11. OTOMOTİV SEMPOZYUMU GERÇEKLEŞTİRİLDİ

×

Hata mesajı

  • Notice: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 771 satırı) içinde Undefined index: 3.0.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 777 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 781 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 841 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
Gaziantep Şubesi

Yayına Giriş Tarihi

30 Nisan 2009

Bursa Şubemiz sekreteryalığında düzenlenen 11. Otomotiv Sempozyumu 8-9 Mayıs 2009 tarihlerinde Bursa TÜYAP'ta toplandı. Kalıpçılık ve Tasarım temasıyla düzenlenen sempozyumun açılış konuşmaları, MMO Bursa Şube Başkanı Nedret YAYLA, MMO Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet SOĞANCI tarafından yapıldı.

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep ALTEPE, Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mete CENGİZ, Bursa Vali Yardımcısı Selman YENİGÜN ve Devlet Bakanı Faruk ÇELİK de konuk konuşmacı olarak birer konuşma yaptılar.

Sempozyumda Otomotiv Sanayii Derneği (OSD), Taşıt Araçları Yan Sanayii Derneği (TAYSAD), Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, DPT, sektörel kuruluşların temsilcileri, uzmanlar ve akademisyenlerin katıldığı toplam 13 oturum yapıldı.

Odamızın Bursa Şube Başkanı Nedret YAYLA'nın sempozyumu destekleyen kurum ve kuruluşlar ile oturumlarda yer alacak konuşmacılara teşekkür içerikli açılış konuşmasından sonra konuşan Oda Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ ile TMMOB Başkanı Mehmet SOĞANCI'nın konuşmalarının tam metni aşağıdadır.

ODA YÖNETİM KURULU BAŞKANI EMİN KORAMAZ'IN KONUŞMASI:

"Sayın Konuklar,
Sayın Delege ve Katılımcılar,
Sevgili Basın Mensupları,
TMMOB Makina Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. XI. Otomotiv Sempozyumu'na hoş geldiniz.
Odamız 1984 yılından beri, 25 yıldır otomotiv sempozyumları düzenlemektedir. TMMOB Sanayi Kongresinden sonraki en eski merkezi etkinliklerimizden biri bu sempozyumumuzdur.

OTOMOTİV SANAYİİ VE MAKİNA MÜHENDİSLİĞİ
Otomotiv sanayii, teknoloji yoğun sektörlerin başında gelmektedir. Sektörün tüm dallarında makina mühendisliği hizmetleri sunulmaktadır. Bu nedenle sektörün sorunlarının dile getirildiği ve çözüm önerilerinin geliştirildiği bu sempozyumlar, Odamız ve üyelerimiz için büyük önem taşımaktadır.
Sempozyumumuz bugün, sanayimizin ve otomotiv sektörünün her aşamasını etkileyen büyük bir kriz ortamında toplanmaktadır. Türkiye, üretim, yatırım, istihdam, kapasite kullanımı, talep alanlarındaki daralma, aşırı iç-dış borçlanma, ekonomik küçülme ve işsizlikte dünya ikinciliğinde somutlanan bir kriz ile çalkalanmaktadır. Bu durum sempozyumu ve sektörün sorunlarına dair çözüm önerilerini daha da önemli kılmaktadır.

DÜNYA OTOMOTİV ÜRETİMİNDE KAPASİTE FAZLASI VARDI
Değerli Katılımcılar,
Aslında kriz faktörleri tüm dünyada ve ülkemizde kriz öncesinde birikmeye başlamıştır. Örneğin dünya otomotiv üretiminde yıllardan beri bulunan kapasite fazlası, bugün dünya otomotiv talep ve pazarında yaşanan daralmanın önemli nedenlerinden biridir.
ABD şirketleri başta olmak üzere büyük otomotiv firmalarının 2 yıldan bu yana ki zararları 190 milyar dolar civarındadır. Bugün kapitalizmin dünya çapındaki krizi otomotiv sanayinin krizi ile örtüşmüştür. Bütün dünyada talep ve üretim düşmekte ve bunalım odaklarından biri otomotiv sanayi olmaktadır.

DÜNYA OTOMOTİV SEKTÖRÜNÜN 325 MİLYAR DOLAR KREDİ BORCU VAR
Morgage krizi otomotiv talebini tetiklemiş, şirketlerin likidite bolluğunda Hedge Fonlara yatırdıkları paralar zarar hanesine yazılmıştır. Sektördeki kriz, diğer sektörler ile etkileşim içindedir. Bankaların gelişmiş ülkelerde darboğaza girmesi ile krediler durmuş, sanayi önemli oranda küçülmüştür. Otomotiv sanayi kredi borçları 325 milyar dolardır.

DÜNYADA REKABET ÖLÇEĞİ KESKİNLEŞECEK
Birçok uzman yakın bir gelecekte 5 milyon otomobil ve ticari araç üretim kapasitesinin altında üretim yapan firmaların rekabet edemeyeceği ve dünyada 5-7 firma kalacağını öngörmektedir. Bu durum üretimden ticarete, finansmandan pazarlamaya, tasarımdan Ar-Ge'ye pek çok şeyi değiştirecek; dünyada otomotiv sektörü üretenler (ana firmalar) ve taşeronlar (yan sanayi firmaları) olarak, keskin bir ayrıma girecektir.

OTOMOTİV ÜRETİM MERKEZLERİNDE YER DEĞİŞİMİ GÜNDEMDE
Bu nedenle küresel firmaların dünya pazarında yeni talep yaratmak ve ucuz iş gücünden yararlanmak için üretim tesislerini yeni yerlere taşımaları yönünde, krizden önce başlayan bir süreç söz konusudur. Yeni projeler ve üretim merkezlerinin Batı Avrupa'dan Doğu Avrupa, Rusya, Çin, Hindistan ve Mısır'a doğru yöneldiği görülmektedir. Dolayısıyla Türkiye'nin otomotivde "üretim merkezi" olduğu söyleminin, küresel şirketlerin stratejilerince belirlendiği gözden kaçırılmamalıdır.

TÜRKİYE'DE SEKTÖRÜN KRİZİ DIŞA BAĞIMLILIK VE TAŞERONLAŞMAYA PARALEL
Değerli Katılımcılar,
Türkiye otomotiv sanayisinin durumu ve krizi de, bizce, küresel üretim zincirince belirlenen ihracatta/pazarda ve ithalatta bağımlılık süreçleri tarafından belirlenmektedir. Bu süreçte otomotiv sanayimiz, 1980'lerden bu yana 5-6 önemli krizden geçmiştir. Türkiye'nin otomotivdeki gelişmesi taşeronlaşmaya paralel olarak yürümektedir. İhracat, ithalat ve taşeronlaşma artmakta, katma değer ise düşmektedir.

İTHAL GİRDİ ORANININ YÜKSEKLİĞİ KOBİ'LERİ ÇÖZÜYOR
1990'lardan itibaren üretici firmalar motor aktarma organları, elektronik, hidrolik ve pnömatik temel ürünlerden vazgeçip ithalata yönelmiş ve bugün hammadde ve yardımcı maddeler dahil dış girdi oranı % 79'u bulmuştur.

Sektörün bütünündeki ithal girdi oranı yüksekliği, kriz öncesinde de etkili olmuş ve 2006-2007'de yan sanayide üretilen pek çok parça, Uzakdoğu ve Çin'den ithal edilmiş, KOBİ niteliğindeki birçok firma kapanmıştır. Şimdi yaşanan ve yaşanacak olan ise, ne yazık ki, KOBİ'lerin çok daha kapsamlı bir çözülüş ve tasfiye sürecidir.

KATMA DEĞERİ ÇOK DÜŞÜK OLAN İHRACATIN YÜKSEKLİĞİ, SORUNLARIN ÜSTÜNÜ ÖRTTÜ
Türkiye'nin otomotiv üretiminde ihracatın payının yüksekliği de aslında birçok sorunun üstünü örtmüştür. Türkiye ihracatının ana pazarı olan AB ülkelerinde talebin krizle birlikte hızla azalması, gerçekte sektörün yaşadığı derin bunalımın başlıca nedenidir. Çünkü ihracatta, katma değer açısından işgücü dışında Ar-Ge ve inovasyona dayalı bir katkı söz konusu değildir. İleri teknoloji ürünlerinin ihracattaki payı % 4,3 gibi düşük bir düzeyde kalmaktadır.

KALIPÇILIK DA DIŞA BAĞIMLI VE KOBİ YAPISINDA
Kalıpçılık da esasen aynı bağımlılık zinciri ve KOBİ konumunda sürdürülmektedir. Asıl faaliyet alanı kalıpçılık olan firma sayısı azdır. Ana sanayinin yan sanayiye başlardaki desteğinin bugün olmaması kalıpçılığı doğrudan etkilemektedir.
Üretimde katma değeri düşük ürünlerin egemenliği, katma değeri yüksek ürünlerin ithali ve ithalata bağımlılık burada da geçerlidir. Yan sanayiden siparişlerin kesilmesiyle kalıp imalatı sekteye uğramaktadır. Uzman mühendisliğe gereksinim duyulmasına karşın mühendis istihdamı aşırı düşük düzeydedir.

BİRKAÇ AYLIK STOK AZALTMA ÇÖZÜM DEĞİL. KOBİ'LER ÇIKMAZDA
Değerli Katılımcılar,
Bildiğimiz gibi bir süre önce, kimi yasal düzenlemeler ile tekstil ve otomotiv sektörlerine ilişkin bazı önlemler uygulamaya konulmuş ve örneğin otomotivde ÖTV ve KDV indirimleri yapılmıştır. Ancak iç pazarı birkaç aylığına kamçılama dışında bu önlemlerin, çok yetersiz kaldığı ve sektörlerin özgün yapısını gözeten bütünsel bir yaklaşımdan yoksun olduğu açıktır.
İmalat sanayinin krizden en fazla etkilenen kesimini oluşturan küçük ve orta boy işletmeler otomotiv sektöründe % 87,5 gibi yüksek bir oranda olup kısa ve orta vadeli finansman çıkmazı içindedirler. Birçok firma kapanmakta, üretimlerine ara vermekte ancak söz konusu paketlerde bu alana ilişkin kalıcı önlemler yer almamaktadır.

SEKTÖRDE YARATILAN DEĞER YÜKSEK ANCAK İŞSİZLİK DE YÜZDE 20 ORANINDA
Sektörde mühendis istihdam oranı % 0,38 ile çok düşük bir düzeydedir.
Mart ayı itibarıyla sektörde işsizlik, meslektaşlarımızı da kapsar bir şekilde % 20'ye çıkmıştır. Bu noktada önemli bir gerçeğe işaret etmek ve istihdama ilişkin bir uyarıda bulunmak istiyoruz: Metal sektöründeki 500 büyük sanayi kuruluşunda yapılan bir araştırma, çalışanların 1 yıllık çalışma ile 5 yıllık gelirlerini karşılayan değerde bir üretim gerçekleştirdiklerini ortaya çıkarmıştır.

Bu nedenle iflas, üretimi durdurma, üretime ara verme, fazla mesai ücreti ödememe, ücret ödemesini geciktirme, ücret düşürme, izinlerin erken kullandırılması ve uzatılması, ücretsiz izin, kısa çalıştırma, erken emeklilik ve işten çıkarma olgularının dürüstçe masaya yatırılması ve istihdamın korunması gerekmektedir.

SEKTÖR YENİDEN YAPILANMALI, TÜRKİYE TASARIM VE AR-GE MERKEZİ OLMALI
Değerli Katılımcılar,
Açık konuşmak gerekirse, daha düne kadar yere göğe sığdırılamayan serbest pazar ekonomisi iflas etmiştir. Artık tüm dünya istihdam yaratıcı, iç pazarı koruyan ve geliştiren müdahaleci ekonomik ve sosyal politikaları yeniden gündeme almıştır. Çözüm için tüm dünya müdahaleci seçenekleri tartışırken, Türkiye bu boyuttan yoksun kalmamalıdır.
Sempozyumumuzun bu yönde öneriler geliştirmesi, sektörümüz için de Türkiye için de elzemdir.

Ülkemizin kaynakları, küresel güçlerin baskısından bağımsız bir şekilde değerlendirildiğinde, bilimi ve teknolojiyi esas alan, AR-GE ve inovasyona ağırlık veren, yerli yatırımcıyı özendiren ve koruyan, devletin ekonomideki yönlendiriciliğini artıran, dış girdilere bağımlı olmayan, öznesine sosyal devlet anlayışını oturtan, istihdam odaklı ve planlı bir kalkınmayı öngören politikalar uygulandığında, durum değişecektir.

Otomotiv sektöründe de bu yönde bir yeniden yapılanmaya ihtiyaç vardır. Türkiye sadece bir üretim üssü değil, aynı zamanda otomotivde tasarım ve AR-GE merkezi olmalıdır.   
Bu kapsamda sınai mülkiyeti Türkiye'ye ait tasarımların gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Özellikle Ar-Ge çalışmalarının hızlandırılması ve firmaların cirolarından Ar-Ge'ye daha fazla pay ayırması, yüksek katma değerli ürünlere yönelik yenilikçi çalışmaların yapılması gerekmektedir.

Tasarım geliştirmeye yönelik Ar-Ge faaliyetlerine desteğin yan sanayi ve KOBİ'lere de ciddi biçimde yayılması, özellikle yan sanayide kalıp tasarımlarına öncelik verilmesi; ana sanayinin yan sanayinin işgücü ve yatırım maliyetlerini paylaşması; yeni projelerde üretim öncesi tasarım-geliştirme-prototip-kalıp safhalarında yerli üretimin egemen kılınması; kalifiye eleman, mühendis istihdamı ve AR-GE çalışmalarını özendirici kredi ve teşvik uygulamalarının gündeme alınması sağlanmalıdır.

Sektörün rekabet gücü ve katma değerin artırılması için ithalata dayalı ana girdilerin yerli kaynaklardan temini için üretim mekanizmalarının çok güçlü bir şekilde harekete geçirilmesi gerekmektedir.

İthal araç miktarları düşürülmeli ve yerli ürünlerde katkı oranı yükseltilmelidir.
Bu gerekliliklerin yerine getirilebilmesi için ekonominin borç kıskacından kurtarılması, üretimci, yatırımcı, istihdamcı, öz kaynaklara dayalı kalkınmacı bir yönelime girilmesi gerekmektedir. Dünya, tarihi ve köktenci seçenekleri tartışırken, Türkiye dünyayı geriden izlememelidir.
Siyasi iktidarların, sanayi ve kalkınma süreçlerimize günübirlik, geçici politikalar yerine, biraz önce değindiğim önerilerimizi içeren kalıcı, köktenci ve uzun erimli politikalarla yön vermesi gerekmektedir.

Sevgili Katılımcılar,
Sözlerime son verirken sempozyuma katkıda bulunan, destekleyen kurum ve kuruluşlar ile oturumlarda yer alacak değerli konuşmacılara, düzenleme, danışma ve yürütme kurulları ile sempozyum sekretaryasına, Bursa Şubemizin Başkan, Yönetim Kurulu ve çalışanları ile delege ve izleyicilere Oda Yönetim Kurulu adına içtenlikle teşekkür ediyorum.
Karanlığa karşı aydınlığı, baskıcı ve otoriter yönetim anlayışlarına karşı demokrasi ve özgürlükleri, ırkçılık ve milliyetçiliğe karşı barış içinde bir arada yaşama kültürünü, tek değerin daha fazla kâr etmek olduğu piyasa toplumuna karşı, eşitliği ve adaleti temel alan, üreten, sanayileşen, hakça bölüşen bir Türkiye özlemiyle, etkinliğimizin başarılı geçmesini diliyor, Oda Yönetim Kurulumuzun saygılarını sunuyorum."

TMMOB YÖNETİM KURULU BAŞKANI MEHMET SOĞANCI'NIN KONUŞMASI:

"Değerli Konuklar
Sevgili Arkadaşlar
Hepinizi TMMOB Yönetim Kurulumuz adına sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum.
Odamızın düzenlemiş bulunduğu 11. Otomotiv Sempozyumu'nda burada aranızda bulunmaktan büyük bir onur duyduğumu öncelikle belirtiyorum.
1984'de başlatılmış ve iki yıllık aralarla her türlü koşullara rağmen bugüne, on birincisine gelmiş bu sempozyumumuzun başlatıcılarına, sürdürücülerine, bugüne getirenlere, sempozyumlarımızda görüşlerini bizimle paylaşan bilim insanlarına, uzmanlara, üniversitelerimize, başından beri destek olan sektör derneklerimize, Bursa Şubemizin o günden bugüne görev almış yöneticilerine, etkinliklerimizin tamamında görev alan şube çalışanı arkadaşlarıma, en samimi duygularımla çok teşekkür ediyorum.

MESLEKİ VE SOSYAL SORUMLULUKLARIMIZ İÇ İÇE
Sevgili Arkadaşlar,
Birliğimiz mesleki, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda ülkemizdeki mühendisleri, mimarları ve şehir plancılarını temsil etmektedir. Onların hak ve çıkarlarını halkımızın çıkarları temelinde korumak ve geliştirmek, mesleki, sosyal ve kültürel gelişmelerini sağlamak ve mesleki birikimlerini toplum yararına kullanmalarının zeminini yaratmakla görevlidir. Bu amaçla mesleki alanlarıyla ilgili gelişmelerin ve politikaların sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel boyutlarını derinlemesine kavramak, yorumlamak ve toplumu bilgilendirmek; bu politikaların toplum yararına düzenlenmesi için öneriler geliştirmek ve bunların yaşama geçirilmesi için mücadele etmek zorundadır.

Bu etkinliklerimiz de işte bu anlayışlarımızın yaşama geçirilmesi olarak algılanmalıdır.

Sevgili Arkadaşlar,
Şüphesiz bir meslek alanının ve mesleğin bağlı olduğu sektörü, yaşanılan dönemin sorunlarından ayrı tutarak konuşma yapmak çok anlamlı olmuyor.
Konumuz bugün otomotiv. Bugün burada tüm yapa geldiğimiz sempozyumlarda olduğu gibi otomotiv sektörü üzerine bir genel değerlendirmede de bulunacağız.
Oda Başkanım konuşmasında sektörün içinde bulunduğu durumları, ülkemizin ve dünyanın içinde bulunduğu sorunlarla ilişkilendirerek odamızın görüşleri ile birlikte aktardı.
Oda Başkanımın kapsamlı değerlendirmesi üzerine benim de bazı cümlelerin altını çizmem şimdi burada bir genel zorunluluktur. Dünyayı ve ülkemizi bizim gördüğümüz şekli ile tanımlamanın, burada sektörün değerlendirilmesinde bir önsöz olacağı kanısındayım.

Sevgili Arkadaşlar,
Bugünün dünyasına ve ülkemizin bugününe bir meslek örgütü sorumluluğumuzla baktığımızda güzel sözler söylemek ne yazık ki, kolay olmuyor.

KAPİTALİST KÜRESELLEŞMENİN SONUÇLARI VE KRİZ SÜRECİ
Son 30 yıldır içine sokulduğumuz kapitalist küreselleşmenin sonuçları bugün ortadadır: 1 milyar kişinin günde 1 dolardan az kazandığı, dünya nüfusunun zengin % 2'sinin dünya servetin yarısına el koyduğu bir dünyada yaşıyoruz. Kuzey ile güney arasındaki, kadın ile erkek arasındaki, varsıllarla yoksullar arasındaki fark gittikçe açılıyor. Ülkemizde de yoksulların daha fazla yoksullaştığı, siyasal yapıda pek çok değişimin gerçekleştiği biçimde yaşanan süreç, kapitalist küreselleşmenin küresel kriziyle karanlık yüzünü bir kez daha gösterdi.

Küresel mali kriz tüm müdahalelere rağmen önü alınamaz bir şekilde derinleşiyor. Kapitalist küreselleşme sürecinin sonunu işaret eden bu krizle birlikte, kapitalizmin geleceği de tartışmalı hale geliyor. Neo-liberalizmi tartışılmaz ve geri döndürülemez, kaçınılmaz bir süreç olarak gösterenler dahi, neo-liberalizme karşı alternatif arayışlarına giriyorlar.

Küresel ekonomiyle yakın bağları olan hiçbir ülke bu krizden zarar görmeden kendisini kurtaramayacak. Özellikle Türkiye gibi kendi kaynaklarını kullanamayan, emperyalizme bağımlı ülkeler bu krizden daha da fazla etkilenecek.

İşsizlik rekorları kırılıyor bu ülkede. Yoksulluk ve sefalet almış başını gidiyor. Kapitalist küreselleşmenin küresel krizi emekçileri teğet geçmiyor. Zenginler krizi fırsata çevirip zenginliklerine zenginlik katarak yaşamaya devam ediyorlar. Adaletsizliğin adaletsizlik olarak, açlığın açlık olarak sürüp gitmesini sağlamak için kapitalist küreselleşmenin bu düzenini korumaktan söz ediyorlar.

Aslında hepimizin bildiği şekilde yaşandı:
20. yüzyıl sona ererken nihai zaferini ilan eden kapitalizmin ve piyasanın her şeye muktedir olduğuna dair boş inancın çöküntüye uğradığını görmek için çok fazla beklememiz gerekmedi. Yeni yüzyılın henüz ilk on yıllık dilimini geride bırakmadan küresel bir kriz, başta kapitalizmin merkezleri olmak üzere tüm dünyayı tehdit etmeye başladı.

İkinci Dünya Savaşı'nın ardından 70'li yılların ortalarına kadar yaşanan kapitalizmin büyüme dönemi, aşırı üretim nedeniyle kâr oranlarının düşme eğilimine girmesi üzerine tökezledi. 80'li yıllarda uluslararası sermaye, karşı karşıya olduğu sorunu neoliberal yeniden yapılandırma politikalarıyla aşmaya çalıştı. Söz konusu politikalar, kapitalizmin merkezlerinde 'Reaganizm' ve 'Thatcherizm' olarak anılan, kamusal harcamaların kısıtlanması yoluyla servetin orta ve alt sınıflardan büyük sermayeye aktarıldığı bir süreci öngörüyordu. Aynı dönemde, azgelişmiş ülkeler de yeniden yapılandırma politikalarından payını aldı. O güne kadar, gümrük duvarlarıyla iç pazara dönük ithal ikameci bir ekonomik modelin hakim olduğu bu ülkeler, yabancı yatırımları teşvik, dış ticaretin serbestleştirilmesi, özelleştirmeler yoluyla küresel ekonomiye daha sıkı eklemlendiler. Bu program, aynı zamanda uluslararası sermayenin ucuz emek, hammadde ve tarımsal ürün ihtiyacına hizmet edecek biçimde geliştirildi.
90'lara gelindiğinde, kâr oranlarındaki görece artış sermayeyi gerçek yatırımlardan ziyade büyük ölçüde spekülasyona dayalı finansal sektörlere yöneltti. Öyle ki, döviz piyasalarında gerçekleşen işlemler, dünya ticaret hacminin 70 katına ulaştı. Reel sektörde kullanılan her 1 dolara karşılık, finans piyasalarında 30 dolarlık işlem gerçekleşiyordu.

Uluslararası finans kuruluşlarının son derece karmaşık yöntemlerle küresel ekonomiye pompaladığı, gerçek ekonomide karşılığı olmayan 'menkul değerler' balonu 2008'e gelindiğinde patladı, sahte saadet zinciri kırıldı. Yakın zamana kadar astronomik kârlar açıklayan Lehman Brothers, Merrill Lynch, Fannie Mae, Freddie Mac, AIG gibi çokuluslu şirketler iflas gerçeğiyle yüz yüze geldiler.

Krizin başlangıçta finans sektörüyle sınırlı kalacağı iyimserliğinin hakim olduğu piyasacı çevrelerin tahminlerinin aksine, süreç reel sektörü de hızla içine çekti. Nitekim 2008 Ekim'inde bir sonraki yıl dünya ekonomisi için yüzde 3'lük büyüme tahmini yapan IMF, 2009'a girildiğinde bu tahminini yüzde 0,5'e çekti. Üstelik merkez ülkeler için bu öngörü eksi 2'lerde seyrediyordu. Kapitalizm, 1929'dan bu yana ilk kez bu kadar büyük bir küçülme yaşıyordu. Asıl büyük felaketin istihdam alanında yaşanacağı haberi ILO'dan geldi: 2009 sonuna kadar halen çalışmakta olan 50 milyon kişi işini kaybedecekti.

TÜRKİYE'NİN KRİZ GÖSTERGELERİ VAHİM
Kapitalizmin dünya ölçeğinde yaşadığı krizden, bağımlı ülkelerin ağır biçimde etkileneceği aşikar. Ancak Türkiye'nin durumu daha da vahim. Başbakan'ın muhtemelen kendisinin de inanmadığı "kriz bizi teğet geçecek" öngörüsüne rağmen, dış borç stoku milli gelirinin yüzde 40'ına yaklaşan ülkenin, son yıllarda gerçekleştirdiği dış kaynağa bağımlı büyümenin bedelini ödemesi kaçınılmaz görünüyor.

Ekonomisini sürekli 'sıcak para' ve doğrudan yabancı sermaye girişine endeksleyen, finansa dayalı ekonomik faaliyetlerin büyüdüğü yıllarda bunun meyvesini yiyen, lakin fırtınaya büyük bir cari açığın yanı sıra Türkiye gibi 280 milyar dolarlık bir borç yüküyle yakalanan ülkelerin, dünya ekonomisinin küçüldüğü koşullarda hızla yoksullaşıp istikrarsızlaşacakları süreci analiz edenlerin ortak görüşüdür.

Fazlasıyla kuşkulu ve yetersiz resmi rakamlar bile içine girilen darboğazı gizleyemiyor. TÜİK'in Ekim 2008 işgücü anketine göre, işsiz sayısı geçen yılın aynı ayına göre 385 bin kişi arttı ve yüzde 11'e çıktı. Bu oran kırsal kesimde yüzde 7,8 iken, kentlerde yüzde 12,8, lise ve üniversite mezunları arasında işsizlik oranı ise yüzde 45'e ulaşmış durumda.
Kapanan şirket sayısı, batık banka kredilerinin hacmi, protestolu senet ve karşılıksız çek miktarı gibi rakamlar da ekonomideki baş aşağı gidişi doğrular nitelikte.

KRİZİN FATURASI ÇALIŞANLARA ÇIKARILMAYA ÇALIŞILACAK
Öte yandan sermaye, karşı karşıya olduğu borç yükünü devlete yıkmak için şimdiden taleplerini yüksek sesle dile getirmeye başladı. Ekonominin büyüdüğü dönemde ölçüsüz ve öngörüsüzce borçlanan şirketler sıkıştıkları koşullarda faturanın çalışanlara çıkarılmasını öneriyor.

Bu ekonomik gelişmelerin sosyal ve siyasal sonuçları olacağını kestirmek zor değil. 2001-2008 arasında verimlilik, yani çalışan başına üretim yüzde 45 artarken, reel ücretler yüzde 10 geriledi. 2001 krizinin ardından gelen dünya konjonktürünün olumlu etkilerinin yanı sıra daha az işçiyi daha çok çalıştırarak aşan Türkiye, yüz yüze olduğumuz, 2001'e oranla çok daha derin yaşanacağı anlaşılan bu yeni krizi daha insafsız bir sömürü dalgasıyla aşmaya çalışacaktır.

IMF ipine bir kez daha sarılacağı anlaşılan siyasal iktidarın emekçilere "mali disiplin"den başka bir önerisinin olmayacağı anlaşılıyor. Bunun ise daha çok vergi, daha az kamu harcaması anlamına geldiğini biliyoruz. Yani daha çok işsizlik ve alt-orta sınıfların daha fazla yoksullaşması yaşanacak. Sektörde çalışan mühendisleri, teknik elemanları karanlık bir gelecek beklediğini söylemek yanlış olmayacaktır. İşte böylesi bir ortamda otomotiv sektörünü ve sektörde çalışan mühendisleri ve teknik elemanları konuşacağız.

KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA, YA HEP BERABER, YA HİÇ BİRİMİZ
Ben burada otomotiv mühendisi arkadaşlarıma sesleniyorum:
Görülüyor ki çetelerle, kirli ilişkilerle, suç örgütleriyle, faili meçhullerle, katliamlarla yönetilmiş bu düzen; insanımıza baskı, zorbalık, ölüm, açlık, işsizlik ve sefalet getiriyor. Bu ülkenin kahredici kaderini değiştirerek insanımızın eşit ve özgür bir ülkede bir arada, kardeşçe yaşamasının yollarını mühendisler birlikte bulmalılar. Bunu kimseden bekleyemeyiz. Yollar ancak biz yürürsek açılır ve gelecek ancak biz onu değiştirebilirsek bugünkünden daha güzel olabilir. Sektörde yıllarını vermiş mühendislerin ve teknik elemanların işsiz bırakıldığı, ücretsiz izne çıkarıldığı, ücretsiz fazla mesai yaptırıldığı bir dönemdeyiz. Bu anlamda otomotiv mühendislerinin Odamız örgütlülüğünde daha fazla bir araya gelmesi ve örgütlenmeyi geliştirilmesi kendimiz için, halkımız için çok önemli bir zorunluluk. "Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiç birimiz" sözü şimdi çok daha önemli. Bilimi ve teknolojiyi insanla buluşturan bir mesleği yapanların bunun anlamının farkında olduklarını biliyorum.

Sevgili arkadaşlar,
Bitirirken, savaşın değil, barışın ve kardeşliğin dilinin hakim olduğu, emekten ve halktan yana bir ülke özlemiyle hepinizi sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum."