaştırılıp kamuoyunun kullanımına sunulmaktadır.

Bugün de burada çok değerli toplumbilimci, uzman, akademisyen değerlerimiz ve sevgili meslektaşlarımızla bir araya geldik.

İki gün boyunca dünyada ve ülkemizdeki ekonomik, siyasal, toplumsal gelişmeleri ve eğilimleri, sanayinin durumunu, mühendisliği, emek süreçlerini, teknolojik gelişmeleri bunalım öğeleri eşliğinde ele alacağız. Mevcut duruma karşı alternatif önerileri hep birlikte ortaya çıkaracağız. Umuyorum ki kongremizden yol açıcı bir sonuç bildirisi çıkacaktır.

Sayın Konuklar, Sayın Katılımcılar,

Kongremizin ana teması Bunalım, Sanayi ve Mühendisler’dir. Bu vesileyle belirtmek istiyorum; ülkemizin sanayileşmesi, kalkınması ve demokratikleşmesine katkı sunmak için tüm etkinliklerimizdeki tartışmaları ve deneyimleri, üretim bölgeleri başta olmak üzere bölgesel-yerinde saha araştırmalarıyla, üretim ve kent odaklı çalışmalarla genişlettik.

Mühendislerin yaşadığı mesleki, ekonomik, kültürel, siyasal ve toplumsal dönüşümleri yansıtmak amacıyla Odamız son yıllarda farklı bölgelerde kapsamlı araştırmalar yaptı. TMMOB Sanayi Kongresi 2015 için ankete dayalı olarak Üretim Zincirlerinde Mühendislerin Yeri ve Yaşam Koşulları/Gebze Havzası Örneği adlı çalışma yapıldı. 2017 Kongresi için Ergene Havzası, Gaziantep ve Konya’da Mühendisler: Fabrika, Toplumsal Yaşam ve Kent Deneyimleri başlıklı üç ayrı rapor hazırlandı.

Bu kongrede sunulmak üzere ise bunalım konjonktürünü de yansıtan ve Türkiye genelinde anketlere dayalı olarak yapılan Krizin Gölgesinde Mühendisler adlı rapor hazırlandı. Bütün bu çalışmalarda ülkemizde üretim ve mühendislik alanında yaşanan dönüşümün izlerini bulmak mümkündür. Bu çalışmaların bütününün işsizleşme, mesleki sorunlar, düşük ücret,  yüksek borçlanma, istihdamda cinsiyet eşitsizliği başta olmak üzere ekonomik ve sosyal açıdan mühendislerin yaşadığı sorunların anlaşılmasına oldukça büyük katkılar sunan çalışmalar olduğunu söyleyebilirim.

Bu vesileyle kongrenin yarınki ilk oturumunda sunulacak olan bu çalışmada yoğun emekleri bulunan Gamze Yücesan Özdemir hocamız ve Mehmet Atilla Güler ile kongrenin bugünkü son oturumunda sunulacak olan sektör raporları için Odalarımıza çok teşekkür ediyoruz.

Değerli Konuklar, Değerli Katılımcılar,

Bunalım, Sanayi ve Mühendisler ana teması üzerine değerli konuşmacılar önemli bulgu ve gerçekliklere değinecekler. Bu nedenle ben kongremizin sanayi eksenli oluşundan hareketle sanayi ve sanayileşmenin önemine, mevcut duruma ve nasıl olması gerektiğine değinmek istiyorum.

Bildiğiniz gibi sanayi politikaları ile ekonomik gelişme ve kalkınma arasındaki bağlar çok güçlüdür. Ekonomik gelişmenin baş aktörü, bütün girdileri ve enerji, tarım, gıda, ulaşım gibi birçok bağlantıları ile birlikte sanayidir.

Bu bağlamda sanayileşme ile kalkınmanın; sanayileşme ve kalkınma ile de demokrasi veya demokratikleşmenin arasındaki yakın ilişkileri mutlaka kurmak gerekiyor.

Çünkü sanayileşme, aynı zamanda nelerin-nasıl üretildiğine ilişkin nitelikli bir toplumsal üretim sorunudur. Bu kapsamdaki bir üretim aynı zamanda üretim teknolojileri ile emeğin gelişmişlik düzeyini ve bütün toplumun yaşam koşullarını da belirler. Yani sanayileşme, kalkınma ile birlikte kapsamlı bir toplumsal dönüşümü ifade eder.

Barınma, eğitim, gıda, sağlık, ulaşım, hukuk, çevre, kültür gibi yaşam koşullarına ilişkin birçok konu bu büyük dönüşümün içinde yer alır. Bu kapsamda sanayileşme politikasının; doğa, toplum, siyaset, devlet ilişkilerini yeniden düzenleyen köklü bir devrim yani uzun erimli bir toplumsal dönüşüm bağlamında ele alınması gerekir. Burada laiklik, kültürel formasyon ve her düzeydeki örgütlü toplum yapılarının çok önemli bir yeri bulunduğunu belirtmek isterim.

Özetle sanayileşme uzun erimli bir modernleşme, demokratikleşme ve toplumsal kalkınma öyküsüdür, böyle ele alınmak durumundadır. Aksi yaklaşımlar, toplumları tekrar bugünküne benzer çarpıklık ve sorunlarla yüz yüze bırakacaktır.

Değerli Katılımcılar,

Bugünkü durumda sanayinin rafa kaldırıldığını, sanayileşme iddialarının geçmişte kaldığını görüyoruz. Bu gerçeği makroekonomik ve sosyal göstergelerde görebiliyoruz.

Bu göstergelerdeki değişimlerin ortaya koyduğu sonuç; üretim alanlarının tahrip edildiği, dış tasarruflara dayalı, finansal spekülasyon ve şişirilmiş değerler sistemini baz alan inşaat/beton odaklı büyüme yaklaşımı ile ülkemizin sanayileşme olanaklarından gün geçtikçe uzaklaştığıdır.  İmalat sanayii ve özel sektör üretken yatırım verileri bu gerçeğe işaret ediyor. 

Sanayisizleşmenin ve kalkınma politikalarının terk edilişinin toplumsal sonuçlarını özellikle sanayiyle ilgili meslek alanlarımızda ve işsizlik ile yoksulluğun artışında görüyoruz. Esnek, enformel ve güvencesiz çalışma ile otomasyonun istihdam üzerindeki olumsuz etkileriyle işsizlik hızla artarken, var olan istihdamın yapısı niteliksel boyutlarda bozulmaktadır. 

Mühendisler bu durumun en somut yansımalarını yaşıyorlar. Mühendislik mesleği bir yandan itibarsızlaştırılır ve değersizleştirilirken meslektaşlarımız meslek alanlarının daralması, işsizlik ve güvencesizleşme ile yüz yüze kalıyorlar. Bugün mühendisler arasında işsizlik oranı yüzde 10’u aşmış; son iki yılda 18 bin mühendis işsiz kalmıştır. İş bulabilen mühendisler arasında ise mesleğini icra edemeyip başka işlerde çalışanların sayısı oldukça yüksektir.

Sanayileşmeden uzaklaşma, ülke kaynaklarının ve emek gücümüzün ülkeye ve toplumsal refaha katkı sunmayacak biçimde kullanılmasına neden olmaktadır. Tarım ve sanayi gibi üretken sektörler gerilerken, rantiye tipi spekülatif birikim alanlarının öne geçmesi, ülke geleceği açısından çok tehlikelidir.

Sanayiye dair izlenen politika, ülkemizi uluslararası mal piyasalarının ucuz ithalat cenneti ve montaj sanayinin taşeron üreticisi haline getirmekten ibarettir.

Sanayisizleşme olgusunu, sanayi sektörünün lokomotifi olan imalat sanayindeki gerilemeden görmek mümkündür. Bu, sanayisizleşmenin göstergelerinden biridir. Bir diğer gösterge sınai yatırım yokluğudur. Bir diğeri de yakın tarihlere kadar ülke kalkınmasının temel direkleri olan kamu sanayi kuruluşlarının özelleştirilmiş olmasıdır.

İmalat sanayiinin gerilediği, sınai yatırımların durduğu, toplumsal yarara yönelik olmayan kamu harcamaları ve inşaat, rant, finans faaliyetlerinin öne geçtiği bir ortamda sanayileşmeden bahsetmek mümkün değildir.

Ara girdileri dışarıdan ithal etmeye dayalı bir politika, dışa bağımlığa işaret eder ve en fazla fason üretime dayalı, zayıflayan bir sanayi olarak ifade edilebilir.

Tarım alanlarını imar ve ranta açan, ihracatçısı olduğu ürünlerden vazgeçerek ithal etme yoluna gitmiş, çiftçisini inşaat şantiyelerinin güvencesiz işçilerine dönüştüren politikalarda sanayi ve sanayileşme öğeleri yoktur.

Ekonomide olduğu gibi toplumsal alanda da durum kötüdür. Başta eğitim olmak üzere bütün toplumsal göstergelerin giderek dibe vurmakta olduğu bilinmektedir. Eğitimde bilimin ve laikliğin tasfiye edilmesi, dinci dogmaların hızla yayılması, akademik özerkliğin yok edilmesi ve yüksek işsizlik, gençliğimizi geleceksizliğe ve yönü belirsiz toplumsal bunalım ögelerine yöneltmektedir.

Bu açıdan bakıldığında; Türkiye sanayileşmeden uzaklaştıkça toplumsal ve kültürel olarak gerilemektedir. Gelir eşitsizliklerinin artışı ve laikliğin tasfiyesi eşliğinde geri bir toplumsal kültürel ortam ve işsizler yığını oluşmaktadır.

Ekonomi emperyalizme bağımlılık ve rant politikaları ile kan kaybederken, yurttaşlık haklarından uzaklaştırılmış toplumun bireyleri sosyoekonomik bunalım öğelerinin kırılgan nesneleri haline dönüşmektedir.

Acı tablonun özeti böyledir.

Değerli Konuklar, Değerli Katılımcılar,

Üretim, sanayi, eğitim, sağlık, gıda, kültür vb. alanlarda ciddi bir gerileme süreci yaşanırken demokrasi, laiklik, hukuk, adalet, iş-aş ve insanca yaşam ihtiyacı daha da yakıcı hale gelmektedir.

Özgürlük, demokrasi ve laiklik karşıtı dinci-gericiliğin egemen olduğu bir süreç en ölümcül oklarını ülkenin geleceğine, yoksullaşan büyük kitlelere ve gençlerimize saplamaktadır.

Sosyal devlet anlayışının yok edilmesiyle oluşan her boşluk, öncelikle eğitimden ve kamudan başlayarak her alanı cemaat tarikat ağlarıyla sarmaktadır.

Toplumsal ve siyasal alanda aydınlanmayı, ilerici düşünceyi, demokrasiyi hedef alan bu gericilik sosyoekonomik düzlemde emeği ve toplum yararına üretimi de karşısına almaktadır.

Bu noktada önemle belirtmeliyiz: Ülkemiz sanayileşmek zorundadır!

Altını çizmek gerekiyor ki, bilimsel düşünce ve üretiminin adeta yasaklandığı, eleştirel düşüncenin suç sayıldığı, eğitimin dinci gerileşmeyle belirlendiği, kamu yararının değil rant kaygısına sahip azınlığın çıkarlarının esas alındığı bir siyasal rejimde sanayileşme ve kalkınmadan bahsetmek ve iktisadi hamle yapmak olanaksızdır.

İşte bu nedenle demokratikleşme ile ekonomik gelişmeyi, yani sanayileşme, adalet, hukuk, demokrasi ve laikliği birbirinden ayırmıyor; bunların bütünlüğünü savunuyoruz.

Planlama ile kalkınmayı esas alan, tam istihdam, toplumsal refah ve demokrasi ile bütünleşen bir alternatif geliştirmek pekâlâ mümkündür.

Kamu yararına planlamanın, istihdam odaklı, öncelikli sektörlerle ve bölgesel eşitsizlikleri gidermeye yönelik bir sanayileşmenin gerçekleşebilmesi; demokrasinin ilke ve kurumlarıyla egemen olmasıyla, temel haklar ve özgürlüklerin bütün boyutları ile uygulanmasıyla, toplumun barış ve kardeşlik içinde seferber edilmesiyle olanaklı olacaktır.

Sanayi kongremizin bu öncüllere dayalı bir alternatife nitelikli katkılarda bulunması dileğiyle konuşmamı tamamlarken; Oda Yönetim Kurulu adına, kongrede sunumlar yapacak değerli toplumbilimcilere, akademisyenlere, uzmanlara, meslektaşlarımız ile bütün katılımcılara; düzenleme ve yürütme kurullarına, kongre sekreterleri Aylin Sıla Ağca ve Aslı Aydın’a ve bütün Oda çalışanlarına içtenlikle teşekkür ediyor; saygılar sunuyorum.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz açış konuşmasında şöyle konuştu:

“Değerli Hocalarım, Değerli Meslektaşlarım

TMMOB Yönetim Kurulu ve şahsım adına sizleri saygıyla selamlıyorum, hepiniz hoş geldiniz.

Öncelikle, TMMOB adına, Makina Mühendisleri Odamız tarafından organize edilen kongremiz dolayısıyla, Oda Yönetim Kurulu’na, düzenleme ve yürütme kurullarına, kongremize katkıda bulunan akademisyen ve uzman dostlarımıza, kurultay sekreterleri ve Oda çalışanlarına emek ve katkılarından dolayı çok teşekkür ediyorum.

Bu yıl yirmi ikincisini gerçekleştirdiğimiz Sanayi Kongresi, TMMOB’nin en uzun erimli kongrelerinden birisi. İlki 1962 yılında gerçekleştirilen Sanayi Kongresi, tam 57 yıldır Türkiye’nin sanayileşme serüveninin takipçisi olma özelliğini taşıyor.

Aslına bakarsanız bu serüvenin son 20 yıllık dönemi “sanayileşme” kavramıyla değil, “sanayisizleşme” kavramıyla özdeşleşmiş durumda.

Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşları listesine baktığımızda, büyük bir bölümünün özelleştirilen eski KİT’lerden, 1930’lu yıllardan itibaren devlet teşvikiyle kurulan sanayi kuruluşlarından ve doğrudan dış yatırımlardan oluştuğunu görüyoruz. Bu listede AKP döneminde kurulan tek bir sanayi kuruluşuna bile rastlamıyoruz.

Türkiye’nin en zengin insanları listesine baktığımızda ise bunları büyük bir çoğunluğunun AKP döneminde, özellikle inşaat ve gayrımenkul işleriyle yükselişe geçen isimlerden oluştuğunu görüyoruz.

Bu manzara ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik çarpıklığın en özet halidir. Son 20 yılda ülkede sanayi yatırımları durmuş, tüm zenginlik hizmet, finans, inşaat ve gayrımenkul sektörlerine aktarılmıştır.

Dışarıdan gelen sıcak para ile şişen rant ekonomisi, bazı yıllarda suni bir ekonomik büyüme yaratsa da bu büyüme kalıcı bir istihdam yaratamamıştır.

Bu sürecin bizi getirdiği nokta, yabancı hakimiyetinin ve dışa bağımlılığın pekişmesi, yüksek işsizlik, yüksek borçlanma, yüksek cari açık, yüksek enflasyon, yüksek faiz ödemeleri ve ekonomik çöküş oldu.

Bugün içinde bulunduğumuz sosyo ekonomik bunalımda bu çarpık ekonomik yapının bir sonucudur.

Değerli Arkadaşlar,

Bu yıl sanayi kongremizin teması “Bunalım, Sanayi ve Mühendisler” olarak belirlendi. Aslında, ülkemizde yaşanan bunalımın sanayimiz ve mühendisler üzerindeki etkisini uzun yıllardır dile getiriyoruz.

2 yıl önce düzenlediğimiz sanayi kongresinde de ekonominin sürdürülemez hale geldiğini dile getirmiştik. Esasen, iktidar bloğu da bunun farkındaydı ve bu nedenle 2019 yılında yapılması gereken Cumhurbaşkanlığı Seçimlerini öne çektiler.

2017 sonunda ödemeler dengesindeki bozulmanın ve cari açığın döndürülemez seviyelere ulaşmasıyla fitili ateşlenen kriz, Haziran ayındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen ertesinde yaşanan kur şokuyla birlikte yepyeni bir aşamaya sıçradı.

Döviz kurları birkaç ay içerisinde 1,5 katına çıktı. Enflasyon yüzde 25 seviyesine yükseldi. Temel gıda maddeleri satın alınamaz hale geldi. Birbiri ardına konkordato ilanları başladı. Borçlu şirketler birbiri ardına kapandı. Büyük sanayi kuruluşları vardiya azaltarak üretim durdurdu. Büyük çaplı işten çıkarmalar yaşandı. Belediyelerin kurduğu tanzim satış çadırları önünde uzun kuyruklar oluştu.

Hükümet yerel seçimlerin de etkisiyle uzun süre boyunca kriz hiç yokmuş gibi davrandı. Yaşanan her büyük krizde olduğu gibi bir kez daha dış güçleri sorumlu tuttu.

En baştan şunu vurgulamamız gerekiyor: Krizin nedeni, iktidarın bize yansıtmak istediği gibi ABD ile yaşanan gerginlikler, s400 Füzelerinin alınması gibi nedenler değildir. Kuşkusuz bu gerginlikler bölgesel riskleri artırdığı için sermaye girişini azaltsa da, krizin asıl nedeni zaten tüm ekonomiyi dış sermaye akışına mahkum eden neoliberal politikalardır.

Devletin sosyal sorumluluklarının terk edilmesini, ekonomik alandan çekilmesini, kamusal varlık ve yatırımların özelleştirilmesini, üreticileri korumaya yönelik uygulamaların terk edilmesini, ücretli kesimlerin düşük maaş ve kötü çalışma koşulları altında çalıştırılmasını, uluslararası sermaye hareketleri önündeki tüm engellerin kaldırılmasını temel alan bu politikalar ülkemizi düzenli olarak krizlere sürüklemektedir.

1970’li yıllarda yapılan kamu yatırımlarının yüzde 30’u sanayi sektörlerine yönelikti.  Neoliberal yönelimle 1980 sonrası kamunun sanayiye yatırımı neredeyse durduruldu. Kamu yatırımları ağırlıkla karayolu odaklı ulaştırma ve inşaat sektörlerine kaydırılırken sanayiye yapılan kamu yatırımlarının payı yüzde 1’in altına indi.

Kamunun sanayi yatırımlarından çekilmesiyle oluşan boşluk, özel sektör yatırımlarıyla kapatılamadığı, dışarıdan gelen para rant ekonomisine yönlendirildiği için Türkiye hem sanayisizleşme sorununu, hem de ekonominin tüm alanlarında dışa bağımlılığın artma sürecini birlikte yaşadı.

Ülkenin dört bir tarafına yayılmış KİT yatırımlarının tasfiyesi, bunların yöresel ölçekte beslediği özel sektöre ait küçük ve orta boy işletmelerin de tasfiyesini de beraberinde getirdi.  Anadolu deyim yerinde ise kurutuldu. Bölgesel eşitsizlikler arttı. Bugün konuştuğumuz sanayisizleşme sürecine girildi.

Değerli Katılımcılar,

17 yıllık AKP iktidarı, neoliberal programın en gaddar biçimde uygulandığı dönem oldu.  İktidar döneminin bütün aşamalarını piyasacı, baskıcı,  laiklik karşıtı tek adam rejimi ve parti devleti inşasına adayan AKP bu piyasalaştırma sürecini de kendine yakın kesimlere rant ve imtiyaz sağlama aracı olarak kullanarak kendisine doğrudan bağımlı bir sermaye sınıfı da yaratmış oldu.

Bu sürecin hızlı ve kesintisiz işlemesi için ülke topraklarının ve kamu kaynaklarının yağma ve talanının önünde engel olan tüm mevzuat birer birer değiştirilerek yasal alt yapı oluşturuldu. Halkın ortak malı olan kıyılar, ormanlar, madenler, su kaynakları vb her türlü doğal, tarihi, kültürel ve kentsel değer sermaye odaklarının ve iktidar çevrelerinin yağmasına açıldı. Ülkemizin en önemli kamusal varlıkları yok pahasına özelleştirildi, geri kalan tüm kamu varlıklarına da tüm tasarruf hakları Varlık Fonu adı altında kurulan Sayıştay denetiminden muaf bir şirkete devredilmek suretiyle el konuldu.

Üretimden, yatırımdan kopuk politikalarla AR-GE’ye inovasyona, yerli üretime, ülkenin teknolojik yeterliliğini geliştirmeye,  teknik eğitimin niteliğinin yükseltilmesine gereken önem verilmedi. Mühendislik alt yapımız aşındırıldı. Teknolojik bağımlılığın artması mühendislik hizmetlerinin de dışardan alınmasını ve meslek alanlarımızda işsizliğin artmasını da beraberinde getirdi.

Eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik sitemi ticarileştirildi. Emeklilik yaşları yükseltilerek sosyal güvenlik şemsiyesi daraltıldı.

Sevgili Katılımcılar,

17 yıllık AKP iktidarı döneminde fütursuzca uygulanan bu rant ve talan politikaları sadece krize yol açmakla kalmamış, krizin toplumsal maliyetlerini de artırmıştır. Maliye Bakanı’nın dengelenme dediği ekonomik daralma sürecinde kapanan işletmeler ve duran üretim nedeniyle yüzbinlerce kişi işsiz kalmıştır.

Bugün işsizlik gerçekte yüzde 20’lere dayanmış, işsiz sayısı 7 milyonu aşmıştır. Gençlerde her 100 kişiden 27’si iş bulamazken, genç kadınlarda işsizlik yüzde 34’ü geçmiştir. TÜİK’in “dar tanımlı” işsizlik verileri esas alındığında bile Cumhuriyet tarihinin en yüksek işsizlik oranlarına ulaşılmıştır.

Artan işten çıkarmalar, sefalet düzeyine inen ücretler, kabaran elektrik-doğalgaz-su faturaları, ardı ardına yapılan zamlarla ateş pahasına dönen pazarlar-marketler yalnızca buzdağının görünen kısımdır. Buzdağının altındaki kısım, gelecek nesillerin ödeyeceği yüklü faturalarla doludur

Toplam 453 milyar dolara yükselen brüt dış borç stoku, ilk kez milli gelirin yarısını aşarak yüzde 60’ına ulaşmıştır. 2002 yılından bu yana ülkemizin dış borcundaki artış yüzde 350 oranındadır.

Bireysel borçluluk oranı ise 2003 yılından itibaren 13 kat artmıştır. Yaklaşık 12,5 milyon yurttaşımız borcunu ödeyemez durumdadır. Ülkemiz dünya sıralamasında gelir adaletsizliğinin en fazla olduğu ikinci ülke haline gelmiştir

AKP’nin iktidara geldiği günden bu yana “hak” zemininde kopartarak “sadaka” anlayışına dönüştürdüğü sosyal politika anlayışının çöküşü, yoksulluğu baş edilemez bir travma haline dönüştürmüştür. Son dönemde birbiri ardına yaşanan aile intiharları, ekonomik bunalımın artık toplumsal bir bunalıma dönüştüğünü açıkça göstermektedir.

Toplum olarak derinden hissettiğimiz bu bunalım ne yazık ki iktidar tarafından görmezden görülmeye devam ediyor. Bunu en net biçimde halen TBMM’de tartışılmakta olan 2020 bütçesinde görüyoruz.

Saray tarafından hazırlanan ve Parlamento’da kabul edilse de edilmese de son sözü Saray’ın vereceği bütçede, yaşanan ekonomik krizin sonuçlarını telafi etmeye yönelik hiçbir şey yok.

Bütçede faiz ödemelerine 140 milyar lira ayrılırken, yeni istihdam yaratacak yatırımlar için hiçbir pay ayrılmıyor. Son dönemde ekonominin çarklarını döndürmek için giderek artan devlet harcamaları, faiz indirimleri ve kredi destekleri ise sermaye kesimlerine kaynak aktarımından ibaret kalıyor.

Devlet harcamalarının kaynağı ise yeni vergiler, yeni zamlar ve yeni borçlar olacak. Yani bunalımın yükü yine emeğiyle geçinen kesimlere taşıtılacak.

Değerli Arkadaşlar,

Kamuda ve özel sektörde her türlü mühendislik, mimarlık ve şehir planlama hizmetlerini, planlama, projelendirme, uygulama, denetleme işlerini yapan meslektaşlarımız ekonomik kriz koşullarından en çok etkilenen kesimler arasında yer alıyor.

İşten çıkarılma tehdidini her zaman yanı başında hisseden ücretli çalışan meslektaşlarımız kriz koşullarında ilk gözden çıkarılacaklar listesinde bulunuyor. İşsizlik tehlikesi; düşük ücretlerle esnek, güvencesiz ve sağlıksız koşullarda çalışma mecburiyetinin hatırlatıcısı olarak meslektaşlarımız üzerinde açık bir tehdit oluşturuyor.

Ücretlerimiz enflasyon karşısında giderek eriyor ve yaşam standardımız dibe doğru çekiliyor. Sigorta primlerimizin gerçek ücretler üzerinden yatırılmaması ile emeklilik ve sosyal güvence haklarımız da gasp ediliyor.

İşsiz kalma, mühendis emeğinin değersizleşmesi ve niteliksiz işlerde istihdam edilme meslektaşlarımızın en önemli sorunu haline gelmiş durumda.

Nitelikli bir eğitim alan, köklü üniversitelerden iyi derecelerle mezun olmuş birçok genç meslektaşımız, mesleki, maddi ve sosyal tatminsizlik nedeniyle geleceğini yurt dışında arıyor.

Krizin meslek alanımıza ve meslektaşlarımıza ilişkin Makina Mühendisleri Odamız tarafından gerçekleştirilen üye profili araştırmasının sonuçları paylaşıldığında bu tabloyu çok net biçimde göreceğiz.

TMMOB olarak 45. Genel Kurulumuzdan bu yana en önemli önceliğimiz, krize karşı emeğimize, mesleğimize ve haklarımıza sahip çıkmak oldu.

Gerek ücretli ve kamuda çalışan meslektaşlarımızın kriz karşısında korumaya yönelik kampanya faaliyetlerimizle, gerekse farklı meslek alanlarındaki üyelerimizle gerçekleştirdiğimiz çalıştaylarımızla bu konuda mümkün olan en geniş kesimlere ulaşmaya çalıştık.

Bu çabamızı farklı illerde yaptığımız Mühendis, Mimar ve Şehir Plancılarının Güncel Sorunları ve Çözüm Önerileri Yerel Kurultayları ile sürdürüyoruz. Yerel Kurultaylarımızdan elde edeceğimiz sonuçları, Nisan ayında gerçekleştireceğimiz Merkezi kurultayda hep birlikte tartışarak TMMOB 46. Genel Kurulu için somut politikalar ve çözüm önerileri oluşturacağız.

Değerli Arkadaşlar,

Sanayileşme Politikaları ve bu politikaları tartıştığımız Sanayi Kongreleri TMMOB açısından büyük önem taşımaktadır. Çünkü sanayi, mesleki olarak bütün mühendislik disiplinlerini ilgilendirdiği gibi, üretim sürecindeki yeriyle de bütün toplumsal yaşamı belirlemektedir.

Bizler yıllardan bu yana;

Bilimi ve teknolojiyi esas alan, Ar-Ge ve inovasyona ağırlık veren; Dış girdilere bağımlı olmayan, yerli yatırımcıyı ve yerlileşmeyi özendiren; Kamunun ekonomideki yönlendiriciliğini toplumsal yararlar doğrultusunda artıran; Sosyal refah-sosyal hukuk devleti anlayışını benimseyen; Sanayinin gelişmesini ve ekonomik büyümeyi en geniş toplumsal tabana yayan; Erişilebilir, nitelikli, ücretsiz sağlık, eğitim, sosyal güvenlik hizmetlerini öngören; Doğayla, tarihle ve kentle barışık; İstihdam, emek ve halk odaklı bir sanayileşme ve kalkınma planlamasını savunduk ve bundan sonra da savunmaya devam edeceğiz.

Kongremizin bu yönde kamusal-toplumsal bilinç oluşumuna katkılar sunmasını diliyor ve TMMOB’nin bu yöndeki yurtsever, demokratik sorumluluğunu bundan sonra da yerine getireceğini özellikle belirtmek istiyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.”

Kongrenin açılış oturumunda Prof. Dr. Korkut Boratav Küresel Eğilimler ve Gelecek başlıklı bir sunuş yaptı.

Prof. Dr. Bilsay Kuruç’un başkanlığını yaptığı Bunalımdaki Türkiye konulu ikinci oturumda ise Prof. Dr. Özgür Orhangazi Türkiye Ekonomisinin Yapısal Sorunları ve Kriz Dinamikleri, Mustafa Sönmez 2019 Krizi: Nereden Nereye?, Prof. Dr. Aziz Konukman Plansız, Sahipsiz Bir Kalkınma Planı Örneği: 11. Kalkınma Planı başlıklı bildirileri sundular. 

Dr. Oktay Küçükkiremitçi’nin Türkiye’de Sanayinin Genel Görünümü konulu bildiriyi sunduğu üçüncü oturumdan sonra, Sektör Raporları başlıklı dördüncü oturumda MMO ve TMMOB’ye bağlı diğer Odalardan gelen raporların sunuşu yapıldı.

Kongrenin ikinci günü ise MMO’nun hazırladığı Kriz ve Mühendisler başlıklı anket araştırması sonuçları; Prof. Dr. Gamze Yücesan Özdemir, Doç. Dr. Serkan Öngel, Kaya Güvenç ve Mehmet Atilla Güler’in katıldığı oturumda ele alındı. Bu oturumun ardından yönetmenliğini Doç. Dr. Çiğdem Boz’un yaptığı İktisatçı belgeselinin gösterimi yapıldı. Sonraki oturumda Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu video konferans yöntemi ile Teknoloji ve Toplum konulu bir sunum yaptı.

İkinci günün son oturumu, MMO Başkanı Yunus Yener başkanlığında yapılan ve Teknolojik Gelişmeler ve Emek başlığı altında; Prof. Dr. Erinç Yeldan Küresel Ekonomide Kriz ve Sonrası, Prof. Dr. Serdal Bahçe Emeğin Yeni Topografyası ve Kapitalizmin Yeni Fay Hatları, Aslı Aydın Robotik Üretim ve İstihdam, Dr. Özgür Narin Sanayi 4.0 ve Yapay Zekanın Toplumsal Sınırları ve Olanakları başlıklı bildirileri sundular.

Kongreye sunulan bildiriler de kongrenin ardından kitap olarak basılarak kamuoyunun kullanımına sunulacak.