TMMOB ÜCRETLİ VE İŞSİZ MÜHENDİS, MİMAR VE ŞEHİR PLANCILARI KURULTAYI DÜZENLENDİ

×

Hata mesajı

  • Notice: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 771 satırı) içinde Undefined index: 3.0.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 777 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 781 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 841 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
İstanbul Şubesi

Yayına Giriş Tarihi

07 Aralık 2009

TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi tarafından sekreteryası yürütülen TMMOB Ücretli ve İşsiz Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları Kurultayı 14–15 Kasım 2009 tarihlerinde İTÜ Maçka Kampüsü Mustafa Kemal Amfisi’nde gerçekleştirildi. Kurultayda ücretli çalışan mühendis, mimar ve şehir plancılarının iş yaşamında karşılaştıkları sorunlar ve büyüyen işsizlik problemi ile ilgili çözüm önerileri tartışıldı.

Kurultayın açılışında sırasıyla; Düzenleme Kurulu Başkanı ve EMO İstanbul Şube Yönetim Kurulu Başkanı Erhan Karaçay, TTB Merkez Konseyi Başkanı Gençay Gürsoy, KESK Genel Başkanı Sami Evren, DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, EMO Yönetim Kurulu Başkanı Musa Çeçen ve TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı konuştu.

Kurultaya katılan üyelerin Odalara göre dağılımı ise şöyle gerçekleşti. ÇMO 6 üye 2 öğrenci üye, EMO 161 üye, 19 öğrenci üye, FMO 3 üye 1 öğrenci üye, GEMİMO 1 üye, 2 öğrenci üye, GIDAMO 15 üye, 2 öğrenci üye, GMO 5 üye, HKMO 15 üye, 5 öğrenci üye, İÇMO 1 üye, İMO 70 üye, 24 öğrenci üye, JFMO 12 üye, JMO 17 üye, KMO 18 üye, 2 öğrenci üye, MADENMO 14 üye, 1 öğrenci üye, METALURJİMO 12 üye, MMO 186 üye, 28 öğrenci üye, MO 34 üye, 11 öğrenci üye, OMO 6üye, PEYZAJMO 4 üye, 2 öğrenci üye, ŞPO 16 üye, 2 öğrenci üye, TMO 2 üye, ZMO 7 üye, TMMOB 5, ÜYE OLMAYAN 62, ÖĞRENCİ 15. TOPLAM; 121 Öğrenci olmak üzere 788.

Kurultayın ilk gününde "Ücretli mühendis, mimar ve şehir plancılarının çalışma yaşamını belirleyen yasalar", "Ücretli mühendis, mimar ve şehir plancılarının çalışma koşulları", "Kamu ve özel sektörde çalışan ücretli mühendis, mimar ve şehir plancılarının özlük hakları ve iş güvencesi", "Kapitalizmin dünyadaki ekonomik krizi ve özlük haklarına etkileri", "İşsizliğin ve güvencesizliğin mühendis, mimar ve şehir plancıları üzerindeki etkileri", "Özelleştirmenin mühendis, mimar ve şehir plancıları üzerindeki etkileri", "Ücretli ve işsiz kadın mühendis, mimar ve şehir plancılarının çalışma yaşamında karşılaştıkları sorunlar ve çözümleri" ve "Ücretli mühendis, mimar ve şehir plancıları için asgari ücret ve ücret" konu başlıkları masaya yatırıldı. Kurultay‘ın ikinci gününde ise "Çalışma yaşamında karşılaşılan diğer sorunlar ve çözüm önerileri", "Örgütlenme; TMMOB, sendikalaşma, diğerleri" konu başlıklarının yanı sıra sonuç bildirgesi üzerine tartışmalar yürütüldü.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı açılış konuşmasına, Kurultayın hazırlanmasında emeği geçen özellikle Elektrik Mühendisleri Odası Yönetim Kuruluna, İstanbul Şube Yönetim Kuruluna, yerel kurultayların ve hazırlık toplantılarının gerçekleşmesini sağlayan İKK‘lara, yerel kurultaylarda daha etkin, daha demokratik, daha işlevsel, daha mücadeleci bir TMMOB için görüş bildiren bütün katılımcılara teşekkür ederek başladı.

"Farklı bir konuşma metni hazırlamış olmama rağmen, bugün bu kurultaya geldiğimizde ve hazırlık sürecinde yaşanan çeşitli sorunlar ve önümüze getirilen karar önerileri nedeniyle başka bir konuşma yapmak zorunda kalıyorum" diyen Soğancı şöyle devam etti:

"Bugün oylanacak karar önerilerinin, oylamaya katılacak olan arkadaşlarımıza ancak perşembe akşamı yani kurultayın başlamasından 48 saat önce iletildiği gördük ve daha da ilginç olanı bu kurultayın karar önerilerin gerekçelerinin olmadığını tespit ettik. Örgütümüz, yakın tarihimizde iki önemli kurultay yapmıştır. Bunlardan birisi 1993 yılında gerçekleştirilen "Türkiye Demokrasi Kurultayı", diğeri de 2003 yılında gerçekleştirilen "Mühendislik Mimarlık Kurultayı"dır. Bu kurultaylar, yerellerde karar önerilerinin gerekçeleri ile birlikte tartışıldığı ve oylandığı; yerel kurultayların karar önerilerinin kurultaya gerekçeleri ile birlikte taşındığı, yerel kurultaylardan seçilen temsil yetkileri ile donatılmış ve birliğe bağlı odalarımızın temsiliyetini de esas alan bir düzenleme ile gerçekleştirilmiştir. Bu iki kurultay da TMMOB‘nin yüz akı kurultaylar olmuştur. Demokrasi Kurultayı‘nda bağımsızlıktan cumhuriyete, çevreden enerjiye, Kürt sorunundan sanayileşmeye her konuda görüşler oluşturulmuş ve açık yüreklilikle kamuoyuyla paylaşılmıştır. Mühendislik Mimarlık Kurultayı‘nda da yöntem aynı şekilde işlemiştir. Bu kurultayda alınan kararlarla örgütümüzün temel ilkeleri, çalışma tarzı, mesleki yeterlilik, uzmanlık ve benzeri konudaki görüşlerimiz kamuoyu ile paylaşılmıştır. Şimdi gerçekleştirmekte olduğumuz bu kurultayda yöntem sorunlu olmuştur. Şöyle ki; yerel kurultayların bazılarında oylamalar yapılmış; kararlar alınmış, bazıları ise forum şekilde geçmiş, bazılarının sonuç bildirileri yayınlanmış, bazılarında sonuç bildirisi yok. Hatta Ankara Yerel Kurultayı‘nda yayımlanan sonuç bildirgesi dün yanlış olduğu ve maksadı aştığı gerekçesiyle Ankara İKK Sekreteri tarafından düzeltilmiştir.

Ayrıca buraya getirilen ve Yürütme Kurulunca hazırlandığı ifade edilen karar önerilerinin bazılarına baktığımızda TMMOB‘nin iç dinamikleri ve odaları ile oluşturduğu dilin gerisine düştüğü, TMMOB‘nin bugüne kadar yarattığı değerlerin gerisinde olduğu gözlenmektedir. 2007 yılında TMMOB ortamında yine İstanbul‘da Makina Mühendisleri Odamızın sekreteryalığında gerçekleştirdiğimiz TMMOB Mühendislik, İstihdam ve Ücretlendirme Sempozyumu‘nun sonuç bildirisinden daha geride olan karar önerileri maalesef Kurultay katılımcılarının önüne getirilmiştir. Bunlar yanlıştır. Buradaki karar önerilerinin gerekçelerinin olmaması da başlı başına bir handikaptır. Ben burada size 2007 yılında düzenlediğimiz sempozyumunda söylenenleri aktarmak durumundayım. Bu kurultayda bu sonuç bildirisinden daha geride bir dili olan karar önerileri oylanamaz, oylanmamalıdır, kabul edilmemelidir."

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, 2007‘deki Mühendislik, İstihdam ve Ücretlendirme Sempozyumu‘nda örgütün söylediklerinin bu kurultayın önsözü olması gerekliliğine dikkati çekerek sempozyumda konuşulanları ve sonuçlarını katılımcılarla paylaştı:

"Sermayenin sınırsız hareketliliğini ifade eden kapitalist küreselleşme çağında sermaye, yaşamın bütün alanlarında egemenleşiyor. Bu süreçte ülkemiz, uluslararası sermayenin küresel istemlerine uygun olarak enerjiden haberleşmeye, eğitimden sağlığa, tarımdan sosyal güvenliğe kadar tüm alanlarda yapısal bir dönüşüm programına tabi tutuluyor. Uluslararası sermaye çevrelerinin çıkarları doğrultusunda ve ayrıca AB ile uyum adı altında sunulan bu dönüşümden; kentlerimiz, köylerimiz, yaşam çevrelerimiz, tüm yaşamımız yanı sıra mühendislik uygulamaları, mühendislerin sosyal konum ve koşulları da doğrudan olumsuz biçimde etkileniyor.

Bu durumun somut göstergeleri; insan yaşamının her aşamasından sorumlu olan mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığının hızla işlevsizleştirilmesidir. Bilim, akıl ve mesleki birikim dışlanarak yaşam çevrelerinin, alanlarının ve kaynaklarının tahrip edilmesidir. İşlevsizleştirilen meslek insanlarının hızla işsizleşmesi, ücretli mühendislerin toplum içindeki konumunu yitirmesi, kimliksizleşmesi ve yoksullukla baş başa bırakılmasıdır.

Mesleki birikimlerinden yola çıkarak ülke ve toplum sorunlarına da çözüm arayan mühendislerin çalışma yaşamında; toplumun tüm kesimleri gibi, bugün önemli sorunları bulunmaktadır. İş güvencesine sahip olmamak, çalışma koşullarının giderek ağırlaşması, yetersiz ücret, işsizlik tehlikesi, sigortasız çalıştırılma, insan onuruna yaraşır emeklilik sürecini yaşayamama bunlardan bazılarıdır.

Bu koşullarda varlığını sürdürmeye çalışan mühendislerin bu süreci durdurmak için; daha örgütlü, daha bütünleşmiş, daha etkin ve insana seslenen, bilimsel, mesleki, kültürel girdilerle zenginleştirilmiş daha politik bir tavra ihtiyacı bulunuyor.

Bugün ülkemizde eğitimli işsizlik oranı resmi rakamlara göre % 20‘ye yakındır. Mühendislik eğitimi alanların neredeyse dörtte biri meslek dışı işlerde çalışıyor ya da işsiz. Hal böyleyken yalnızca tabela üniversiteleri kurularak, işsizler ordusuna yeni işsiz mühendis, mimar, şehir plancısının katılmasına yol açılmaya devam ediliyor. Onlarca yılın emeğiyle kurulmuş, halkımızın, emekçilerin ve mühendislerin büyük fedakârlıklarıyla oluşturulmuş büyük sanayi kuruluşlarımız yok pahasına sermayeye peşkeş çekiliyor, özelleştirmelerle yeni işsizler yaratılıyor. Biz bu gerçekleri görüyoruz ve işsizliği "neo-liberal politikalar nedeniyle" yaşadığımızı biliyoruz.

Meslektaşlarımız iş yaşamının acımasızlığı ve işsizlik tehdidi altında; çoğu kez mesleki hizmetlerin ve bu hizmetler için gereken sürelerin dışında çalışmak zorunda bırakılıyor. Oysaki bir meslek insanı olarak, sağlıklı bir iş düzeninin önemli bir parçasını oluşturan mühendis, mimar ve şehir plancılarının çalışma hayatının her alanında sağlıklı hizmet üretmesi; uluslararası anlamda kabul edilen insani-mesleki hizmet üretim koşullarının oluşmasına bağlıdır. Özel sektörde olsun, kamuda olsun bu tür baskılarla çalıştırılan meslek insanlarının görev tanımlarının hukuki güvenceye kavuşturulması; mesleki kimliğin korunması ve geliştirilmesi açısından zorunluluktur. Ücretli çalışanlar açısından mesleki hizmet normlarının belirlenmesi ve uygulanması konusundaki çalışmalar TMMOB ve bağlı odalarının yönlendirmesiyle yapılmalıdır. Bu anlamda kamuda idari vesayet altında mesleki hizmet üretiminde yaşanan güçlükler nedeniyle, kadro görev tanımları, mesleki eğitime, uzmanlıklara, deneyim ve bilgi birikimine saygı temelinde düzenlenmeli, çoğu kez bir sürgün tehdidi olan uygulamalara derhal son verilmelidir.

Ne yazık ki; içinde bulunduğumuz ekonomik-politik yönlendirme sürecinde kolaycılığa teslim olan ve "üretici" olmayan "iş bitirme-iş görme" alışkanlıkları; bilimsel, teknik ve sanatsal niteliğin yarattığı kültürel değerler üretme yerine, mevcut değerlerin de "yozlaşmasına" neden olmaktadır. Bunun sonucu olarak çalışma yaşamında bir "meslek insanı" olarak var olmak giderek daha az değer görmektedir. Çoğu kez de o mesleğin gerektirdiği hizmetlerde, gerekli ve yeterli eğitimi bulunmayanlar çalıştırılabilmektedir. Hatta bu durum belli zorunluluklar dışında bir eğilim olmaya başlamaktadır. İstihdamı giderek niteliksizleştiren bu akıldışı durumun; kamu-toplum yararı ve geleceği açısından derhal durdurulması gerekmektedir.

Mühendis, mimar ve şehir plancısı olarak çalışanların aynı hizmeti üretirken farklı statülerde çalıştırılması ve farklı ücretler alması kabul edilemez. İşletmelerin hızla yapı değiştirdiği ve buna bağlı olarak çalışma yaşamının hızla değiştiği, esnekleştirildiği ve kuralsızlaştırıldığı bu süreçte; genişleyen ve farklılaşan hizmet-çalışma koşullarının, aynı hızla mesleki normlarla uyumlu hale getirilmesi gerekmektedir. Bu anlamda ülkemizde kanıksanan "statü" farklılıkları bu temelde yeniden ele alınmalıdır. Çalışma yaşamının esnekleşmesine ve kuralsızlaştırılmasına karşı çıkmalıdır. Kamuda ve yerel yönetimlerde çifte standart oluşturan sözleşmeli uygulaması ve buna bağlı olarak özel sektörde ve kamuda ücret dengesizliği derhal ortadan kaldırılmalıdır.

Neo-liberal politikaların kamu kaynaklarına, sosyal güvence ve sağlık sistemine müdahalesi sonucu yeniden düzenlenen Sosyal Sigortalar, Genel Sağlık Sigortası yasaları ile tüm yurttaşların sosyal güvence hakkı "mezarda emekliliğe", sağlık hakkı "paran kadar sağlığa" indirgenmektedir. Olumsuz emek piyasası koşullarında, çoğu kez zaten güvencesiz bir biçimde çalıştırılan mühendis, mimar ve şehir plancılarının; bu değişikliklerle geleceğe ilişkin hiçbir umudu kalmamaktadır. Bu anlamda sosyal devletin yeniden kurumlaşması ve sosyal güvence mekanizmalarının yeniden örgütlenmesi zorunluluktur.

TMMOB üyelerinin üçte birini oluşturan 70.000‘e yakın mühendis, mimar ve şehir plancısı, kamuda çalışmaktadır. Ancak bu önemli kesimin, toplu sözleşme ve grevi de içeren sendikal hakları; uluslararası normlara uygun olmayan bir biçimde engellenmektedir. Özel sektörde ise parçalı bir biçimde istihdam edilen ücretli çalışan mühendis, mimar ve plancıların çok az bir kısmı, ancak büyük işyerlerinde sendikal örgütlenmeler içinde yer alabilmektedir. Kamuda ve özel sektörde çalışan mühendis, mimar ve plancıların uluslararası hukuka uygun grevli- toplu sözleşmeli sendikal hakların kullanımı mutlaka sağlanmalıdır.

Kamuda çalışan mühendisler, mimarlar ve şehir plancıları açlık ile yoksulluk sınırları arasına sıkışan ücretleriyle yaşam mücadelesi vermek zorunda kalmaktadır. Siyasal iktidar, kamu emekçilerinin insanca yaşayacak bir ücret alması yerine, tahmin edilen enflasyon rakamları kadar zam yapma anlayışından vazgeçmiyor. Bu zammı da bir lütufmuş gibi kamuoyuna sunuyor. Uluslararası güçlerin yönlendirdiği kamunun etkinliğinin azaltılması stratejisinin bir parçası olan bu politikaya derhal son verilmelidir. Kamuda çalışan mühendis, mimar ve plancıların ücretleri diğer tüm kamu çalışanları da dahil derhal insanca yaşanabilecek bir düzeye çıkarılmalıdır.

Mühendis, mimar ve şehir plancıları için kamuda ve özel sektörde çağdaş yaşamın gerektirdiği yeni istihdam alanları yaratılmalıdır. Güncel gereklere uygun ciddi bir istihdam politikası oluşturulması gerekirken; bu yapılmamakta, ülkemiz kaynaklarının sömürüsüne dayanan politikalarla, yalnızca nitelikli işgücünün ihracı teşvik edilmektedir. Ancak kendi işsizlik krizini çözmeye çalışan gelişmiş ülkelerin yönlendirdiği uluslararası nitelikli emek pazarı, giderek ülkemiz meslek insanlarına daha kapalı hale gelmektedir. Bu nedenle, bir yandan bu sürece ciddi bir direniş göstermek, diğer yandan da ülkemiz insan kaynaklarının heba olmamasını sağlayacak politikaların; meslek alanlarında örülmesini sağlayacak adımları hızla atmak gerekiyor. Uluslararası gelişmeler bu gereklilik temelinde değerlendirilmeli; mühendis, mimar ve şehir plancıları için çağdaş yaşamın gerektirdiği yeni istihdam alanları yaratılmalıdır.

Meslek alanlarımızda istihdam politikaları, çalışma koşulları ve ücretler konusunda birçok olumsuzluk bulunmaktadır. Bu olumsuzlukların giderilmesi saydığımız taleplerin hukuki güvenceye kavuşması ile olanaklıdır. Gelecek hem ülkemiz mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı hizmetleri açısından, hem de mühendis, mimar ve şehir plancıları açısından kaygı vericidir. Sıraladığımız birçok talebin, ülkemizin uluslararası neo-liberal politikalara direnen ve "kamu ve toplum" yararını gözeten bir anlayışla yönetilmesiyle karşılanabileceği açıktır. Bu politikaların desteklenmesi ve taleplerimizin hukuki güvenceye kavuşturulmasıyla, mesleki kimlik kaybına karşı insan odaklı ve bilimden yana toplumsal bir hizmetin sağlanacağı unutulmamalıdır.

Programı TBMM‘de görüşülen 60. hükümetin ekonomiden sorumlu bakanı ilk üç ay için öncelikli hedeflerinin işşizliği gidermek olduğunu söylüyor. Bu hedefleri yıllardır egemen sınıflar ve sözcüleri dile getiriyorlar. Bu kendileri açısından gerçekleşebilir bir hedef değildir. Var olan neo liberal düzende işsizlik ve istihdam sorunu çözülemez. Ucuz işgücü, çalışma sürelerinin çalışanlar aleyhine giderek artması ve sosyal güvenliğin kayıt dışı ekonomiyle bütünleştirilerek ortadan kalkması gibi neoliberal düzene özgü olgular sanayi sektörünü istihdam sağlayan bir sektör olmaktan çıkarmıştır. Artan kalkınma rakamlarına karşılık, artmayan istihdam rakamları bunu ispatlamaktadır.

Biz mühendisler, mimarlar, şehir plancıları kalkınmanın, büyümenin ve sanayileşmenin olduğu ve konuşulduğu zeminlerde varız. Borsa, döviz ve faiz gibi üçkâğıdın temel olduğu bir ekonomik yapıda sıkıntılarımızın büyüyeceği açıktır. TMMOB kendi ortamlarında, her etkinliğinde büyüme, kalkınma ve sanayileşmeyi temel almakta ve sürekli dile getirmektedir.

17 Eylül 2007 günü açıklanan haziran ayı işgücü piyasası rakamları da istihdam artışında ki yavaşlama eğilimini teyit etmektedir. Açıklanan bu rakamlarda bizim için ilginç olanı ise devam eden işsizlik eğilimlerinin diplomalı yani eğitimli işgücünü kapsamasıdır. Bir başka ifade ile diplomalı ve eğitimli işgücümüz iş bulamamaktadır.

Yine bu rakamların bize gösterdiği ülkemizdeki bir başka ayrımcılıktır. İstihdam olanaklarının daralması kadınlarla erkekler arasındaki işsizlik uçurumunu daha da derinleştirmesidir. Son aylarda genç işsizlik oranındaki hızlı artış çok büyük ölçüde eğitimli genç kadınların iş bulmakta giderek zorlanmalarından kaynaklanıyor. İlk işten çıkarılanlar kadınlar oluyor ve ondan sonra da arzın bollaştığı bir ortamda da erkeklere kıyasla iş bulmaları zor oluyor. Tüm dünya olduğu gibi ülkemizde de iş piyasasında cinsiyet ayrımcılığı hayli yaygın. Kadın mühendis, mimar ve şehir plancısı üyelerimiz istihdam olanakları açısından iki kere daha sıkıntılı. TMMOB olarak işe alımlarda dile getirilen cinsiyet ayrımcılığına karşı birçok dava açtık ve hepsini kazandık. Bu sempozyumda kadın meslektaşlarımızın genel sorunların yanında cinsiyet ayrımcılığından kaynaklanan sorunlarına da özel bir vurgu yapılmıştır..

Neoliberal dünya düzeni geniş çalışan kesimler aleyhine işlemekte, kamu yatırımlarının azaldığı ve devreden çıkarıldığı, stratejik sanayi işletmelerinin haraç mezat satıldığı veya yerli-yabancı sermayeye peşkeş çekildiği ve kayıtsız işgücü ile birlikte artan işsiz sayısı sendikaları da işlevsiz hale getirmektedir. Bu sempozyumda bunların da altı çizilmiştir.

Dünyanın önde gelen 30 madencilik şirketinin bir araştırmasına göre dünyanın yıllık maden mühendisi ihtiyacı 600-800 arasında tespit edilmiş. Ülkemizde ise 2006 yılında mezun maden mühendisi sayısı 694. Dünyanın ihtiyacını sadece ülkemiz karşılıyor herhalde. Birçok disiplinde benzer rakamlar söz konusu. Bu sempozyumda mühendislik mimarlık eğitimi ve planlamada sorunlar da belirtilmiştir.

TMMOB, yeniden, yeniden ve yeniden kalkınan büyüyen ve sanayileşen bir Türkiye talebini dile getirecek. TMMOB, yetersiz olan eğitim sisteminden sadece diploma sahibi olarak mezun olan, mesleğinin gerektirdiği donanımları eksik ve yetersiz olan üyelerinin bilgi ve becerilerini arttırmak için meslek içi eğitim ve belgelendirme çalışmalarını daha örgütlü ve etkin yapacak. Bunlar bilinmelidir

Kapitalist küreselleşmenin emeği baskı altına alan stratejilerine karşı TMMOB diyor ki: İstihdam bir hak olarak kabul edilmelidir. Çalışma saatleri azaltılmalıdır. Çalışmanın doğayı ve çevreyi tahribatı en aza indirilmelidir. Her türlü ayrımcılığa son verilmelidir. Fırsat eşitliği değil eşitliğin kendisi bir değer olarak kabul edilmelidir. Grevli toplu sözleşmeli sendikal haklar tüm çalışanlara sağlamalıdır. Sanayileşme, kalkınma ve büyüme, istihdam ve refah sağlanacak ise mutlaka kamu yararına bir yatırım ve üretim planlaması yapılmalı, yıllardır tek yanlı uygulanan, IMF‘ye ve Dünya Bankasına teslim edilen ekonomi politikalarına derhal son verilmelidir.

TMMOB diyor ki; "Kapitalist küreselleşme döneminde mühendislerin, mimarların, şehir plancılarının sorunları toplumun sorunlarından ayrı tutulamaz".

TMMOB diyor ki; "Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz".

Aydınlık bir Türkiye ve aydınlık bir gelecek için; meslek örgütlerinin bir büyük sorumlulukla ve öznesine insanı koyan bir çalışma anlayışı ile meslek alanları üzerinden bu ülke için, bu halk için, insanımız için bıkmadan, usanmadan, yılgınlığa düşmeden doğruları söylemeyi sürdürmeleri gerekiyor. Bu anlamda bile emek ve meslek örgütlerine bu ülkede çok fazla görev ve sorumluluk düşüyor.

Hepimiz biliyoruz; burada bir kez daha ifade ediyorum:

TMMOB‘nin sözü yaşama dairdir. İnsana dairdir. Ve gelecek güzel günlere dairdir. TMMOB diyor ki; "Talep etmek yetmez, bunun için mücadele gerekir".

TMMOB; karanlığa karşı aydınlığı; baskıcı, otoriter yönetim anlayışına karşı, özgürlük ve demokrasiyi; ırkçı ve milliyetçi anlayışın beslediği linç kültürüne karşı, bir arada kardeşçe ve barış içinde yaşamayı; her şeyin para - kâr olduğu piyasa anlayışına karşı eşitliği ve adaleti savunmaya devam edecektir. Emekçi sınıfların haklar mücadelesine; halkımızın işsizlik, yoksulluk ve yolsuzlukla mücadele taleplerine sahip çıkacaktır.

Evet, şimdi tam da, eşit, özgür, demokratik bir Türkiye talebini yükseltme ve bunun için mücadele etme zamanıdır.

Herkes bilmelidir ki; TMMOB, emekten ve halktan yana olan dost örgütlerle birlikte korkmadan, sinmeden, geri adım atmadan temel hak ve özgürlüklere sahip çıkacaktır."

"Bu kurultayın dilini TMMOB‘nin gerçek diline çevirmek için Danışma Kurulu‘nda yaptığım dünyayı, Türkiye‘yi tanımlayan ve TMMOB‘nin görevlerini ifade ettiğim konuşmayı, TMMOB görüşlerini bir kez daha burada aktarmak durumundayım." diyerek konuşmasını sürdüren TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı TMMOB 3. Danışma Kurulu‘nda yaptığı konuşmayı da katılımcılarla paylaştı:

"Tarihin yeniden harekete geçtiği bir tarihsel konjonktürün içerisindeyiz. ‘Tarihin son‘, ‘kapitalizmin mutlak ve sonsuzluğu‘ üzerine kurulu olan kapitalist küreselleşme sürecinin önemli bir aşamasına geldik. Vahşi kapitalist sömürünün bugün ortaya çıkardığı sonuç milyonlarca yoksul, milyonlarca işsiz, yok oluşa sürüklenen dünya, savaş, felaket ve krizdir.

‘Başka bir gelecek yok‘ diyenler, şimdi kendilerini kurtaracak yeni bir alternatif arayışı içerisine girdiler. Patronların ve onların temsilcilerinin yaptığı dünya zirvelerinde kendileri için bir gelecek arıyorlar. Onlar için bir geleceğin olabilmesinin yolunun halklarının daha fazla sömürülmesinden, işsizliğin ve yoksulluğun artmasından geçtiğini biliyoruz. O zaman onların karşısında emekten yana olanların da, vahşi kapitalist düzenin ötesinde bir alternatif arayışını ve mücadelesini güçlendirmesi gereken bir dönemden geçiyoruz.

Daha güzel bir gelecek için mücadele etmek öncelikle öyle bir geleceği tahayyül etmeyi ve ona inanmayı gerektirir. Kapitalist küreselleşmenin ‘alternatif yok‘ söylemi en çok zihinlerde tahribat yaratarak, insanlığı "ütopyasız ve tarihsiz" kıldı. O nedenle şimdi kapitalizm çökerken bizler kendi toplumsal mücadeleler tarihimizin yeniden keşfine çıkarak, halkın kendi gücüyle isyan etme ve direnme hafızasını tarihsel olarak ve bugünün içindeki mücadelemizle güncellemeliyiz.

Kapitalizmin de onun temsilcisi siyasetçilerin ve kurumların da bugün miadı dolmuştur. Biz onların kendi istekleriyle ve gönüllü olarak emekliliğe ayrılmayacağını, dünyayı ellerinden geldiğince son noktaya kadar sömürmeye çalışacaklarını biliyoruz. Miadı dolanları tarihin çöplüğüne göndermenin tek yolu emekten yana olanların, başka bir yaşam isteyenlerin mücadelesi ile mümkündür. Bunu biliyoruz.

O zaman şimdi, onların "tarihe gömüldü" dedikleri büyük korkularını, sınıf savaşını selamlamanın zamanıdır.

Onların sözlerinin tükendiğini son olarak İstanbul‘da yapılan IMF ve Dünya Bankası yıllık zirvesinde gördük. ‘İstanbul Kararları‘ olarak adlandırılan kararlarında az gelişmiş ülkelerden daha fazla kaynağı emperyalist merkezlere taşımak dışında bir karar almadılar. Krizden çıkış için yine çareyi "sömürü katmerleştirmekte" buldular.

Dünyanın geleceği ile ilgili söyleyebildikleri tek şey; "önümüzdeki yıllarda işsizliğin ve yoksulluğun artacağı, yoksulluk nedeniyle savaşların yaşanabileceği" oldu.

Bu kimsenin bilmediği bir konu zaten değil. TMMOB, DİSK, KESK, TTB olarak IMF ve DB‘ye yazdığımız mektupta şöyle ifade etmiştik:

"Bugün yaşanan bunalım basit bir iktisadi kriz değildir. Bu artık tarihsel misyonunu tamamlamış bir üretim ve toplumsal sistemin yani kapitalizmin bütüncül bir krizidir ve yakın bir gelecekte derinleşmiş toplumsal krizlerle daha büyük yıkım ve acılara yol açması muhtemeldir. Bu nedenle sürdürmekte ısrar ettiğiniz sermaye yanlısı politikalar bugün olduğu kadar gelecekte de birer uygarlık suçu oluşturacaklardır."

Onların ‘İstanbul Kararları‘ olarak ifade ettikleri yeni sömürü politikaları karşısında bizim de yine mektupta ifade ettiğimiz ‘bizden aldıklarınızı geri verin ve geldiğiniz yere dönün‘ şeklindeki sözümüz ve bununla ilgili kararımız ve kararlığımız olacaktır.

AKP, IMF ve DB zirvesi için özel kongre merkezleri ile polis gücüyle, kırmızı halılarıyla bir karşılama hazırladı. AKP‘ye de IMF ve Dünya Bankası‘na da gerçek karşılama ise sokaklardaydı. IMF Başkanı o ‘ayakkabıyı‘ unutmayacaktır. Aslında onların anlamaları gereken; aç ve yoksul bıraktıkları halkların öfkesinden kaçamayacaklarıdır.

IMF protestolarının ardından bazılarının yazılı ve görsel medyada ‘IMF değişti‘, ‘yeni IMF‘ gibi sözlerle ‘iyi emperyalizm‘ üretme teorilerine ancak gülüp geçiyoruz. Piyasa tanrısına inananlarının sonu reklâm filmlerindeki ‘sakız alın‘ acizliğinde görülmektedir. Bu vesileyle emeğini halkın hizmetine sunan, halktan ve emekten yana çabalar içinde olan bizim bilim insanlarımızı da buradan selamlıyorum.

AKP‘nin ‘oyunlarının‘ da sonu geliyor. Demokrasi oyunu yine polis şiddeti ile yalanlandı. Tayyip Erdoğan zirvede ‘dışarıdaki sese kulak verelim‘ derken anlaşılıyor ki; emniyet güçlerine ‘susturun‘ talimatı veriyordu. Geçtiğimiz haftalarda İstanbul‘da bir doğa olayı sel tam bir felakete dönüşürken ortalıkta görülmeyen devlet, bütün ‘gücüyle‘ bir kez daha İstanbul‘da IMF ve Dünya Bankasına ses veren emekçilerin karşısına dikilerek ‘ben varım‘ derken, aslında bizlere IMF ve DB politikalarını uygulayarak gelişen neoliberal devletin ne olduğunu da gösteriyordu. Yani sosyal ve kamusal niteliği ortadan kalkmış, baskı ve zordan ibaret bir devlet gösterdiler hepimize.

AKP‘nin bir diğer oyunu da IMF‘ye karşı ‘sahte kabadayılıkları‘. AKP, IMF ile ister anlaşsın ister anlaşmasın, Orta Vadeli Program diye açıkladığı ekonomi politikaları IMF programının ta kendisidir. Orta vadeli programın verilerine göre, AKP‘nin hükümete geldiği 2002‘de %10,3 düzeyinde seyreden işsizlik oranı 2012‘de %13,3‘e yükselecek. Türkiye tam bir ‘kaybedilmiş 10 yıl‘ ile karşı karşıya gelecektir. Devlet Bakanı Ali Babacan ‘kemer sıkma politikası uygulayacağız‘ diyor. Özal‘dan hafızalarımıza kazınan ‘kemer sıkma‘ politikası bugün ustalarının yolundan sapmayan AKP için de tek ve yegâne program olmaya devam ediyor.

Hükümet Orta Vadeli Programda tamamen özel sektör ağırlıklı bir strateji benimsemektedir. Elektrik dağıtımı, şeker üretimi, telekomünikasyon ve liman işletmeciliğinin hızla özelleştirilmesi öngörülüyor. Tüm dünyada finansın üretimin önüne geçtiği, krizin temel nedeninin aşırı finansallaşma eğilimi olduğu kabul edilirken İstanbul‘u uluslararası finans merkezi yapma hülyası övünülerek dile getiriliyor. Benzer biçimde esnek istihdamın yaygınlaştırılmasından söz edilerek emek gelirlerini aşağı çeken, işten çıkarılma korkusu ile çalışanların karabasanı haline gelen ekonomik politikalar ortaya konuyor. Sağlıkta katkı payı arttırılarak en temel bir yurttaşlık hakkı olan sağlığın özelleştirilmesine doludizgin devam ediliyor. İşte IMF programı tam da budur.

Biz burada bir kez daha "IMF ve Dünya Bankası defol. Bu ülke, bu halk satılık değil" diyoruz.

Türkiye‘nin bir başka gündem konusu da ‘demokratik açılım‘ tartışmalarıdır. TMMOB olarak yıllardır demokrasi ve özgürlükler için, eşitlik için, adalet için mücadele yürütüyoruz. Evet, Türkiye‘nin demokratikleşmesi doğrultusunda atılacak her adımdan bizler ancak memnuniyet duyarız.

Ancak ortada bir yanılsamadan başka bir şey yok. Giderek daha baskıcı/otoriter uygulamaları hayata geçiren, toplumsal alanı dinsel gericilikle kuşatan bir iktidarın demokrasiyi geliştirmesi zaten mümkün de olamaz. Son dönemde gündeme gelen Kürt sorununun çözümü tartışmalarında da görüyoruz ki AKP bu sorunu da kendi renginden bir ülke yaratma uğraşı çerçevesinde ve ABD emperyalizminin bölgedeki yönelimleri doğrultusunda ele alıyor. Bugünlerde ‘Dağ fare mi doğuruyor‘ diye şüpheler dile getiriliyor. Evet, şüpheniz olmasın tam da öyledir.

Herkesin dilini, kültürünü özgürce yaşayabileceği, insanımızın kardeşçe ve bir arada yaşadığı bir ülke ancak demokratik bir ülke olabilir. Bunun başarılması ise gerçekten demokrasiye ve barışa inananların mücadelesi sonucu gerçekleşecektir. AKP‘nin geliştirdiği bölgenin emperyalizmin çıkarları doğrultusunda düzenlenmesi ve ‘ılımlı İslamcılık‘ içerisinde ümmetçi temelde bir arada olma politikaları bugünkü karanlığının katmerlenmesi ve geleceğimizin teslim alınmasından başka bir anlama gelmeyecektir.

Önümüzdeki dönemde ABD‘nin kapitalist küreselleşmenin, emperyalizmin krizini aşabilmek için bölgenin enerji kaynaklarına yönelik başlattığı kontrol ve denetimi arttırmaya uğraşacağı, bu doğrultuda bölgede ve dünyanın başka yerlerinde savaşlar, iç savaşlar çıkartabileceği Dünya Bankası başkanının itiraflarından da kolayca anlaşılabilmektedir. Burjuvazinin yeni yalanı ‘yeni Amerika‘, ‘yeni IMF‘dir ki, artık bunlara kimse de inanmıyor. Emperyalizm bildiğimiz gibidir, yani azgın bir sömürü için dünyanın her yerini kontrol alma çabasını sürdürmekte, bunun için gerektiğinde darbelere, savaşlara, iç savaşlara başvurmaktan çekinmemektedir, çekinmeyecektir.

Bu nedenle, bugün ülkemizde emekçilerin, ezilenlerin birlikte mücadelesine ve dayanışmasına duyulan ihtiyaç ortadadır. Emperyalizme ve sömürüye karşı özgürlük, demokrasi ve bağımsızlık için verilen mücadeleyi ancak bir arada olursak, omuz omuza yürürsek, çabalarımızı ortaklaştırabilirsek büyütebiliriz. "Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz" sloganı o nedenle bugün hiç bu kadar anlamlı ve gerekli olmamıştı.

Evet, Sevgili Arkadaşlar, başka bir dünya kurmanın zamanıdır. Şimdiki dünya düzeninin geleceği yoktur. Gelecek, eşitlik ve özgürlük için mücadele edenler tarafından bugünden kurulacak ve yarın mutlaka ama mutlaka kazanılacaktır.

TMMOB ve örgütlü yapısı bu bilinçle çabalarını sürdürmek zorundadır.

Biz biliyoruz; yolumuz uzun. Yolumuz meşakkatli. Ama herkes bilsin: gelecek güzel günlere olan inancımız tam."

"TMMOB‘nin dili budur ve bu Kurultayda hiçbir karar TMMOB‘nin dilini daha geriye düşürecek bir dil olamaz." diyen TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı karar önerilerinden bazıları hakkında da görüşlerini katılımcılarla paylaştı:

"Gerekçeleri belli olmadığı için anlaşılamayan karar önergelerinden örneğin bir tanesinde YÖK ile ilgili olarak YÖK‘ün mühendislik mimarlık fakülteleri kontenjanlarını belirlerken TMMOB‘den görüş alması için mücadele yürütülmesi istenmektedir. TMMOB bunun yerine ‘Hayır, YÖK 12 Eylül‘ün ürünüdür. YÖK bütün kurumlarıyla kaldırılmalıdır‘ demektedir. TMMOB, eşit, bilimsel, parasız eğitim istemektedir. ‘Üniversite üniversite bileşenlerinindir. Üniversitelerde söz, karar, yetki üniversite bileşenlerinin aittir‘ sözü TMMOB‘nin sözüdür. Bu önerge başlı başına özerk demokratik üniversite mücadelesinin zayıflatılması anlamına gelecektir.

Bir başka konu kadın üyelerimize yönelik hazırlanan önerge. Bu önergeler eksiklikleri itibarı ile kadın üyelerimize karşı bir yapılan bir büyük haksızlıktır. Karar önergeleri eksiktir. Bu önergeler geri çekilmelidir. Çünkü gelecek hafta bu salonda toplanacak kadın üyelerimiz, düzenlenecek kurultayda konuyu kendi aralarında çok daha gerçekçi olarak detaylandıracaktır. Burada eksik bir ifade için oylama yapılırsa, bu Kadın Kurultayımızı önemsizleştirmiş olacaktır. Önergeyi hazırlayanların İşsiz, Ücretli Mühendis Mimar Kurultayında, TMMOB organlarında kadın kotası uygulanması önergesinin yerinin ne olduğunu ve gerekçelerini belirtmeleri gerekir.

Sorunlu önergelerden biri de teknik görevlilerin sendikalaşmasına yönelik verilen önergedir. Bu önerge TMMOB ortamında çalışan teknik görevlilere haksızlıktır. Ben üyesi olduğum Makine Mühendisleri Odasından bir örnek vereyim. Makina Mühendisleri Odası‘nda görev yapan yaklaşık 300 teknik görevli bulunuyor. Bu TMMOB ortamında diğer odalarda çalışan teknik görevli sayısının yaklaşık beş katıdır. Teknik görevlilerin burada çıkacak bir karar yerine kendi görüşlerini oluşturmalarının daha sağlıklı ve doğru olacağını düşünüyorum. Burada esas nokta, teknik görevlilerin TMMOB ortamını "bir işyeri olarak mı, yoksa bir Oda "olarak mı?" gördüğüdür. Benim kendi odamdan biliyorum, Odada görev yapan teknik görevlilerin bir kısmı Oda Genel Kurul delegesidir. Genel Kurullarda, diğer oda delegeleri ile birlikte çalışma koşullarını ve ücretlerini belirlemektedir. Ben ağırlıklı bir kısmının TMMOB ortamını bir işyeri olarak görmediklerini biliyorum, TMMOB ve Odaların işyerinin dışında bir ortam olduğunu bilmektedirler. Yoksa sendikalaşma hareketi bir emek hareketidir, haklar mücadelesinin aygıtıdır. Bu konuda en azından MMO teknik görevlilerinin çoğunluğu böyle düşünmektedir. Burada çıkacak karar önerileri onlara karşı yapılacak bir haksızlıktır.

Uzman mühendislik ve belgelendirmeyle ilgili karar önergesi ise tümüyle TMMOB‘nin genel kurgusu ve yaklaşımı dışındadır. 2003 yılında gerçekleştirilen Mühendislik Mimarlık Kurultayı‘nda mesleki yeterlilik ve belgelendirme konusunda alınan kararlar çerçevesinde 2004 yılında yapılan TMMOB Genel Kurulu‘nda "TMMOB Meslek İçi Eğitim ve Belgelendirme" yönetmeliği kabul edilmiştir ve çok sayıda odamız bu konuyu içselleştirerek Oda Genel Kurullarında tartışarak kendi belgelendirme yönetmeliklerini çıkarmıştır. Önergeye karar verecek kurultay katılımcısı arkadaşlar şu anda konu ile ilgili yürürlükte olan yönetmelikleri bilmelidir. Bu yönetmeliklerin isimlerini burada belirtmek durumundayım:

TMMOB Meslek İçi Eğitim ve Belgelendirme Yönetmeliği, TMMOB Bilirkişilik Yönetmeliği, Kamulaştırma Davalarında Bilirkişi Olarak Görev Yapacak Mühendis, Mimar ve Şehir Plancılarının Nitelikleri, Belgelendirilmesi ve Çalışma Koşullarına İlişkin Usul ve Esaslar, ÇMO Sürekli Eğitim Merkezi ve Belgelendirme Yönetmeliği, EMO Meslek İçi Sürekli Eğitim Merkezi Yönetmeliği, EMO Elektrik Yüksek Gerilim Tesisleri İşletme Sorumluluğu Yönetmeliği, EMO Yapı Denetçisi Eğitim Uygulama Usul ve Esasları, FMO Bilirkişi Yönetmeliği, Gemi Mühendisleri Odası Meslek İçi Eğitim Yönetmeliği, Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Meslek İçi Eğitim ve Belgelendirme Yönetmeliği, Şu anda yargıda bulunan İMO Yetkinlik Belgelendirme Yönetmeliği, İMO Meslek İçi Eğitim Yönetmeliği, İMO Meslek İçi Eğitim ve Belgelendirme Yönetmeliği, KMO Meslek İçi Sürekli Eğitim ve Belgelendirme Yönetmeliği, KMO Bilirkişilik Yönetmeliği, Maden Mühendisleri Odası Sürekli Eğitim Merkezi Yönetmeliği, Maden Mühendisleri Odası Maden Üretim Faaliyetleri ve/veya Bu Faaliyetlere Dayalı Olarak üretim yapılan Tesislerde Sorumlu Müdür Yetkilendirme Yönetmeliği, MMO Uzmanlık Ve Belgelendirme Yönetmeliği ve ekinde oniki ayrı dalda yetkilendirme yönetmelikleri, MMO Stratejik Planlama Mühendis Yetkilendirme Yönetmeliği, MMO Yatırım Hizmetleri Yönetimi Mühendis Yetkilendirme Yönetmeliği, MMO İş Güvenliği Mühendis Yetkilendirme Yönetmeliği, MMO Bilirkişilik Yönetmeliği, Mimarlar Odası Sürekli Mesleki Gelişim Merkezi Yönetmeliği, OMO Mesleki Deneyim Kazanma ve Meslek Mensupluğu Sınav Yönetmeliği, Peyzaj Mimarları Odası Meslek İçi Eğitim, Uzmanlık ve Belgelendirme Yönetmeliği, ZMO Meslek içi Eğitim, Uzmanlık ve Belgelendirme Yönetmeliği, ZMO Bilirkişi Yönergesi, ZMO Tarım Alet ve Makinaları Projelendirme Yetki Belgesi Yönetmeliği.

Konunun bunlar tanımlanmadan kurultay katılımcılarının önüne getirilmesi kurgulanış biçimiyle hatalıdır. Bu konuda Örgütümüz çok önemli bir mesafe kaydetti. Eğer belgelendirme konusuyla ilgili aykırı görüşleri varsa, arkadaşların bunu şube genel kurulları ve oda genel kurullarından başlayan bir süreç içinde getirmeleri gerekmektedir."

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, konuşmasını Kurultayda yapılacak oylamalarda TMMOB‘nin dilini geri düşürmeyecek kararlar alınması gerektiğini vurgulayarak ve Kurultaya başarılar dileyerek tamamladı.