TMMOB 7.ENERJİ SEMPOZYUMU GERÇEKLEŞTİRİLDİ

×

Hata mesajı

  • Notice: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 771 satırı) içinde Undefined index: 3.0.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 777 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 781 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_glyphicons() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 841 satırı) içinde array_merge(): Expected parameter 1 to be an array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.
  • Warning: _bootstrap_icon() (/srv/www/html/sites/all/themes/bootstrap/includes/common.inc dosyasının 875 satırı) içinde in_array() expects parameter 2 to be array, null given.

TMMOB adına Elektrik Mühendisleri Odası tarafından düzenlenen enerji sempozyumlarının yedincisi, İMO Teoman Öztürk Konferans Salonu'nda, 17-18-19 Aralık 2009 tarihlerinde gerçekleştirildi.

3 gün süren "Enerjide ‘Serbest Piyasa‘nın Bedeli ve Alternatif Enerji Politikaları" başlıklı TMMOB IIV. Enerji Sempozyumu, Sempozyum Yürütme Kurulu Başkanı Olgun Sakarya‘nın konuşmasıyla açıldı.
Sempozyumun açılışında sırasıyla Sempozyum Yürütme Kurulu Başkanı Olgun Sakarya, EMO Yönetim Kurulu Başkanı Musa Çeçen, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı ve Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürü Mustafa Kemal Büyükmıhçı birer konuşma yaptı. Açılış konuşmalarının ardından EMO Enerji Çalışma Grubu Üyesi Cengiz Göltaş "TMMOB Enerji Sempozyumlarına Genel Bir Bakış" başlıklı açılış bildirisini sundu. 

Enerji Sempozyumlarında TMMOB Farkı

Olgun Sakarya, sempozyuma İngiltere, Kanada, Hindistan, Venezuella ve Fransa‘dan bildiriler gönderildiğini, ancak H1N1 salgını ve Ankara‘da eğitim ve öğretime 1 hafta ara verilmiş olması nedeniyle çalıştıkları işyerlerinden izin alamadıklarını bildirerek, yurtdışından gelecek katılımcıların gelmekten son anda vazgeçtikleri bilgisini aktardı. 

Stratejik önemi, uluslararası boyutu ve ekonomik yanı göz önüne alınarak enerji konu başlığında birçok kuruluş tarafından onlarca etkinlik düzenlendiğini anımsatan Sakarya, EMO‘nun düzenlediği enerji sempozyumunun farkını şöyle ortaya koydu: 

"Uluslararası sermaye ile bir şekilde ilişkili olan bazı kuruluşların etkinliklerinde dile getirilen, ‘etkin piyasalar, hantal devlet, bastırılması gereken yüksek ücret talepleri, özelleştirilmesi gereken verimsiz KİT‘ler ve tüm kamusal hizmetlerin özelleştirilmesi‘ gibi söylemlerin, ulusal çıkarlarımıza ve kamusal anlayışa ne kadar hizmet ettiği her zaman tartışma konusu olmuştur. Bugünkü sempozyum, önceki yıllarda TMMOB tarafından veya TMMOB adına odalarımız tarafından düzenlenen geçmiş sempozyumlarda olduğu gibi, ulusal ya da uluslararası kuruluşlardan bağımsız bir anlayışla düzenlenmektedir."

Sempozyumun amacını "Küreselleşme adı altında uluslararası sermayenin ve emperyalist güçlerin bize önerdiği genetiği bozulmuş enerji politikaları yerine, ulusal çıkarlarımıza uygun enerji politikalarına yön verecek görüşlerin kamuoyuna duyurulmasını hedefledik" sözleriyle ortaya koyan Olgun Sakarya, sempozyumun hedeflerini şöyle aktardı: "Özellikle elektrik enerjisi üretiminde, doğalgaz, ithal kömür ve nükleer gibi ithal kaynağa bağımlı politikalar yerine, yerli ve yenilenebilir kaynaklarımızın önemini vurgulamak ve bu kaynakları değerlendirecek teknik ve ekonomik bir yapıyı hayata geçirecek politikalara ivedilik kazandırılmasını hedefledik. İnsanın en temel ve doğal gereksinimlerinden olan enerjinin bir kamu hizmeti olarak sunulması anlayışından hareketle, enerji sektörünü sermayenin kar hırsına terk eden enerji politikaları yerine, kamusal çıkarları gözeten, üretimden tüketime merkezi bir planlama anlayışını içinde barındıran politikaların bir kez daha dile getirilmesini hedefledik. Burada oluşturulan platformda, sektöre ilişkin dünyada ve ülkemizde yaşanan gelişmelerin tüm yönleriyle sorgulanmasını hedefledik."

EMO‘dan Kriz Uyarısı

EMO Yönetim Kurulu Başkanı Musa Çeçen, elektrik talebinde küresel kapitalizmin kriziyle yaşanan düşüşe dikkat çekerek, 2007 yılında yüzde 9 olan talep artışının geçen yıl yüzde 4‘e düştüğünü kaydetti. Elektrik alanının piyasa tercihine bırakılmasıyla yatırımlardaki plansızlık nedeniyle elektrik açığı ya da fazlası ile kamu zararının ortaya çıktığını belirten Çeçen, şöyle konuştu: "4628 sayılı Elektrik Piyasası Yasası‘nın uygulamaya konulmasının ardından kamunun yatırımlardan uzaklaştırılması, ülkemizi derin bir elektrik krizine sürüklemiştir. Ülkenin resmi kurumlarından iş çevrelerine varıncaya kadar her kesim 2009-2010 yıllarından itibaren elektrik talep artışının karşılanamayacağı endişesi taşırken, deyim yerindeyse yaşanan küresel kapitalizmin ekonomik krizi Türkiye‘nin elektrik arz krizinin kurtarıcısı olmuştur." 

Küresel kapitalizmin krizinin Türkiye‘de elektrik krizini ötelemiş olmakla birlikte uygulanan politikalarda diretilmesi durumunda yeni bir ekonomik kriz olmasa bile enerji yokluğu nedeniyle ülke ekonomisinin krize girebileceği uyarısında bulundu. 

Musa Çeçen, ülkemizdeki talep artışının karşılanabilmesi için yıllık yaklaşık 2500-3000 megavat santral gücünün ilave edilmesi gerektiğini kaydetti. Ancak serbest ve rekabete dayalı sistemin zamanında ucuz ve kaliteli elektrik sunulacağı iddialarını düzenlemek üzere oluşturulan 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile elektrik üretiminde kamu yatırımlarının önüne set çekildiğini ve enerji alanının özel sektörün yatırım tercihlerine açıldığını anımsatan Çeçen, "Ancak gelinen durumda, iddiaların aksine yatırımsızlık, sürekli zam ve pahalılıkla birlikte arz güvenliği tehdidi olmuş ve tarih bir kez daha bizi haklı çıkarmıştır" dedi. 

2002-2008 yılları arasında ise özel sektör tarafından inşa edilerek işletmeye alınan üretim tesislerinin toplam gücünün 3 bin 500 megavatta kalmış olması nedeniyle arz güvenliğine yönelik kaygısını ortaya koyan Çeçen, "Bu nedenledir ki kamu; elektrik üretim, iletim, dağıtım ve tüketim bütünlüğü içinde, merkezi planlama anlayışıyla mutlaka el koymalıdır" saptamasını yaptı. Lisans dağıtımının yatırımlara dönüşmediğini, lisans tüccarlığının başladığını anlatan Musa Çeçen, elektrik alanının hayali yatırımlara, manipülasyonlara açık bir hale geldiğine işaret etti. 

EMO Yönetim Kurulu Başkanı, tüm bu olumsuz gelişmelere karşın özel sektör beklentisinin sürdürülmesi ve kamu teşvikli ihale modellerine yönelik düzenlemeler yapılmasını eleştirerek, şu uyarılarda bulundu: "Bu uygulamalar üretimin artmasını değil, kamu zararının artmasını sağlayacaktır. Bir an önce serbest piyasa inadından vazgeçilmesi, kamunun acilen planlama ve yatırımlara başlaması gerekmektedir. Özellikle küresel kriz ortamında özel şirketlerin kredi bulma olanakları da kalmamış olup, bu şirketler aracılığıyla yaptırılacak yatırımların, kamunun yapacağı yatırımlardan çok daha yüksek maliyetlere neden olacağı açıktır."

Küresel kapitalizmin krizinin Türkiye‘de elektrik krizini ötelemiş olmakla birlikte uygulanan politikalarda diretilmesi durumunda yeni bir ekonomik kriz olmasa bile enerji yokluğu nedeniyle ülke ekonomisinin krize girebileceği uyarısında bulundu. 

Musa Çeçen, ülkemizdeki talep artışının karşılanabilmesi için yıllık yaklaşık 2500-3000 megavat santral gücünün ilave edilmesi gerektiğini kaydetti. Ancak serbest ve rekabete dayalı sistemin zamanında ucuz ve kaliteli elektrik sunulacağı iddialarını düzenlemek üzere oluşturulan 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile elektrik üretiminde kamu yatırımlarının önüne set çekildiğini ve enerji alanının özel sektörün yatırım tercihlerine açıldığını anımsatan Çeçen, "Ancak gelinen durumda, iddiaların aksine yatırımsızlık, sürekli zam ve pahalılıkla birlikte arz güvenliği tehdidi olmuş ve tarih bir kez daha bizi haklı çıkarmıştır" dedi. 

2002-2008 yılları arasında ise özel sektör tarafından inşa edilerek işletmeye alınan üretim tesislerinin toplam gücünün 3 bin 500 megavatta kalmış olması nedeniyle arz güvenliğine yönelik kaygısını ortaya koyan Çeçen, "Bu nedenledir ki kamu; elektrik üretim, iletim, dağıtım ve tüketim bütünlüğü içinde, merkezi planlama anlayışıyla mutlaka el koymalıdır" saptamasını yaptı. Lisans dağıtımının yatırımlara dönüşmediğini, lisans tüccarlığının başladığını anlatan Musa Çeçen, elektrik alanının hayali yatırımlara, manipülasyonlara açık bir hale geldiğine işaret etti. EMO Yönetim Kurulu Başkanı, tüm bu olumsuz gelişmelere karşın özel sektör beklentisinin sürdürülmesi ve kamu teşvikli ihale modellerine yönelik düzenlemeler yapılmasını eleştirerek, şu uyarılarda bulundu: "Bu uygulamalar üretimin artmasını değil, kamu zararının artmasını sağlayacaktır. Bir an önce serbest piyasa inadından vazgeçilmesi, kamunun acilen planlama ve yatırımlara başlaması gerekmektedir. Özellikle küresel kriz ortamında özel şirketlerin kredi bulma olanakları da kalmamış olup, bu şirketler aracılığıyla yaptırılacak yatırımların, kamunun yapacağı yatırımlardan çok daha yüksek maliyetlere neden olacağı açıktır."

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı‘nın açılış konuşması şöyle:

"Ulusal ve Yenilenebilir Kaynaklara Ağırlık Verilmeli"

Değerli Konuklar,
Sevgili Arkadaşlar,

Hepinizi Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu adına sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum

Ben öncelikle burada hepimizin buluşmasını sağlayan arkadaşlarıma, Yürütme Kurulumuza, Düzenleme Kurulumuza, görüşlerini bizimle paylaşacak bilim insanlarına, uzmanlara, Elektrik Mühendisleri Odamızın Sevgili Yöneticilerine, Oda çalışanlarına, emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

TMMOB, mesleki, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda ülkemizdeki mühendisleri, mimarları ve şehir plancılarını temsil etmek, onların hak ve çıkarlarını halkımızın çıkarları temelinde korumak ve geliştirmek, mesleki, sosyal ve kültürel gelişmelerini sağlamak ve mesleki birikimlerini toplum yararına kullanmalarının zeminini yaratmakla yükümlüdür. Bu amaçla, TMMOB mesleki alanlarıyla ilgili gelişmelerin ve politikaların sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel boyutlarını derinlemesine kavramak, yorumlamak ve toplumu bilgilendirmek zorundadır. Bu nedenle de TMMOB, bu politikaların toplum yararına düzenlenmesi için öneriler geliştirir, bunların yaşama geçirilmesi için mücadele eder ve bunların gereği olarak en genel anlamda bağımsız ve demokratik bir Türkiye‘nin yaratılması yönündeki çalışmalarını bütünsel bir anlayışla ve etkinleştirerek sürdürür.

TMMOB yıllardır üzerine düşeni yapmış, yerel ve merkezi iktidarları, meslek alanları ile ilgili ve sürekli olarak, bugünkü gibi topladığı kongrelerin sonuç bildirileri ile uyarmıştır. Bu etkinliklerimizde bilim insanlarının ve uzmanların yoğun emek harcayarak oluşturduğu bilgi erişilebilir ve ulaşabilir hale geliyor. Bilgi bu etkinliklerimizde paylaşılıyor. Bizce paylaşılan bilgi en değerli bilgi oluyor. Görüşler, bilimin ve tekniğin ışığında çalışmalarını sürdüren TMMOB‘nin 50 yıllık birikiminin süzgecinden geçiriliyor ve sonuçları kamuoyuna duyuruluyor.

Sevgili Arkadaşlar,

Bu sempozyumumuzda da konumuz enerji. TMMOB ortamında enerji sempozyumları EMO sekreteryalığında 1996 Kasımı‘nda başlamıştı. ikincisi Kasım 1999‘da "2000‘li Yıllarda Ulusal Enerji Politikaları" ana temasıyla, üçüncüsü Aralık 2001‘de "Küreselleşmenin Enerji Sektöründe Yapısal Değişim Programı ve Ulusal Enerji Politikaları" başlığıyla, dördüncüsü Aralık 2003‘de "Küresel Enerji Savaşları, Ulusal Kamusal Enerji Politikaları" başlığıyla, beşincisi Aralık 2005‘de "Küreselleşmenin Enerji Sektöründe Yapısal Değişim Programı ve Enerji Politikaları" başlığıyla,  altıncısı Ekim 2007‘de "Küresel Enerji Politikaları ve Türkiye Gerçeği" ana teması ile gerçekleştirilmişti. Bu sempozyumlarımızın sonuç bildirileri TMMOB‘nin enerji alanındaki manifestolarıdır.

Sevgili Arkadaşlar,

TMMOB‘nin enerji üzerine ciddi bir fikri takip içerisinde olduğunu söylemem gerekiyor. Bugüne dek Birlik ortamında bu sempozyum dışında enerji konusunda gerçekleştirdiklerimize ve söylediklerimize ilişkin birkaç hatırlatmada bulunmak istiyorum:

1998‘de TMMOB Demokrasi Kurultayı gerçekleştirmiştik. Bu kurultayımızda ülkemizi, mesleğimizi ve insanımızı ilgilendiren her konuda görüşlerimizi ortaklaştırmıştık. Kamuoyuna da duyurduğumuz görüşlerimiz arasında şüphesiz enerji konusu da vardı.

Genel bir girişle başlayan görüşlerimizde öncelikle enerjinin niteliği tanımlanmış ve şöyle devam edilmişti: 

"Doğadan belirli bir üretimin sonucunda elde edilen petrol, hidrolik, doğalgaz, kömür, uranyum türleri ‘birincil enerji kaynakları‘; kaynağın çevrimi sonucu elde edilen, elektrik, havagazı, petrol ürünleri, kok, briket gibi kaynaklar ‘ikincil enerji kaynakları‘; güneş, rüzgar, jeotermal ve deniz gibi enerji kaynakları ise ‘yenilenebilir enerji kaynakları‘ şeklinde adlandırılmaktadır. İnsanoğlunun dünyadaki diğer canlılardan temel farklılıklarından en önemlisi kültürel bir yaşam sürdürüyor olabilmesidir. İnsanoğlu yaşamını coğrafi veya meteorolojik koşullara bağlı kılmaksızın dünyanın her bölgesinde sürdürür. Bu durumda da her zaman enerjiye gereksinim duyar. Bu temel davranış biçiminden hareketle, gereksinim duyduğu enerjiyi kültürel düzeyine bağlı olarak üretir ve tüketir. Bu yaşam ve tüketim biçimleri onun için aynı zamanda yaşamsal bir zorunluluk haline dönüşür. Bu zorunluluğu yaşadığı çağdaki teknoloji düzeyi belirlemektedir. 

Bu nedenle; Tüm bu yaşamsallıklardan dolayı enerji, ticari bir mal değil, toplumsal bir hizmettir. Borç nedeni ile enerjisiz bırakılma insan hakları ihlalidir. Enerji, toplumsal bir varlıktır. Elektrik üretimi yapısı gereği doğal tekeldir. Elektrik enerjisinde merkezi planlama zorunludur. Enerji üretiminde kamu yararını koruyucu merkezi denetim mekanizmaları zorunludur. Elektriğin katma değeri ticari değerinden yüksektir. Özelleştirmeler ulusal devlet yapısına bir saldırıdır." konu başlıkları ile detaylı tanımlarda bulunmuştuk.

Ülkemizdeki "Elektrik Enerji Sektörünün Acil Sorunları" olarak da: "Sektörde yönetim krizi yaşanmaktadır. Sektör hukuk dışılık kıskacındadır. Sektörde çok başlılık ve eşgüdüm eksikliği yaşanmaktadır. Elektrik enerjisi üretimi ihmal edilmiştir. Elektrik dağıtım şebekeleri yetersizdir. Termik santrallerde kapasite kullanma oranları düşüktür. Sektör dışa bağımlı hale getirilmiştir. Başta özelleştirilen bölgeler olmak üzere alt yapı yatırımları durmuştur." başlıklarında görüşlerimiz ifade edilmişti.

"Ne Yapmalı?" başlığı altında da detaylı öneriler ortaya konulmuş ve görüşlerimizin sonu da şu cümlelerle bağlanmıştı.

"Sonuç olarak ekonomik sistemin gereği sanayileşme ve elektriklendirme birlikte kavranmalıdır. Kapsamlı ve uygulanabilir bir planlama söz konusu olmadığından sanayinin tutarlı gelişiminin ve buna bağlı elektrik üretiminin sağlanamayacağı ortadadır. Sanayileşme tercihleri ve bunun bir parçası enerji politikaları doğrudan düzene bağlıdır. Emperyalist-kapitalist sistem içerisinde ve kapitalist yoldan kalkınma söylemi ile ülkenin az gelişmiş sürecinden çıkarılması ve toplum yararına bir sanayileşmenin gerçekleştirilmesi olanaklı değildir. Bu sorun ise ancak halkın doğal kaynaklara, sanayiye ve geleceğe sahip olduğu bir düzen içerisinde ve halkın örgütlü mücadelesinin ve iradesinin ürünü olan iktidarlarca çözülür." 

Sevgili Arkadaşlar, 

Bir başka çalışmamız da 2004-2006 yıllarında, TMMOB‘nin 38. Döneminde oluşturulan Enerji Çalışma Grubumuzun Birlik adına hazırladığı ve 2006 yılında kamuoyunun bilgisine sunduğumuz Enerji Raporumuzdur. Çok kapsamlı Raporumuzun sunuşunda da şunları söylemişiz:

"Ülkemizin enerji gereksinimi esas olarak petrol, doğalgaz ve kömür gibi birincil enerji kaynaklarıyla karşılanmakta olup, özellikle petrol ve doğalgazda ise tam bir dışa bağımlılık yaşanmaktadır. 

Emperyalist ülkeler başta Ortadoğu‘da olmak üzere dünya petrol ve doğalgaz kaynaklarına yönelik ülke işgallerini de içerebilen paylaşım savaşı ve serbest piyasa ekonomisi adı altında yapılan spekülatif oyunlarla enerji üzerine istedikleri gibi oynayabilmektedirler. 

Küresel sermayenin açık, tek pazar hedefiyle örtüşen ve yine ulusal yürütmenin dışında ‘özerk‘ kurullarca şekillendirilen bir küresel enerji politikasına bütünleşmeye çalışan ‘garip‘ bir enerji sektörümüz var. Bir yandan iktidarı bir yağmalama aracı gibi görüp ülke varlıklarının talan edilmesini sağlayan siyasiler, diğer yandan siyasilerle iç içe bu talana ortak olan sermaye grupları ve bu ikili yapının değirmenine su taşıyan bürokrat, teknokrat, medya, akademisyen ayağı... İşte bu üçlü sacayağı üzerinde oturtulmaya çalışılan dünü karanlık, geleceği bulanık enerji politikaları. Türkiye‘de enerji sektörü, finansman ve teknoloji alanlarında zaten var olan bağımlılık ilişkileri ile birlikte, yeni düzenlemelerle; niteliksel bir dönüşüm geçirerek, doğrudan çok uluslu sermayeye tümüyle bağımlı hale gelme durumu ile karşı karşıyadır. Yap -İşlet-Devret, Yap-İşlet gibi finansman modelleri ve işletme hakkı devirleriyle yapılan özelleştirmelerle, tahkim yasasıyla, bir kamu hizmeti olan enerji alanı yargının denetimi dışına çıkarılmakta, çok uluslu sermayenin insafına terk edilmektedir. Dünya Bankası‘nın dayattığı yapısal uyum düzenlemeleri, bölgedeki enerji kaynaklarına yakınlık, AB ile ilişkiler, enerji sektöründe uluslararası unsurların ağırlığını artırırken, bu dış faktörler karşısında ülkenin ve ülke insanının ihtiyaçlarını öne çıkaran politika ve programlar daha da önem kazanmaktadır. Oysa geçmişte ve günümüzde yaşananlardan ders çıkarmak, merkezi ve stratejik bir planlama ile geleceği kurgulamak gerekmektedir. Ülkenin enerji konusunda geleceği; günü -ve kendini- kurtarma peşinde olan siyasi karar vericilere, kendini -doğası gereği- küresel sermayenin uygulayıcısı olarak gören EPDK yöneticilerine, sadece kendi çıkarları penceresinden bakan belirli enerji kaynakları üzerine örgütlenen üretici derneklerine, OSB yöneticilerine, nükleer lobilere bırakılamayacak kadar önem arz etmektedir. 

IMF, DB gibi küresel sermaye kurumları ötelenerek; kamunun sanayi, ekonomi, ulaşım, tarım, çevre, dışişleri birimleri ile üniversitelerin ilgili birimleri, elbette ki TMMOB başta olmak üzere demokratik kitle örgütleri ve emek örgütleri ile bir araya gelerek, her bakımdan ülkeye özgün, ülke koşullarını gören bir noktadan merkezi ve stratejik bir planlamaya gidilmelidir. Bu planlama enerjinin üretim sürecinden dağıtım sürecine kadar süreklilik ve bütünlük göstermeli ve kamu eliyle doğal tekel yapısı içinde değerlendirilmelidir. Ve yine bu plan ve program gelecek dönemleri de bağlamalıdır. "

Özetle:

Enerji kaynaklarına yönelik potansiyelimiz gerçekçi bir yaklaşımla ortaya konulmalıdır. 

Kömür ve petrol aramalarına önem verilmeli, kaynak ayrılmalıdır. 

Jeotermal potansiyelimiz özellikle sanayi, konut, tarım ve turizmde ivedilikle değerlendirilmelidir. 

Talep tahminleri gelişmiş ülkelerin modellerine göre değil ülkemiz özgün koşullarına göre geliştirilecek modellere göre yapılmalıdır. 

Rüzgâr, biomas-biokütle ve güneşe yönelik gelecek kurgusu mutlaka yapılmalı, toplam elektrik enerjisi içindeki payları süreç içerisinde arttırılmalıdır. Özellikle güneş enerjisine yönelik şimdiden bütçeden AR-GE çalışmaları için pay ayrılmalıdır. 

Yıllar itibariyle ithal enerji kaynaklarına bağımlılık aşağı çekilmeli, yeni doğalgaz kontratları yapılmamalıdır. 

Verimlilik, etkin kullanım ve tasarruf enerji projeksiyonları içerisinde yer almalıdır. 

Kayıp-kaçaklar OECD ortalamalarına çekilmelidir. 

Öz kaynakların (finansman kaynaklarının ve rezervlerin) en iyi şekilde değerlendirilmesi temel ölçüt alınarak, ülke düzeyinde enerjinin öncelik ve gereksinimlerinin tartışılıp, üzerinde tüm kesimlerce uzlaşılan enerji plan ve politikaları belirlenmelidir. 

Enerji üretiminde ulusal kaynaklara ve yenilenebilir enerji kaynaklarına ağırlık verilmelidir. Ülkemizde güneş, rüzgâr, jeotermal, biyogaz, biokütle, hidrojen vb. enerji kaynaklarının, şu an yeterince değerlendirilmeyen mevcut potansiyelleri, verimli bir şekilde değerlendirilmeli, yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarının desteklenmesi için düzenlemeler bir an önce yaşama geçirilmelidir. 

Tüketim ve üretim projeksiyonları sağlıklı saptanmalı ve nesnel ölçütlerle modeller geliştirilmelidir. 

Enerji güvenliğini sağlayacak politikaların geliştirilerek uygulanması, denetlenmesi ve çevrenin korunması katılımcılığı teşvik eden şeffaf yönetimler eliyle yapılmalıdır. 

Teknik ve ekonomik fizibilite, çevre etki değerlendirme, teknoloji seçimi, yatırım, işletme aşamaları ve tüketici bilincinin yükseltilmesi için her seviyede kadroların yetiştirilmesi ve sürekli eğitimi şarttır. Çevre koruma ve enerji tasarrufu bilinci geliştirmeye ilköğretimden başlanmalıdır. Üniversitelerde, kamuda ve özel sektörde teknoloji geliştirme amaçlı araştırma- geliştirme çalışmalarına ağırlık verilmelidir. 

Sevgili Arkadaşlar,

Bunları yazmışız. TMMOB Enerji Raporu, enerji konusunda bir el kitabı niteliğindedir. Burada bunu örgütüm adına onurla ifade ediyorum.

Bu gün VII.‘sini başlattığımız bu sempozyumumuzda ana temamız "Enerjide Serbest Piyasanın Bedeli ve Alternatif Enerji Politikaları". Emperyalizmin küresel krizinin yaşanmakta olduğu bu dönemde bu sempozyumumuzun ülkemiz ve insanımız için önemli olduğunu ifade ediyorum. TMMOB‘nin sözü insana dairdir, yaşama dairdir ve aydınlık gelecek günlere dairdir. Herkesin bunu bu şekilde algılaması gerekmektedir. TMMOB insanımıza ve halkımıza dair görevlerini yapmaya devam edecektir.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı adına sempozyum açılışında konuşan Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürü M. Kemal Büyükmıhçı‘nın konuşması şöyledir: 

Değerli konuklar, 

VII. Enerji Sempozyumu münasebetiyle hepinizi saygı ile selamlıyor, sempozyumun hayırlara vesile olmasını diliyorum. 

Enerji sektöründeki küresel fiyat dalgalanmaları, gelişmekte olan ülkelerdeki hızlanan enerji talebi artışı, enerji üretiminde günümüzde büyük yer tutan fosil kaynakların geleceğe ilişkin enerji senaryolarında tükeneceğinin yer alması ve küresel ısınmadan kaynaklanan iklim değişiklikleri dünya genelinde enerji güvenliği riskleri oluşturmaktadır. Bu durum, bütün ülkeleri yenilenebilir enerji kaynaklarına ve enerji verimliliğine yöneltmiş, bu konulardaki kararlı adımları hızlandırmıştır. 2030 yılına kadar enerji talebinin, büyük kısmı gelişmekte olan ülkelerden kaynaklanmak üzere, bugüne göre yüzde 45 daha fazla olacağı öngörülmektedir. 

Bu perspektif içerisinde, Türkiye‘nin enerji politikası, sınırlı doğal kaynakları çevre etkileriyle birlikte en iyi şekilde değerlendirerek, ülke kalkınması ve refah artışını sağlayacak ölçüde, temiz, güvenli, verimli ve ucuz enerji arzına dönüştürmek ve doğunun zengin enerji kaynaklarının batı piyasalarına taşınmasında enerji koridoru ve enerji terminali işlevlerini üstlenmek şeklinde düzenlenmiştir. Bu doğrultuda, yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarımızdan öncelikle ve azami miktarda yararlanmayı, aynı zamanda da enerjinin her noktada etkin ve verimli kullanılmasını hedefliyoruz. 

Ülkemizde 2007 yılı itibarıyla birincil enerjinin yüzde 74‘ü yurt dışından temin edilmiş; yüzde 30‘u sanayiye, yüzde 23‘ü binalara ve yüzde 16‘sı ulaşıma harcanmıştır. Birincil enerji içerisindeki petrolün payı yüzde 31, doğal gazın payı yüzde 31,5, kömürün payı yüzde 27 ve hidroelektrik ile biyokütle ağırlıklı yenilenebilir enerji kaynaklarının payı yüzde 8,8 olarak gerçekleşmiştir. 2002-2007 döneminde birincil enerji arzındaki yıllık ortalama artış yüzde 6,6 elektirk enerjisi üretiminde ise yüzde 8,2 olmuştur. 2020 yılına gelindiğinde birincil enerji ve elektrik enerjisi talebi 2008 yılına nazaran yaklaşık 2 katına çıkacaktır. 

Avrupa Birliği‘ne bağlı ülkelerin enerji arzındaki yenilenebilir enerji payı ortalaması 2007 yılında yaklaşık yüzde 7‘dir ve 2020 yılında yüzde 20‘ye ulaşılması planlanmıştır. 

Dünya ülkeleri arasından, 14‘ü gelişmekte olan ülke olmak üzere 48 ülke yenilenebilir enerji kullanımını desteklemektedir ve bu konuya yapılan yıllık yatırımlar 35 milyar doları aşmıştır. ABD, Almanya, Japonya, Çin ve İspanya, yenilenebilir enerji kaynaklarındaki teknolojisi, sanayisi ve kullanımı bakımından başta gelen ülkelerdir. 

Ülkemizde, 2007 yılında, nihai enerji tüketimi içinde elektrik enerjisinin payı 154.000 GWH ile yüzde 16‘dır. Elektrik enerjisi üretimindeki yenilenebilir enerji payı 36.576 GWh ile yüzde 19 olmuştur. Bu miktarın yüzde 98‘i hidroliğe, yüzde l‘i rüzgâr enerjisine ve kalanı jeotermal ile biyokütle kullanımına aittir. 2020 yılında birincil enerji arzının 200 milyon ton eşdeğer petrol ve elektrik enerjisi arzının 400.000 GWh olabileceğini tahmin ediyoruz. 2023 yılına kadar, elektrik enerjisinde yenilenebilir enerji kaynağı kullanım oranını yüzde 30‘un üzerine çıkarmayı hedefliyoruz. Avrupa Birliği ülkeleri ortalamasından yüksek olan böyle bir hedefin yakalanması, kısıtlı kaynakları nedeniyle hedeflerini tutturamayan ülkeler bakımından, Türkiye için yenilenebilir enerji ihracatı ve emisyon ticareti fırsatı demektir. Bu hedefler ayrıca; doğal gaz ithalatını azaltacak ve yerli imalat sanayine yeni iş ve istihdam imkânları oluşturacaktır. 

Değerli Konuklar, 

Suyumuzun her damlasını elektriğe dönüştürmek istiyoruz. Yaklaşık 140 milyar kWh‘lik ekonomik hidroelektrik potansiyelimiz var. Halen; işletmedeki santrallarımız 14.278 MW‘a ulaştı. İnşa halinde olan, lisans almış ve lisans başvurusu yapmış projelerin toplamı ise 23.000 MW‘ı aştı. Bunlar arasından, kurulu gücü 50 MW altında olan toplam 1.200 MW‘lık küçük-HES işletmeye alındı. 

Diğer taraftan, elektrikteki puant talebin bir bölümünün pompajlı-HES tesisleri ile karşılanmasını planlıyoruz. Orta vadeli bir tedbir olarak ele aldığımız bu konuda yapılan etüt çalışmalarında yaklaşık 15.000 MW‘lık potansiyel belirlenmiş ve Türkiye‘nin pompajlı-HES master planı hazırlıkları başlatılmıştır. 

Rüzgârımızı artık "es geçmiyoruz". Uluslararasında kabul görmüş atmosferik modeller kullanarak geliştirdiğimiz ve yayınlamakta olduğumuz Rüzgâr Enerjisi Potansiyel Atlası (REPA) ile ülkemizin rüzgârı görünür hale geldi. Ekonomik olabilecek en az 48.000 MW‘lık potansiyele sahip olduğumuzu memnuniyetle öğrendik. Yatırımcılarımız, nerelerde santral kurabileceklerini kolaylıkla seçebiliyorlar. 

Yenilenebilir Enerji Kanunu‘nun getirdiği düzenlemeler ve REPA‘nın yönlendirmesi sayesinde, 2003 yılındaki 18 MW‘ lık kurulu gücümüz 840 MW‘ a çıktı. 2013 yılında 11.600 MW‘a ve 2023 yılında da 20.000 MW‘a ulaşmayı hedefliyoruz. 

Şimdi sıra güneşte. Rüzgârda olduğu gibi, Güneş Enerjisi Potansiyel Atlasını (GEPA) çıkardık. 2008 yılında ülke genelinde kullandığımız elektrik enerjisinin yaklaşık iki katı büyüklüğünde ve 56.000 MW‘lık doğal gaz santralının elektrik üretimine eşdeğer (380 milyar kWh/yıl) teknik potansiyelimiz bulunduğunu tespit ettik. 

Pazar fiyatlarındaki gelişmeler ve uygulanacak teşvikler bağlamında, ülkemizde güneş santrallarının önümüzdeki 2-3 yıl içerisinde kurulmaya başlayacağını tahmin ediyoruz. 

Jeotermal kaynaklarımızdan öncelikle elektrik üretmek istiyoruz. MTA Genel Müdürlüğümüzün sondajlı çalışmaları ile 600 MW‘lık elektrik üretim potansiyeli belirledik. Bu miktarın önümüzdeki 10 yıl içerisinde 1.000 MW‘a ulaşacağını ön görüyoruz. Halen, toplam kurulu gücü 74 MW olan 3 santral işletmededir. Ayrıca, toplam kurulu gücü 30 MW‘lık 4 projenin inşaatı devam etmektedir. 

Değerli Konuklar, 

Yenilenebilir enerji kaynakları; çevre dostu olmaları, enerjide ithal bağımlılığının azaltılmasına katkıda bulunmaları, imalat sanayinde yeni iş fırsatları getirmeleri bakımından, ülkemizin enerji ve çevre güvenliği ile birlikte üretim ve isthdamın artırılması bağlamında çok önemlidir. 

Bu kaynakların elektrik üretiminde kullanılması ile hem doğal gaz ithalat ihtiyacımız hem de enerji sektöründe salınan zararlı emisyonlar azalacaktır. Böylece; bir taraftan dış ticaret dengemiz olumlu etkilenecek, aynı zamanda da çevreye ilişkin ulusal sorumluluklarımız ve gelecekteki uluslararası yükümlülüklerimiz rahatlayacaktır. 

Sözlerime burada son verirken Sempozyumun başarılı geçmesini diliyor hepinizi saygıyla selamlıyorum. 

Göltaş TMMOB Enerji Sempozyumlarını Değerlendirdi

Açılış konuşmalarının ardından EMO Enerji Çalışma Grubu Üyesi Cengiz Göltaş, sempozyumun açılış bildirisi sundu. Göltaş, "TMMOB Enerji Sempozyumlarına Genel Bir Bakış" başlıklı bildirisiyle, yıllar itibarıyla enerji alanında ülkemizde yaşanan gelişmeleri anlatarak, buna paralel olarak TMMOB enerji sempozyumlarında ortaya konulan saptama ve uyarıları, önerileri aktardı.