Paneller
"HIDROLIK PNÖMATIK SEKTÖRÜNDE TASARIMCI, İMALATÇI, UYGULAYICI VE KULLANICI İLIŞKILERI, HIZMET VE PERSONEL AKREDITASYONU"
-
II. Ulusal Hidrolik Pnömatik Kongresi ikinci günü gerçekleştirilen "Hidrolik Pnömatik Sektöründe Tasarımcı, İmalatçı, Uygulayıcı ve Kullanıcı İlişkileri, Hizmet ve Personel Akreditasyonu" konulu panele Akışkan Gücü Derneği adına Semih KUMBASAR, Türk Akreditasyon Kurumu adına Gökhan BİRBİL, Üniversiteleri temsilen ODTÜ Pof. Dr. Bülent PLATİN, Teknik Okullar adına Yard. Doç. Dr. Rıza GÜRBÜZ, Sektörü temsilen Rota Teknik A.Ş‘den Fatih ÖZCAN, servis veren firmaları temsilen Hidromek Firması adına Hasan Basri BOZKURT katıldılar. Paneli Makina Mühendisleri Odası Genel Sekreteri ve Kongre Düzenleme Kurulu Başkanı Ali Ekber ÇAKAR yönetti.
-
Hidrolik, pnömatik, otomatik kontrol ve mekatronik alanlarının birlikte düşünülmesi gerektiğinin altını çizen panelistler ülkemizde bu alanlarda gerek mesleki gerek akademik eğitimin, yetersiz olduğu, üniversite ve sanayi arasında geliştirici, sektöre ışık tutucu bir köprünün henüz kurulamadığı görüşünde birleştiler. Olumsuz gibi görünen bu tabloya karşın ikincisi gerçekleşen kongrenin sektörde iletişimi artırarak ortak sorunların belirlenmesi ve çözüm önerilerinin oluşturulması yönünde önemli katkısı olduğu vurgulandı. Konuşmacılar, kongrenin geliştirilerek devam etmesini istediler.
II. Ulusal Hidrolik Pnömatik Kongresi ikinci günü gerçekleştirilen "Hidrolik Pnömatik Sektöründe Tasarımcı, İmalatçı, Uygulayıcı ve Kullanıcı İlişkileri, Hizmet ve Personel Akreditasyonu" konulu panele Akışkan Gücü Derneği adına Semih KUMBASAR, Türk Akreditasyon Kurumu adına Gökhan BİRBİL, Üniversiteleri temsilen ODTÜ Pof. Dr. Bülent PLATİN, Teknik Okullar adına Yard. Doç. Dr. Rıza GÜRBÜZ, Sektörü temsilen Rota Teknik A.Ş‘den Fatih ÖZCAN, servis veren firmaları temsilen Hidromek Firması adına Hasan Basri BOZKURT katıldılar. Paneli Makina Mühendisleri Odası Genel Sekreteri ve Kongre Düzenleme Kurulu Başkanı Ali Ekber ÇAKAR yönetti.
Hidrolik, pnömatik, otomatik kontrol ve mekatronik alanlarının birlikte düşünülmesi gerektiğinin altını çizen panelistler ülkemizde bu alanlarda gerek mesleki gerek akademik eğitimin, yetersiz olduğu, üniversite ve sanayi arasında geliştirici, sektöre ışık tutucu bir köprünün henüz kurulamadığı görüşünde birleştiler. Olumsuz gibi görünen bu tabloya karşın ikincisi gerçekleşen kongrenin sektörde iletişimi artırarak ortak sorunların belirlenmesi ve çözüm önerilerinin oluşturulması yönünde önemli katkısı olduğu vurgulandı. Konuşmacılar, kongrenin geliştirilerek devam etmesini istediler.
Panel Yöneticisi MMO Genel Sekreteri Ali Ekber ÇAKAR, "İlk kongrede teknik eleman eğitimi ve eğitilmiş personel gereksinimi tüm ilgililerin katılımı ile tartışılmıştı: İkinci kongrenin yürütme kurulu bu kez sektörde üretim ve hizmetin kalitesinin arttırılması amacıyla tasarımcı, imalatçı, uygulayıcı ve kullanıcı ilişkilerini irdelemeyi hedeflemiştir. Bu nedenle bugün sektör temsilcileri, sektörde örgütlü derneklerin temsilcileri, üniversitelerimizin ilgili öğretim üyeleri ve sektörden hizmet alan kuruluş temsilcilerinin buluşması sağlandı." dedi.
İlk konuşmacı sektörden hizmet alan firmaları temsilen Hidromek firmasından Hasan Basri BOZKURT sanayiinin ne türden elemana ihtiyacı olduğunu anlatmak amacıyla özetle şunları söyledi;
HP sistemlerin gerek sanayide gerek günlük yaşamımızda ne kadar önemli yer işgal ettiği bu sistemleri kullanan yan sanayi dallarını belirtmekle daha iyi anlaşılabilir. Bunlar sırasıyla, iş, inşaat ekipmanları makinaları, ziraat ekipmanları, takım tezgahları sanayii, madencilik ve maden makinaları sanayi, ticari araçlar, uçak, savunma, plastik, denizcilik, maden makinaları sanayi ve her türlü montaj süreçleri. Özellikle günümüzde üretilen modern iş ve inşaat makinaları hidrolik tahrik ve kontrol sistemleri ile mekatroniği en yoğun içeren sanayi ürünlerinin başında gelmektedir. Destek faaliyeti ile uğraşan firmaların Hidrolik Pnömatikalanında teknik eğitim almış personel istihdam etmeleri gerekmektedir. İstihdam ihtiyacı tasarımda lisans ya da yüksek lisans diplomalı mühendis, üretimde tekniker ve ya teknisyen, satış sonrasında ise mühendis ve teknisyen olarak belirtilebilir.
En basitten karmaşığa sıralamak gerekirse komponentlerin çalışma prensiplerini bilmek, nerede ne amaçla, nasıl kullanıldıkları, montaj ve devreye almak yöntemlerini bilmek, mevcut sistemleri iyileştirmek ve geliştirebilmek, yeni ürün ve sistemlerin tasarım ve üretimini yapabilmek şeklinde özetlenebilir.
Ülkemizde bu beklentileri tamamen karşılayabilecek teknik personel arz sayısı yeterli değildir. Firmalar sorunu firma bünyesinde hizmet içi eğitim programları uygulayarak, ya da bu hizmetİ; firma dışından temin ederek kısmen çözmüştür.
Bakanlık ve dünya bankasının ortak yürüttüğü yaygın mesleki eğitim projesi kapsamında ikisi Ankara‘da olmak üzere 10 adet çıraklık eğitim merkezinin Hidrolik Pnömatik eğitim seti sağladığı ve laboratuar kurduğu öğrenilmiştir. Ancak bu merkezlerden verimli faydalanılamamaktadır. Esas çözüm ülkemiz eğitim programlarının objektif incelemeyle eleştiriye tabii tutulmasından geçmektedir. Üniversitelerde yüksek lisans ve lisans seviyesinde tam donanımlı bir eğitim kurumuna rastlanmamıştır. MYO‘larda Hidrolik Pnömatik programlarının hiç açılmamış olduğu, (beş teknik okul hariç) görülmektedir.
Orta öğretimde yönlendirme sisteminin bulunmaması nedeniyle yüksek öğrenim kurumları önünde yığılma devam etmektedir. Ancak bu yıl Milli Eğitim Bakanlığı devrim niteliğindeki bir kararla teknik liselerden MYO‘lara sınavsız geçme uygulamasını başlatmıştır."
Panelde sektör temsilcisi Fatih ÖZCAN, kongre ve serginin gelişerek büyüyeceğine inancının tam olduğunu belirterek başladığı konuşmasında Hidrolik Pnömatik sektöründe tarihsel gelişmeyi özetledi. 1960-2000 yılı arasındaki 40 yıllık süreçte hurda malzemelerin kullanıldığı basit preslerden mobil uygulamaların gerektirdiği çok temel elemanların temin edildiği bir döneme geçildiğini, 1970‘lerden sonra yaşanılan "ithal ikameci" dönemde yerli üretim konusunda adımlar atıldığını belirtti. Bu dönemden sonra hidrolik güç üniteleri üretilmeye başlandığını belirten ÖZCAN özetle şunları söyledi;
"Son 20 yılda ise sektörde insanların daha iyi yetiştiğini görmekteyiz. Bugün belki üretim çeşidi artmamıştır. Ama komple sistem çözümleri önerebilen firmalar vardır. Bu sistemlerin burada tasarlanması ve imal edilmesi, satış sonrası servis desteği konusunda bugün iyi bir noktada olduğumuzu söyleyebiliriz. Ancak yeterli değildir. Öncelikle yetişmiş mühendis konusunda ihtiyaç vardır. Bir - iki üniversite bu konuyu ele almalı ve bir araştırma enstitüsü oluşturmalıdır."
Sektörde örgütlü derneği Akışkan Gücü Derneğini temsilen panele katılan Semih KUMBASAR ise, yarattığı ortak platform ve işbirliği nedeniyle Makina Mühendisleri Odasına teşekkür ederek başladığı konuşmasında özetle şunları vurguladı;
"Akışkan Gücü Derneği güçlü bir mesleki örgüt. Sorunları birlikte tartıştığımız, kalıcı ürünler çıkartma çabası içinde olduğumuz, sektörde bu alanın bilimsel boyutunu tamamlamaya çalışan, başta üniversiteler olmak üzere tüm mühendislik disiplinleriyle işbirliği içinde olan bir kuruluş adına konuşuyorum. Bu tabi çok ciddi bir sorumluluk yüklüyor. Yaklaşık 20 yıldır bu sektörün içimdeyim. Geriye baktığımızda ciddi bir başarı görüyorum, çünkü buraya el yordamıyla geldik. Bunu geliştirmek ve el yordamından kurtarma çabası içinde olmak büyük başarı. Bugüne kadar geldiğimiz noktada eski yöntemlerle çağdaş dünyada yer alamayacağımızı görüyoruz ve bunun tedbirlerini almak üzere burada bulunuyoruz.
Ortak sorunlarla yaşıyoruz. Bu sektörde bir işbirliği ve uyum olmazsa, üniversitelerle bilimsel yaklaşımla harmanlanmazsa ileri noktalara gelemeyiz. Hidrolik Pnömatiğe otomasyonu da katmak zorundayız. Bizim sorunlarımızın çözümünün ancak çeşitli disiplinler arasındaki işbirliğinden geçtiğini bir kez daha tespit etmek gerekiyor. Çağdaş teknoloji ve bilgiyi kullanan, zamanı değerlendiren, firmalara bilimsel destek veren üniversitelere ihtiyacımız var. Çok güçlü bir eğitim, bu eğitimin çok iyi koordine edilmesi, eğitimin firmaların ihtiyaçlarından kaynaklanması, ihtiyaçların önünü açması, araştırmalarla ışık tutması ve bunu koordine edecek bir kurulla yönlendirici olması gerekmektedir.
Bizlerin iki tür ihtiyacı var. 1. üretilen makinaların amacına uygun, verimli kullanılmasını, bakımını ve onarımını sağlayacak, teknik kadro 2. makinaların dizaynını yapacak Hidrolik Pnömatik tekniğinin dünya çapında geldiği noktada kazanımlarını aktaracak geliştirecek bir nokta. Bizler mutlaka bilimi ve teknolojiyi kendi ülkemizde yaratmak, ihtiyaçlarımıza göre yönlendirmek, üniversitelerle işbirliğini sağlam bir şekilde kurmak zorundayız. Bunu artık kurumsal bir yapıya dönüştürmemiz lazım. Bu kongre bence önümüzdeki kongreye kadar sürecek bir görevi bu anlamda vermelidir. Bu amaçla TMMOB, TÜRKAK, nezdinde oluşturulacak saygın bir kurulla sektör önce disipline edilmeli, sektörün sorunlarını sistematik bir şekilde ele almalı, makine imalatçılarını, teknoloji ile buluşturmalıdır."
TÜRKAK temsilcisi olarak konuşan Gökhan BİRBİL ise konuşmasında özetle şunları söyledi;
"4 Kasım 1999‘da 4457 sayılı kanunla kurulan TÜRKAK; ülkemizde bulunan ve teknik düzenlemelere konu olan ürün güvenliği, kalite, deney, muayene ve belgelendirme çalışmaları yapan laboratuar ve belgelendirme kuruluşlarının yeterliliklerini tescil etmek ve uluslararası geçerliliklerini sağlamakla görevlidir. Verilen hizmet dört temel başlık altında toplanmıştır;
-
İlgili Avrupa standardı EN 45001 standardına göre yapılanmış ve hizmet veren "ürün belgelendirme kuruluşlarının" akreditasyonudur. Ayrıca bu işlem dahilinde EN 45004 muayene kuruluşlarını akredite eder.
-
Sistem belgelendirmesi yapan kuruluşların akreditasyonudur. Bu kuruluşlar EN 45012‘ye göre yapılandırılmış kuruluşlardır. Bu kuruluşlar çevre ve kalite yönetim sistemleri konusunda belgelendirme yapmaktadırlar.
-
Test ve kalibrasyon laboratuarları EN 45001 standardına göre hizmet vermektedirler. TBT (Ticarette Teknik Engeller) anlaşması dahilinde dünya genelinde yapılan standartların bir harmonizasyonunu öngörmüştür ve bu doğrultuda EN standartları da ilgili ISO komitelerinde değerlendirilerek ISO standartlarına dönüştürülmeye başlanmıştır. Bunun nedeni bu standartların sadece Avrupa‘da değil bütün dünyada aynı hizmeti veren kuruluşların aynı standartlara göre yapılanmasını sağlamaktır. Amacı ise, bunu sadece ürün olarak değil personel olarak da düşünelim, aynı standarda uygun olarak yapılanmış kuruluşların belgelendirdikleri ürünler ya da personellerin globalleşen bu ekonomide serbest dolaşımının sağlanmasıdır.
-
Son olarak da 45013 standardına göre yapılanmış personel belgelendirmesi yapan kuruluşların akreditasyonu ile ilgili faaliyetleri yapmaktadır.
Fakat akreditasyon bir sistem belgelendirmesi değil, bir süreçtir. Bu en iyi şartlarda, 4 aydan başlayıp bir yıla kadar da uzayabilen bir faaliyettir. TÜRKAK olarak amacımız önümüzdeki yılın ilk çeyreğinde bu akreditasyonları sonuçlandırıp Avrupa Akreditasyon Birliğine üyeliktir. Üyeliği takiben bu birliğe üye ülkelerin akreditasyon kuruluşları ile burada belirttiğimiz çok taraflı anlaşmaları yapmak ve EA‘ya üye olduktan sonra dünya genelindeki birliklerle de entegre olarak aynı düzeyde hizmet verdiğimizi kanıtlamak ve dünyanın her yerinde aynı şartlar altında kabul görmesini sağlamaktır."
Meslek Yüksek Okullarını (MYO) temsilen panele katılan konuşmacı Yrd. Doç. Dr. Rıza GÜRBÜZ, 1985 yılından beri MYO‘larda görev yaptığını belirterek özetle şunları söyledi:
"Meslek Yüksek Okulları fazla tanınmayan, öğrencilerin zorla geldikleri okullardır ama bu okullar olmadan Türk sanayisi gelişemez. Bu okullar üniversitelere bağlıdır. Ülkemizde 430 tane meslek MYO, 253 program var. Örgün eğitimdeki oranımız % 17‘dir. ABD‘de bu oran % 45‘dir, % 55‘i de lisanstır. Tabi bunlar da gelişigüzel açılan okullar olduğu için 430 okul içerisinde 31 tanesi için 200 milyon dolarlık bir kaynak kullanıldı. 1984 -97 arasında 24 programı çok güzel şekilde İngiliz, ABD‘li ve Türk uzmanlarca geliştirildi. Atölyeleri son derece moderndir. Bunun dışındaki okullar için aynı şeyi söyleyemiyorum. Belki bir 10-15 tanesi kendi imkanları ile gelişim sağlamış olabilirler. MYO‘larda Hidrolik Pnömatik eğitimi verilenler kontrol sistemleri teknolojisi ve makina programıdır.
MYO mezunları mühendislerle işçiler arasında ara köprü elemanlarıdır ve çok önemlidir Türkiye gelecekte bu okullara çok önem vermek zorundadır. Her yerde mühendis çalıştıramazsınız. Gerekli teknikeri yetiştiremezseniz mühendisi tekniker gibi kullanmak zorunda kalırsınız. Mesleki ve teknik eğitimde kalite güvence sistemi, akreditasyon, ve değerlendirme olimpiyat halkaları gibi halkalardır.
KGS (Kalite Güvence Sistemi) dediğimizde akreditasyon yapacak kurumun veya ürünün yeterliliğini en alt düzeyde sağlayıp sağlamadığını denetleyecek bir birim akla gelir. Akreditasyon ise yeterliliğin onayıdır. En alt düzeyi belirtir, üst sınırlaması yoktur. Akreditasyonun amacı; kalitenin güvence altına alınması, ürünün hizmetlerin yeterli olup olmadığının teyididir.
Türkiye de akreditasyon için dünya standartlarında bir yapı yok ancak YÖK eğitim fakülteleri için bir çalışma yapıyor. TMMOB 35. genel kurulunda konuyu gündemine aldı. KALDER ve TÜRKAK çalışıyor TSE çeşitli standartlar hazırlıyor ve AKDER de çok güzel çalışmalar yapıyor."
ODTÜ Makine Mühendisliği Bölümünden Prof Dr. Bülent PLATİN ise ülkemizdeki üniversitelerde hidrolik - pnömatik ve mekatronik mühendisliği eğitiminin bir resmini çekmek istediğini belirterek başladığı konuşmasında özetle şunları söyledi;
"Hidrolik Pnömatiğin kontrol ve mekatronik alanlarından ayrı düşünülemeyeceği görüşündeyim. Ülkemizde mühendislik eğitimi veren fakültelerde hidrolik, pnömatik, kontrol ve mekatronik eğitimi programlarının nasıl yer aldıklarını ve yoğunluklarını saptamak amacıyla bir araştırma sonuçlarını birlikte inceleyelim. Bu resme bakarak somut öneriler getirmek mümkün olabilir.
Hidrolik Pnömatik alanında yaptığımız araştırmayı 74 mühendislik fakültesinin dekanları ile doğrudan iletişim kurarak, gerçekleştirdik. 40‘a yakını Makina Mühendisliği Bölümü veya Fakültesidir. Geri kalanda makine mühendisliği yok. Gelen yanıt sayısı 24‘tür. Yanıtlar derlendi ve ortaya çıkan tabloda gördük ki Hidrolik Pnömatik alanında program yok.
Kontrol alanındaki lisans programları yok denecek kadar az. Mekatronikte bir iki ders var. 24‘ün yarısında kontrol alanında ders yok. Çok enteresandır. Anılan 4 alanda da hem lisans hem lisansüstü program açılmasına karşın yeterli sayıda değildir. Ders açan çoğu bölümlerimizde ise bu alanla ilgili yalnızca bir öğretim üyesi vardır.
Bu noktada önerilerimi şöyle sıralayabilirim;
-
1. Mühendislik eğitimi veren tüm fakültelerimizin makina mühendisliği, elektronik, bilgisayar havacılık ve kimya mühendisliği gibi bölümlerde kontrol alanında en az biri zorunlu olmak üzere dersler bulunmalıdır.
-
2. Müh eğitimi veren tüm fakültelerimizin özellikle lisans programlarında HP, mekatronik alanında en azından teknik seçmeli ders olmalıdır.
-
3. mühendislik fakültesi ve ilgili bölümleri misyonlarını somut bir şekilde tanımlamalı, hidrolik, kontrol, mekatronik alanları kendilerinin öncelikli alanları mı değil mi bunu topluma (öğrenci adaylarına, devlete, meslek kuruluşlarına) deklare etmelidir.
Panel yöneticisi Ali Ekber ÇAKAR Hidrolik pnömatik sektöründe ürün ve hizmet üretiminde kalitenin arttırılması hedefine yönelik gereksinim duyulan yetişmiş teknik insan gücünün sürekli eğitimin gerçekleştirilmesi ve belgelendirilmesini sağlamak amacıyla Makina Mühendisleri Odası, Akışkan Gücü Derneği, Üniversitelerin, ilgili Meslek Odalarının ve sektörle ilgili diğer derneklerin katılımıyla çalışma grubu oluşturulması gerektiğini bu konunun sonuç bildirgesinde mutlaka ifade edilmesi gerektiğini söyledi. ÇAKAR; Mühendislik ve teknik eleman eğitim kalitesinin yükseltilmesi ve eğitim kurumlarının performansının belirlenmesi için "eğitimde akreditasyon" gerçekleştirilmesi hidrolik ve pnömatik derslerinin makina mühendisliği eğitim - öğretim programlarında zorunlu ders olarak yer alması yönünde Makina Mühendisleri Odası olarak yapılacak çalışmalara destek vereceklerini bir kez daha vurguladıklarını söyledi.
PANEL 1
Hidrolik Pnömatik Sektöründe Tasarımcı, İmalatçı, Uygulayıcı ve Kullanıcı İlişkileri, Hizmet ve Personel Akreditasyonu
Yönetici: Ali Ekber ÇAKAR
Panelistler:
Semih KUMBASAR
Gökhan BİRBİL
Bülent PLATİN
Rıza GÜRBÜZ
Fatih ÖZCAN
Hasan Basri BOZKURT
Panel Mevcut Durum Analiz Raporu
"HİDROLİK PNÖMATİK SEKTÖRÜNDE ÜRETİMİN, İTHALATIN VE İHRACATIN SORGULANMASI, DENETİMİ VE STANDARDİZASYONU"
- Kongre organizasyonlarının en önemli etkinliklerinden olan panellerin ikincisinde "Hidrolik Pnömatik Sektöründe Üretimin, İthalatın ve İhracatın Sorgulanması, Denetimi ve Standardizasyonu" konusu ele alındı. İstanbul Teknik Üniversitesinden Prof. Dr. Ahmet KUZUCU‘nun yönettiği panele Türk Standartları Enstitüsünden APK Uzmanı Sadık DEMİR, Akışkan Gücü Derneği adına Doç. Dr. Ahmet CERANOĞLU, Makina İmalatçıları Birliğini temsilen Birlik Genel Sekreter Yardımcısı Ali Ulvi İZ ve Sektördeki imalatçı firmaları temsilen Mert Teknik A.Ş. adına Arman MİNASYAN katıldılar.
Panel Yöneticisi Prof. Dr. Ahmet KUZUCU hidrolik pnömatik sektörünün; teknolojik özellikleri, sistem tasarımı ve katma değer özellikleri; yatırım malı, makina, sistem üretimine, ithalat ve ihracatına katkısı ve uluslararası rekabet bakımından diğer imalat ve ticaret sektörlerinden farklarını belirterek başladığı konuşmasında özetle şunları söyledi:
Hidrolik Pnömatik sektörü, uluslararası pazarda bulunan kaliteli ve en güncel bileşenlerin etkin biçimde kullanılmasına, yeni kavram ve uygulamaların gecikmeksizin uygulanabilmesine, özgün ve nitelikli sistem tasarımına açıktır. Bu yönü ile teknolojik gecikmeden en az etkilenecek, uluslararası pazarlarda en kolay rekabet edebilecek sektörlerden biri olduğunu belirterek sektörün mevcut durumu hakkında aşağıdaki bilgileri verdi.
SEKTÖR BOYUTU
Yaklaşık 200 milyon USD, 300 firma,
-
İthalat hacmi:.................................. yaklaşık 120 milyon USD
-
Makine ve ekipmanlarla giren ithalat:.... yaklaşık 20 milyon USD
-
Yerli imalat hacmi:................................ yaklaşık 60 milyon USD
-
En büyük ilk on ithalatçı firmanın payı: yaklaşık % 50
SEKTÖRÜN 2000 YILI İHRACAT - İTHALAT
Ürün |
İhracat (USD) |
İthalat (USD) |
Karşılama Oranı (%) |
Basınç Düşürücü Valfler |
928 558 |
11 441 576 |
8.0 |
İletim ve kontrol Valfleri |
308 415 |
23 000 457 |
1.3 |
Çek Valfler |
2 183 055 |
3 468 616 |
63.0 |
Emniyet ve Boşaltma Valfleri |
1 901 470 |
16 786 105 |
11.3 |
2001 YILI OCAK - NİSAN İHRACAT - İTHALAT
Ürün |
İhracat (USD) |
İthalat (USD) |
Karşılama Oranı (%) |
Basınç Düşürücü Valfler |
394 643 |
1 165 868 |
34 |
İletim ve kontrol Valfleri |
64 242 |
6 573 026 |
1 |
Çek Valfler |
1 105 582 |
694 578 |
159 |
Emniyet ve Boşaltma Valfleri |
6 808 683 |
4 543 433 |
150 |
ÜRETİM VE İHRACATIN SORGULANMASI
Üretici firmalar iki grupta toplanıyor:
-
Belirli bir boyut ve teknolojik birikime sahip KOBİ veya Fabrikalar,
-
Atölye tarzında üreticiler.
Yerli mamul müşterileri ve satın almacıları üç gruba ayrılıyor:
-
"Ucuz olsun da ne olursa olsun!" diyenler,
-
"Kaliteli olsun, ancak yerli olduğuna göre hesaplı olması gerekir" diyenler,
-
En kötü ve ucuz malı en pahalı fiyata alan "kokuşmuş satın almacılar".
İhracatın sorgulanması:
-
Yurt dışında ülkemizi temsil edecek firma ve ürünü için hiçbir denetim mekanizması yok,
-
İhracatı yapılan ürünlerin uluslararası standartlara uygunluğu ülke içinde denetlenmiyor
-
Ülke imajını kalitesiz ürünlerle lekeleyen veya katıldığı uluslararası ortamın ciddiyetine ayak uyduramayanlara ceza yok,
-
Her türlü denetimden geçerek, yerli firmalar arasından seçilerek ülkemizi en iyi şekilde temsil eden firmalara da hiçbir ödül veya teşvik unsuru yok.
-
Türk sanayii ve Makine yapımcılarının Türkiye‘de üretilen bileşenlere yaklaşımları:
-
Bilinçli ve teknolojik birikimi olan makine üreticileri kalite standartlarını sağlayan yerli bileşenleri kullanmakta tereddüt etmiyorlar.
-
Bir diğer makine üreticisi grup ise, en tanınmış yabancı marka bileşenleri kullanmayı bir prestij unsuru sanıyor. Ürettikleri makinanın performansının bileşene değil, makina ve sistem tasarımına bağlı olduğunun bilincinde değiller.
-
Yerli üretim yapan fabrikalarda da benzer yaklaşım var. Nedense temsilcisi olduğu markanın koşullarına uymak taahhüdüne girmiş olanlar dışındaki bazı fabrikalar aynı kalite ve standartlardaki yerli ürün yerine yabancı ürün tercih ediyorlar.
Sektörde üretim yapan firmalar adına konuşan Arman MİNASYAN Sektörde üretim yapan firmaların belirli bir boyut ve teknolojik birikime sahip Kobi ve fabrikalar ile atölye tarzındaki üreticiler olarak ayrılabileceklerini belirterek özetle şunları söyledi
"sektörde çok bölünmenin getirdiği irrasyonel üretim adetleri, olması gereken fiyatın altında ve uzun vade ile satma mecburiyeti ve ülke dışından gelen rakip ürünlerin Türkiye‘ye has düşük fiyat uygulamaları ulusal üretimin gelişememesi sonucunu doğurmaktadır. Stratejik önemi olan bu sektörün yerli üretim yapamaması son derece trajik sonuçlar getirecektir.
Yurt dışında düzenlenen fuarlara katılacak firmaların sergileyeceği ürünlerin gerçekten ülkemizi temsil edip etmediği AKDER gibi bir kuruluş tarafından denetlenmeli, fuar destek kredilerinde bu veri değerlendirmelidir. Aynı şekilde ihracat yapacak olan yerli üreticilerimizin ISO 9000 ve gerekli hallerde CE belgesine sahip olup olmadığı araştırmalıdır.
Üretici firma olarak bizim beklentimiz Türk sanayisinin ve makina yapımcılarının Türkiye‘de üretilen devre elemanlarını kullanmalarıdır. Yerli mali diye satılan pek çok ürün de yabancı devre elemanları, aparatlar kullanılmaktadır. Oysa Türkiye‘de de aynı kalitede ürünler üretilmekte.
Biz yerli üreticilerin sorunları; Türk sanayisi burada üretilen yerli ve kaliteli ürünleri kullandıkça, ihracat yapacak firmalar ön denetimden geçirildikçe ve yurtdışından gelen dampingli ürünlerin ithali denetlendiğinde, haksız rekabet koşulları ortadan kalktığında çözümlenebilecektir.
Ahmet SERDAROĞLU ithalatçı firmaların sorunları ve beklentilerini incelerken öncelikle 2000 yılı Türkiye‘sinin rakamlarını incelmenin yararlı olacağını belirterek başladığı konuşmasında özetle şunları söyledi:
"2000 yılı sonu itibariyle Türkiye yaklaşık 80 milyar USD dış ticaret hacmine ulaştı.Yine aynı yıl satım alma parametreleri dikkate alındığında 400 milyar USD Gayri Safi Milli Hasıla, 6500 USD kişi başına düşen milli gelir olarak gerçekleşmiştir.
2001 yılı içinde önce 21 Şubat krizi ardından 11 Eylül‘de Amerika‘da gerçekleşen saldırı ekonomik hayatımıza yeni bir boyut kazandırdı. Sıkça kullandığımız ama belki daha anlamını tam yakalayamadığımız "Artık Hiç Bir Şey Eskisi Gibi Olmayacak" sözü ile yeni yaşanılacak süreci ifade etmeye başladık.
Sektörde hizmet veren imalatçı, kullanıcı toplam 1000 müşteri firmanın alımları, sektörde faaliyet gösteren hidrolik pnömatik komponent ithalatçı ve imalatçı firmaların tahmini ciroları dikkate alındığında sektörümüzün toplam büyüklüğü 200 milyon USD, direkt makina ve ekipmanlar ile birlikte giren ithalatın 20 milyon USD, yerli imalatın 60 milyon USD, Toplam ithalatın 120 milyon USD olduğu görülmektedir.
Bu rakamlar hidrolik pnömatik sektörünün daha emekleme safhasında olduğunu ifade etmektedir.
İthalatçı firmaların yaşadığı sorunlarından en önemlilerinden biri standartlara uygun olmayan malzeme ithalatı ve bunun sonucunda yaratılan haksız rekabettir. Kalitesiz ve ucuz mallar Türkiye‘ye girerken en azından TSE‘nin denetiminden geçmeli ve bu denetim mekanizması iyi işlemelidir. İthalatı yapan firma üretici firmadan mutlaka kalite belgesini istemelidir.CE belgesi Avrupa Birliği ülkelerine bir nevi giriş vizesi anlamı taşımaktadır.Belirli standartlara uygun olmayan ürünlerin ülkeye girmesi ve ekonomiye zarar vermesi önlenmelidir. TÜRKAK, TSE ve AKDER birlikte çalışarak bu soruna çözüm getirmelidir. TSE Akışkan Gücü sektörü ile daha yakın çalışmaya gayret etmelidir. Gümrüklerde TSE denetim işeyişlerine de hız kazandırmak gerekmektedir. Burada bekleyen bir komponentlerin, sistem parçalarının üretim yapan bir fabrikada üretimin durmasına neden olduğu unutulmamalıdır.
İthalatçı firmaların satış yanında eğitim, yedek parça, tamir, teknik destek proje desteği gibi satış öncesi ve sonrası hizmet konusunda yetkin olması gerekmektedir. Ancak sektörün tek kişilik firmalara kadar varan fazla bölünmüşlüğü bu hizmeti veren büyük firmaları haksız rekabet içinde çalışmalarına neden olmaktadır.
Makina İmalatçıları Birliği Genel Sekreter Yardımcısı Ali Ulvi İZ 2001 yılının ilk sekiz ayında sektörde kapasite kullanımının %65‘in altına düştüğünü belirterek, yıl sonuna kadar 2 milyar USD‘ye ulaşmasının mümkün olduğunu söyledi. Türkiye‘nin makina ihracatının % 55‘inin AB ülkelerine, %9‘ununda ABD ve geri kalanının ise diğer ülkelere yapıldığını belirtti. İZ konuşmasında kullanılan hidrolik pnömatik valflerin, komponentlerin devrelerin uymaları gereken makina direktifleri, CE işaretinin zorunluluğu olduğu ekipmanlar konusunda ayrıntılı bilgiler vererek şunları söyledi:
"11 Temmuz 2001 tarihli Resmi gazetede yayınlanan 4703 sayılı "Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanmasına ve Uygulanmasına" dair kanun 11 Ocak 2002 tarihinden itibaren yurt içi pazara sürülen ve Yeni Yaklaşım Direktifleri kapsamındaki ürünlerin CE işaretini taşımalarını zorunlu kılmaktadır. İster ithal, ister yerli malı olsun 2002 yılının başından itibaren yurtiçi pazara yeni sürülen hidrolik ve pnömatik devre ve komponentlerin ilgili Direktiflere uyumlu olması gerekecektir.Serbest bölgelerdeki ve Gümrük Antrepolarında bekleyen CE işareti taşımayan ürünler 2001 yılı sonu itibariyle ülkeye giremeyeceklerdir."
TSE adına panele katılan APK Uzmanı Sadık DEMİR toplam kalite anlayışı, belgelendirme çalışmaları, standartların genel özellikleri ve işleyişleri hakkında ayrıntılı bilgi verdiği konuşmasında özetle şunları söyledi:
"Enstitümüz ithal malların gümrükte bekleme süresini en aza indirgemek ve ithalatçıyı mağdur etmemek amacı ile ithal malların muayene ve deneylerini öncelikle kendi laboratuarlarında yapmaktadır.
Enstitümüz tarafından uygun bulunan ürünlere "İthal Malı Uygunluk Belgesi" verilir. İşleyişteki aksaklıklar ithalatı yapan firmaların TSE ‘nin uyguladığı kontrol ve uygunluk süreçlerini tam bilmediklerinden, TSE‘nin de sektörleri yeterli derecede bilgilendirmediğinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır."
Panelde AKDER adına konuşan Doç. Dr. Ahmet CERANOĞLU ilk kongrenin ardından AKDER‘in üyelerine hidrolik ve pnömatikdeki ISO standartları ve bunların içerisinden TSE tarafından uygulamaya konulmuş olanların listesinin gönderildiğini belirterek başladığı konuşmasında şunları söyledi:
"Türkiye‘de hidrolik pnömatik alanında çalışan irili ufaklı 200‘ün üzerinde firma mevcuttur ve bu firmaları tek bir şemsiye altında birleştiren kuruluş AKDER ise ancak 1996 da hayatiyet kazanmıştır. AKDER‘in bugün için üye sayısı 40‘dır, yani bu alandaki firmaların % 20 sini şemsiyesi altına toplayabilmiştir. Dernekler için kısa sayılabilecek 5 yıllık süreçte ise oldukça önemli çalışmalar yapmış, bir kısmını başlatmıştır. Buradaki önemli nokta sektörün yüzde %80 oranındaki geri kalan kısmının AKDER çatısı altında toplanmasıdır. Bu sağlandığında Avrupa‘nın pek çok ülkesindeki benzer kuruluşların konumuna gelecektir. Bu yolda sağlıklı yüründüğünde Avrupa‘daki Akışkan Gücü Derneklerini şemsiyesi altında toplayan CETOP üyeliğine ulaşılabilir."
Kongre delegelerinin sorularıyla zenginleşen panel Prof. Dr. Ahmet KUZUCU‘nun panel değerlendirmesi ile son buldu. Kuzucu konuşmasına standardizasyon konusunun ele alınarak tartışılmaya başlamasıyla sektörün sorunlarının bilincinde olduğunu söyleyerek başladı ve şu tespitlerde bulundu:
-
4307 sayılı Kanun sektörün standardizasyon konusundaki yakınmalarını yasal önlem ve zorunlu uygulamalarla çözecek gibi görünmesine rağmen beş önemli noktada sektörel bilinç ve organizasyonu da gerekli kılmaktadır:
-
Yasa koşullarına ve Avrupa Teknik Mevzuatına uymakta geciken ve teknik alt yapısı yeterli olmayan üretici firmalar ciddi sıkıntılara girebileceklerdir.
-
Uygunluk Değerlendirme Kuruluşlarının oluşturulması ve Yönetmeliklerinin hazırlanması sırasında Sektörün bu çalışmaların dışında kalmaması, etkin biçimde temsil edilmesi gerekmektedir.
-
İthal Mamullerin Uygunluk Belgelerinin verilmesi ile ilgili mevzuat ve koşulların bir yandan daha etkin bir denetleme mekanizmasının oluşturulması yönünde, diğer yandan mevzuatın basitleştirilmesi ve işlemlerin aldığı sürenin kısaltılması yönünde geliştirilmesi gerekmektedir. Sektör, bu çalışmaların da lokomotifi olmalıdır.
-
Kanun ve ilgili yönetmelikleri, uygulamanın doğurabileceği sonuçlar hakkında doğru ve yaygın bilgilendirme, bilinçlendirme çalışmaları yapılmalıdır.
-
Uyum çalışmalarının gerektirdiği alt yapı ve organizasyon değişikliklerinin getirebileceği mali yük için devlet desteği sağlanmalıdır.
-
Standartların anlam taşıması ve uygulamaya yerleşmesi için önce müşteri ve son kullanıcıların "kalite", "bilgi, eğitim ve satış sonrası teknik hizmet desteği", "maliyet unsurları ve kalite/maliyet oranı" gibi konularda ciddi ve organize biçimde bilgilendirilmesi, sektördeki tüm firmaların bu bilgilendirme, bilinçlendirme çalışmalarına aktif biçimde katılmaları gerekmektedir.
-
Bakanlıklar, Kamu kurum ve kuruluşları mevzuat ve alt yapıyı oluşturmakla yükümlü kılınmışlarsa da katılımcı zeminleri hazırlamakta zorlanabilirler. Sektör üyelerinin organize olarak bu makamlara bilgi vermeleri, sektörün özelliklerini, stratejik önemini, ihracat ve teknolojik gelişmeye katkılarını, endüstrisi gelişmiş ülkelerdeki uygulamaları anlatmaları, taleplerini sağlam gerekçelere dayandırarak inandırıcı olmaları ve çalışmalara aktif biçimde katılmaları gerekir. Sektörle ilgili düzenlemelerin öncüsü sektörün kendisi olmalıdır.
PANEL 2
Hidrolik Pnömatik Sektöründe Üretimin, İthalatın ve İhracatın Sorgulanması, Denetimi ve Standardizasyonu
Yönetici: Ahmet KUZUCU
Panelistler:
Sadık DEMİR
Ahmet CERANOĞLU
Ali Ulvi İZ
Arman MİNASYAN